‘Yok öyle hazır lokma!’
26 MART 2007
Bir hafta şöyle demişiz:
“Ünlü kadınları davet edip hepsini takma bıyıkla donatınca ne olur? Medyaya haber olunur. Buna iş ve iletişim dünyasında görünürlüğü artırmak (Publicity) denir. Tek başına hiçbir işe yaramaz. Publicity yapıp ‘Ne güzel PR yaptım’ diyenler tamamen yanılır...”
Medya, haberi çarşaf çarşaf vermeye devam etmiş (hâlâ da ediyor). Biz bir yazı daha yazmışız:
“Yaptığınız her gariplikle dikkat çekebilirsiniz. Ama her gariplik sizden yana çalışmaz. Diğerlerini bilemem, ama Ümit Boyner’e bıyık yakışmadı... Kendisi tersini iddia etse de... İşin kötüsü bir işe de yaramayacak. Tabii, medyadaki entelektüel tayfanın dikkatini çekmek dışında...”
Ne demek istediğimizi en iyi anlatan yazı ise bir okurdan geldi. Yaşar Usluer Bey derdimizi bizden iyi dile getirmiş:
“Ka-Der’in kadınlarının siyasette yer almaları için yaptıkları bıyık takma numarasını hiçbir parti yemez. Sizin de belirttiğiniz gibi ‘gazeteye çıkmaktan’ başka işe yaramaz. Onlar istiyor ki ‘armut piş, ağzıma düş’. Yok öyle hazır lokma. Şimdiye kadar hangi partiye üye olmak istemişler de, kabul görmemiş? Biz (DYP) böyle hazır lokmacılardan Gencay Gürün kazığını yedik. Çiller, tepeden inme İzmir’den aday yaptı. Milletvekili seçtik. Sonra da Çiller’e ihanet edip DYP’den istifa etti ve başka partiye gitti. Şimdi Gencay Gürün’ün adını bizden başka hatırlayan var mı? Bu tür kazıkları bir daha yemeyiz.
Mecliste kadın milletvekilinin azlığından şikayet edenler, önce gönül verdiği partiye üye olacak. Kadın kollarında etkinliklere katılacak. Köyleri ve mahalleleri kapı, kapı dolaşıp kendisinin ve partisinin program ve projelerini anlatacak. Ki seçilmeyi hak etsin.
DYP Genel Başkanlığı yapmış, Yıldırım Avcı bile 91 seçimlerinde “beni nasılsa seçerler” deyip Ankara’da oturmamış, köyleri, mahalleleri dolaşıp oy istemiştir. Tütün tarlasında, yer sofrasında köylülerle birlikte yemek yediğini bilirim. Bunu bıyık takan kadınlardan hangisi yapabilir?
Ka-Der’in kadınları kusura bakmasınlar, bıyık takmakla milletvekili olunsaydı, teyzem de dayım olurdu. Saygılar, selamlar.”
Birileri İsmet Bey’i uyarmalı!
Fikir şahane. Uygulama mükemmel... Peki iletişim nasıl? İletişim ne yazık ki, yerlerde sürünüyor.
Koçak Gold’un sahibi İsmet Koçak, Bergüzar (Şehrazat) Hanım’a taktıkları 22 ayar bileziklere müthiş talep olduğunu açıklamış. Satışlar yüzde 30 artmış.
Şehrazat Hanım, biliyorsunuz “Binbir Gece” adlı dizinin kahramanı. Çocuğuna bakmak için 150 bin dolara patronuyla ‘seviyeli bir beraberlik’ ilişkisine girmişti ya, biz de olayı sahi sanıp tüm Türkiye olarak ‘çüş falan olduyduk!’...
İsmet Bey işte o diziye sponsor olmuş. Buraya kadar bir sorun yok. Dedik ya sorun iletişimde. ‘Nasıl yani falan’ mı oldunuz? Hemen söyleyelim. İsmet Bey demiş ki, “Bizim piyasada rekabet çok. Ana sponsorluk için kaç para ödediğimizi söyleyemeyiz!”
İsmet Bey, zaten “kayıt dışı ekonomiye kaymaya her an müsait” olduğu izlenimi yaratan bir sektörde bulunuyor. Bu önyargıyı kırmanın tek yolunun açıklık ve şeffaflık olduğunu birileri ona söylemeli... Bir de iletişimi sadece diziye sponsor olma düzeyinde bırakmaması gerektiğini...
Spor yazarlarına sorum var
Spor basınından (skor basınından değil) arkadaşlara iki adet sorum var:
Bir: Lig’de oynayan takımlar dökülür; izleyici ve spor basını oyuncuları yerden yere çalarken; nasıl oluyor da sakatlar ordusu halindeki eksik milli takım çıkıp aslanlar gibi oynuyor ve Avrupa Şampiyonu’nu evinde evire çevire yeniyor?
İkinci soru: Cumartesi günü Fatih Terim’in hiçbir zaman eksiklerden şikayet etmediği gibi yine sesini çıkarmadan sahaya sürdüğü 11’i koy üç büyüklerin başkanlarının önüne. İçinde en az 5 tane, servet ödenmesi gereken yabancı olmadığı için yüzüne bakmazlar. Oysa o takım Fatih’in yönetiminde harikalar yaratabiliyor. Bu nasıl iş?
Çok mu zor sorular?
“Ünlü kadınları davet edip hepsini takma bıyıkla donatınca ne olur? Medyaya haber olunur. Buna iş ve iletişim dünyasında görünürlüğü artırmak (Publicity) denir. Tek başına hiçbir işe yaramaz. Publicity yapıp ‘Ne güzel PR yaptım’ diyenler tamamen yanılır...”
Medya, haberi çarşaf çarşaf vermeye devam etmiş (hâlâ da ediyor). Biz bir yazı daha yazmışız:
“Yaptığınız her gariplikle dikkat çekebilirsiniz. Ama her gariplik sizden yana çalışmaz. Diğerlerini bilemem, ama Ümit Boyner’e bıyık yakışmadı... Kendisi tersini iddia etse de... İşin kötüsü bir işe de yaramayacak. Tabii, medyadaki entelektüel tayfanın dikkatini çekmek dışında...”
Ne demek istediğimizi en iyi anlatan yazı ise bir okurdan geldi. Yaşar Usluer Bey derdimizi bizden iyi dile getirmiş:
“Ka-Der’in kadınlarının siyasette yer almaları için yaptıkları bıyık takma numarasını hiçbir parti yemez. Sizin de belirttiğiniz gibi ‘gazeteye çıkmaktan’ başka işe yaramaz. Onlar istiyor ki ‘armut piş, ağzıma düş’. Yok öyle hazır lokma. Şimdiye kadar hangi partiye üye olmak istemişler de, kabul görmemiş? Biz (DYP) böyle hazır lokmacılardan Gencay Gürün kazığını yedik. Çiller, tepeden inme İzmir’den aday yaptı. Milletvekili seçtik. Sonra da Çiller’e ihanet edip DYP’den istifa etti ve başka partiye gitti. Şimdi Gencay Gürün’ün adını bizden başka hatırlayan var mı? Bu tür kazıkları bir daha yemeyiz.
Mecliste kadın milletvekilinin azlığından şikayet edenler, önce gönül verdiği partiye üye olacak. Kadın kollarında etkinliklere katılacak. Köyleri ve mahalleleri kapı, kapı dolaşıp kendisinin ve partisinin program ve projelerini anlatacak. Ki seçilmeyi hak etsin.
DYP Genel Başkanlığı yapmış, Yıldırım Avcı bile 91 seçimlerinde “beni nasılsa seçerler” deyip Ankara’da oturmamış, köyleri, mahalleleri dolaşıp oy istemiştir. Tütün tarlasında, yer sofrasında köylülerle birlikte yemek yediğini bilirim. Bunu bıyık takan kadınlardan hangisi yapabilir?
Ka-Der’in kadınları kusura bakmasınlar, bıyık takmakla milletvekili olunsaydı, teyzem de dayım olurdu. Saygılar, selamlar.”
Birileri İsmet Bey’i uyarmalı!
Fikir şahane. Uygulama mükemmel... Peki iletişim nasıl? İletişim ne yazık ki, yerlerde sürünüyor.
Koçak Gold’un sahibi İsmet Koçak, Bergüzar (Şehrazat) Hanım’a taktıkları 22 ayar bileziklere müthiş talep olduğunu açıklamış. Satışlar yüzde 30 artmış.
Şehrazat Hanım, biliyorsunuz “Binbir Gece” adlı dizinin kahramanı. Çocuğuna bakmak için 150 bin dolara patronuyla ‘seviyeli bir beraberlik’ ilişkisine girmişti ya, biz de olayı sahi sanıp tüm Türkiye olarak ‘çüş falan olduyduk!’...
İsmet Bey işte o diziye sponsor olmuş. Buraya kadar bir sorun yok. Dedik ya sorun iletişimde. ‘Nasıl yani falan’ mı oldunuz? Hemen söyleyelim. İsmet Bey demiş ki, “Bizim piyasada rekabet çok. Ana sponsorluk için kaç para ödediğimizi söyleyemeyiz!”
İsmet Bey, zaten “kayıt dışı ekonomiye kaymaya her an müsait” olduğu izlenimi yaratan bir sektörde bulunuyor. Bu önyargıyı kırmanın tek yolunun açıklık ve şeffaflık olduğunu birileri ona söylemeli... Bir de iletişimi sadece diziye sponsor olma düzeyinde bırakmaması gerektiğini...
Spor yazarlarına sorum var
Spor basınından (skor basınından değil) arkadaşlara iki adet sorum var:
Bir: Lig’de oynayan takımlar dökülür; izleyici ve spor basını oyuncuları yerden yere çalarken; nasıl oluyor da sakatlar ordusu halindeki eksik milli takım çıkıp aslanlar gibi oynuyor ve Avrupa Şampiyonu’nu evinde evire çevire yeniyor?
İkinci soru: Cumartesi günü Fatih Terim’in hiçbir zaman eksiklerden şikayet etmediği gibi yine sesini çıkarmadan sahaya sürdüğü 11’i koy üç büyüklerin başkanlarının önüne. İçinde en az 5 tane, servet ödenmesi gereken yabancı olmadığı için yüzüne bakmazlar. Oysa o takım Fatih’in yönetiminde harikalar yaratabiliyor. Bu nasıl iş?
Çok mu zor sorular?