“Marka olmak zordur. Ya marka kalmak?”
19 Ocak 2019 - yeni şafak
Kurum, ürün ve kişiler, hedef kitleleri nezdinde marka olmak için büyük çaba sarf ediyorlar. Bu konuda yatırımlar yapıyor, iletişim stratejileri geliştiriyorlar. Stratejisini doğru kuran, iletişimini iyi yapanlar kazanıyor: Markalaşabiliyor ve böylece ortaya, kendilerinin tercih edilmesini, hatta aynı ürün ve hizmeti daha fazla ücret ödeyerek satın almaya hazır müşterilerin oluşmasını sağlayan benzersiz değer önermesi koyabiliyorlar… Diğerleri ise çabalamayı sürdürüyor ve marka olma yolunda yeni yollar deniyorlar. Özetle, markalaşma çok önemlidir…
Neden bu kadar önemlidir?
Aynı ürün de olsa markalaşmasını tamamlamış ve bunu sürdürebilen firmaların bir aurası olduğunu kabul etmek gerekir. Bu aura, benzersiz değer önermesi ile o kurumun varoluş nedeninden menkul olarak tanımlanabilir ve onların ürününe değer katmaktadır.
Bir kişinin markalaşmasından bahsediyorsak da bu, onun fikir ve düşüncelerinin daha fazla itibar görmesi, daha inandırıcı olması, daha fazla haz ve/veya fayda vermesi gibi anlamlara gelecektir.
Dünyanın en iyi aşçıları annelerdir. Öyle değil mi? Ama evde annesinin yaptığı mis gibi köfte dururken koşa koşa Burger King’e hamburger yemeğe giden gençlerin de bir sebebi var.
İki yıl önce, Yves Saint Laurent kış koleksiyonunda satışa sunduğu basma elbiseye 14 bin 500 liralık etiket koyunca Türkiye’de günlerce haber oldu. Ülkemiz insanlarının gayet iyi bildiği basma kıyafetler, o yıl semt pazarlarında 15 liraya satılıyordu…
Bir de fiyatı 300 bin dolara kadar çıkan Hermés marka, Jane Birkin’den esinlenerek lanse edilmiş olan Birkin çantalar var. El yapımı da olsa, dünyanın en pahalı derisi de olsa bir çantayı bu fiyata satabilmek kolay değil. Çantanın en büyük cazibesi ise satın almasının zorluğunda gizli. Çünkü paranız da olsa size çantayı satmıyorlar, beklemesi yıllar sürebilecek listelere adınızı yazdırmanız gerekiyor.
Aslında satılan Birkin çanta değil, Hermes’in hatırlı müşterisi olabilme statüsü… İşte marka olmak böyle sonuçlar yaratıyor… Planlamanın öyle bir yapılması gerekiyor ki dün parlayıp bugün unutulan popçuların durumuna düşülmesin… Şimdi durun bir an ve düşünün. Bizde kendini marka sanan starlardan kaçı gerçek anlamda markadır; kaçı hüsnü kuruntu içindedir…
Bir de tabii marka kalmak için durumun sürdürülebilir olması şart.
Bu konuları 17 Ocak günü, hasbelkader bir konuşma yapmak üzere gittiğim THY Yönetim Zirvesi 2019 çerçevesinde Antalya’da düzenlenen toplantıdaki sunumda dile getirdim… 800’den fazla müdür ve üstü düzeyde katılımcının yer aldığı toplantıda, THY Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu Başkanı İlker Aycı konuşmasında esas itibariyle THY’yi bugünkü başarılı noktaya taşıyan marka ruhundan söz etti… Özellikle de THY, Türkiye ve dünya havacılığında yeni bir sayfa açan İstanbul Havalimanı’na 3 Mart’ta gerçekleşecek taşınmanın altını çizerek Hz. Mevlana’nın şu şiirine vurgu yaptı: “Her gün bir yerden göçmek ne iyi / Her gün bir yere konmak ne güzel / Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş! / Dünle beraber gitti cancağzım / Ne kadar söz varsa düne ait / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...”
“Marka olmak zordur; ya marka kalmak?” başlıklı konuşmamızda; bu yolun olmazsa olmazı, her türden liderlik için geçerli yedi ilkeden söz ettik: 1. Cesaret, 2. Sorumluluk almak, 3. Keyifli işleri ciddi yapmak ve ciddi işleri keyifli kılmak, 4. Yenilikçi olmak, 5. Vizyon sahibi olmak, 6. Rakibinizi sizi taklit eder duruma sokabilmek 7. Müşteri deneyimini özel kılarak, memnuniyeti sağlamak… Ve tabii ki bütün bunların üzerinde marka ruhuna, benzersiz değer önermesine ve varoluş nedenine sadık kalmak…
Türkiye’nin hem ülke markasına katkı getiren hem de İstanbul’dan sonra ülkenin en büyük uluslararası markası olan ve 2018’de hedeflerini aşarak tutturmuş bulunan THY’yi yürekten kutluyor, şimdiden yeni evleri İGA’ya hoş geldiniz diyoruz…
Neden bu kadar önemlidir?
- Başkalarının da ürettiği aynı ürünü daha pahalıya satabilirsiniz.
- Krizlere karşı daha iyi korunursunuz.
- Nitelikli insan kaynaklarını daha az ücretle şirketinizde çalıştırabilirsiniz.
- Sadece amblem/logosunun ciddi pazar değeri vardır.
- Aynı marka altında, sıfırdan ortaya konanlara oranlara çok daha ekonomik rakamlara yeni alt markalar yaratabilirsiniz. (Marka genişlemesi)
Aynı ürün de olsa markalaşmasını tamamlamış ve bunu sürdürebilen firmaların bir aurası olduğunu kabul etmek gerekir. Bu aura, benzersiz değer önermesi ile o kurumun varoluş nedeninden menkul olarak tanımlanabilir ve onların ürününe değer katmaktadır.
Bir kişinin markalaşmasından bahsediyorsak da bu, onun fikir ve düşüncelerinin daha fazla itibar görmesi, daha inandırıcı olması, daha fazla haz ve/veya fayda vermesi gibi anlamlara gelecektir.
Dünyanın en iyi aşçıları annelerdir. Öyle değil mi? Ama evde annesinin yaptığı mis gibi köfte dururken koşa koşa Burger King’e hamburger yemeğe giden gençlerin de bir sebebi var.
İki yıl önce, Yves Saint Laurent kış koleksiyonunda satışa sunduğu basma elbiseye 14 bin 500 liralık etiket koyunca Türkiye’de günlerce haber oldu. Ülkemiz insanlarının gayet iyi bildiği basma kıyafetler, o yıl semt pazarlarında 15 liraya satılıyordu…
Bir de fiyatı 300 bin dolara kadar çıkan Hermés marka, Jane Birkin’den esinlenerek lanse edilmiş olan Birkin çantalar var. El yapımı da olsa, dünyanın en pahalı derisi de olsa bir çantayı bu fiyata satabilmek kolay değil. Çantanın en büyük cazibesi ise satın almasının zorluğunda gizli. Çünkü paranız da olsa size çantayı satmıyorlar, beklemesi yıllar sürebilecek listelere adınızı yazdırmanız gerekiyor.
Aslında satılan Birkin çanta değil, Hermes’in hatırlı müşterisi olabilme statüsü… İşte marka olmak böyle sonuçlar yaratıyor… Planlamanın öyle bir yapılması gerekiyor ki dün parlayıp bugün unutulan popçuların durumuna düşülmesin… Şimdi durun bir an ve düşünün. Bizde kendini marka sanan starlardan kaçı gerçek anlamda markadır; kaçı hüsnü kuruntu içindedir…
Bir de tabii marka kalmak için durumun sürdürülebilir olması şart.
Bu konuları 17 Ocak günü, hasbelkader bir konuşma yapmak üzere gittiğim THY Yönetim Zirvesi 2019 çerçevesinde Antalya’da düzenlenen toplantıdaki sunumda dile getirdim… 800’den fazla müdür ve üstü düzeyde katılımcının yer aldığı toplantıda, THY Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu Başkanı İlker Aycı konuşmasında esas itibariyle THY’yi bugünkü başarılı noktaya taşıyan marka ruhundan söz etti… Özellikle de THY, Türkiye ve dünya havacılığında yeni bir sayfa açan İstanbul Havalimanı’na 3 Mart’ta gerçekleşecek taşınmanın altını çizerek Hz. Mevlana’nın şu şiirine vurgu yaptı: “Her gün bir yerden göçmek ne iyi / Her gün bir yere konmak ne güzel / Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş! / Dünle beraber gitti cancağzım / Ne kadar söz varsa düne ait / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...”
“Marka olmak zordur; ya marka kalmak?” başlıklı konuşmamızda; bu yolun olmazsa olmazı, her türden liderlik için geçerli yedi ilkeden söz ettik: 1. Cesaret, 2. Sorumluluk almak, 3. Keyifli işleri ciddi yapmak ve ciddi işleri keyifli kılmak, 4. Yenilikçi olmak, 5. Vizyon sahibi olmak, 6. Rakibinizi sizi taklit eder duruma sokabilmek 7. Müşteri deneyimini özel kılarak, memnuniyeti sağlamak… Ve tabii ki bütün bunların üzerinde marka ruhuna, benzersiz değer önermesine ve varoluş nedenine sadık kalmak…
Türkiye’nin hem ülke markasına katkı getiren hem de İstanbul’dan sonra ülkenin en büyük uluslararası markası olan ve 2018’de hedeflerini aşarak tutturmuş bulunan THY’yi yürekten kutluyor, şimdiden yeni evleri İGA’ya hoş geldiniz diyoruz…