‘Taammüden’ yapılmış bir hamle!..
02.06.2010
Kendimi infiale kaptırmadan düşünmek için çok zorluyorum… Amacım nedenini bulabilmek…
İsrail bu gemilerin hazırlandığını, içlerinde ne taşıdıklarını, amaçlarını, rotalarını, insan sayısı ve profilini günler öncesinden biliyordu… İsrail hiçbir adımını spontan atmaz. Mutlaka planlı programlı, birkaç adım sonrası hesaplanmış hareketler sergiler. “Oyun Kuramını” (Game Theory) en iyi uygulayan ülkelerdendir… Aldığı bütün riskler öngörülmüş ve sonuçları tahmin edilmiş, bedelleri hesaplanmış hamleler içerirler…
O halde gemilere düzenlenmiş baskın, bir anda Sahil Güvenlik gemilerinde görevli nispeten küçük rütbeli iki subayın sinirlerine hâkim olamayıp bir anda verdikleri fevrî bir kararın sonucu atılmış bir adım değildir… Sonuçları ince ince hesaplanmış, ‘tartılmış’ bir hamledir… ‘Taammüden’ öldürülmüştür o gemideki insanlar…
Demek ki şu anda olup biteni istemiştir İsrail hükümeti…
Komiser Colombo dizisini hatırlayanlarınız ya da Agatha Christie’nin Hercules Poirot’suyla tanışmış olanlarınız bilir. Bütün usta detektifler gibi onlar da bir cinayette ilk kez şu soruyu sorarlar: “Bundan kimin çıkarı var?”…
İşi isterseniz, gemilerin yola çıkma planlarının yapıldığı tarihlere götürün… Çünkü İsrail’in bu veya benzeri bir reaksiyonu vereceğini organizatör aktivistler de bizim hükümet de tahmin edebiliyor olmalıydılar, değil mi?…
İstiyorsanız işin içine, İsrail’in Amerika’nın icazetini almadan bölgede Türkiye’yi doğrudan hedef alacak agresif hareketlerle karşı karşıya getirmenin de mümkün olamayacağı gerçeğini de ekleyebilirsiniz…
Olaya buradan bakınca manzara, ‘uluslar arası kara sularındaki hukuk dışı bir davranış’ hikâyesinden çok daha vahim gözüküyor…
Kimin çıkarı var bu işte? Bir düşünelim bakalım…
Halkla İlişkilerin Altın Pusula’sı sahiplerini buldu
Türkiye Halkla İlişkiler Derneği TÜHİD’in düzenlediği Halkla İlişkiler “Altın Pusula Ödülleri” sade fakat çok düzgün bir törenle sahiplerini buldu. Mekan çok şıktı: İstanbul Modern Sanat Müzesi… Katılım gayet iyiydi… Benim tahminimle en az 300 kişi… Herkes son derece şıktı… Öncelikle bu ödüle sponsor olmakla sektörü ve kendilerini önemseyen kuruluşları bizim de önemsememiz gerekir: Başta ana sponsorlar Türk Telekom, Avea, TTNET, sonra diğerleri Marketing Türkiye, Memorial, Ogilvy, İltek, İstanbul Modern Sanat Müzesi, Promoqube, Logaritma, Medya Takip Merkezi, Medyaloji, Traffic Kurye, Ekiz Reklam, Keçi Organizasyon, Kurumsal Haberler, Pazarlama Dünyası, TürkMasuder, Özkaynak Su Şirketler Grubu ve Jonny Walker.
Sonra da yarışabilme kültür ve cesaretini ortaya koymuş olan İletişim Danışmanlığı şirketleri ve PR ajanslarını... Törende daha çok onların hizmet verdiği şirketler öne çıkarıldı. Biz de ajanslardan söz ederek dengeyi kuralım hiç değilse: (TÜHİD basın bültenindeki sıra ve bilgilere göre; parantez içindekiler aldıkları ödül sayısı)
Grup 7 (Büyük Ödül), Bersay İletişim Danışmanlığı (2), Caretta İletişim ve Danışmanlığı (2) Communication Partner, Pro İletişim Danışmanlığı, MPR Pazarlama Halkla İlişkiler (3), Medialand Basın&Halkla İlişkiler, Ünite İletişim, Medyaevi İletişim Danışmanlığı (2), Global Tanıtım Halkla İlişkiler
Bu arada bir de gençler var. İşte İletişim Fakültelerinin projeleriyle ödül almış üniversiteler: Maltepe, Kadir Has, Ege, Marmara, Selçuk…
Diğer bilgiler ve şirketler için bkz. www.tuhid.org
Xxxxxxxx
Kültür Kolejli 300 genç Aya İrini’ye ruh kattı…
Cumartesi akşamı muhteşem bir konser izledik. Konserin ihtişamı ne mekândan geliyordu, ne solistlerinden, ne orkestradan, ne de yöneticilerden…
Aya İrini’nin ruhani duvarlarının arasına dağılmış olan o ‘ortak ruhî şekillenmeden’ geliyordu, sözünü etmeye çalıştığımız o ihtişam…
Sahnede yerini dolu dolu almış Kültür Koleji’nin 9 – 17 yaş arası 300 öğrencisinden…
Onların önünde onları bir yıldır bu konsere hazırlamak gibi kendisine ve çevresine akıllara ziyan bir hedef koymuş olan Koro Şefi Ömer Yusuf Topçu’dan… Yardımcıları Elif Özlem Akgün, Elvan Engin, Fatma Yıldırım’dan…
İstanbul Opera Orkestrası’nın dünyanın en büyük madrigal korosuna çalar gibi işlerini ciddiye alan elemanlarından; şefleri Serdar Yalçın’dan…
50 yıl önce kurdukları Eğitim Kurumları’nın geldiği noktayı, fiili yönetimi bıraktığı kızlarıyla en ön sıradan izleyen ‘Kurucu başöğretmen’ Fehamettin Akıngüç’ten ve sahnedeki ihtişamın büyüsüne kapılıp gitmiş olan salondaki yüzlerce anne babadan…
Onların ‘ortak ruhu’ Aya İrini’nin her köşesinde hissediliyordu.
Önce Fazıl Say’ın Nazım Oratoryosu’ndan 4 bölüm çaldılar. Sonra da Carl Orff’un Carmina Burana Oratoryosu’ndan 13 bölüm… Arada solist olarak hazırlanmış gencecik kızlar ve delikanlılar solo bölümleri seslendirdiler…
Açık söylemeli ve itiraf etmeliyim; “50’inci yıl kutlanıyor olsa da, neresinden baksanız bir kolejin yıl sonu etkinliği… Her tarafları Carl Orff olsa ne olur?” diye içimdem geçirmiş; bir müsamerenin sınırlarını aşmalarının kolay olmayacağını düşünmüştüm…
Oysa azimle odaklanmanın, doğru liderlikle ilerlemenin nelere kadir olabileceğini gördük o akşam… İçlerinden çok azı hariç, yeni kuşaklara zaman zaman kızıyor “Kopuklar bunlar” (detached) diyordum … “Derinlikleri yok!”, “Odaklanmayı bilmiyorlar”, “Başarının üç sırrının üçü de bunların semtine uğramamış: İstem, beceri, odaklanma (Will, skill, focus)...”
Cumartesi akşamı bunların tam da tersini yaşadık… Gözlerimiz dolarak (özellikle ‘Memleketim’ ve ‘O Fortuna’ da) disiplin ve eğlence; heyecan ve duyarlılık; geçmişten kopmadan geleceğe umutla bağlanış tablosu karşısında heyecanlanmamak elde değildi… İnsanın ülkenin geleceği ile ilgili keyfi kaçtığı zamanlarda böyle şeyleri izlemesi bir tür ‘kurtuluş’ olabiliyor… Konser DVD’ye kaydedilmiş olmalı. Okul yönetiminden edinmeye çalışın ve izleyin… Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız…
İsrail bu gemilerin hazırlandığını, içlerinde ne taşıdıklarını, amaçlarını, rotalarını, insan sayısı ve profilini günler öncesinden biliyordu… İsrail hiçbir adımını spontan atmaz. Mutlaka planlı programlı, birkaç adım sonrası hesaplanmış hareketler sergiler. “Oyun Kuramını” (Game Theory) en iyi uygulayan ülkelerdendir… Aldığı bütün riskler öngörülmüş ve sonuçları tahmin edilmiş, bedelleri hesaplanmış hamleler içerirler…
O halde gemilere düzenlenmiş baskın, bir anda Sahil Güvenlik gemilerinde görevli nispeten küçük rütbeli iki subayın sinirlerine hâkim olamayıp bir anda verdikleri fevrî bir kararın sonucu atılmış bir adım değildir… Sonuçları ince ince hesaplanmış, ‘tartılmış’ bir hamledir… ‘Taammüden’ öldürülmüştür o gemideki insanlar…
Demek ki şu anda olup biteni istemiştir İsrail hükümeti…
Komiser Colombo dizisini hatırlayanlarınız ya da Agatha Christie’nin Hercules Poirot’suyla tanışmış olanlarınız bilir. Bütün usta detektifler gibi onlar da bir cinayette ilk kez şu soruyu sorarlar: “Bundan kimin çıkarı var?”…
İşi isterseniz, gemilerin yola çıkma planlarının yapıldığı tarihlere götürün… Çünkü İsrail’in bu veya benzeri bir reaksiyonu vereceğini organizatör aktivistler de bizim hükümet de tahmin edebiliyor olmalıydılar, değil mi?…
İstiyorsanız işin içine, İsrail’in Amerika’nın icazetini almadan bölgede Türkiye’yi doğrudan hedef alacak agresif hareketlerle karşı karşıya getirmenin de mümkün olamayacağı gerçeğini de ekleyebilirsiniz…
Olaya buradan bakınca manzara, ‘uluslar arası kara sularındaki hukuk dışı bir davranış’ hikâyesinden çok daha vahim gözüküyor…
Kimin çıkarı var bu işte? Bir düşünelim bakalım…
Halkla İlişkilerin Altın Pusula’sı sahiplerini buldu
Türkiye Halkla İlişkiler Derneği TÜHİD’in düzenlediği Halkla İlişkiler “Altın Pusula Ödülleri” sade fakat çok düzgün bir törenle sahiplerini buldu. Mekan çok şıktı: İstanbul Modern Sanat Müzesi… Katılım gayet iyiydi… Benim tahminimle en az 300 kişi… Herkes son derece şıktı… Öncelikle bu ödüle sponsor olmakla sektörü ve kendilerini önemseyen kuruluşları bizim de önemsememiz gerekir: Başta ana sponsorlar Türk Telekom, Avea, TTNET, sonra diğerleri Marketing Türkiye, Memorial, Ogilvy, İltek, İstanbul Modern Sanat Müzesi, Promoqube, Logaritma, Medya Takip Merkezi, Medyaloji, Traffic Kurye, Ekiz Reklam, Keçi Organizasyon, Kurumsal Haberler, Pazarlama Dünyası, TürkMasuder, Özkaynak Su Şirketler Grubu ve Jonny Walker.
Sonra da yarışabilme kültür ve cesaretini ortaya koymuş olan İletişim Danışmanlığı şirketleri ve PR ajanslarını... Törende daha çok onların hizmet verdiği şirketler öne çıkarıldı. Biz de ajanslardan söz ederek dengeyi kuralım hiç değilse: (TÜHİD basın bültenindeki sıra ve bilgilere göre; parantez içindekiler aldıkları ödül sayısı)
Grup 7 (Büyük Ödül), Bersay İletişim Danışmanlığı (2), Caretta İletişim ve Danışmanlığı (2) Communication Partner, Pro İletişim Danışmanlığı, MPR Pazarlama Halkla İlişkiler (3), Medialand Basın&Halkla İlişkiler, Ünite İletişim, Medyaevi İletişim Danışmanlığı (2), Global Tanıtım Halkla İlişkiler
Bu arada bir de gençler var. İşte İletişim Fakültelerinin projeleriyle ödül almış üniversiteler: Maltepe, Kadir Has, Ege, Marmara, Selçuk…
Diğer bilgiler ve şirketler için bkz. www.tuhid.org
Xxxxxxxx
Kültür Kolejli 300 genç Aya İrini’ye ruh kattı…
Cumartesi akşamı muhteşem bir konser izledik. Konserin ihtişamı ne mekândan geliyordu, ne solistlerinden, ne orkestradan, ne de yöneticilerden…
Aya İrini’nin ruhani duvarlarının arasına dağılmış olan o ‘ortak ruhî şekillenmeden’ geliyordu, sözünü etmeye çalıştığımız o ihtişam…
Sahnede yerini dolu dolu almış Kültür Koleji’nin 9 – 17 yaş arası 300 öğrencisinden…
Onların önünde onları bir yıldır bu konsere hazırlamak gibi kendisine ve çevresine akıllara ziyan bir hedef koymuş olan Koro Şefi Ömer Yusuf Topçu’dan… Yardımcıları Elif Özlem Akgün, Elvan Engin, Fatma Yıldırım’dan…
İstanbul Opera Orkestrası’nın dünyanın en büyük madrigal korosuna çalar gibi işlerini ciddiye alan elemanlarından; şefleri Serdar Yalçın’dan…
50 yıl önce kurdukları Eğitim Kurumları’nın geldiği noktayı, fiili yönetimi bıraktığı kızlarıyla en ön sıradan izleyen ‘Kurucu başöğretmen’ Fehamettin Akıngüç’ten ve sahnedeki ihtişamın büyüsüne kapılıp gitmiş olan salondaki yüzlerce anne babadan…
Onların ‘ortak ruhu’ Aya İrini’nin her köşesinde hissediliyordu.
Önce Fazıl Say’ın Nazım Oratoryosu’ndan 4 bölüm çaldılar. Sonra da Carl Orff’un Carmina Burana Oratoryosu’ndan 13 bölüm… Arada solist olarak hazırlanmış gencecik kızlar ve delikanlılar solo bölümleri seslendirdiler…
Açık söylemeli ve itiraf etmeliyim; “50’inci yıl kutlanıyor olsa da, neresinden baksanız bir kolejin yıl sonu etkinliği… Her tarafları Carl Orff olsa ne olur?” diye içimdem geçirmiş; bir müsamerenin sınırlarını aşmalarının kolay olmayacağını düşünmüştüm…
Oysa azimle odaklanmanın, doğru liderlikle ilerlemenin nelere kadir olabileceğini gördük o akşam… İçlerinden çok azı hariç, yeni kuşaklara zaman zaman kızıyor “Kopuklar bunlar” (detached) diyordum … “Derinlikleri yok!”, “Odaklanmayı bilmiyorlar”, “Başarının üç sırrının üçü de bunların semtine uğramamış: İstem, beceri, odaklanma (Will, skill, focus)...”
Cumartesi akşamı bunların tam da tersini yaşadık… Gözlerimiz dolarak (özellikle ‘Memleketim’ ve ‘O Fortuna’ da) disiplin ve eğlence; heyecan ve duyarlılık; geçmişten kopmadan geleceğe umutla bağlanış tablosu karşısında heyecanlanmamak elde değildi… İnsanın ülkenin geleceği ile ilgili keyfi kaçtığı zamanlarda böyle şeyleri izlemesi bir tür ‘kurtuluş’ olabiliyor… Konser DVD’ye kaydedilmiş olmalı. Okul yönetiminden edinmeye çalışın ve izleyin… Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız…