Made in Türkiye…
30 Ocak 2020 - Yeni Şafak
Şu haber medyada hayli ciddi bir mürekkep payı ile yer aldı:
“Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle, ‘Türkiye’nin dışarıya açılan ihracat elçileri olarak sattığımız her üründe, uluslararası arenalarda kullandığımız ‘Turkey’ ifadesi yerine bundan sonra ‘Türkiye’ kullanacağız’ dedi. Türkiye’nin ismini pek çok etkinlikte dünyaya tanıttıklarının altını çizen Gülle, ‘Bu amaçla Türkiye’yi marka yapmak, Türkiye’yi yüceltmek hepimizin ortak mücadelesi ise bunu marka ve logo ile yapmamız gerekiyor. Bütün bu logoları bundan sonra Türkiye olarak yapacağız ve ihracatçılarımızdan da bundan sonraki süreçte bütün etiketlerinde, ürünlerin Türkiye’de üretildiğini gösteren bütün ibarelerde, Turkey yerine Türkiye kullanmalarını istiyoruz. Dünya bizi artık Türkiye olarak biliyor ve tanıyor. Bizim bunun üzerinden yürümemiz gerekiyor. Artık spor, kültür, sanayi ve ticaretteki her türlü başarımızı bu isim altında taçlandıracağız’ şeklinde konuştu.”
Bu konu, Türkiye ile ilgili ‘marka yönetimi’ meselesinde fikir sahibi olanların uzun yıllardır gündemini işgal ediyordu… Sayın Cumhurbaşkanı da her defasında konuya dikkat çekti. Sadece buna mı? Hayır! Aynı şekilde “Discover the Potential” şeklindeki ‘tagline’a da itirazı vardı… Potansiyel kelimesi yerine, ‘güç’ anlamına gelen “Power”ı öneriyordu…
Uzun yıllardır Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kullandığı Turkey logosu ile TİM’in ve üyelerinin kullandıkları Turkey logosu da birbirlerinden farklı...
TİM Başkanı İsmail Gülle’nin açıklamaları bu bağlamda daha da büyük bir önem taşıyor…
Turkey’in İngilizce’deki ikili anlamının (Hindi ve Türkiye) izalesi, sadece TİM’in girişimi ile halledilebilir mi? Zor… Bunun için belki Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın liderliğinde, tek merkezden yürütülecek ülke çapında ve de uluslararası düzeyde bir kampanya ile desteklenmesi hâlinde TİM’in girişimi bir anlam ve başarı kazanabilir…
Çünkü, algı probleminin büyük kısmı bizde değil, dünyanın geri kalanında… Onlarca yıldır alışmışlar Turkey demeye… Bilindiği üzere insanlar alışkanlıklarını hiç de kolay değiştirmiyorlar… Bu kampanya sadece ihraç ürünlerimizin üzerine ‘Made in Türkiye’ yazmakla başarıya ulaştırılamaz… Çok ciddi yatırımlar ve reklam filmleriyle insanlara ısrarla Türkiye dedirtmeye çalışmalıyız…
Mesela, markalarının Türkiye’de diledikleri gibi telaffuz edilmesini isteyen bazı şirketler çok ciddî iletişim yatırımları yapmışlardı… Fabulosa ya da Dr. Renaud Paris örneğinde olduğu gibi… Yoksa biz Türkiye yazarız, onlar yine Turkey der geçerler…
İsmail başkan, Cumhurbaşkanı’nın da talimatına uygun olarak “start” düğmesine basmış. Bundan sonra disiplin ve dikkatle izlenmesi gereken bir yola girilmesi gerekiyor… Bazı yasal düzenlemeler ve genelgelerle işin merkezi olarak yönetimi gerçekleşebilirse hem logoyu hem de ‘tagline’ı değiştirip sağlam bir TV kampanyasıyla yurt dışında etki yaratmak mümkün olacaktır.
Yoksa olay Anglosakson kültüründe ifade edildiği gibi bir tür “Wishfull Thinking” (temenni, hüsnü kuruntu) olmaktan öte geçemez…
TİM’in bu çağırısının, konuyla ilgili sosyal paydaşlarda nasıl yankılanacağı, etkileyiciler ile karar vericilerin bu devasa projeye ne ölçüde sahip çıkacakları ve de hayli uzun bir zaman alması söz konusu olan lansman, tutundurma kampanyasına ne kadar kaynak ayrılacağı projenin kritik başarı faktörü olacaktır…
“Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle, ‘Türkiye’nin dışarıya açılan ihracat elçileri olarak sattığımız her üründe, uluslararası arenalarda kullandığımız ‘Turkey’ ifadesi yerine bundan sonra ‘Türkiye’ kullanacağız’ dedi. Türkiye’nin ismini pek çok etkinlikte dünyaya tanıttıklarının altını çizen Gülle, ‘Bu amaçla Türkiye’yi marka yapmak, Türkiye’yi yüceltmek hepimizin ortak mücadelesi ise bunu marka ve logo ile yapmamız gerekiyor. Bütün bu logoları bundan sonra Türkiye olarak yapacağız ve ihracatçılarımızdan da bundan sonraki süreçte bütün etiketlerinde, ürünlerin Türkiye’de üretildiğini gösteren bütün ibarelerde, Turkey yerine Türkiye kullanmalarını istiyoruz. Dünya bizi artık Türkiye olarak biliyor ve tanıyor. Bizim bunun üzerinden yürümemiz gerekiyor. Artık spor, kültür, sanayi ve ticaretteki her türlü başarımızı bu isim altında taçlandıracağız’ şeklinde konuştu.”
Bu konu, Türkiye ile ilgili ‘marka yönetimi’ meselesinde fikir sahibi olanların uzun yıllardır gündemini işgal ediyordu… Sayın Cumhurbaşkanı da her defasında konuya dikkat çekti. Sadece buna mı? Hayır! Aynı şekilde “Discover the Potential” şeklindeki ‘tagline’a da itirazı vardı… Potansiyel kelimesi yerine, ‘güç’ anlamına gelen “Power”ı öneriyordu…
Uzun yıllardır Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kullandığı Turkey logosu ile TİM’in ve üyelerinin kullandıkları Turkey logosu da birbirlerinden farklı...
TİM Başkanı İsmail Gülle’nin açıklamaları bu bağlamda daha da büyük bir önem taşıyor…
Turkey’in İngilizce’deki ikili anlamının (Hindi ve Türkiye) izalesi, sadece TİM’in girişimi ile halledilebilir mi? Zor… Bunun için belki Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın liderliğinde, tek merkezden yürütülecek ülke çapında ve de uluslararası düzeyde bir kampanya ile desteklenmesi hâlinde TİM’in girişimi bir anlam ve başarı kazanabilir…
Çünkü, algı probleminin büyük kısmı bizde değil, dünyanın geri kalanında… Onlarca yıldır alışmışlar Turkey demeye… Bilindiği üzere insanlar alışkanlıklarını hiç de kolay değiştirmiyorlar… Bu kampanya sadece ihraç ürünlerimizin üzerine ‘Made in Türkiye’ yazmakla başarıya ulaştırılamaz… Çok ciddi yatırımlar ve reklam filmleriyle insanlara ısrarla Türkiye dedirtmeye çalışmalıyız…
Mesela, markalarının Türkiye’de diledikleri gibi telaffuz edilmesini isteyen bazı şirketler çok ciddî iletişim yatırımları yapmışlardı… Fabulosa ya da Dr. Renaud Paris örneğinde olduğu gibi… Yoksa biz Türkiye yazarız, onlar yine Turkey der geçerler…
İsmail başkan, Cumhurbaşkanı’nın da talimatına uygun olarak “start” düğmesine basmış. Bundan sonra disiplin ve dikkatle izlenmesi gereken bir yola girilmesi gerekiyor… Bazı yasal düzenlemeler ve genelgelerle işin merkezi olarak yönetimi gerçekleşebilirse hem logoyu hem de ‘tagline’ı değiştirip sağlam bir TV kampanyasıyla yurt dışında etki yaratmak mümkün olacaktır.
Yoksa olay Anglosakson kültüründe ifade edildiği gibi bir tür “Wishfull Thinking” (temenni, hüsnü kuruntu) olmaktan öte geçemez…
TİM’in bu çağırısının, konuyla ilgili sosyal paydaşlarda nasıl yankılanacağı, etkileyiciler ile karar vericilerin bu devasa projeye ne ölçüde sahip çıkacakları ve de hayli uzun bir zaman alması söz konusu olan lansman, tutundurma kampanyasına ne kadar kaynak ayrılacağı projenin kritik başarı faktörü olacaktır…