Marka yönetimi, 'hayır' diyebilme sanatıdır
6 Aralık 2009 Akşam Gazetesi
Geçen hafta medyada küçük büyük, mevcut veya potansiyel 'markası' olan ve bir gün bir 'marka' oluşturmayı ve de kişisel markasını adam gibi yönetmeyi düşleyen herkesi ilgilendirmesi gereken bir haber vardı. Reklamlarına bayıldığım -hatta bir tanesini gönderdiler odama astım- Louis Vuitton e-ticaret alanında en büyük kuruluşlardan biri olan eBay'e karşı açtığı davayı kazanmış. Louis Vuitton grubuna (LVMH) ait parfüm ve güzellik ürünlerinin eBay üzerinden satılması yasağını ihlal eden eBay, gruba 1.7 milyon Euro ödeme yapacakmış.
Paris Ticaret Mahkemesi eBay'in Fransız kullanıcıların Christian Dior, Kenzo, Givenchy ve Guerlain markalı parfümlerin açık artırma ile satın almasını engelleme kararını ihlal etmesi nedeniyle suçlu bulmuş. LVMH mahkeme kararı karşısında memnuniyetini dile getirilirken, eBay ise 'Fransa'nın insanların sahip oldukları şeyleri satmaya haklarının bulunmadığı tek ülke' olduğunu belirterek karara tepki göstermiş.
Şimdi iyice bakalım olaya... Louis Vuitton 'Allah bin bereket versin, ne satarsak kardır' demiyor... Ürünlerin sadece satılması önemli değil onun için. İtibarları da önemli... Marka'yı yönetmek demek, zaten markanın itibarını yönetmek demek, değil mi? Bir de trade-off demek tabii. Öz Türkçesiyle 'Bazı şeylere hayır! diyebilmek'... 'Dünyanın en zor şeyidir', dermiş Bertrand Russel, 'İlkeli olmak!..' Bir de sevgili hocam Haresh Shah'ı bir kez daha analım: 'Yaptıklarından çok, Çin'in bütün çayını verseler, yapmayacağın şeylerle değer kazanırsın!'..
Louis Vuitton işte bunun için markadır ve uzun yıllar yaşama şansına sahiptir...
Sinemayı seyretmek değil okumak için...
Zaman gazetesinin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı yine bir kitap yazmış. Hem de benim sık sık yazdığım, yazmayı da eni konu sevdiğim bir alanda, sinema konusunda makalelerini toplamış. Gel de kıskanma...
Sinir bozucu... Hem bir ton iş yap hem de kitap yaz... Yazdığın da bu arada -bilgisayar diliyle söyleyelim- 'copy and paste' (kopyala yapıştır) olmasın... Zor iş... Bunu becerenlere hayranlık duymamak elde değil... Bir keresinde, 2005'te, ben de becermiştim... Algılama Yönetimi üzerine 3,5 yıl çalıştıktan sonra o 478 sayfalık kitap çıkmıştı (www.algilamayonetimi.com)...
Sonra TV programları, günlük yazılar, Bahçeşehir Üniversitesi devreye girdi, ikinci kitap doğum sancıları içinde kıvranıp duruyor şu sıra...
Ekrem Dumanlı'nın kitabı bir tür sinema kültürü eğitim ve başvuru kaynağı... Her ne kadar kendisi yaklaşımına ve tarzına tür olarak 'deneme' kavramını kullansa da, ben daha çok 'sinemayla haşır neşir olma' kitabı derdim... Filme bakmak, onu sadece seyretmek değil aynı zamanda 'okumak' isteyenler için birebir... Tabii ki daha çok amatörlere...
'Sinemaya Farklı Yerden Bakmak' için Ekrem Dumanlı'yı kutlamak gerek... Beni yine şaşırttı... Bir önceki kitabı da şaşırtmıştı... Takır tukur siyasi bir duruş ve 'tasallut altında' bir dünya görüşü beklemeye o kadar şartlamışım ki kendimi, ondan 'duygunun ve düşüncenin hareketinden' hız alan bir 'ufuk turu' görünce şaşırdım... Ellerinize, aklınıza sağlık Sayın Dumanlı; 'sizi sık sık bu sahnelerde görmek istiyoruz':
Tek kelime ile 'MUHTEŞEM'...
Böyle bir kitabı kim yazar?.. Kim içindeki fotoğrafları çeker? Kim basar?.. Kim alır okur?..
Kaldı mı böyle insanlar... Yürekten kutluyorum Sayın Dr. Ali R. Bilginer'i, o mükemmel araştırma ve fotoğraflar için... Yürekten kutluyorum Ersin Alok'u, tüm katma değerleri için... İstanbullu'yuz, çocukluk ve gençlik yıllarımız Kadıköy'de geçti.. 60'lı yıllarda kız arkadaşımızla el ele oralarda dolanıp dururduk ondan mı, bilemem... Ancak Bilginer'in 'Çamlıca, İstanbul'da Kalan Yaban Yaşamın Son Bahçesi' adlı kitap içimi bir ısıttı ki, sormayın gitsin... Ohraşan, kuşkuş otu, yaban karanfili, yalancı papatya, hayvan bezelyesi, Amasya adaçayı, üçgül... İsimlerini bile bilmediğimiz daha yüzlerce bitki ve onlarca hayvan, mantar türü... Dr. Ali R. Bilginer, bu yaşamın 25 yıl boyunca fotoğraflarını çekmiş... Büyük Çamlıca Bahçesi'nin başına gelenler malum... Aynısını Küçük Çamlıca Bahçesi'nin yaşamaması... Bilginer'in ereği bu... Onun duygularını paylaşmamak ve fazlasını yaşamamak olası değil. Alın kitabı ne demek istediğimi anlayacaksınız... Belki onlarla birlikte bahçeyi değil ama duygularını paylaşabiliriz...
Geçen hafta medyada küçük büyük, mevcut veya potansiyel 'markası' olan ve bir gün bir 'marka' oluşturmayı ve de kişisel markasını adam gibi yönetmeyi düşleyen herkesi ilgilendirmesi gereken bir haber vardı. Reklamlarına bayıldığım -hatta bir tanesini gönderdiler odama astım- Louis Vuitton e-ticaret alanında en büyük kuruluşlardan biri olan eBay'e karşı açtığı davayı kazanmış. Louis Vuitton grubuna (LVMH) ait parfüm ve güzellik ürünlerinin eBay üzerinden satılması yasağını ihlal eden eBay, gruba 1.7 milyon Euro ödeme yapacakmış.
Paris Ticaret Mahkemesi eBay'in Fransız kullanıcıların Christian Dior, Kenzo, Givenchy ve Guerlain markalı parfümlerin açık artırma ile satın almasını engelleme kararını ihlal etmesi nedeniyle suçlu bulmuş. LVMH mahkeme kararı karşısında memnuniyetini dile getirilirken, eBay ise 'Fransa'nın insanların sahip oldukları şeyleri satmaya haklarının bulunmadığı tek ülke' olduğunu belirterek karara tepki göstermiş.
Şimdi iyice bakalım olaya... Louis Vuitton 'Allah bin bereket versin, ne satarsak kardır' demiyor... Ürünlerin sadece satılması önemli değil onun için. İtibarları da önemli... Marka'yı yönetmek demek, zaten markanın itibarını yönetmek demek, değil mi? Bir de trade-off demek tabii. Öz Türkçesiyle 'Bazı şeylere hayır! diyebilmek'... 'Dünyanın en zor şeyidir', dermiş Bertrand Russel, 'İlkeli olmak!..' Bir de sevgili hocam Haresh Shah'ı bir kez daha analım: 'Yaptıklarından çok, Çin'in bütün çayını verseler, yapmayacağın şeylerle değer kazanırsın!'..
Louis Vuitton işte bunun için markadır ve uzun yıllar yaşama şansına sahiptir...
Sinemayı seyretmek değil okumak için...
Zaman gazetesinin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı yine bir kitap yazmış. Hem de benim sık sık yazdığım, yazmayı da eni konu sevdiğim bir alanda, sinema konusunda makalelerini toplamış. Gel de kıskanma...
Sinir bozucu... Hem bir ton iş yap hem de kitap yaz... Yazdığın da bu arada -bilgisayar diliyle söyleyelim- 'copy and paste' (kopyala yapıştır) olmasın... Zor iş... Bunu becerenlere hayranlık duymamak elde değil... Bir keresinde, 2005'te, ben de becermiştim... Algılama Yönetimi üzerine 3,5 yıl çalıştıktan sonra o 478 sayfalık kitap çıkmıştı (www.algilamayonetimi.com)...
Sonra TV programları, günlük yazılar, Bahçeşehir Üniversitesi devreye girdi, ikinci kitap doğum sancıları içinde kıvranıp duruyor şu sıra...
Ekrem Dumanlı'nın kitabı bir tür sinema kültürü eğitim ve başvuru kaynağı... Her ne kadar kendisi yaklaşımına ve tarzına tür olarak 'deneme' kavramını kullansa da, ben daha çok 'sinemayla haşır neşir olma' kitabı derdim... Filme bakmak, onu sadece seyretmek değil aynı zamanda 'okumak' isteyenler için birebir... Tabii ki daha çok amatörlere...
'Sinemaya Farklı Yerden Bakmak' için Ekrem Dumanlı'yı kutlamak gerek... Beni yine şaşırttı... Bir önceki kitabı da şaşırtmıştı... Takır tukur siyasi bir duruş ve 'tasallut altında' bir dünya görüşü beklemeye o kadar şartlamışım ki kendimi, ondan 'duygunun ve düşüncenin hareketinden' hız alan bir 'ufuk turu' görünce şaşırdım... Ellerinize, aklınıza sağlık Sayın Dumanlı; 'sizi sık sık bu sahnelerde görmek istiyoruz':
Tek kelime ile 'MUHTEŞEM'...
Böyle bir kitabı kim yazar?.. Kim içindeki fotoğrafları çeker? Kim basar?.. Kim alır okur?..
Kaldı mı böyle insanlar... Yürekten kutluyorum Sayın Dr. Ali R. Bilginer'i, o mükemmel araştırma ve fotoğraflar için... Yürekten kutluyorum Ersin Alok'u, tüm katma değerleri için... İstanbullu'yuz, çocukluk ve gençlik yıllarımız Kadıköy'de geçti.. 60'lı yıllarda kız arkadaşımızla el ele oralarda dolanıp dururduk ondan mı, bilemem... Ancak Bilginer'in 'Çamlıca, İstanbul'da Kalan Yaban Yaşamın Son Bahçesi' adlı kitap içimi bir ısıttı ki, sormayın gitsin... Ohraşan, kuşkuş otu, yaban karanfili, yalancı papatya, hayvan bezelyesi, Amasya adaçayı, üçgül... İsimlerini bile bilmediğimiz daha yüzlerce bitki ve onlarca hayvan, mantar türü... Dr. Ali R. Bilginer, bu yaşamın 25 yıl boyunca fotoğraflarını çekmiş... Büyük Çamlıca Bahçesi'nin başına gelenler malum... Aynısını Küçük Çamlıca Bahçesi'nin yaşamaması... Bilginer'in ereği bu... Onun duygularını paylaşmamak ve fazlasını yaşamamak olası değil. Alın kitabı ne demek istediğimi anlayacaksınız... Belki onlarla birlikte bahçeyi değil ama duygularını paylaşabiliriz...