Medya ilişkileri, neye yarar
13 TEMMUZ 2007
Bugün son... Partilerin iletişim uygulamalarını, yöntemlerini değerlendirmeye çalıştığımız 6 günlük yazı dizisi bugün sona eriyor... Birinci gün yaptığımız genel incelemenin ardından ne vaatte bulunmuştuk? Hatırlayalım: Partilerin çalışmalarını 5 parametre ve 3 boyutta inceleyeceğimizi söylemiştik. Konuları şu sırayla ele aldık:
1. Marka ve seçim vaadi (Pazartesi), 2. İletişim tasarımı (Salı), 3. Görünürlük, medya satın alma stratejisi (Çarşamba), 4. PR ve etkinlik yönetimi (Perşembe)... Bu unsurları değerlendirdiğimiz ve puan verdiğimiz, iletişimin olmazsa olmazı 3 boyutu da şöyleydi: İngilizce’sinden söylersek üç “C”... Creativity, Consistency, Continuity... Türkçe’sinden “YTS” (Yaratıcılık, Tutarlılık, Süreklilik...)
Bugün 5’inci unsur olarak partilerin medya ilişkilerini ne ölçüde başarıyla yönettiklerine bakmaya çalışacağız...
Gönül şikesi onlardan yana
· Medyayı en çok seven liderlerden biri hiç şüphesiz Deniz Baykal. Neredeyse hiçbir ayrım gözetmeksizin televizyonları bir bir dolaşması, medya karşısında hâlâ sinirini kontrol altına alamaması, küçük de olsa bir paniğin ifadesi sanki. Seçmenin onu tek başına iktidara taşımayacağı kesin. Herkesin kâbusu, seçimlerin sonunda bir CHP – MHP koalisyonunun çıkması ve iki partinin karşılıklı neyin olmayacağını, yapılamayacağını tartışmalarını izlemek... Karabasan gibi... Deniz Baykal insanların içindeki bu endişeyi ancak sağlam medya ilişkileri uygulamaları ile giderebilirdi. Cumhubaşkanlığı seçimleri konusunda kabak tadı veren açıklamalarla değil...
o CHP’de Baykal dışında da TV’lerde boy gösterebilecek çok sayıda renkli hatip var. Onur Öymen gibi, Ahmet Tan gibi (DSP), İlhan Kesici, Lütfullah Kayalar gibi... Ne hikmetse bu güç yeterince kullanılmıyor. Aynı çerçevede DSP’den alınan gücün medya ilişkilerinde yeterince önemsenip altının çizilmediğini de tespit etmek durumundayız.
o Medyada en çok destek gören parti CHP... Gazete ve TV’lerde köşe bucak eski solcu dolu... Bunların da gönül şikesi CHP’den yana. Bu da yeterince planlı bir şekilde kullanılmıyor bence...
o CHP yıllarca gündemin arkasından gidip durdu. Gündemi Ak Parti yönetti, o da neyin nasıl olamayacağını anlatan tavrını sürdürdü. Son Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda bile, tavır, Ak Parti’ye yanıt veren bir tavırdır. Yani inisiyatif Ak Parti’dedir ve CHP ona yanıt verir. Oysa stratejik medya ilişkisinin en önemli karakteristiği, gündemi belirleyebilmek, rekabeti benim çizdiğim çizgide tartışmaya katılmaya mecbur kılabilmektir.
o Bu arada uluslararası medyanın gücünü kullanma şansı daha çok CHP’den yana olmasına rağmen, bu avantajını daha çok Ak Parti’ye kaptırmış gibi...
· Puanlar şöyle: Yaratıcılık (Y): 3, Tutarlılık (T): 6, Süreklilik (S): 8.
Medyada en çok onlar zorlanıyor
· MHP’nin yıllardır değişmeyen kaderidir. Medyada dostu azdır MHP’nin. Ön yargı çok yaygındır. Ülkü Ocakları bağlantısı ve sağ şiddet suçlaması, 68 kuşağından bu yana MHP’nin üzerinde kara bir bulut gibi dolaşmaktadır... Bu seçimler, MHP’nin de medya ile barışabileceği bir ortam sağlamıştır. MHP’nin bu ortamı maksimum düzeyde kullanabildiğini iddia etmek zordur. Pek çok sosyal demokratın bir CHP – MHP koalisyonuna sıcak baktığı bir ortamda, medya MHP lider ve kurmaylarına çok daha sıcak (!) davranacaktır.
o MHP Başkanı Bahçeli’nin TV görüntüsüne iyice aşinayız artık. Alıştık... Ses tonu da çok rahatsız etmiyor, aşırı sert yüz ifadesi de. Buna rağmen MHP’de ekrana çok ‘iyi gelen’ Tunca Toskay, Tuğrul Türkeş, Meral Akşener gibi isimler var. Neden bu isimleri devreye daha yoğun sokmadılar anlaşılır gibi değil.
o MHP de medya ilişkilerinde ‘reaktif’ (tepkisel) davranan bir tutum içinde. “İktidar bir şey yapsın, biz tavır alalım” yaklaşımı, bazen iş yapar ama, hiçbir zaman ‘proaktif’ ve etkili gündem yönetimi politikalarının yerini tutmaz...
o MHP yabancı medyanın gücünü ve etkisini arkasına alabilecek ilginç, keskin sert çıkışları olan bir parti. Ama ne yazık ki, orada da ‘yönetmekten’ çok, “Gelip bizden istesinler, biz de düşünürüz” tavrı egemen...
· Puanlara gelince: Yaratıcılık (Y): 2, Tutarlılık (T): 7, Süreklilik (S): 6.
Medya emrine amade
· Ak Parti, liderini medyada diğer partilere oranla çok fazla öne sürmüyor, bir ölçüde yıpratmıyor. Öte yandan ‘seçim uçağına’ sırayla çeşitli gazetelerin önemli köşe yazarı ve yöneticilerini davet etmek son derece akıllı bir iş. Tayyip Erdoğan TV’lere çıkmıyor. Son turda ben kendisinden sıkı bir TV performansı bekliyorum. Yoksa bu iş Cumhurbaşkanı seçimindeki ketumiyete dönebilir ve ters tepebilir... Tabii Tayyip Erdoğan o ünlü hatasını sürdürüyor: Neredeyse uzatılan her mikrofona konuşmak... Bu işlere spontan yakalanmak kadar yanlış bir şey yoktur. Mutlaka planlı programlı hareket etmek, ayrıca eylem planını bir tür ‘stratejik medya çalışması’ olarak hazırlamak gerekir. Yani medya mensubu A konusunu soruyor, o zaman A konusunu işleyelim, B konusunu soruyor; o halde B konusunu anlatalım, denmez. Ne demek isteniyorsa, o konu ele alınır ve istenen mesajlar verilir...
o Ak Parti Başkanı’nın medya ilişkileri açısından avantajları çok. Fiziki özelliklerinin, iyi fotoğraf vermesinin yanı sıra medya kendisiyle görüşmek için doğal olarak kuyrukta. Dilediği gazeteciyi, köşe yazarını istediği yere çağırabilme gibi bir konforu var. O yüzden medya ordusu ile karşılaştığında, kendisine uzatılan mikrofona konuşmak zorunda hissetmenin, heyecan yapmanın bir âlemi yok...
o Medya ilişkisinde kritik noktalardan biri, hiç şüphesiz medyada kiminle fotoğraf verdiğinizdir... Erdoğan’ın aşırı özgüveninin de etkisiyle bu hususa pek önem verdiğini sanmıyorum.
o Yukarıda saydığımız nedenlerden Tayyip Erdoğan’ın ‘basın toplantısı yapma alışkanlığı’ neredeyse yok denecek kadar az. Oysa sistematik bir toplantı trafiği çalıştırabilirlerdi. Tüm gelişmelerin bildirildiği ve gerekli günlük tavırların alındığı bir sistematikten söz ediyorum... Tabii ki bu yaklaşım, aşırı planlı ve disiplinli bir ‘günlük program’ gerektirir ki, bunu yakalayıp yönetmek zordur...
· Gelelim puanlara... Yaratıcılık (Y): 5, Tutarlılık (T): 8, Süreklilik (S): 8.
Reklamlardaki başarı medyada yok
· Bana sorarsanız, medyayı satan almadan medya ilişkileri yürütmesi hayli zor olan bir partinin lideri olarak Cem Uzan çok başarılı... Son günlerde medyadaki haberleri seçim vaatleri ve genel siyasi görüşlerinden çok İsviçre’ye ‘kaçırmış’ olduğu iddia edilen milyonlarca doları ile gündeme gelmesine rağmen, seçim tahminlerinde hâlâ hayli yüksek puan almasını, akıl ve mantıkla izah etmek zor; belki ancak duygularla bu durumu anlamak (!) mümkün...
o Genç Partinin İbrahim Tatlıses ile yarattığı sansasyon, belki medya görünürlüğü açısından katma değer getirdi, ama partinin inandırıcılığını hayli sarstı. ‘Publicty’ (Medyada görünürlük) her zaman iki kenarı da keskin bir bıçaktır. Ne tarafa keseceği belli olmaz. Kaza yapma olasılığı da çok yüksektir...
o Cem Uzan dışında partinin medyada konuşan ‘öndeki adamlarının’ sayısı çok az... Bir Emin Şirin var... O neye yetsin ki?... Bu nedenle reklamlarında son derece başarılı bir çizgi tutturmuş olan Genç Partinin aynı başarıyı medya ilişkileri açısından gösterdiğini iddia etmek çok zor...
· Puanlara bakalım: Yaratıcılık (Y): 2, Tutarlılık (T): 6, Süreklilik (S): 3.
Sonuç:
İlk günden itibaren verdiğimiz puanların hepsini topladım, böldüm ve iletişim adına çıkan ortalamayı hesapladım. İşte sonuç:
Ak Parti: 5,8; CHP: 5,4; MHP: 5,7; Demokrat Parti: 4,3; Genç Parti: 5,6
Geri besleme olmadan olmaz
· Demokrat Parti, özellikle Mehmet Ağar’ın yıllar içinde büyük başarıyla tesis ettiği şahsi dostlukları ve ilişkileri nedeniyle medyada büyük ilgi ve yakınlığa mazhar olmuş bir partidir. Bunda da olumsuz bir yön yoktur. Yeter ki, bu ilişki biçimi, parti kurmayları tarafından doğru taktik ve uygulamalarla beslensin... Bu ‘besleme’ sistematiğinin doğru çalıştığı konusunda ciddi endişelerim var...
o Mehmet Ağar da televizyonu fazla kullananlardan... Sakıncalı mı, hayır... Ne zaman sakıncalı değil, TV’ye çıktığınız zaman söyleyecek, ses getirecek, gündemi belirleyecek ‘lafınız’ varsa... Bu lafınız ne zaman olur? Kadrolarınız canavar gibi çalışır, araştırmacı gazetecilik yapar gibi dosyalar hazırlar, bunu tartışma platformuna taşımanız için sizin önünüze koyarsa, söyleyecek çok lafınız olur. Yoksa aynı şeyleri eveler, geveler durursunuz... Sizce sevgili Başkan’ın durumuna hangi tanım daha uygun?
o DP’de Başkan’ın dışındaki pek çok medyatik ‘aday’ ilk günlerde son derece aktifti... Sonra ne olduysa bunlar birer ikişer kayboldular. Örneğin, Nevval Sevindi... Herhangi bir açıklamasının yayınlanmadığı gün yoktu. Şimdilerde sesi soluğu pek çıkmıyor. Bir siyasi partide medya ilişkileri bu kadar fazla tek kişiye yıkılmaz, sadece onun ferasetine ‘endekslenmez’!..
· Puanlar şöyle: Yaratıcılık (Y): 2, Tutarlılık (T): 6, Süreklilik (S): 6.
1. Marka ve seçim vaadi (Pazartesi), 2. İletişim tasarımı (Salı), 3. Görünürlük, medya satın alma stratejisi (Çarşamba), 4. PR ve etkinlik yönetimi (Perşembe)... Bu unsurları değerlendirdiğimiz ve puan verdiğimiz, iletişimin olmazsa olmazı 3 boyutu da şöyleydi: İngilizce’sinden söylersek üç “C”... Creativity, Consistency, Continuity... Türkçe’sinden “YTS” (Yaratıcılık, Tutarlılık, Süreklilik...)
Bugün 5’inci unsur olarak partilerin medya ilişkilerini ne ölçüde başarıyla yönettiklerine bakmaya çalışacağız...
Gönül şikesi onlardan yana
· Medyayı en çok seven liderlerden biri hiç şüphesiz Deniz Baykal. Neredeyse hiçbir ayrım gözetmeksizin televizyonları bir bir dolaşması, medya karşısında hâlâ sinirini kontrol altına alamaması, küçük de olsa bir paniğin ifadesi sanki. Seçmenin onu tek başına iktidara taşımayacağı kesin. Herkesin kâbusu, seçimlerin sonunda bir CHP – MHP koalisyonunun çıkması ve iki partinin karşılıklı neyin olmayacağını, yapılamayacağını tartışmalarını izlemek... Karabasan gibi... Deniz Baykal insanların içindeki bu endişeyi ancak sağlam medya ilişkileri uygulamaları ile giderebilirdi. Cumhubaşkanlığı seçimleri konusunda kabak tadı veren açıklamalarla değil...
o CHP’de Baykal dışında da TV’lerde boy gösterebilecek çok sayıda renkli hatip var. Onur Öymen gibi, Ahmet Tan gibi (DSP), İlhan Kesici, Lütfullah Kayalar gibi... Ne hikmetse bu güç yeterince kullanılmıyor. Aynı çerçevede DSP’den alınan gücün medya ilişkilerinde yeterince önemsenip altının çizilmediğini de tespit etmek durumundayız.
o Medyada en çok destek gören parti CHP... Gazete ve TV’lerde köşe bucak eski solcu dolu... Bunların da gönül şikesi CHP’den yana. Bu da yeterince planlı bir şekilde kullanılmıyor bence...
o CHP yıllarca gündemin arkasından gidip durdu. Gündemi Ak Parti yönetti, o da neyin nasıl olamayacağını anlatan tavrını sürdürdü. Son Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda bile, tavır, Ak Parti’ye yanıt veren bir tavırdır. Yani inisiyatif Ak Parti’dedir ve CHP ona yanıt verir. Oysa stratejik medya ilişkisinin en önemli karakteristiği, gündemi belirleyebilmek, rekabeti benim çizdiğim çizgide tartışmaya katılmaya mecbur kılabilmektir.
o Bu arada uluslararası medyanın gücünü kullanma şansı daha çok CHP’den yana olmasına rağmen, bu avantajını daha çok Ak Parti’ye kaptırmış gibi...
· Puanlar şöyle: Yaratıcılık (Y): 3, Tutarlılık (T): 6, Süreklilik (S): 8.
Medyada en çok onlar zorlanıyor
· MHP’nin yıllardır değişmeyen kaderidir. Medyada dostu azdır MHP’nin. Ön yargı çok yaygındır. Ülkü Ocakları bağlantısı ve sağ şiddet suçlaması, 68 kuşağından bu yana MHP’nin üzerinde kara bir bulut gibi dolaşmaktadır... Bu seçimler, MHP’nin de medya ile barışabileceği bir ortam sağlamıştır. MHP’nin bu ortamı maksimum düzeyde kullanabildiğini iddia etmek zordur. Pek çok sosyal demokratın bir CHP – MHP koalisyonuna sıcak baktığı bir ortamda, medya MHP lider ve kurmaylarına çok daha sıcak (!) davranacaktır.
o MHP Başkanı Bahçeli’nin TV görüntüsüne iyice aşinayız artık. Alıştık... Ses tonu da çok rahatsız etmiyor, aşırı sert yüz ifadesi de. Buna rağmen MHP’de ekrana çok ‘iyi gelen’ Tunca Toskay, Tuğrul Türkeş, Meral Akşener gibi isimler var. Neden bu isimleri devreye daha yoğun sokmadılar anlaşılır gibi değil.
o MHP de medya ilişkilerinde ‘reaktif’ (tepkisel) davranan bir tutum içinde. “İktidar bir şey yapsın, biz tavır alalım” yaklaşımı, bazen iş yapar ama, hiçbir zaman ‘proaktif’ ve etkili gündem yönetimi politikalarının yerini tutmaz...
o MHP yabancı medyanın gücünü ve etkisini arkasına alabilecek ilginç, keskin sert çıkışları olan bir parti. Ama ne yazık ki, orada da ‘yönetmekten’ çok, “Gelip bizden istesinler, biz de düşünürüz” tavrı egemen...
· Puanlara gelince: Yaratıcılık (Y): 2, Tutarlılık (T): 7, Süreklilik (S): 6.
Medya emrine amade
· Ak Parti, liderini medyada diğer partilere oranla çok fazla öne sürmüyor, bir ölçüde yıpratmıyor. Öte yandan ‘seçim uçağına’ sırayla çeşitli gazetelerin önemli köşe yazarı ve yöneticilerini davet etmek son derece akıllı bir iş. Tayyip Erdoğan TV’lere çıkmıyor. Son turda ben kendisinden sıkı bir TV performansı bekliyorum. Yoksa bu iş Cumhurbaşkanı seçimindeki ketumiyete dönebilir ve ters tepebilir... Tabii Tayyip Erdoğan o ünlü hatasını sürdürüyor: Neredeyse uzatılan her mikrofona konuşmak... Bu işlere spontan yakalanmak kadar yanlış bir şey yoktur. Mutlaka planlı programlı hareket etmek, ayrıca eylem planını bir tür ‘stratejik medya çalışması’ olarak hazırlamak gerekir. Yani medya mensubu A konusunu soruyor, o zaman A konusunu işleyelim, B konusunu soruyor; o halde B konusunu anlatalım, denmez. Ne demek isteniyorsa, o konu ele alınır ve istenen mesajlar verilir...
o Ak Parti Başkanı’nın medya ilişkileri açısından avantajları çok. Fiziki özelliklerinin, iyi fotoğraf vermesinin yanı sıra medya kendisiyle görüşmek için doğal olarak kuyrukta. Dilediği gazeteciyi, köşe yazarını istediği yere çağırabilme gibi bir konforu var. O yüzden medya ordusu ile karşılaştığında, kendisine uzatılan mikrofona konuşmak zorunda hissetmenin, heyecan yapmanın bir âlemi yok...
o Medya ilişkisinde kritik noktalardan biri, hiç şüphesiz medyada kiminle fotoğraf verdiğinizdir... Erdoğan’ın aşırı özgüveninin de etkisiyle bu hususa pek önem verdiğini sanmıyorum.
o Yukarıda saydığımız nedenlerden Tayyip Erdoğan’ın ‘basın toplantısı yapma alışkanlığı’ neredeyse yok denecek kadar az. Oysa sistematik bir toplantı trafiği çalıştırabilirlerdi. Tüm gelişmelerin bildirildiği ve gerekli günlük tavırların alındığı bir sistematikten söz ediyorum... Tabii ki bu yaklaşım, aşırı planlı ve disiplinli bir ‘günlük program’ gerektirir ki, bunu yakalayıp yönetmek zordur...
· Gelelim puanlara... Yaratıcılık (Y): 5, Tutarlılık (T): 8, Süreklilik (S): 8.
Reklamlardaki başarı medyada yok
· Bana sorarsanız, medyayı satan almadan medya ilişkileri yürütmesi hayli zor olan bir partinin lideri olarak Cem Uzan çok başarılı... Son günlerde medyadaki haberleri seçim vaatleri ve genel siyasi görüşlerinden çok İsviçre’ye ‘kaçırmış’ olduğu iddia edilen milyonlarca doları ile gündeme gelmesine rağmen, seçim tahminlerinde hâlâ hayli yüksek puan almasını, akıl ve mantıkla izah etmek zor; belki ancak duygularla bu durumu anlamak (!) mümkün...
o Genç Partinin İbrahim Tatlıses ile yarattığı sansasyon, belki medya görünürlüğü açısından katma değer getirdi, ama partinin inandırıcılığını hayli sarstı. ‘Publicty’ (Medyada görünürlük) her zaman iki kenarı da keskin bir bıçaktır. Ne tarafa keseceği belli olmaz. Kaza yapma olasılığı da çok yüksektir...
o Cem Uzan dışında partinin medyada konuşan ‘öndeki adamlarının’ sayısı çok az... Bir Emin Şirin var... O neye yetsin ki?... Bu nedenle reklamlarında son derece başarılı bir çizgi tutturmuş olan Genç Partinin aynı başarıyı medya ilişkileri açısından gösterdiğini iddia etmek çok zor...
· Puanlara bakalım: Yaratıcılık (Y): 2, Tutarlılık (T): 6, Süreklilik (S): 3.
Sonuç:
İlk günden itibaren verdiğimiz puanların hepsini topladım, böldüm ve iletişim adına çıkan ortalamayı hesapladım. İşte sonuç:
Ak Parti: 5,8; CHP: 5,4; MHP: 5,7; Demokrat Parti: 4,3; Genç Parti: 5,6
Geri besleme olmadan olmaz
· Demokrat Parti, özellikle Mehmet Ağar’ın yıllar içinde büyük başarıyla tesis ettiği şahsi dostlukları ve ilişkileri nedeniyle medyada büyük ilgi ve yakınlığa mazhar olmuş bir partidir. Bunda da olumsuz bir yön yoktur. Yeter ki, bu ilişki biçimi, parti kurmayları tarafından doğru taktik ve uygulamalarla beslensin... Bu ‘besleme’ sistematiğinin doğru çalıştığı konusunda ciddi endişelerim var...
o Mehmet Ağar da televizyonu fazla kullananlardan... Sakıncalı mı, hayır... Ne zaman sakıncalı değil, TV’ye çıktığınız zaman söyleyecek, ses getirecek, gündemi belirleyecek ‘lafınız’ varsa... Bu lafınız ne zaman olur? Kadrolarınız canavar gibi çalışır, araştırmacı gazetecilik yapar gibi dosyalar hazırlar, bunu tartışma platformuna taşımanız için sizin önünüze koyarsa, söyleyecek çok lafınız olur. Yoksa aynı şeyleri eveler, geveler durursunuz... Sizce sevgili Başkan’ın durumuna hangi tanım daha uygun?
o DP’de Başkan’ın dışındaki pek çok medyatik ‘aday’ ilk günlerde son derece aktifti... Sonra ne olduysa bunlar birer ikişer kayboldular. Örneğin, Nevval Sevindi... Herhangi bir açıklamasının yayınlanmadığı gün yoktu. Şimdilerde sesi soluğu pek çıkmıyor. Bir siyasi partide medya ilişkileri bu kadar fazla tek kişiye yıkılmaz, sadece onun ferasetine ‘endekslenmez’!..
· Puanlar şöyle: Yaratıcılık (Y): 2, Tutarlılık (T): 6, Süreklilik (S): 6.