Menkıbe'yi kişi mi yazar, tarih mi?
21 Aralık 2009 Akşam Gazetesi
İtalya Başbakanı Berlusconi’nin başına daha doğrusu ağzına, burnuna gelenler üzerine spekülasyonlar bitmiyor. Bazıları çapkın Başbakan’ın, şu sıra etrafında dolaşan karanlık tezvirat (karalama) odaklı bulutları savuşturmak, konuyu yönetmek, gündemi değiştirmek ve de ‘menkıbelerine’ bir yenisini katmak amacıyla bu saldırıyı bizzat düzenlediğini (düzenlettirdiğini) iddia edenler bile var...
Olur mu olur... Wag the Dog (Bizde Başkan’ın Adamları diye oynamıştı)
adlı filmi görmüş olanlar bu iddiayı hiç de yabana atmıyorlar...
‘Menkıbe’ sözcüğünü ilk kez Mesut Yılmaz Bey ile bir sohbetimizde kullandığımı hatırlıyorum. 2002 seçimlerine 5-6 ay öncesine kadar 2 yıla yakın bir süre kendisine elimizden geldiği, dilimizin döndüğü ölçüde siyasi iletişimle ilgili görüşlerimizi ifade etmeye çalışmıştık.
***
Tüm ‘seçilmişlerde’ gözlemlediğimiz şey onda da mebzul miktarda vardı: Her konuda olduğu gibi “Siyasi iletişimde de” alabildiğine uzmanlık... Seçilmiş, yani bir ölçüde başarılı olmuş bir siyasiye, “liderlik iletişimi, konu yönetimi, gündem yönetimi, kamu vicdanı ve seçmen tercihleri analizi, siyasi kriz yönetimi, farklılık yönetimi, rekabet üstü yaklaşım” gibi kavramları anlatmak neredeyse imkânsızdır... Çünkü onlar zaten bilirler... Bilmeseler de etraflarında zaten bilen ‘birileri’ vardır...
Örneğin Obama’nın tüm siyasi iletişim çalışmalarını gencecik iki adama ‘teslim’ etmesini de anlamakta zorlanırlar... Biraz sıkıştırırsanız, iş “Kardeşim, Obama salaksa biz ne yapalım?” noktasına kadar gelebilir... Bizim siyasiler, nasıl hekime ancak hastalandıkları zaman giderlerse, iletişim uzmanını da seçim kaybettiklerinde ya da kaybetmek üzere olduklarında hatırlarlar...
***
Allah’ı var Mesut Yılmaz bunlardan ciddi ölçüde farklıydı... Bizi kardeşi Turgut Yılmaz bir araya getirmişti... Kurduğu “İletişim Grubuna” zaman içinde pek çok akıllı, vizyon sahibi politikacı girdi çıktı... Bu ‘hızlı devir’ (turn-over) olayını siyasilere sormak gerek. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın çevresindeki iletişim trafiğinde de aynı ‘hızlı devir’ sendromunu gözlemlemek mümkün...
Biz konumuza dönelim... İki şey söylemiştim Mesut Bey’e. İkisine de aslanlar gibi cevap vermişti. Biri şuydu: “Benim dediklerimi nasılsa uygulamıyorsunuz, birlikte çalışmamızın bir anlamı var mı?” Cevap: “Var. Şöyle: Sen iletişimden pek anlamıyorsun. Fazla entelektüel kaçıyor söylediklerin. Ancak söylediğin 20 şeyin 19’u yanlış olsa da bir tanesi doğru; o da bana yetiyor zaten..” Nasıl?..
İkincisi ise sorudan çok bir tespitti: “Ecevit’in Kıbrıs Fatihliği var, Erbakan Hoca’nın Mücahitliği, Süleyman Bey’in ‘Çobanlığı’, ‘Barajlar Krallığı’, sizin ‘Menkıbeniz’ yok. Yaratmak lazım...” Cevap: “Benim menkıbem Avrupa Birliği çalışmalarıdır, bir de tabii Anavatan geçmişim... Ayrıca herkesin anlamayacağı laflarla konuşma...”
***
Mükemmel bir yanıttı(!)... Ancak bu, her siyasi liderin “Kamu vicdanını kavrayacak bir menkıbesi olması gerekliliği” gerçeğini ortadan kaldırmıyordu... Bakın çevrenizdeki büyük liderlere, hepsinde bir ‘Menkıbe’ (Legend, Saga) vardır mutlaka... Bu da AB gibi karmaşık bir konu olamaz. Büyük vizyonu ve emeği olmasına rağmen bugün AB meselesini Mesut Bey’e endeksleyen kaç kişi var?... Öte yandan, hiç hak etmediği halde Mesut Bey’e endekslenen neler var, bir de ona bakın?...
Seçimlerden sonra herkes çil yavrusu gibi dağılmış, ortadan kaybolmuştu da, çok öncesinden yollarımızı ayırmış olmamıza, seçim kampanyasında ve sonuçlarında en küçük sorumluluğum olmamasına rağmen “Bütün sorumluluk bende” diye bir yazı yazmıştım... Hey gidi günler...
Sözün özü, Mesut Bey, Berlusconi’ye atfettikleri siyasi numaralardan hiçbirine itibar etmedi... Menkıbesini kendisinin değil, tarihin yazmasını bekledi... Daha önünde uzun yıllar var. Kim bilir?...
İtalya Başbakanı Berlusconi’nin başına daha doğrusu ağzına, burnuna gelenler üzerine spekülasyonlar bitmiyor. Bazıları çapkın Başbakan’ın, şu sıra etrafında dolaşan karanlık tezvirat (karalama) odaklı bulutları savuşturmak, konuyu yönetmek, gündemi değiştirmek ve de ‘menkıbelerine’ bir yenisini katmak amacıyla bu saldırıyı bizzat düzenlediğini (düzenlettirdiğini) iddia edenler bile var...
Olur mu olur... Wag the Dog (Bizde Başkan’ın Adamları diye oynamıştı)
adlı filmi görmüş olanlar bu iddiayı hiç de yabana atmıyorlar...
‘Menkıbe’ sözcüğünü ilk kez Mesut Yılmaz Bey ile bir sohbetimizde kullandığımı hatırlıyorum. 2002 seçimlerine 5-6 ay öncesine kadar 2 yıla yakın bir süre kendisine elimizden geldiği, dilimizin döndüğü ölçüde siyasi iletişimle ilgili görüşlerimizi ifade etmeye çalışmıştık.
***
Tüm ‘seçilmişlerde’ gözlemlediğimiz şey onda da mebzul miktarda vardı: Her konuda olduğu gibi “Siyasi iletişimde de” alabildiğine uzmanlık... Seçilmiş, yani bir ölçüde başarılı olmuş bir siyasiye, “liderlik iletişimi, konu yönetimi, gündem yönetimi, kamu vicdanı ve seçmen tercihleri analizi, siyasi kriz yönetimi, farklılık yönetimi, rekabet üstü yaklaşım” gibi kavramları anlatmak neredeyse imkânsızdır... Çünkü onlar zaten bilirler... Bilmeseler de etraflarında zaten bilen ‘birileri’ vardır...
Örneğin Obama’nın tüm siyasi iletişim çalışmalarını gencecik iki adama ‘teslim’ etmesini de anlamakta zorlanırlar... Biraz sıkıştırırsanız, iş “Kardeşim, Obama salaksa biz ne yapalım?” noktasına kadar gelebilir... Bizim siyasiler, nasıl hekime ancak hastalandıkları zaman giderlerse, iletişim uzmanını da seçim kaybettiklerinde ya da kaybetmek üzere olduklarında hatırlarlar...
***
Allah’ı var Mesut Yılmaz bunlardan ciddi ölçüde farklıydı... Bizi kardeşi Turgut Yılmaz bir araya getirmişti... Kurduğu “İletişim Grubuna” zaman içinde pek çok akıllı, vizyon sahibi politikacı girdi çıktı... Bu ‘hızlı devir’ (turn-over) olayını siyasilere sormak gerek. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın çevresindeki iletişim trafiğinde de aynı ‘hızlı devir’ sendromunu gözlemlemek mümkün...
Biz konumuza dönelim... İki şey söylemiştim Mesut Bey’e. İkisine de aslanlar gibi cevap vermişti. Biri şuydu: “Benim dediklerimi nasılsa uygulamıyorsunuz, birlikte çalışmamızın bir anlamı var mı?” Cevap: “Var. Şöyle: Sen iletişimden pek anlamıyorsun. Fazla entelektüel kaçıyor söylediklerin. Ancak söylediğin 20 şeyin 19’u yanlış olsa da bir tanesi doğru; o da bana yetiyor zaten..” Nasıl?..
İkincisi ise sorudan çok bir tespitti: “Ecevit’in Kıbrıs Fatihliği var, Erbakan Hoca’nın Mücahitliği, Süleyman Bey’in ‘Çobanlığı’, ‘Barajlar Krallığı’, sizin ‘Menkıbeniz’ yok. Yaratmak lazım...” Cevap: “Benim menkıbem Avrupa Birliği çalışmalarıdır, bir de tabii Anavatan geçmişim... Ayrıca herkesin anlamayacağı laflarla konuşma...”
***
Mükemmel bir yanıttı(!)... Ancak bu, her siyasi liderin “Kamu vicdanını kavrayacak bir menkıbesi olması gerekliliği” gerçeğini ortadan kaldırmıyordu... Bakın çevrenizdeki büyük liderlere, hepsinde bir ‘Menkıbe’ (Legend, Saga) vardır mutlaka... Bu da AB gibi karmaşık bir konu olamaz. Büyük vizyonu ve emeği olmasına rağmen bugün AB meselesini Mesut Bey’e endeksleyen kaç kişi var?... Öte yandan, hiç hak etmediği halde Mesut Bey’e endekslenen neler var, bir de ona bakın?...
Seçimlerden sonra herkes çil yavrusu gibi dağılmış, ortadan kaybolmuştu da, çok öncesinden yollarımızı ayırmış olmamıza, seçim kampanyasında ve sonuçlarında en küçük sorumluluğum olmamasına rağmen “Bütün sorumluluk bende” diye bir yazı yazmıştım... Hey gidi günler...
Sözün özü, Mesut Bey, Berlusconi’ye atfettikleri siyasi numaralardan hiçbirine itibar etmedi... Menkıbesini kendisinin değil, tarihin yazmasını bekledi... Daha önünde uzun yıllar var. Kim bilir?...