‘Zarfınız’ fena değil… Ya ‘mazrufunuz’?...
14 NİSAN 2010
Rahmetli dostum, ustam Halit Refiğ’in güzellik tanımını hiçbir zaman unutamam. Şu formülün geçerli olduğunu savunurdu Halit Bey: Güzellik = Sağlık (orantılar) + Kültür…
Son güzellik yarışmasının ardından adından sıkça söz edilen Merve Sarı Hanım’a, onun annesine, babasına ve de yakınlarına birilerinin şunları söylemesi gerekir…
1. Şöhret olunca para kazanılmıyor. Şöhret her zaman paraya dönüşmüyor… Yoksa en büyük parayı Ciguli’nin, Ajdar’ın, Çankaya Köşkü’nün kapısında soyunan kızcağızın vb. TV’nin nimetinden yararlanmaya çalışmış binlerce ‘starlet’in kazanması gerekirdi… Oysa bunların tamamı maddi zorluk içinde…
2. Mağduriyet, tabii ki şöhrete ve sempatiye tahvil edilebilir. Ancak, TV programlarına ‘kakara kikiri’ bir halde katılarak, gazetelere güzel endamınızı gülücükler içinde sergileyen pozlar vererek değil… Mağduriyet, gerçekten söz konusu ise -ki bu iddianın bildiğim iki sahibine de itimadım vardır- ancak ‘mağrur’ bir şekilde sergilenirse ‘katma değere’ dönüşür, rekabet ve marka avantajı sağlayabilir. Bkz. Sayın Başbakanımızın kariyer öyküsü…
3. Yarışmalardan her zaman bir star çıkmaz. Bakın geçmişe; kaç yarışma yapılmış? Kaç Hülya Avşar çıkmış?.. İnsanda ‘star kumaşı’ varsa insan star olur; yarışma kazandığı için ya da dereceye girdiği için değil…
4. Sizce, sizde ‘star kumaşı’ var mı, Merve Hanım?.. ‘Zarfınız’ fena değil… Ya ‘mazrufunuz’?... Sizi birkaç TV programında izledim… Medya tabii ki şu sıra sizin peşinizden koşacak. Sansasyon lazım ona… Ancak daha ne kadar koşacak?
Söyleyelim: Sizin posanızı çıkarana kadar… Kimse sizinle ilgilenmeyene, herkes sizden bıkana kadar… Posanızın çıkmasına da çeyrek var, hani.
Peki ne zaman ‘posa’sı çıkmaz insanın?...
Söyleyelim: Performans sergileyebilirse…
Siz hangi performansı (Türkçesi ‘başarım’) sergileyeceksiniz, Merve Hanım?...
5. Pekiyi ne yapmalısınız? Hadi onu da söyleyelim… Ancak önce ne yapmamanız gerektiğini belirtelim: Medyanın ilgisine, mal bulmuş Mağribi gibi yanıt vermeyin. Anne ve babanız hariç çevrenizde kimsenin fikrini dinlemeyin (en zoru budur)…
Yapmanız gereken ise şu: Hemen, zaman kaybetmeden; gelecekte hangi alanda ‘başarım’ sergilemek istiyorsanız o alanda derinlik kazanmaya, eğitim almaya, uzmanlaşmaya çalışın… Yarışma ve mağduriyet, haksızlık gibi sözleri unutun… Tekrar ve iyi bir şekilde gündeme gelebilmek için bir süre gündemden düşmeyi göze alın. Şu sözü de unutmayın: “İnsanlar geçmişi satar geleceği satın alırlar”…
İlk defa, evet ilk defa…
Hadi müsaade edin biraz abartayım… İlk defa, evet ilk defa CHP üst yönetimi stratejik bir adım attı ve neyin olmayacağını değil neyin olabileceğini söyledi… “Gelin yasa tasarısını bölelim!” dedi… İlk defa, evet ilk defa inisiyatif AK Parti ve Başbakan Tayyip Erdoğan’da değil CHP’de… İlk defa, evet ilk defa her iki siyasi parti, ülkenin âlî menfaatleri karşısında ortak bir tutum alabileceklerini gösterdiler.
İlk defa, evet ilk defa siyasette kazan – kazan ilişkisinin tesis edilebileceğine işaret ettiler… Herkesin kazançlı çıkabileceği ortamları yaratmaya çalışabildiklerini kanıtladılar. Bu işten, eğer süreci adam gibi yönetebilirlerse, hem iktidarın hem muhalefetin kârlı çıkar. Yönetemeyen taraf puan kaybeder…
Mağrur, Mahzun ve Mağdur duruş kazanır
Tıklım tıklım dolu bir Cemal Reşit Rey (CRR) Salonu’nda çığlık çığlığa bir Paco De Lucia konseri izledik. Önceden verilen bilgiler eksik olmalı ki bizi sadece bir resital bekliyorduk. Yani Paco De Lucia tek başına çalacaktı. Oysa 8 kişilik müthiş bir topluluk vardı karşımızda… Paco dışında birisi bas iki gitar, bir key-board ve ağız armonikası, bir vurmalı sazlar ustası, iki şarkıcı, bir dansçı… Ama nasıl dansçı… Flamenco ile gönüller ancak böyle fethedilir. İspanyol müziği caz ile ancak böyle buluşturulur…
Eşim ‘ikili duyarlılığa’ takılmış: “Bu müzikte sürekli diyalog var… Ya enstrümanlar konuşuyor birbiriyle, ya şarkıcılar, ya da dansçılar…”
Benim de dikkatimi o emperial tavır (imparatorluk duruşu) çekti… Dünyanın pek çok ülkesine hükmetmiş büyük bir devletin kültürünün tınıları içinde dolanırken, Kudsi Ergüner’in Emevilerin etkisindeki Endülüs müziği ile bizim tasavvuf müziğini hangi noktada buluşturduğunu galiba daha iyi anladım… Pazar günkü yazımda sözünü ettiğim 3M’lik duruş (Mağrur, Mahzun, Mağdur) bu kez CRR’nin sahnesindeydi…
Bize bu güzelliği yaşatan İstanbul Belediyesine şükran borçluyuz… 26 Nisan’da Al Di Meola var… Umarım bilet bulursunuz…
Son güzellik yarışmasının ardından adından sıkça söz edilen Merve Sarı Hanım’a, onun annesine, babasına ve de yakınlarına birilerinin şunları söylemesi gerekir…
1. Şöhret olunca para kazanılmıyor. Şöhret her zaman paraya dönüşmüyor… Yoksa en büyük parayı Ciguli’nin, Ajdar’ın, Çankaya Köşkü’nün kapısında soyunan kızcağızın vb. TV’nin nimetinden yararlanmaya çalışmış binlerce ‘starlet’in kazanması gerekirdi… Oysa bunların tamamı maddi zorluk içinde…
2. Mağduriyet, tabii ki şöhrete ve sempatiye tahvil edilebilir. Ancak, TV programlarına ‘kakara kikiri’ bir halde katılarak, gazetelere güzel endamınızı gülücükler içinde sergileyen pozlar vererek değil… Mağduriyet, gerçekten söz konusu ise -ki bu iddianın bildiğim iki sahibine de itimadım vardır- ancak ‘mağrur’ bir şekilde sergilenirse ‘katma değere’ dönüşür, rekabet ve marka avantajı sağlayabilir. Bkz. Sayın Başbakanımızın kariyer öyküsü…
3. Yarışmalardan her zaman bir star çıkmaz. Bakın geçmişe; kaç yarışma yapılmış? Kaç Hülya Avşar çıkmış?.. İnsanda ‘star kumaşı’ varsa insan star olur; yarışma kazandığı için ya da dereceye girdiği için değil…
4. Sizce, sizde ‘star kumaşı’ var mı, Merve Hanım?.. ‘Zarfınız’ fena değil… Ya ‘mazrufunuz’?... Sizi birkaç TV programında izledim… Medya tabii ki şu sıra sizin peşinizden koşacak. Sansasyon lazım ona… Ancak daha ne kadar koşacak?
Söyleyelim: Sizin posanızı çıkarana kadar… Kimse sizinle ilgilenmeyene, herkes sizden bıkana kadar… Posanızın çıkmasına da çeyrek var, hani.
Peki ne zaman ‘posa’sı çıkmaz insanın?...
Söyleyelim: Performans sergileyebilirse…
Siz hangi performansı (Türkçesi ‘başarım’) sergileyeceksiniz, Merve Hanım?...
5. Pekiyi ne yapmalısınız? Hadi onu da söyleyelim… Ancak önce ne yapmamanız gerektiğini belirtelim: Medyanın ilgisine, mal bulmuş Mağribi gibi yanıt vermeyin. Anne ve babanız hariç çevrenizde kimsenin fikrini dinlemeyin (en zoru budur)…
Yapmanız gereken ise şu: Hemen, zaman kaybetmeden; gelecekte hangi alanda ‘başarım’ sergilemek istiyorsanız o alanda derinlik kazanmaya, eğitim almaya, uzmanlaşmaya çalışın… Yarışma ve mağduriyet, haksızlık gibi sözleri unutun… Tekrar ve iyi bir şekilde gündeme gelebilmek için bir süre gündemden düşmeyi göze alın. Şu sözü de unutmayın: “İnsanlar geçmişi satar geleceği satın alırlar”…
İlk defa, evet ilk defa…
Hadi müsaade edin biraz abartayım… İlk defa, evet ilk defa CHP üst yönetimi stratejik bir adım attı ve neyin olmayacağını değil neyin olabileceğini söyledi… “Gelin yasa tasarısını bölelim!” dedi… İlk defa, evet ilk defa inisiyatif AK Parti ve Başbakan Tayyip Erdoğan’da değil CHP’de… İlk defa, evet ilk defa her iki siyasi parti, ülkenin âlî menfaatleri karşısında ortak bir tutum alabileceklerini gösterdiler.
İlk defa, evet ilk defa siyasette kazan – kazan ilişkisinin tesis edilebileceğine işaret ettiler… Herkesin kazançlı çıkabileceği ortamları yaratmaya çalışabildiklerini kanıtladılar. Bu işten, eğer süreci adam gibi yönetebilirlerse, hem iktidarın hem muhalefetin kârlı çıkar. Yönetemeyen taraf puan kaybeder…
Mağrur, Mahzun ve Mağdur duruş kazanır
Tıklım tıklım dolu bir Cemal Reşit Rey (CRR) Salonu’nda çığlık çığlığa bir Paco De Lucia konseri izledik. Önceden verilen bilgiler eksik olmalı ki bizi sadece bir resital bekliyorduk. Yani Paco De Lucia tek başına çalacaktı. Oysa 8 kişilik müthiş bir topluluk vardı karşımızda… Paco dışında birisi bas iki gitar, bir key-board ve ağız armonikası, bir vurmalı sazlar ustası, iki şarkıcı, bir dansçı… Ama nasıl dansçı… Flamenco ile gönüller ancak böyle fethedilir. İspanyol müziği caz ile ancak böyle buluşturulur…
Eşim ‘ikili duyarlılığa’ takılmış: “Bu müzikte sürekli diyalog var… Ya enstrümanlar konuşuyor birbiriyle, ya şarkıcılar, ya da dansçılar…”
Benim de dikkatimi o emperial tavır (imparatorluk duruşu) çekti… Dünyanın pek çok ülkesine hükmetmiş büyük bir devletin kültürünün tınıları içinde dolanırken, Kudsi Ergüner’in Emevilerin etkisindeki Endülüs müziği ile bizim tasavvuf müziğini hangi noktada buluşturduğunu galiba daha iyi anladım… Pazar günkü yazımda sözünü ettiğim 3M’lik duruş (Mağrur, Mahzun, Mağdur) bu kez CRR’nin sahnesindeydi…
Bize bu güzelliği yaşatan İstanbul Belediyesine şükran borçluyuz… 26 Nisan’da Al Di Meola var… Umarım bilet bulursunuz…