M. Ali Erbil manevi bedel ödemeli
15 Ekim 2010 - Marketing Türkiye
Onca yıldır gözümüzün önünde olmasa M. Ali Erbil’in gafına başka manalar yüklemek belki mümkün olabilirdi. Ancak hepimiz biliyoruz onu… Ne onun tutarlı bir dünya görüşü var da oradan yola çıkıp yapıyor böyle şeyler yapıyor; ne de planlı kasıtlı bir provokasyon söz konusu…
Sadece ‘zevzeklik’… Başka bir şey değil.
Ancak davranışı toplumun öyle bir noktada sinir uçlarına dokunmuş ki, affı çok zor…
Nedir o affı olmayan sinir uçları? Nerededir?
Toplumun değişmesi ancak yüz yılar alan değer sisteminin merkezinde yatar ve oradan beslenir o sinir uçları…
“Toplumun değerleriyle uyum içinde olmazsan, hiçbir mesajını geçirmezsin hedef kitlene”… Ali Taran’ın lafını sık sık tekrarlamakta yarar vardır: “Ben halkın değerleriyle didişmem”…
Kültüre ters düşmeyi bizim halkımız hoş görebiliyor; ancak değerleriyle ilgili şaka yapılmasına dahi tahammülü yok… “Yanlış anlaşıldım, özür dilerim, vallahi bir daha yapmayacağım”… Para etmeyebilir, bu tür yakarmalar…
Erbil yanındakilere müstehcen, hatta bazen ‘müstekreh’ sayılabilecek şakalar yaptığında bile affedilebilmiştir… Ancak inançlarıyla alay edilmesine, insanların affı olmuyor…
Bu kriz yönetilebilir miydi?..
Çok zor, ama belki bir yolu vardı… M. Ali Erbil’i kim affederse bu işte yol alabilirdi? Belki Aleviler ve tabii ki onların liderleri... Ne yapıp yapıp bir yolunu bulup onların liderlerini, önde gelenlerini ikna edecek ve kendisini affettirecekti. Gerekli manevi bedeli ödeyerek belki. Maddi değil…
Zor ama, hâlâ bir çıkış noktası var galiba. Yalnız o yol, “Aman bir süre ortadan kaybolayım sonra tekrar çıkarım” şeklinde düşünülen yol değildir. Güner Ümit hayli uzun bir süredir yoktur ortada; ancak hasar adına görüldüğü gibi ortada değişen bir şey de yoktur…
Yapamam, ama yapınca olmuş…
“Bazı insanlar vardır, şeyleri oldukları gibi görürüler ve onları ‘izah etmeye’ çalışırlar; bazı insanlar vardır, hiç olmayan şeyleri düşlerler ve kendilerine ‘Neden olmasın?’ diye sorarlar”…
Bu sözlerin ABD’nin suikasta kurban gitmiş Başkanlarından J. F. Kennedy’inin kendisi de suikaste kurban gitmiş kardeşi Robert (Bobby) Kennedy’ye ait olduğu bilinir… Bobby’nin sözü şöyle sürdürdüğünü de iddia edenler vardır: “Bu ikinci tür insanlar tarihi yaparlar!”
Aslında en çok agresyon alan, kıskanılan, dışlanmaya çalışılan, ayağının altına muz kabukları konan, çelmelenen insanlar da bu ikinci türlerdir. Öte yandan farklı işler yapan, sistem kuran, modeller oluşturan, başarıya ulaşan, taklit edilen de bu tiplerdir aslında; risk almayan sıradan işler yapanlar değil…
Ali Ağaolu da işte bu ikinci tip insanlardandır.
Neler yaptığını izliyorsunuzdur… Son reklam kampanyasında rol alması ise üzerinde iletişimcilerin tartışması gereken bir olaydır. Sinan Çetin’in yönetmenliğini yaptığı My World Europe’un reklam filminde bir milyon TL karşılığında oynamış, alacağı parayı da götürüp eğitimle ilgili hayır işlerine harcayacağı sözünü vermiştir.
Medya bu sözün takipçisi olacaktır. Olmalıdır da zaten… Ancak olay itibar yönetimi, satış odaklı kampanya ve yüksek profilli liderlik iletişimi açısından son derece çarpıcıdır.
Ortaya çıkan iş, reklam filmi olarak bir sanat eseri olmayabilir. Ancak iş hedefine istenilenin çok üstünde bir performansla ulaşıldığı gerçeği de yadsınamaz.
- Sen yapabilir miydin?
- Hayır yapamazdım
- Yapılınca olmuş mu?
- Olmuş!
Ali Ağaoğlu bizi, tipik böyle durumlarla karşı karşıya bırakıyor..
Meslekî Yeterlilik sahipsiz kalmayacak sanki…
Bir önceki Marketing Türkiye’de, bana sorarsanız iletişim sektörünün en önemli meselelerinden birine değinmiştim. Eğer şimdiden tavır alınmazsa çok yakın bir gelecekte, “Yahu biz nerede hata yaptık?” diye ‘hislenilecek’ bir durumla karşı karşıya kalabileceğimizi hatırlatmak istemiştim. İletişim sektörü için Mesleki Yeterlilik Belgesi’nin verilmesi sürecinden kim, kimler, hangi kurumlar yetkili kılınacaktı? Bu sorunun yanıtını vermek için geç kalınmamalıydı…
Hani Avukatlık yapmak için Baro’dan, Mimarlık yapmak için Mimarlar odasından, hekimlik için benzeri bir kuruluştan vb belge almak gerekiyor, onun için de belli mesleki ‘spec’leri doldurmak gerekiyor ya; aynı durum diğer meslekler için de hazırlanmak üzere… Bunu düzenlemek için de resmi bir kurum kurulmuş: Mesleki Yeterlilik Kurumu… Pek çok sektör MYK ile ilişkiler düzenlemek ve kendi alanlarında mesleki yeterlilik belgesini düzenleme yetkisi almak için harekete geçmiş durumda.
Benzer bir çalışma ve girişimin iletişim sektörü (reklam, halkla ilişkiler, online iletişim, doğrudan pazarlama vb) için de yapılabilmesi için harekete geçilmesi gerektiğini geçen sayıda dile getirdik. Geçmişte modern medya ve PR ‘ölçümleme’ şirketi (PRNet), iletişim danışmanlığı şirketleri derneği (Önceleri PRCI sonra IDA) gibi kuruluşların oluşumunda birlikte hareket ettiğimiz Salim Kadıbeşegil başta olmak üzere herkesi göreve çağırdım. Salim sağ olsun olaya el attı. Hem STK’ların hem de üniversitenin biraraya gelmesi için çalışmaya başladı. Bir de Türkiye Halkla İlişkiler Derneği TÜHİD Başkanı Fügn Toksü Hanım bir e post göndermiş (Reklamcılardan henüz ses yok. Onlar işlerini herhalde çoktan hallettiler. ‘Reklamcıyım’ diyebilmek için, hangi özelliklere sahip olunması gerektiğini ve nereden ne belgesi alınacağını çoktan belirlemişler herhalde (!)…
Fügen Hanım demiş ki:
“Marketing Türkiye’nin son sayısında yer alan yazınızla ilgili girişimlerimizi sizinle paylaşmak istedim.
Mesleki Yeterlilik konusunda;
Bildiğiniz üzere TOBB Medya ve İletişim Meclisi’nde yer alıyorum. Bu Meclise ilk seçildiğimizde halkla ilişkiler mesleği için çok önemli olan, temel meslek standartlarını belirlemek üzere TOBB Başkanı ile görüştük.
Bu görüşme sonrasında TSE bu standartları oluşturduğu için TSE Başkanı’na yönlendirildik ve hemen kendisini ziyarete gittiğimizde, Başkan Mesleki Yeterlilik Kurumu olarak yeni bir oluşum meydana geldiğini ve bu olayı artık MYK’nın üstlendiğini belirtti.
MYK Başkanı’na aynı gün gittik, kendisi bizi dinledi, ilgili bölüme gönderdi.
İlgili bölümdeki hanımefendi, önce anlayamadı… Sonra neden gerek duyduğumuzu sordu… Sonra zorluklarından bahsetti… Çok çalışmak gerektiğini belirttikten sonra, “Biz daha yeni kurulduk, daha ilerleyen zamanda bakalım” dediler…
Biz de mecburen ileri zamanı bekledik. TOBB Meclisimizden MYK’ya bir temsilci atanmasını rica ettik ki, bizim bilgimiz dışında bir meslek standardı hazırlamasınlar. TOBB Meclisinde yeni dönem başladı, yeniden bu konuyu gündeme alacağız.”
Bu haber, MYK adına biraz moral bozucu olsa da en azından bir STK’mızın olaya sahip çıktığını ve süreci takip ettiğini öğrenmemiz yüreğimize su serpti… Yine de bu konuda TÜHİD, İDA ve istekli İletişim Fakültelerimizin Dekanları biraraya gelmeli en azından ‘mesleki yeterlilik’ meselesinin ‘lafzi’ bölümünü hazırlamaya başlamalılar…
Yoksa bakarsınız kimin iletişimci olduğuna Tabelacılar ve Boyacılar Birliği karar verebilir. Şaka değil… Uzunca bir süre Halkla İlişkiler, İstanbul Ticaret Odası Meslek Grupları sıralamasında benzer bir garip kategorinin altında duruyordu. Şu sıra yapılmış yeni düzenlemeden sonra bile “İşletme Destek Hizmetleri” başlığı altında bulunuyor…
“Reklam vermezsen haber yapmam”
TÜHİD Başkanı Fügen Toksü Hanım bizim ‘Ne ka köfte o ka köfte’ yazımızla ilgili d bir not göndermiş. Hani İnternet Habercileri Derneği Genel Başkanı Haluk Girti’nin “Reklam vermezseniz haberlerinizi de koymayacağız” şeklindeki açıklaması üzerine yazmıştık…
TÜHİD bu olaya da el atmış, “Bu derneğe ulaşabilmek biraz zor, Malatya kökenli. İnternet medyasındaki temel dernek, İnternet Medyası Derneği, Başkanı Hadi Özışık.” Demiş Fügen Hanım ve şöyle deva etmiş: “Başkan ile bu haberi konuştuk, İHADER’in üyelerinin kim olduğu bilinmiyor ancak, zaman zaman karşılaşılan Şantajcı Medya olduğunu belirttiler. Hadi bey İMD Başkanı olarak açıklama yaptı, biz de içeriğine yardım ettik.”
İlgililerin bilgisine arz olunur…
Sadece ‘zevzeklik’… Başka bir şey değil.
Ancak davranışı toplumun öyle bir noktada sinir uçlarına dokunmuş ki, affı çok zor…
Nedir o affı olmayan sinir uçları? Nerededir?
Toplumun değişmesi ancak yüz yılar alan değer sisteminin merkezinde yatar ve oradan beslenir o sinir uçları…
“Toplumun değerleriyle uyum içinde olmazsan, hiçbir mesajını geçirmezsin hedef kitlene”… Ali Taran’ın lafını sık sık tekrarlamakta yarar vardır: “Ben halkın değerleriyle didişmem”…
Kültüre ters düşmeyi bizim halkımız hoş görebiliyor; ancak değerleriyle ilgili şaka yapılmasına dahi tahammülü yok… “Yanlış anlaşıldım, özür dilerim, vallahi bir daha yapmayacağım”… Para etmeyebilir, bu tür yakarmalar…
Erbil yanındakilere müstehcen, hatta bazen ‘müstekreh’ sayılabilecek şakalar yaptığında bile affedilebilmiştir… Ancak inançlarıyla alay edilmesine, insanların affı olmuyor…
Bu kriz yönetilebilir miydi?..
Çok zor, ama belki bir yolu vardı… M. Ali Erbil’i kim affederse bu işte yol alabilirdi? Belki Aleviler ve tabii ki onların liderleri... Ne yapıp yapıp bir yolunu bulup onların liderlerini, önde gelenlerini ikna edecek ve kendisini affettirecekti. Gerekli manevi bedeli ödeyerek belki. Maddi değil…
Zor ama, hâlâ bir çıkış noktası var galiba. Yalnız o yol, “Aman bir süre ortadan kaybolayım sonra tekrar çıkarım” şeklinde düşünülen yol değildir. Güner Ümit hayli uzun bir süredir yoktur ortada; ancak hasar adına görüldüğü gibi ortada değişen bir şey de yoktur…
Yapamam, ama yapınca olmuş…
“Bazı insanlar vardır, şeyleri oldukları gibi görürüler ve onları ‘izah etmeye’ çalışırlar; bazı insanlar vardır, hiç olmayan şeyleri düşlerler ve kendilerine ‘Neden olmasın?’ diye sorarlar”…
Bu sözlerin ABD’nin suikasta kurban gitmiş Başkanlarından J. F. Kennedy’inin kendisi de suikaste kurban gitmiş kardeşi Robert (Bobby) Kennedy’ye ait olduğu bilinir… Bobby’nin sözü şöyle sürdürdüğünü de iddia edenler vardır: “Bu ikinci tür insanlar tarihi yaparlar!”
Aslında en çok agresyon alan, kıskanılan, dışlanmaya çalışılan, ayağının altına muz kabukları konan, çelmelenen insanlar da bu ikinci türlerdir. Öte yandan farklı işler yapan, sistem kuran, modeller oluşturan, başarıya ulaşan, taklit edilen de bu tiplerdir aslında; risk almayan sıradan işler yapanlar değil…
Ali Ağaolu da işte bu ikinci tip insanlardandır.
Neler yaptığını izliyorsunuzdur… Son reklam kampanyasında rol alması ise üzerinde iletişimcilerin tartışması gereken bir olaydır. Sinan Çetin’in yönetmenliğini yaptığı My World Europe’un reklam filminde bir milyon TL karşılığında oynamış, alacağı parayı da götürüp eğitimle ilgili hayır işlerine harcayacağı sözünü vermiştir.
Medya bu sözün takipçisi olacaktır. Olmalıdır da zaten… Ancak olay itibar yönetimi, satış odaklı kampanya ve yüksek profilli liderlik iletişimi açısından son derece çarpıcıdır.
Ortaya çıkan iş, reklam filmi olarak bir sanat eseri olmayabilir. Ancak iş hedefine istenilenin çok üstünde bir performansla ulaşıldığı gerçeği de yadsınamaz.
- Sen yapabilir miydin?
- Hayır yapamazdım
- Yapılınca olmuş mu?
- Olmuş!
Ali Ağaoğlu bizi, tipik böyle durumlarla karşı karşıya bırakıyor..
Meslekî Yeterlilik sahipsiz kalmayacak sanki…
Bir önceki Marketing Türkiye’de, bana sorarsanız iletişim sektörünün en önemli meselelerinden birine değinmiştim. Eğer şimdiden tavır alınmazsa çok yakın bir gelecekte, “Yahu biz nerede hata yaptık?” diye ‘hislenilecek’ bir durumla karşı karşıya kalabileceğimizi hatırlatmak istemiştim. İletişim sektörü için Mesleki Yeterlilik Belgesi’nin verilmesi sürecinden kim, kimler, hangi kurumlar yetkili kılınacaktı? Bu sorunun yanıtını vermek için geç kalınmamalıydı…
Hani Avukatlık yapmak için Baro’dan, Mimarlık yapmak için Mimarlar odasından, hekimlik için benzeri bir kuruluştan vb belge almak gerekiyor, onun için de belli mesleki ‘spec’leri doldurmak gerekiyor ya; aynı durum diğer meslekler için de hazırlanmak üzere… Bunu düzenlemek için de resmi bir kurum kurulmuş: Mesleki Yeterlilik Kurumu… Pek çok sektör MYK ile ilişkiler düzenlemek ve kendi alanlarında mesleki yeterlilik belgesini düzenleme yetkisi almak için harekete geçmiş durumda.
Benzer bir çalışma ve girişimin iletişim sektörü (reklam, halkla ilişkiler, online iletişim, doğrudan pazarlama vb) için de yapılabilmesi için harekete geçilmesi gerektiğini geçen sayıda dile getirdik. Geçmişte modern medya ve PR ‘ölçümleme’ şirketi (PRNet), iletişim danışmanlığı şirketleri derneği (Önceleri PRCI sonra IDA) gibi kuruluşların oluşumunda birlikte hareket ettiğimiz Salim Kadıbeşegil başta olmak üzere herkesi göreve çağırdım. Salim sağ olsun olaya el attı. Hem STK’ların hem de üniversitenin biraraya gelmesi için çalışmaya başladı. Bir de Türkiye Halkla İlişkiler Derneği TÜHİD Başkanı Fügn Toksü Hanım bir e post göndermiş (Reklamcılardan henüz ses yok. Onlar işlerini herhalde çoktan hallettiler. ‘Reklamcıyım’ diyebilmek için, hangi özelliklere sahip olunması gerektiğini ve nereden ne belgesi alınacağını çoktan belirlemişler herhalde (!)…
Fügen Hanım demiş ki:
“Marketing Türkiye’nin son sayısında yer alan yazınızla ilgili girişimlerimizi sizinle paylaşmak istedim.
Mesleki Yeterlilik konusunda;
Bildiğiniz üzere TOBB Medya ve İletişim Meclisi’nde yer alıyorum. Bu Meclise ilk seçildiğimizde halkla ilişkiler mesleği için çok önemli olan, temel meslek standartlarını belirlemek üzere TOBB Başkanı ile görüştük.
Bu görüşme sonrasında TSE bu standartları oluşturduğu için TSE Başkanı’na yönlendirildik ve hemen kendisini ziyarete gittiğimizde, Başkan Mesleki Yeterlilik Kurumu olarak yeni bir oluşum meydana geldiğini ve bu olayı artık MYK’nın üstlendiğini belirtti.
MYK Başkanı’na aynı gün gittik, kendisi bizi dinledi, ilgili bölüme gönderdi.
İlgili bölümdeki hanımefendi, önce anlayamadı… Sonra neden gerek duyduğumuzu sordu… Sonra zorluklarından bahsetti… Çok çalışmak gerektiğini belirttikten sonra, “Biz daha yeni kurulduk, daha ilerleyen zamanda bakalım” dediler…
Biz de mecburen ileri zamanı bekledik. TOBB Meclisimizden MYK’ya bir temsilci atanmasını rica ettik ki, bizim bilgimiz dışında bir meslek standardı hazırlamasınlar. TOBB Meclisinde yeni dönem başladı, yeniden bu konuyu gündeme alacağız.”
Bu haber, MYK adına biraz moral bozucu olsa da en azından bir STK’mızın olaya sahip çıktığını ve süreci takip ettiğini öğrenmemiz yüreğimize su serpti… Yine de bu konuda TÜHİD, İDA ve istekli İletişim Fakültelerimizin Dekanları biraraya gelmeli en azından ‘mesleki yeterlilik’ meselesinin ‘lafzi’ bölümünü hazırlamaya başlamalılar…
Yoksa bakarsınız kimin iletişimci olduğuna Tabelacılar ve Boyacılar Birliği karar verebilir. Şaka değil… Uzunca bir süre Halkla İlişkiler, İstanbul Ticaret Odası Meslek Grupları sıralamasında benzer bir garip kategorinin altında duruyordu. Şu sıra yapılmış yeni düzenlemeden sonra bile “İşletme Destek Hizmetleri” başlığı altında bulunuyor…
“Reklam vermezsen haber yapmam”
TÜHİD Başkanı Fügen Toksü Hanım bizim ‘Ne ka köfte o ka köfte’ yazımızla ilgili d bir not göndermiş. Hani İnternet Habercileri Derneği Genel Başkanı Haluk Girti’nin “Reklam vermezseniz haberlerinizi de koymayacağız” şeklindeki açıklaması üzerine yazmıştık…
TÜHİD bu olaya da el atmış, “Bu derneğe ulaşabilmek biraz zor, Malatya kökenli. İnternet medyasındaki temel dernek, İnternet Medyası Derneği, Başkanı Hadi Özışık.” Demiş Fügen Hanım ve şöyle deva etmiş: “Başkan ile bu haberi konuştuk, İHADER’in üyelerinin kim olduğu bilinmiyor ancak, zaman zaman karşılaşılan Şantajcı Medya olduğunu belirttiler. Hadi bey İMD Başkanı olarak açıklama yaptı, biz de içeriğine yardım ettik.”
İlgililerin bilgisine arz olunur…