Mesele ‘bardak’ değil, ‘bağımsızlık’…
5 kasım 2022 - Yeni Şafak
Uluslararası bir şirket, yönetim kadroları için sunum yapmamızı istedi. Gelecek tasarımlarını oluşturmak için Türkiye konusunda mevcut durum analizine ihtiyaçları vardı.
Biz de şöyle bir yol takip ettik... “Bardağın yarısı boş” ve “Yarısı dolu” diyenlerin argümanlarını toparladık… Nihayetinde mevcut durumumuzu en iyi bu ‘karpuz efekti’ tarif edecekti…
Bardağın yarısı boş diyenler şunları dillendiriyor: “Türkiye, G20 ülkeleri arasında en yüksek enflasyona sahip.” Bunun ardından da enflasyonun hangi ülkede kaç misli arttığını dikkate almayarak, aradaki farkı ‘bir uçurum’ olarak ifade etmek için şöyle diyorlar:
“TÜİK, enflasyonu yüzde 85,51 olarak açıkladı. Ardından yüzde 13,7 ile Rusya, yüzde 12 ile İtalya ve yüzde 10,4 ile Almanya geliyor.”
“Dış ticaret açığı büyüyor”, “CDS primi yükseliyor”, “Kişi başına düşen gelir azalıyor”, “Tek kişilik yaşam maliyeti, yoksulluk sınırı, açlık sınırı yükseliyor…”
Bir de “Bardağın yarısı dolu” diyenler var…
Yerli otomobilimiz TOGG ve onun yalnızca otomotiv sektörümüze, sanayimize değil, küresel rekabet gücümüze, ülke markamıza yapacağı katkılar, istihdamdaki kıpırdanma ile pek çok başka argüman da burada sıralanıyor:
“Türkiye 2022’nin ilk 9 ayında 40 milyondan fazla turist ağırladı. Bu da yıllık %87’den fazla artış demek. Buradan 35 milyar dolardan fazla gelir elde edildi.”
“Dünyanın en büyük ekonomilerinin küçüldüğü pandemi yılında Türkiye, Çin ile birlikte büyümeyi başaran iki ülkeden biri oldu.”
“Türkiye, 2021 yılında G20 ve OECD ülkeleri arasında büyümesini zirveye taşımayı bildi.”
“Asgari ücret ile ilgili yeni artış yolda…”
“EYT’li diye anılan grubun sorunlarını çözülüyorlar…”
“Putin, enerji merkezi olması konusunda ülkemizi işaret etmeyi sürdürüyor: Türkiye, en büyük Avrupa gaz merkezi olabilir.”
“Karadeniz gazı 2023’ün ilk çeyreğinin sonunda devreye girecek.”
“İthalatı düşürerek enerji sorununa çare olacak Akkuyu Nükleer Santrali’nin de eli kulağında…”
İki liste de uzatılabilir elbette… Ancak ayrışmayı, ortaya konulmak istenen birbirine zıt iki Türkiye’yi anlamaya bunlar da kâfi…
O bunu demiş, diğeri bunu… Peki biz buradan ne sonuç çıkaracağız?..
Mevcut durum, malum ‘karpuz efekti’ bize gösteriyor ki; 2023 seçimleri öncesinde mücadele, esas olarak ‘psikolojik üstünlüğü’ kazanmak için verilecek…
Tahıl koridorunun kurulması ve korunmaya devam edilmesindeki başarımız, savunma sanayinde %80’lere ulaşan millîlik oranı, SİHA’lar, TOGG, NATO Madrid Zirvesi ve ‘Üçlü Mutabakat’, Şanghay İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın merkezinde olduğu o ‘fotoğraf’, Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi’nde açıkça gördüğümüz Türkiye’nin Avrupa için kilit konumu…
Görüleceği üzere asıl mesele, millî bağımsızlık… Bunun yolu da millî ekonomiden, Türkiye’yi enerjide ve enerji teknolojilerinde dışa bağımlılıktan kurtarmaktan, tüketim ekonomisinden uzaklaşarak ‘üretim ekonomisine’ dayalı bir sistemi tesis etmekten geçiyor…
Tabii bu yaklaşımın içeride ve dışarıda düşmanı da çok oluyor… Buna rağmen iletişimin temel ögesini, yani iknayı tesis etmeyi başaran, mücadeleden galip çıkacak…
Daha açık ifade edelim: Seçim, bardağın yarısıyla ilgili olmayacak. Seçim, Türkiye’nin her anlamda millî bağımsızlık yolculuğunu sürdürüp sürdüremeyeceği, Batı emperyalizminin kontrolü altına girip girmeyeceği ve toplumun refahının hangi tarafta olduğu konusunda hedef kitlelerin nasıl ikna edileceği ile ilgili olacak…
Gözümüze takılanlar…
Biz de şöyle bir yol takip ettik... “Bardağın yarısı boş” ve “Yarısı dolu” diyenlerin argümanlarını toparladık… Nihayetinde mevcut durumumuzu en iyi bu ‘karpuz efekti’ tarif edecekti…
Bardağın yarısı boş diyenler şunları dillendiriyor: “Türkiye, G20 ülkeleri arasında en yüksek enflasyona sahip.” Bunun ardından da enflasyonun hangi ülkede kaç misli arttığını dikkate almayarak, aradaki farkı ‘bir uçurum’ olarak ifade etmek için şöyle diyorlar:
“TÜİK, enflasyonu yüzde 85,51 olarak açıkladı. Ardından yüzde 13,7 ile Rusya, yüzde 12 ile İtalya ve yüzde 10,4 ile Almanya geliyor.”
“Dış ticaret açığı büyüyor”, “CDS primi yükseliyor”, “Kişi başına düşen gelir azalıyor”, “Tek kişilik yaşam maliyeti, yoksulluk sınırı, açlık sınırı yükseliyor…”
Bir de “Bardağın yarısı dolu” diyenler var…
Yerli otomobilimiz TOGG ve onun yalnızca otomotiv sektörümüze, sanayimize değil, küresel rekabet gücümüze, ülke markamıza yapacağı katkılar, istihdamdaki kıpırdanma ile pek çok başka argüman da burada sıralanıyor:
“Türkiye 2022’nin ilk 9 ayında 40 milyondan fazla turist ağırladı. Bu da yıllık %87’den fazla artış demek. Buradan 35 milyar dolardan fazla gelir elde edildi.”
“Dünyanın en büyük ekonomilerinin küçüldüğü pandemi yılında Türkiye, Çin ile birlikte büyümeyi başaran iki ülkeden biri oldu.”
“Türkiye, 2021 yılında G20 ve OECD ülkeleri arasında büyümesini zirveye taşımayı bildi.”
“Asgari ücret ile ilgili yeni artış yolda…”
“EYT’li diye anılan grubun sorunlarını çözülüyorlar…”
“Putin, enerji merkezi olması konusunda ülkemizi işaret etmeyi sürdürüyor: Türkiye, en büyük Avrupa gaz merkezi olabilir.”
“Karadeniz gazı 2023’ün ilk çeyreğinin sonunda devreye girecek.”
“İthalatı düşürerek enerji sorununa çare olacak Akkuyu Nükleer Santrali’nin de eli kulağında…”
İki liste de uzatılabilir elbette… Ancak ayrışmayı, ortaya konulmak istenen birbirine zıt iki Türkiye’yi anlamaya bunlar da kâfi…
O bunu demiş, diğeri bunu… Peki biz buradan ne sonuç çıkaracağız?..
Mevcut durum, malum ‘karpuz efekti’ bize gösteriyor ki; 2023 seçimleri öncesinde mücadele, esas olarak ‘psikolojik üstünlüğü’ kazanmak için verilecek…
Tahıl koridorunun kurulması ve korunmaya devam edilmesindeki başarımız, savunma sanayinde %80’lere ulaşan millîlik oranı, SİHA’lar, TOGG, NATO Madrid Zirvesi ve ‘Üçlü Mutabakat’, Şanghay İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın merkezinde olduğu o ‘fotoğraf’, Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi’nde açıkça gördüğümüz Türkiye’nin Avrupa için kilit konumu…
Görüleceği üzere asıl mesele, millî bağımsızlık… Bunun yolu da millî ekonomiden, Türkiye’yi enerjide ve enerji teknolojilerinde dışa bağımlılıktan kurtarmaktan, tüketim ekonomisinden uzaklaşarak ‘üretim ekonomisine’ dayalı bir sistemi tesis etmekten geçiyor…
Tabii bu yaklaşımın içeride ve dışarıda düşmanı da çok oluyor… Buna rağmen iletişimin temel ögesini, yani iknayı tesis etmeyi başaran, mücadeleden galip çıkacak…
Daha açık ifade edelim: Seçim, bardağın yarısıyla ilgili olmayacak. Seçim, Türkiye’nin her anlamda millî bağımsızlık yolculuğunu sürdürüp sürdüremeyeceği, Batı emperyalizminin kontrolü altına girip girmeyeceği ve toplumun refahının hangi tarafta olduğu konusunda hedef kitlelerin nasıl ikna edileceği ile ilgili olacak…
Gözümüze takılanlar…
- Kültür ve Turizm Bakan Yardımcımız, yılların ötesinden kadim dostumuz Ahmet Misbah Demircan gazetemizi ziyaret ettiler. İyi ki de geldiler… Karşılıklı söylenecek ne kadar çok söz varmış… Sayın Demircan’ın sorumluluğunu üstlendiği kültürel faaliyet sayısına şaşırdık doğrusu… Bunların iletişimi için iyi bir PR ajansıyla (Desibel) çalışsalar da bizzat kendisinin sahayı bırakmadığının altını çizdik… Bir de bunlara rağmen, düzenlenen etkinliklerin medyada gereken ilgiyi görmediğinin… Mesela, kültür ve gönül dünyamızı bir araya getirecek Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali (1-5 Kasım), devletimiz ve ülkemize hakaretlerin yağdırıldığı, kimselerin izlemediği filmlerin festivallerine gösterilen yakınlığın onda biriyle karşılaşsa yeter… Demircan’ın çabası bunu fazlasıyla hak ediyor.
- Copa ısınma sistemleri, “Bizim Tasarrufumuzda” sloganıyla bir kampanyaya başlamış. Şirket, hem genel tasarruf önerilerine hem de kendi ürünleriyle nasıl tasarruf edileceğine yönelik bilgilendirici paylaşımlarla tasarrufu teşvik etmeyi, farkındalık kazandırmayı ve enerji maliyetlerinin düşürülmesine destek olmayı amaçlıyormuş. Hedefleri iyi, sloganları da bir o kadar doğru… Lafın tamamını söylemeden (bkz. Lafın tamamı kime söylenir) hem enerji tasarrufuna hem de kişilerin sorumluluğuna dikkat çekiyor. (Şafak Bakşi, Brand&More)
- Samsung yeni reklam filminde başrolü Apple’a vermiş(!) Bir çitle dünyayı ikiye ayırdıkları filmde, dünyanın Apple tarafındakiler “yenilikleri bekleyenler”, Samsung tarafındakiler ise “yenilikleri kullananlar” olarak niteleniyor. Rakip yönelimli iletişim kampanyaları son derece eğlenceli, zekice ve mizah dolu oluyor. Mercedes-Benz ve BMW, Coca-Cola ve Pepsi ya da Burger King ve McDonalds’ın birbirlerine yönelik sıkça kullandığı bu yöntemde kritik bir nokta var: Hedef kitlenin kültür ve değerlerine uygun olup olmadığı. Batı’da sıkça uygulanan ve ses getiren bu tekniğin, bizde ise izleyiciyi ‘gücendirebileceğini’ unutmamak lazım… (Pazarlamasyon.com)