‘Tarihin bir başka yüzü’ ve Taha Toros
01 ŞUBAT 2012
O ünlü mısraında Mehmet Âkif “Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecek?” der ya, bazı ölüm haberlerini işittiğimde aklıma üşüşen ilk duygunun ifadesi tam da budur. Gürültü çıkarmadan iş yapmayı bilenlerden... Sessiz çalışılmış, derin izler bırakabilecek mahiyette, hatırlandığında ‘iyi ki yapmış’ dedirten işler… Geçenlerde kaybettiğimiz Taha Toros da bu tür ustalardan biriydi. Biyografi yazarlığı denilince akla ilk gelecek isimlerdendi.
Sanat Olayı dergisini çıkardığımız yıllarda çok desteğini görmüştük. Hatta bir ara arşivinden aldığımız fotoğraflardan birine sahip çıkmasını beceremediğimiz için de aramız açılmıştı. Tekrar gönlünü yapana kadar akla karayı seçmiştik.
Fikret Mualla’dan Nazım Hikmet’e, Ali Münif Bey’den Dadaloğlu’na kadar pek çok ‘değerimizin’ hayatını didik didik etmiş ve geleceğin araştırmacılarına bırakmıştır. Bilgi yönetiminin en önemli unsurlarından biri olan ‘Biyograf’lığı hayatı boyunca tutku derecesinde nasıl taşıdığını şu ifadelerinde bulmak mümkün:
“Aslında bu konularla ölesiye uğraşmak, tedavisi mümkün olmayan bir hastalık gibidir. Bugün kanserin bile tedavisi mümkün. Ama ‘arşiv’ hastalığının tedavisi yok!. Ne diyelim, Tanrı, bu türden hastalığa yakalananları kurtarmasın!"
‘Kurtarmasın’ gerçekten de... Tam da Pazartesi günkü ‘işimize layık olup olmadığımızı’ sorgulamaya çalıştığım yazının sonrasında mesleğine bu kadar tutkun bir ‘irfan’ insanının ardından yazıyor olmak tuhaf bir duygu. ‘Mazi Cenneti’ adlı kitabının arka kapağına yerleştirilmiş olan yazı Taha Toros’u elbette benden daha iyi anlatıyor:
“Yeraldığı bütün meclislerde sohbetlerin ilgi odağı olan, sıkı sıkıya kavradığı çantasında hep günışığına çıkmamış bir takım belgeler saklayan, memleketimizin ‘şüera ve üdeba taifesinin’ yaşantılarını en ince ayrıntılarına kadar bilen Taha Toros, yaşayan kuşakların sadece isimlerini hatırlayabildikleri pekçok özgün simayı esprili diliyle karşımıza getiriyor. ... Taha Toros’un yazdıkları ‘tarihin bir başka yüzü’dür ve her zaman zevkle okunur.”
‘Sıkı sıkıya kavradığı çantası’ betimlemesi, o kuşağın Babıâli yokuşunu tırmanan tüm yazarlar için geçerliydi sanki. Rahmetli Attilâ İlhan da tıpkı bugünlerdeki gibi kış kıyamet ve soğuk günlerde Karacan Yayınları’ndan burnundan buharlar salarak içeri girer ve paltosunu, şapkasını çıkarmadan, sıkıca sarıp sarmaladığı siyah çantasıyla bir süre soluklanırdı. O çanta nasıl kıymetlidir gayet iyi bilirim…
Taha Toros, 102 yaşındaymış vefat ettiğinde. Bize sorarsanız müthiş onurlu bir hayat yaşamış. Mekânı cennet ruhu şâd olsun...
Risk almama riski
TV 8’de Cengiz Semercioğlu ile Sema Eren’in hafta içi her gün yayınlanan ‘Böyle Bir Şey Var mı?’ adlı programında Beyaz kardeşimiz şöyle demiş:
“Ben Okan gibi radikal bir karar almam. Riskleri sevmem. Ama risk almamakta bir risktir hayatta. Bunu da unutmamak gerek.”
Beyaz haklı, risklerden uzak durma tavrı da başlıbaşına ‘muhtemel’ bir riski göze almak anlamına gelir. En çok bilinen sözdür: ‘No risk no win’ (risk olmadan kazanç olmaz).
Belli bir riski aldığınızda bedelini ödemeye hazırsınızdır. Bu ise odaklandığınız konuyla ilgili olası tehditleri sınırlamaya çalışacağınız için, ‘farkındalık’ katsayınız da yüksek olacaktır. Rüzgârlı havaya çıkmaktan kaçındığınız ‘korunaklı’ dönemlerde ise çok sayıda tehlike unsuruna maruz kalabilirsiniz demektir.
Söz Beyaz’dan açılmışken on parmağında on marifet olan sanatçının ‘Yalan Dünya’ dizisinden söz ederken herkesin ‘evet ya, haklı!’ diyeceğini var saydığım cümlesini de çok beğendiğimi ifade etmeliyim: ‘Gülse ile batmak bile güzel.’ İşte yüksek farkındalığa güzel bir örnek daha.
Sanat Olayı dergisini çıkardığımız yıllarda çok desteğini görmüştük. Hatta bir ara arşivinden aldığımız fotoğraflardan birine sahip çıkmasını beceremediğimiz için de aramız açılmıştı. Tekrar gönlünü yapana kadar akla karayı seçmiştik.
Fikret Mualla’dan Nazım Hikmet’e, Ali Münif Bey’den Dadaloğlu’na kadar pek çok ‘değerimizin’ hayatını didik didik etmiş ve geleceğin araştırmacılarına bırakmıştır. Bilgi yönetiminin en önemli unsurlarından biri olan ‘Biyograf’lığı hayatı boyunca tutku derecesinde nasıl taşıdığını şu ifadelerinde bulmak mümkün:
“Aslında bu konularla ölesiye uğraşmak, tedavisi mümkün olmayan bir hastalık gibidir. Bugün kanserin bile tedavisi mümkün. Ama ‘arşiv’ hastalığının tedavisi yok!. Ne diyelim, Tanrı, bu türden hastalığa yakalananları kurtarmasın!"
‘Kurtarmasın’ gerçekten de... Tam da Pazartesi günkü ‘işimize layık olup olmadığımızı’ sorgulamaya çalıştığım yazının sonrasında mesleğine bu kadar tutkun bir ‘irfan’ insanının ardından yazıyor olmak tuhaf bir duygu. ‘Mazi Cenneti’ adlı kitabının arka kapağına yerleştirilmiş olan yazı Taha Toros’u elbette benden daha iyi anlatıyor:
“Yeraldığı bütün meclislerde sohbetlerin ilgi odağı olan, sıkı sıkıya kavradığı çantasında hep günışığına çıkmamış bir takım belgeler saklayan, memleketimizin ‘şüera ve üdeba taifesinin’ yaşantılarını en ince ayrıntılarına kadar bilen Taha Toros, yaşayan kuşakların sadece isimlerini hatırlayabildikleri pekçok özgün simayı esprili diliyle karşımıza getiriyor. ... Taha Toros’un yazdıkları ‘tarihin bir başka yüzü’dür ve her zaman zevkle okunur.”
‘Sıkı sıkıya kavradığı çantası’ betimlemesi, o kuşağın Babıâli yokuşunu tırmanan tüm yazarlar için geçerliydi sanki. Rahmetli Attilâ İlhan da tıpkı bugünlerdeki gibi kış kıyamet ve soğuk günlerde Karacan Yayınları’ndan burnundan buharlar salarak içeri girer ve paltosunu, şapkasını çıkarmadan, sıkıca sarıp sarmaladığı siyah çantasıyla bir süre soluklanırdı. O çanta nasıl kıymetlidir gayet iyi bilirim…
Taha Toros, 102 yaşındaymış vefat ettiğinde. Bize sorarsanız müthiş onurlu bir hayat yaşamış. Mekânı cennet ruhu şâd olsun...
Risk almama riski
TV 8’de Cengiz Semercioğlu ile Sema Eren’in hafta içi her gün yayınlanan ‘Böyle Bir Şey Var mı?’ adlı programında Beyaz kardeşimiz şöyle demiş:
“Ben Okan gibi radikal bir karar almam. Riskleri sevmem. Ama risk almamakta bir risktir hayatta. Bunu da unutmamak gerek.”
Beyaz haklı, risklerden uzak durma tavrı da başlıbaşına ‘muhtemel’ bir riski göze almak anlamına gelir. En çok bilinen sözdür: ‘No risk no win’ (risk olmadan kazanç olmaz).
Belli bir riski aldığınızda bedelini ödemeye hazırsınızdır. Bu ise odaklandığınız konuyla ilgili olası tehditleri sınırlamaya çalışacağınız için, ‘farkındalık’ katsayınız da yüksek olacaktır. Rüzgârlı havaya çıkmaktan kaçındığınız ‘korunaklı’ dönemlerde ise çok sayıda tehlike unsuruna maruz kalabilirsiniz demektir.
Söz Beyaz’dan açılmışken on parmağında on marifet olan sanatçının ‘Yalan Dünya’ dizisinden söz ederken herkesin ‘evet ya, haklı!’ diyeceğini var saydığım cümlesini de çok beğendiğimi ifade etmeliyim: ‘Gülse ile batmak bile güzel.’ İşte yüksek farkındalığa güzel bir örnek daha.