‘Tekrarı yöneten’ kazanır
11 TEMMUZ 2007
Bugün bizim ‘pehlivan tefrikasının’ dördüncü günü. “Pehlivan tefrikası” deyimi, işin niteliği ile ilgili değil. O konuda bir tereddüde mahal yok. Siyasi mahfillerden ve özellikle de iletişim çevrelerinden bu ‘değerlendirme dizisi’ hakkında çok olumlu geri bildirimler aldık. ‘Tefrika’ muhabbeti, işin uzunluğu ile ilgili... Bu kadar uzun olacağı, söylenecek bu kadar çok kelamın bulunacağı aklıma gelmezdi. Gelişmiş ülkelerin, siyasi iletişimi sadece son iki aya sıkıştırmayan, bizde belki Genç Partinin yapmaya çalıştığı gibi işi uzun zaman dilimine yayan partileri söz konusu olsa, söyleyecek ve ‘söylenecek’ pek fazla bir şey bulamayabilirdik. Oysa bizde malzeme bol Allah’a şükür...
İlk gün bir kuş uçuşu yaptık... Ondan sonra da seçim iletişimini 5 ayrı unsurda (parametre) ele almaya başladık. İlk ikisini Pazartesi ve Salı tartıştık. Hatırlayalım, neydi onlar? Marka ve seçim vaadi ve iletişim tasarımı.
Bugün de siyasi partilerin görünürlüklerini nasıl yönettiklerine, yani görünme frekanslarına ve medya satın alma stratejilerine bakmaya çalışacağız. Geriye iki parametre kalacak: PR ve etkinlik yönetimi ve Medya ilişkileri...
Algılamada ‘tekrar’, çok güçlü bir unsur. Algılamayı yönetmek isteyen, ‘tekrarlama’ konusunu ihmal edemez... Bugün de her zamanki gibi partilere iletişimin olmazsa olmazı 3 alandan puan vermeye devam edeceğiz: İngilizce’sine bakarsak üç “C” konusunda... Creativity, Consistency, Continuity... Türkçe’siyle “YTS” (Yaratıcılık, Tutarlılık, Süreklilik...)
Ak Parti muslukları açmış
· Dağ taş Ak Parti ve Tayyip Erdoğan... Denebilir ki, “Tabii ki olacak, onca para onca kaynak bizde de olsa, biz de dağa taşa kendi partimizin adını yazardık!”.. Bu doğru değil. Bir ara en çok para DSP’nin elindeydi. Ama DSP yıllarca iletişim adına susup oturmayı tercih etti. Olacak gibi değil ama, ‘kara günler’ için para biriktirip durdu... İlk iki gün Ak Partiyi iletişim tasarımı, marka vaadi ve söylemler açısından eleştirdik ama bu üçüncü alanda hakkını vermemiz gerek.
o Göründüğü kadarıyla Ak Parti muslukları açmış. Ancak gayet etkili açmış. Boşa akmıyor su... Medya satın alma açısından da çok başarılılar. Aynı yerlere çakılıp kalmamışlar. Bu iletişimin geneli için de söylenebilir. Bir sonraki ‘kez’, bir sonraki ‘gün’, bir sonraki sayı, ne olacağı belli olan; insanın neyle karşılaşabileceğini kestirebildiği iletişim aksiyonları, etkilerini yitirirler... Bu yüzden aynı reklamı aynı sayfada aynı büyüklükte yayınlayıp durmak, hayırlı sonuçlar doğurmaz. Sadece yağdanlıklara “Sayın Başkanım, reklamlarımız çok çarpıcı çıkıyor. Yengem görmüş çok beğenmiş!” falan dedirtir...
o Ak Parti şu sıra gazete, billboard, üçgen bayrak, afiş ağırlıklı gidiyor. Acaba ‘insert’ (gazetelerin içine atılan ekler), ikinci kapak gibi çarpıcı araçları son günlere mi sakladılar?
o Tabii partinin en başarılı olduğu alan ‘yüz yüze pazarlama’ ve ‘ilişki yönetimi’ odaklı siyasi iletişim. Hani diğer partiler ‘çok köylü’ buluyorlar ve eleştiriyorlar ya; evlere yiyecek dağıtımı, yakacak yardımı falan. O kadar etkili ki... CHP Seçim Pusula’sında daha yeni ‘semt konseyleri’ kuracağını vaat ediyor. Bu işleri Ak Parti yıllar önce bitirmişti. İstişare kültürü onlarda çok daha gelişmiştir. Diğerlerinin ‘yapacağız’, ‘edeceğiz’ dediği pek çok ilişki ve iletişim uygulamasını, Ak Parti yıllar öncesinden halletmiş, hatta bazı hatalı yanları ele alma sürecini bile başlatmıştır...
o Siyasi kadrolarını gerek iletişim taktiklerinde, mecra satın alma süreçlerinde, gerekse sahanın bizatihi kendisinde en iyi kullanan parti hiç şüphesiz Ak Partidir... Bakın bakanlara!.. Dağılmışlar Anadolu’ya... İletişim dersi veriyorlar... Unakıtan solun kalesi olduğu iddia edilen Eskişehir’de gövde gösterisi yapıyor. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ne zaman arasam Doğu Anadolu’da bir yerlerde. Murat Basesgioğlu’nu görmek için seçim bölgesinde sokaklarda dolaşmak yeterli... Bütün bu siyasi kadrolar, aynı zamanda birer mecra görevi görüyorlar. Hem de bedava...
· Puanlar şöyle: Yaratıcılık (Y): 7, Tutarlılık (T): 8, Süreklilik (S): 6.
CHP lideri yerel TV’lere de gitmeli
· CHP görünürlüğün, frekansın artırılması ve mecra satın alma konusunda hiç de Ak Partiden aşağı kalmıyor. Ben CHP’yi bu kadar aktif beklemiyordum. Umalım son 15 günde pilleri bitmesin, solukları tükenmesin.
o Tüm aktifliğine rağmen CHP, mecra satın almada, medyada yer kaplama ve frekans konusunda son derece konservatif davranıyor. Mahallenin koleje giden efendi delikanlısı... Hepimize gülümseyen Baykal’ın aşırı ‘temiz’ ve masum yüzü, tekrarların etkisini azaltıyor... Zaten reklamların tasarımları da öyle ahım şahım agresif değil, son derece amaca uygun ve sakin... İşte o zaman tekrara dikkat etmek gerek.
o ‘Tekrar’ meselesini biraz daha açalım. Pazarlama konusundaki ustalığı ile bilinen Vestel İcra Kurulu Üyesi Levent Hatay’a kulak verelim: “Reklam, ancak tekrar tekrar yayınlandığında ilgiyi sürekli ayakta tutmayı başarıyor, ‘Nerede çıktı bu?’, dedirtmiyor; her seferinde içinde bir şeyler keşfetmemizi sağlıyorsa; o zaman doğru ve iyi bir reklamdır!”.. Şimdi dönüp siyasi partilerin reklamlarını bir de bu bakışla ele alın... CHP’nin hayli aceleye geldiği (diğer partilerin reklamları için de o anlamsız telaş geçerlidir) her halinden belli olan reklamları ne sıklıkta yerleştirmesinin daha sağlıklı olacağını, okurların takdirine bırakıyorum...
o CHP bizzat kendisi örgütlemese de, CHP’yi destekleyen çevreler, interneti büyük başarıyla kullanıyorlar. Mail grupları ve pek çok özel site, doğrudan doğruya CHP’ye çalışıyor.
o CHP lideri ekran seven bir hatip. ‘Karizmasını’, sadece ulusal kanallarda değil, yerel TV’lerde de kullanmaya yönelik bir çaba içine girmeli... Video servisi vb... Hâlâ zaman var. Yerel TV ve radyo kanallarında reklam odaklı değil, ama program ya da “slot” kiralamaya yönelik çalışma belki hâlâ yapılabilir.
· Puanlar şöyle: (Y): 4, (T): 6, (S): 5.
“Mehmet”i hangi babayiğit buldu?
· Demokrat Parti medyada görünürlük ve frekans olarak aslında kendisinden beklenenin çok üzerinde bir performans sergiliyor. Onun problemi, iki gün üst üste belirttiğimiz gibi biçim ve içerikle, görünürlük sorunu çok daha az. DP afişleri ve reklamlarının, bayraklarının tüm amblem sorununa rağmen kullanım frekansı iyi...
o Mehmet Ağar’ı ‘Mehmet’ diye konumlamak acaba hangi ‘babayiğidin’ işi? Herhalde, “DP kırsal kesimlerden oy alacak, onun için hatta ‘Memo!’ diyelim, ‘Karaoğlan’ gibi yakışır vallahi” falan diye birileri akıl yürütmüş olmalı. Bu ‘Mehmet’ işinin yüksek frekansta kabak tadı vereceğini sevgili Ağar da görmüş olacak ki, ancak gayet ekonomik kullanımına izin veriyor.
o DP’nin araç giydirme disiplinine pek tanık olamadım. Özellikle Ak Parti, CHP, MHP bu işte çok iyiler. Seçim otobüsü ve minibüsünü çok başarılı birer mecra olarak kullanıyorlar...
o Klasik mecra dışında DP’nin yaratıcı çalışmalarına da tanık olamadım. Ya ben köyleri gezmediğim için rastlayamadım; ya da bildiğimiz klasik mecra dışına çıkacak kaynakları pek yok...
o DP'nin gençlerin desteğini özellikle de internet alanında ‘mobilize’ edemediğini anlamak mümkün... Mehmet Ağar ve kurmayları ‘Birleşme’ işleriyle çok zaman kaybetti... Yazık...
· Gelelim puanlara: (Y): 3, (T): 7, (S): 4.
Dijital halk hareketi gibi
· MHP ile ilgili ilk izlenim, medya kullanımı ve mecra satın alma işini tam da ‘yasak savar’ gibi yürüttükleri yolunda. Reklamları mecra arasında dağıtmak durumunda olan sorumlular,“Nereden çıktı şimdi bu reklamlar, kardeşim?” diyor sanki. Öteki partiler dev gibi ortalıkta, MHP’nin mürekkep payı, alacağı oy oranına tekabül ederse işler kötü demektir... Hiç reklam vermeyin daha iyi. Durun. Bekleyin. Bir tane büyük çakın! Çok daha etkili olur...
o MHP daha çok billboard’ları kullanıyor. Orada da çok tutucu. Ak Parti gibi yeni yerler yaratıp farklı boyut araştırmasına girmeye gerek görmemiş... Bu arada gazeteleri, rakiplere terk etmiş sanki. Tüm ölçümlemelerde 3’üncü güçlü parti olarak çıksa da, öyle davranmıyor. Medya kullanımında DP bile daha etkin.
o MHP’de de iletişim Başkan’a kilitlenmiş. Mecrayı o kaplıyor. Başka unsurlar için satın alma yapılması neredeyse düşünülemez MHP’de... Oysa başta gençleri MHP’nin bomba gibi siyasi ‘yüzleri’ var...
o MHP bana sorarsanız internet özürlü... MHP parti yönetimi olarak özürlü, ancak MHP’ye destek verenler kesinlikle öyle değil. Çalışma örgütlü falan değil, ‘derinlemesine’ spontan, gençler internet ortamını MHP için hallaç pamuğu gibi atıyorlar... Dijital halk hareketi sanki. Bir hayli agresif oldukları söylenebilir. Ama olsun. Daha başka genç nasıl olunur ki?..
· Puanlar şöyle: (Y): 6, (T): 8, (S): 6.
Genç Parti gençlerin arasında olmalıydı
· Genç Parti, reklam stratejisi ve taktiklerde ve medya satın alma konusunda Ak Parti dışındaki bütün diğer partilere fark atar. Medya ancak bu kadar ekonomik ve etkili kullanılabilir.
o Görünürlük sorununu neredeyse 4 yıla yayarak çözen ve yöneten Genç Partinin diğer parametreleri yönetmedeki başarısı burada da yenileniyor. Bir de Cem Uzan’ın üzerindeki şüphe perdesi kalksaymış, ne olurmuş? Ama olmuyor... Frekans arttıkça, çarpan etkisi ile olumsuz algılama da artabiliyor.
o Genç Parti medya satın alma konusunu biraz daha çeşitleyebilirmiş, tabii. Kullandığı reklam malzemesi de ahım şahım değil. Orada da çeşit az. Oysa gazetelerin birinci sayfalarına verdikleri küçük ilanları, çeşitli kilit mesajları ele aldıkları büyük reklamlarla taçlandırsalar, etkilerini daha da artırırlardı.
o Ne zaman Genç Partinin adı geçse aklımıza gelen ‘gençlik’ meselesi, görünürlük ve frekansa konusunda da karşımıza çıkıyor. Kampusları mecra haline getirmemiş olmalarını, gençlik konserlerini birer medya olarak kullanmamalarını, internette dijital gençlik hareketleri başlatmamalarını, spor karşılaşmalarında boy göstermemelerini anlamakta güçlük çektiğimi belirmeliyim.
· Puanlar ise şöyle: (Y): 5, (T): 4, (S): 10.
İlk gün bir kuş uçuşu yaptık... Ondan sonra da seçim iletişimini 5 ayrı unsurda (parametre) ele almaya başladık. İlk ikisini Pazartesi ve Salı tartıştık. Hatırlayalım, neydi onlar? Marka ve seçim vaadi ve iletişim tasarımı.
Bugün de siyasi partilerin görünürlüklerini nasıl yönettiklerine, yani görünme frekanslarına ve medya satın alma stratejilerine bakmaya çalışacağız. Geriye iki parametre kalacak: PR ve etkinlik yönetimi ve Medya ilişkileri...
Algılamada ‘tekrar’, çok güçlü bir unsur. Algılamayı yönetmek isteyen, ‘tekrarlama’ konusunu ihmal edemez... Bugün de her zamanki gibi partilere iletişimin olmazsa olmazı 3 alandan puan vermeye devam edeceğiz: İngilizce’sine bakarsak üç “C” konusunda... Creativity, Consistency, Continuity... Türkçe’siyle “YTS” (Yaratıcılık, Tutarlılık, Süreklilik...)
Ak Parti muslukları açmış
· Dağ taş Ak Parti ve Tayyip Erdoğan... Denebilir ki, “Tabii ki olacak, onca para onca kaynak bizde de olsa, biz de dağa taşa kendi partimizin adını yazardık!”.. Bu doğru değil. Bir ara en çok para DSP’nin elindeydi. Ama DSP yıllarca iletişim adına susup oturmayı tercih etti. Olacak gibi değil ama, ‘kara günler’ için para biriktirip durdu... İlk iki gün Ak Partiyi iletişim tasarımı, marka vaadi ve söylemler açısından eleştirdik ama bu üçüncü alanda hakkını vermemiz gerek.
o Göründüğü kadarıyla Ak Parti muslukları açmış. Ancak gayet etkili açmış. Boşa akmıyor su... Medya satın alma açısından da çok başarılılar. Aynı yerlere çakılıp kalmamışlar. Bu iletişimin geneli için de söylenebilir. Bir sonraki ‘kez’, bir sonraki ‘gün’, bir sonraki sayı, ne olacağı belli olan; insanın neyle karşılaşabileceğini kestirebildiği iletişim aksiyonları, etkilerini yitirirler... Bu yüzden aynı reklamı aynı sayfada aynı büyüklükte yayınlayıp durmak, hayırlı sonuçlar doğurmaz. Sadece yağdanlıklara “Sayın Başkanım, reklamlarımız çok çarpıcı çıkıyor. Yengem görmüş çok beğenmiş!” falan dedirtir...
o Ak Parti şu sıra gazete, billboard, üçgen bayrak, afiş ağırlıklı gidiyor. Acaba ‘insert’ (gazetelerin içine atılan ekler), ikinci kapak gibi çarpıcı araçları son günlere mi sakladılar?
o Tabii partinin en başarılı olduğu alan ‘yüz yüze pazarlama’ ve ‘ilişki yönetimi’ odaklı siyasi iletişim. Hani diğer partiler ‘çok köylü’ buluyorlar ve eleştiriyorlar ya; evlere yiyecek dağıtımı, yakacak yardımı falan. O kadar etkili ki... CHP Seçim Pusula’sında daha yeni ‘semt konseyleri’ kuracağını vaat ediyor. Bu işleri Ak Parti yıllar önce bitirmişti. İstişare kültürü onlarda çok daha gelişmiştir. Diğerlerinin ‘yapacağız’, ‘edeceğiz’ dediği pek çok ilişki ve iletişim uygulamasını, Ak Parti yıllar öncesinden halletmiş, hatta bazı hatalı yanları ele alma sürecini bile başlatmıştır...
o Siyasi kadrolarını gerek iletişim taktiklerinde, mecra satın alma süreçlerinde, gerekse sahanın bizatihi kendisinde en iyi kullanan parti hiç şüphesiz Ak Partidir... Bakın bakanlara!.. Dağılmışlar Anadolu’ya... İletişim dersi veriyorlar... Unakıtan solun kalesi olduğu iddia edilen Eskişehir’de gövde gösterisi yapıyor. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ne zaman arasam Doğu Anadolu’da bir yerlerde. Murat Basesgioğlu’nu görmek için seçim bölgesinde sokaklarda dolaşmak yeterli... Bütün bu siyasi kadrolar, aynı zamanda birer mecra görevi görüyorlar. Hem de bedava...
· Puanlar şöyle: Yaratıcılık (Y): 7, Tutarlılık (T): 8, Süreklilik (S): 6.
CHP lideri yerel TV’lere de gitmeli
· CHP görünürlüğün, frekansın artırılması ve mecra satın alma konusunda hiç de Ak Partiden aşağı kalmıyor. Ben CHP’yi bu kadar aktif beklemiyordum. Umalım son 15 günde pilleri bitmesin, solukları tükenmesin.
o Tüm aktifliğine rağmen CHP, mecra satın almada, medyada yer kaplama ve frekans konusunda son derece konservatif davranıyor. Mahallenin koleje giden efendi delikanlısı... Hepimize gülümseyen Baykal’ın aşırı ‘temiz’ ve masum yüzü, tekrarların etkisini azaltıyor... Zaten reklamların tasarımları da öyle ahım şahım agresif değil, son derece amaca uygun ve sakin... İşte o zaman tekrara dikkat etmek gerek.
o ‘Tekrar’ meselesini biraz daha açalım. Pazarlama konusundaki ustalığı ile bilinen Vestel İcra Kurulu Üyesi Levent Hatay’a kulak verelim: “Reklam, ancak tekrar tekrar yayınlandığında ilgiyi sürekli ayakta tutmayı başarıyor, ‘Nerede çıktı bu?’, dedirtmiyor; her seferinde içinde bir şeyler keşfetmemizi sağlıyorsa; o zaman doğru ve iyi bir reklamdır!”.. Şimdi dönüp siyasi partilerin reklamlarını bir de bu bakışla ele alın... CHP’nin hayli aceleye geldiği (diğer partilerin reklamları için de o anlamsız telaş geçerlidir) her halinden belli olan reklamları ne sıklıkta yerleştirmesinin daha sağlıklı olacağını, okurların takdirine bırakıyorum...
o CHP bizzat kendisi örgütlemese de, CHP’yi destekleyen çevreler, interneti büyük başarıyla kullanıyorlar. Mail grupları ve pek çok özel site, doğrudan doğruya CHP’ye çalışıyor.
o CHP lideri ekran seven bir hatip. ‘Karizmasını’, sadece ulusal kanallarda değil, yerel TV’lerde de kullanmaya yönelik bir çaba içine girmeli... Video servisi vb... Hâlâ zaman var. Yerel TV ve radyo kanallarında reklam odaklı değil, ama program ya da “slot” kiralamaya yönelik çalışma belki hâlâ yapılabilir.
· Puanlar şöyle: (Y): 4, (T): 6, (S): 5.
“Mehmet”i hangi babayiğit buldu?
· Demokrat Parti medyada görünürlük ve frekans olarak aslında kendisinden beklenenin çok üzerinde bir performans sergiliyor. Onun problemi, iki gün üst üste belirttiğimiz gibi biçim ve içerikle, görünürlük sorunu çok daha az. DP afişleri ve reklamlarının, bayraklarının tüm amblem sorununa rağmen kullanım frekansı iyi...
o Mehmet Ağar’ı ‘Mehmet’ diye konumlamak acaba hangi ‘babayiğidin’ işi? Herhalde, “DP kırsal kesimlerden oy alacak, onun için hatta ‘Memo!’ diyelim, ‘Karaoğlan’ gibi yakışır vallahi” falan diye birileri akıl yürütmüş olmalı. Bu ‘Mehmet’ işinin yüksek frekansta kabak tadı vereceğini sevgili Ağar da görmüş olacak ki, ancak gayet ekonomik kullanımına izin veriyor.
o DP’nin araç giydirme disiplinine pek tanık olamadım. Özellikle Ak Parti, CHP, MHP bu işte çok iyiler. Seçim otobüsü ve minibüsünü çok başarılı birer mecra olarak kullanıyorlar...
o Klasik mecra dışında DP’nin yaratıcı çalışmalarına da tanık olamadım. Ya ben köyleri gezmediğim için rastlayamadım; ya da bildiğimiz klasik mecra dışına çıkacak kaynakları pek yok...
o DP'nin gençlerin desteğini özellikle de internet alanında ‘mobilize’ edemediğini anlamak mümkün... Mehmet Ağar ve kurmayları ‘Birleşme’ işleriyle çok zaman kaybetti... Yazık...
· Gelelim puanlara: (Y): 3, (T): 7, (S): 4.
Dijital halk hareketi gibi
· MHP ile ilgili ilk izlenim, medya kullanımı ve mecra satın alma işini tam da ‘yasak savar’ gibi yürüttükleri yolunda. Reklamları mecra arasında dağıtmak durumunda olan sorumlular,“Nereden çıktı şimdi bu reklamlar, kardeşim?” diyor sanki. Öteki partiler dev gibi ortalıkta, MHP’nin mürekkep payı, alacağı oy oranına tekabül ederse işler kötü demektir... Hiç reklam vermeyin daha iyi. Durun. Bekleyin. Bir tane büyük çakın! Çok daha etkili olur...
o MHP daha çok billboard’ları kullanıyor. Orada da çok tutucu. Ak Parti gibi yeni yerler yaratıp farklı boyut araştırmasına girmeye gerek görmemiş... Bu arada gazeteleri, rakiplere terk etmiş sanki. Tüm ölçümlemelerde 3’üncü güçlü parti olarak çıksa da, öyle davranmıyor. Medya kullanımında DP bile daha etkin.
o MHP’de de iletişim Başkan’a kilitlenmiş. Mecrayı o kaplıyor. Başka unsurlar için satın alma yapılması neredeyse düşünülemez MHP’de... Oysa başta gençleri MHP’nin bomba gibi siyasi ‘yüzleri’ var...
o MHP bana sorarsanız internet özürlü... MHP parti yönetimi olarak özürlü, ancak MHP’ye destek verenler kesinlikle öyle değil. Çalışma örgütlü falan değil, ‘derinlemesine’ spontan, gençler internet ortamını MHP için hallaç pamuğu gibi atıyorlar... Dijital halk hareketi sanki. Bir hayli agresif oldukları söylenebilir. Ama olsun. Daha başka genç nasıl olunur ki?..
· Puanlar şöyle: (Y): 6, (T): 8, (S): 6.
Genç Parti gençlerin arasında olmalıydı
· Genç Parti, reklam stratejisi ve taktiklerde ve medya satın alma konusunda Ak Parti dışındaki bütün diğer partilere fark atar. Medya ancak bu kadar ekonomik ve etkili kullanılabilir.
o Görünürlük sorununu neredeyse 4 yıla yayarak çözen ve yöneten Genç Partinin diğer parametreleri yönetmedeki başarısı burada da yenileniyor. Bir de Cem Uzan’ın üzerindeki şüphe perdesi kalksaymış, ne olurmuş? Ama olmuyor... Frekans arttıkça, çarpan etkisi ile olumsuz algılama da artabiliyor.
o Genç Parti medya satın alma konusunu biraz daha çeşitleyebilirmiş, tabii. Kullandığı reklam malzemesi de ahım şahım değil. Orada da çeşit az. Oysa gazetelerin birinci sayfalarına verdikleri küçük ilanları, çeşitli kilit mesajları ele aldıkları büyük reklamlarla taçlandırsalar, etkilerini daha da artırırlardı.
o Ne zaman Genç Partinin adı geçse aklımıza gelen ‘gençlik’ meselesi, görünürlük ve frekansa konusunda da karşımıza çıkıyor. Kampusları mecra haline getirmemiş olmalarını, gençlik konserlerini birer medya olarak kullanmamalarını, internette dijital gençlik hareketleri başlatmamalarını, spor karşılaşmalarında boy göstermemelerini anlamakta güçlük çektiğimi belirmeliyim.
· Puanlar ise şöyle: (Y): 5, (T): 4, (S): 10.