‘Vazgeçmek özgürlüktür’, ama her zaman değil…
31 TEMMUZ 2011
Cuma akşamüstü üst üste birkaç telefon geldi: “Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay Başkanı toplu halde istifa etmişler” Sonra haber düzeltildi: “Emekliliklerini istemişler…” Uyarıyorlar… Cumartesi günkü yazımı ona göre değiştirmemin gerekebileceğini hatırlatıyorlar… Bir miktar zaman vardı asında. Hızla bir şeyler döşenmek mümkündü… Ya da medyada sıkça rastlandığı gibi, önce ateş edip sonra nişan almak… Ya da bazı yazarlarını ilgi ve takdirle izlediğim Taraf’ın manşeti gibi “Karpuz da kesecektik” türünden nezahet sınırlarını zorlayan yorum boşluklarının içine düşmek… Bir gün bekledim. Prusya ordusundaki yargılamalarda kararı vermeden önce bir gece beklerlermiş… Onun gibi bir şey… Akıl ile duygu arasındaki çelişkinin bir nebze olsun çözülmesi için çaba harcayarak, demek istediğim ile demek istemediğim arasındaki uçurumun kapanmasını beklemek gibi… Sonuçta vardığım noktayı hemen söylemekte yarar var; Silahlı Kuvvetlerin içinden geçmekte olduğu (biraz da zorunlu, iletişimi son derece kötü yönetilmiş) transformasyon süreci, içimi lime lime etse de, istifalar (emeklilikler) doğru bir stratejik adım değildi… Her ne kadar ‘vazgeçmek özgürlüktür’ diye her zaman savunsak da; bizim kastımız bireysel bir ‘akt’tır; toplumsal anlamda her zaman geçerli olamaz… İçinde bulunulan koşullar objektif olarak gerekliliği sağlamasa da sübjektif olarak örneğin Atatürk’ün gençliğe hitabesinde yerini bulan şu ifadeyle yeterlilik noktasında buluşabilir: “…İçinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir...” Yani koşullar ne olursa olsun, asla pes etmeyecek yelkenleri suya bırakmayacaksın… Bu bir… İkincisi, bu köşede ‘Boykot’ üzerine ettiğimiz laflara dönüp bakmakta yarar olabilir. Boykot, ancak aktif sonuçlar doğurur, doğuracağı sonuçlar önceden planlananlarla uyum içinde olursa bir anlam kazanır… Yoksa vazgeç, boykot yap, su akıp yolunu bulsun, sen de ‘sahayı terk etmenle kal’… Olacak iş mi?.. Biz iletişimciler; bir ‘aksiyonu’ değerlendirirken ‘iş, ilişki ve iletişim’ yönetimi açısından bakarız… Sonuçta ne olduysa, çıkış noktasını da ona göre tartarız… Eğer 4 generalimiz kendilerini ‘harcayarak’, ülkede sivil iktidarın hakimi mutlak haline geldiğinin altını çizmek istemişlerse; Silahlı Kuvvetlere duyulan ve son 10 yılda giderek azalmış, yüzde 90’lardan yüzde 75’lere gerilemiş olan ‘güvenin’ (Bkz. Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in 2011 Değerler Araştırması) daha gerilere düşmesine kayıtsız kalmayı tercih etmişlerse; son yıllarda kadrosuzluk nedeniyle generalliğe terfi edememiş, kariyerleri tıkanmaya yüz tutmuş genç subayların önünü açmak istemişlerse; açık yüreklilikle tespit edebiliriz ki, bu amaçlarına ulaşmışlardır… Yolları açık olsun... Ha bu bize ders olsun… İngiltere’de, Liberal Demokrat milletvekili Jo Swinson, reklam denetim kuruluna şikâyet etmesi üzerine Loreal grubunun reklam kampanyası yasaklanıyor. Gerekçe hedef kitleyi yanıltmak, kandırmak… Lancome ve Maybelline reklamlarında, Julia Roberts ile Christy Turlington anti – aging (yaşlanmaya karşı) ürünlerin tanıtımı için kameraların karşısına geçmişler. Fotoğraflarla Photoshop (bir bilgisayar yazılımı) kullanılarak oynanmış. Pürüzsüzlük ve gerginlik bir hayli abartılmış… Reklam denetim kurulu affetmiyor; “büyük reklam veren, bir ton masraf yapmış sonra bize baskı yapar”, falan demiyor; basıyor yasağı… Rötuş, fotoğrafın icadından beri vardır. Sadece ‘bilişim’ işi değildir. Bilgisayar olaya biraz daha teknik derinlik katmıştır, o kadar. Buradaki mesele, rötuşun ne için kullanıldığı ile ilgilidir. Gazetede dergide uygulanmasına kimse itiraz etmiyor. İtiraz, milleti kandırıp, satış yapmaya hizmet etmek için reklamlarda kullanılmasına… Bu yıl kartlar yerini bulacak… Hem Fenerbahçe stadında (1907 tribünü) hem de Türk Telekom Arena’da bizim iletişim danışmanlığı şirketinin -çalışanları ve müşterileri için- satın aldığı abone kartlarımız var… Geçen sene kahroldular. Hem Fenerbahçe hem Galatasaray Avrupa kupalarına veda ettiler. FB şampiyon olsa da, GS lige havluyu attı… Bu yıl bizimkileri bir yokladım: Şike mikeden etkilenen yok… Aslanlar gibi hazırlar maçlara. Galatasaray zaten bomba gibi geliyor. Fatih Terim tek başına takım… FB de çok hazır… Küme düşürülse de umurlarında değil. Sanki yöneticiler küme düşecek; takım değil… Helal olsun bu seyirciye. Ben FB’li değilim; ama şu günlerde FB’lileri acayip takdir ediyorum. Hele de şu laflarını: “FB neredeyse süperlig orasıdır…”