Mertlik ve siyaset ne kadar bağdaşır?..
09 Eylül 2017 - Yeni Şafak
Cumhurbaşkanı Erdoğan 6 Eylül günü Genişletilmiş İl Başkanları toplantısının bir bölümünde dedi ki:
“AB organlarından ve Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye karşı politikalarında sahici ve samimi olmalarını istiyoruz. Neymiş? Türkiye’nin AB’ye girmesine karşıymışlar. Engelleyeceklermiş. Seçimlerden sonra da müracaatlarını yapacaklarmış. Şimdi de bakın AB üyelerinden sesler gelmeye başladı. Ne diyorlar? ‘Belirleyici Almanya değildir. Bu bir birliktir. Karar birlikte alınır.’ Hayırlı olsun yahu! Bir an önce alın şu kararı! Buradan ben kendilerine şunu söylüyorum: Şayet Türkiye’nin AB ile mevcut ilişkisine bile tahammül edemiyorsanız, çıkın bunu mertçe söyleyin ve gereğini yapın! Mertçe!..”
Mertlik ve siyaset ne kadar bağdaşır acaba?..
Political Correctness (siyasî doğruculuk, diye çevrilebilir) kavramını keşfeden biz değiliz. Hıristiyan Batı medeniyeti. ‘Ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemlidir', yaklaşımı da onlara ait. “Form follows function” (Biçim işleve tabiidir) gibi…
Lafı eğip bükmek, döndürüp dolaştırmak, ânında çeviri yapanların afallayıp kaldıkları imalar, cinaslar, teşbihler, dolaylı anlatımlar bulmakta üstlerine yoktur. Osmanlı’nın sanatta değerlendirip kıymetlendirdiği üslup, bunlarda diplomasinin dili haline getirilmiştir…
İşlerine geldiği gibi yol almak için kullandıkları dolaylı anlatımdaki becerilerinin bugünlerdeki en iyi örneğini görmek için Merkel – Schulz düellosunu izlemek yeterlidir… Türkiye’ye ve Sayın Cumhurbaşkanı’na saydırdıktan sonra, konu mülteciler meselesine gelince nasıl bir anda Türkiye ile yapılan anlaşmaya sahip çıktıklarını ve bu anlaşmayı imzalamış olmayı, meselenin kendilerince çözümüne yönelik büyük bir başarı olarak gördüklerini, iki rakibin ikisi tarafından aynı anda dile getirilme biçimi, ‘kıvraklık’ açısından bir diplomasi harikasıydı…
Merkel Türkiye ile ilişkilerin hemen kesilmesini savunan Schulz’a karşı çıkarken, bunun sadece Almanya’nın kararıyla olmayacağını, böyle bir kararın AB’de ancak oybirliğiyle alınabileceğini anlatırken de, ne dediğini iyice kavramak için diplomasinin o karmaşık yollarını bir lokma ‘okuyabilmek’ gerekiyordu… Nerede kaldı mertlik?..
Mertlik, hakikîlik, samimiyet, başka tür bir dünya görüşünün dilidir. Vahşi kapitalizmin, amansız rekabet ortamının egemen olduğu, maneviyatın maddiyata kurban edildiği, emperyal güçlerin varoluş değil varlık mücadelesi verdiği zalim bir dünyanın dili değildir.
‘Mert’ sözcüğünü Almancaya çevirirken bile zorlanabilirler mesela. Vefa, gönül, namus, felek gibi kelimelerin tam karşılıklarını bulmakta zorlandıkları gibi.
Güreşte arkaya dolanıp iki puan alma kuralını biz koymamıştık. Bu kurala uymaya çalışmamız pek kolay olmamıştı. Onların ‘political correctness’ dilini bir tek bizim ‘ecnebi (toplumuna ve kendisine yabancılaşmış) Türk aydınlarımız’ anlayabilir. Boşuna bazı TV programlarına çağırıp, “Yahu, bunlar ne demek istedi” diye sormuyorlar…
Bardağın dolu tarafı da var…
Üst üste iki gün iki ilginç toplantıya katıldım. Biri, Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekçi’nin 7 gazeteci ile bir araya geldiği sohbet toplantısı, diğeri de Alışveriş Merkezleri ve Yatırımcıları Derneği’nin (AYD) İzmir’in yeni süper AVM’si Ege Perla’da düzenledikleri 'Söyleyeceklerimiz Var' adını verdikleri paneldi. Araştırma şirketi Akademetre’nin 'Türkiye Alışveriş Merkezi Tüketici Algı Araştırması' başlıklı sunumunu yaptığı ve İzmir iş hayatının önde gelen isimlerinin ve büyük AVM’lerin yönetici kadrolarının katıldığı toplantıydı. Bu sunumda ortaya çıkan tespitlerle ekonomi bakanının toplantısında konuşulanlar arasında ilginç bir paralellik vardı…
Sürekli şikâyet edilmesine rağmen, memlekette işlerin iyi gitmesinin oluşturduğu bir garip duygu… Başta muhalefet, ekonomi ve finans sistemi şöyle bir sallansa öyle bir sevinecekler ki… ‘Ama hay Allah, olmuyor işte’ durumu…
İhracatta rekor rekor üstüne… Almanya ile ticarette gelişme… İthalat ve yerli üretim arasında makasın kontrol altına alınarak yerli üreticinin gelişmesine destek, sübvansiyon… Enflasyonun denetim altına alınması için yapılan çalışmalar… TÜİK rakamlarına göre %0.8'lik beklentiye karşılık Temmuz'da Haziran'a göre %2.3 artan sanayi üretim endeksi… Borsa’da rekor… Her şey güllük gülüstanlık olmasa da sağlamlığı test edilmiş bir finans ve ekonomi disiplini…
Alışveriş dünyasında da benzer tablolar… 150 milyar dolar olduğu tahmin edilen kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine çekmenin en önemli merkezi olan AVM’lerde olumlu gelişmeler… Anadolu’da daha gidilecek çok yolun olması… Lokal markaların AVM’lerde daha çok varlık göstermeleri… Yerel yönetimlerin perakendeye sahip çıkmaları… Karşılıklı diyalogla çözülemeyecek hiçbir meselenin olmaması…
İki günde bardağın dolu tarafına bakma fırsatı bulduğumu düşünüyorum…
“AB organlarından ve Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye karşı politikalarında sahici ve samimi olmalarını istiyoruz. Neymiş? Türkiye’nin AB’ye girmesine karşıymışlar. Engelleyeceklermiş. Seçimlerden sonra da müracaatlarını yapacaklarmış. Şimdi de bakın AB üyelerinden sesler gelmeye başladı. Ne diyorlar? ‘Belirleyici Almanya değildir. Bu bir birliktir. Karar birlikte alınır.’ Hayırlı olsun yahu! Bir an önce alın şu kararı! Buradan ben kendilerine şunu söylüyorum: Şayet Türkiye’nin AB ile mevcut ilişkisine bile tahammül edemiyorsanız, çıkın bunu mertçe söyleyin ve gereğini yapın! Mertçe!..”
Mertlik ve siyaset ne kadar bağdaşır acaba?..
Political Correctness (siyasî doğruculuk, diye çevrilebilir) kavramını keşfeden biz değiliz. Hıristiyan Batı medeniyeti. ‘Ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemlidir', yaklaşımı da onlara ait. “Form follows function” (Biçim işleve tabiidir) gibi…
Lafı eğip bükmek, döndürüp dolaştırmak, ânında çeviri yapanların afallayıp kaldıkları imalar, cinaslar, teşbihler, dolaylı anlatımlar bulmakta üstlerine yoktur. Osmanlı’nın sanatta değerlendirip kıymetlendirdiği üslup, bunlarda diplomasinin dili haline getirilmiştir…
İşlerine geldiği gibi yol almak için kullandıkları dolaylı anlatımdaki becerilerinin bugünlerdeki en iyi örneğini görmek için Merkel – Schulz düellosunu izlemek yeterlidir… Türkiye’ye ve Sayın Cumhurbaşkanı’na saydırdıktan sonra, konu mülteciler meselesine gelince nasıl bir anda Türkiye ile yapılan anlaşmaya sahip çıktıklarını ve bu anlaşmayı imzalamış olmayı, meselenin kendilerince çözümüne yönelik büyük bir başarı olarak gördüklerini, iki rakibin ikisi tarafından aynı anda dile getirilme biçimi, ‘kıvraklık’ açısından bir diplomasi harikasıydı…
Merkel Türkiye ile ilişkilerin hemen kesilmesini savunan Schulz’a karşı çıkarken, bunun sadece Almanya’nın kararıyla olmayacağını, böyle bir kararın AB’de ancak oybirliğiyle alınabileceğini anlatırken de, ne dediğini iyice kavramak için diplomasinin o karmaşık yollarını bir lokma ‘okuyabilmek’ gerekiyordu… Nerede kaldı mertlik?..
Mertlik, hakikîlik, samimiyet, başka tür bir dünya görüşünün dilidir. Vahşi kapitalizmin, amansız rekabet ortamının egemen olduğu, maneviyatın maddiyata kurban edildiği, emperyal güçlerin varoluş değil varlık mücadelesi verdiği zalim bir dünyanın dili değildir.
‘Mert’ sözcüğünü Almancaya çevirirken bile zorlanabilirler mesela. Vefa, gönül, namus, felek gibi kelimelerin tam karşılıklarını bulmakta zorlandıkları gibi.
Güreşte arkaya dolanıp iki puan alma kuralını biz koymamıştık. Bu kurala uymaya çalışmamız pek kolay olmamıştı. Onların ‘political correctness’ dilini bir tek bizim ‘ecnebi (toplumuna ve kendisine yabancılaşmış) Türk aydınlarımız’ anlayabilir. Boşuna bazı TV programlarına çağırıp, “Yahu, bunlar ne demek istedi” diye sormuyorlar…
Bardağın dolu tarafı da var…
Üst üste iki gün iki ilginç toplantıya katıldım. Biri, Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekçi’nin 7 gazeteci ile bir araya geldiği sohbet toplantısı, diğeri de Alışveriş Merkezleri ve Yatırımcıları Derneği’nin (AYD) İzmir’in yeni süper AVM’si Ege Perla’da düzenledikleri 'Söyleyeceklerimiz Var' adını verdikleri paneldi. Araştırma şirketi Akademetre’nin 'Türkiye Alışveriş Merkezi Tüketici Algı Araştırması' başlıklı sunumunu yaptığı ve İzmir iş hayatının önde gelen isimlerinin ve büyük AVM’lerin yönetici kadrolarının katıldığı toplantıydı. Bu sunumda ortaya çıkan tespitlerle ekonomi bakanının toplantısında konuşulanlar arasında ilginç bir paralellik vardı…
Sürekli şikâyet edilmesine rağmen, memlekette işlerin iyi gitmesinin oluşturduğu bir garip duygu… Başta muhalefet, ekonomi ve finans sistemi şöyle bir sallansa öyle bir sevinecekler ki… ‘Ama hay Allah, olmuyor işte’ durumu…
İhracatta rekor rekor üstüne… Almanya ile ticarette gelişme… İthalat ve yerli üretim arasında makasın kontrol altına alınarak yerli üreticinin gelişmesine destek, sübvansiyon… Enflasyonun denetim altına alınması için yapılan çalışmalar… TÜİK rakamlarına göre %0.8'lik beklentiye karşılık Temmuz'da Haziran'a göre %2.3 artan sanayi üretim endeksi… Borsa’da rekor… Her şey güllük gülüstanlık olmasa da sağlamlığı test edilmiş bir finans ve ekonomi disiplini…
Alışveriş dünyasında da benzer tablolar… 150 milyar dolar olduğu tahmin edilen kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine çekmenin en önemli merkezi olan AVM’lerde olumlu gelişmeler… Anadolu’da daha gidilecek çok yolun olması… Lokal markaların AVM’lerde daha çok varlık göstermeleri… Yerel yönetimlerin perakendeye sahip çıkmaları… Karşılıklı diyalogla çözülemeyecek hiçbir meselenin olmaması…
İki günde bardağın dolu tarafına bakma fırsatı bulduğumu düşünüyorum…