Meslek liseleri çağ atlıyor
01 Nisan 2022 - Yeni Şafak
Gazete’den Hilal Hanım aradı… “Millî Eğitim Bakanı’mız Sayın Mahmut Özer ziyaret edecekler. Genel Yayın Yönetmeni’miz Hüseyin Bey sizi de davet etmemizi istedi” dedi...
Bu gibi toplantılar bazen sıkıcı olurlar, ancak ben çok sevindim. … Çünkü Millî Eğitim Bakanı’mızı Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörlüğü döneminden beri yakından tanır ve takip ederim. Kendileri beni bir konferans için üniversiteye davet etmişlerdi. O gün bugündür aramızdaki güven ve dostluk ilişkisi sürer…
Bu nedenle toplantıya beklentilerim hayli yüksek ve uzun zamandır yüz yüze gelmediğimiz Sayın Bakan’ı yeniden görme şansını elde etmenin memnuniyetiyle gittim.
Sonuç: Toplantı sonunda kendisine de ifade ettiğim gibi olağanüstü işler yapıyorlar. Fakat yaptıklarını ben bile yeni duyuyorsam iletişimleri hak ettikleri ölçüde yönetilemiyor demektir...
Bir kere, Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı yapmış rahmetli Nihat Saydam nedeniyle büyük önem verdiğim mesleki eğitim konusundaki geçilen aşamaları ve başarılı sonuçlarını hayranlıkla dinledim.
Meslek liselerine büyük darbe vuran katsayı uygulamasının kaldırılmasının ardından, verdiği büyük hasardan, yani hiçbir yere giremeyen öğrencinin kendisini ‘en düşük puanla’ attığı eğitim kurumu olma özelliğinden kurtulmasıyla mesleki eğitim, aradan geçen 10 yıl içinde olağanüstü başarılı bir yere gelmiş.
Dünya standartlarında bir anlayışla ve ilgili sektörlerin paydaşlarıyla yürütülen bir yönetim anlayışını devreye sokmuşlar. Sonuçta, Aselsan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi örneğinde olduğu gibi fen lisesi puanlarıyla girilen meslek liseleri ortaya çıkmış. Teknopark İstanbul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi de bunun diğer bir örneği…
Döner sermayeden devletin aldığı payı yüzde 8’den 1’e düşürmüşler. Böylece, öğrenciler kendi ürettikleri işlerden yılda 52 milyon TL kazanmış; öğretmenlere ise 112 milyon TL ek ücret ödenmiş… Bu da hem motivasyonu artırmış hem de uygulama yapma fırsatını sunarak eğitimin kalitesini yükseltmiş… Bu kapsamda öyle başarılı örnekler var ki… 16 bin okula kütüphane yapılması yalnızca biri…
AR-GE bölümleri kurulmuş… Yılda ortalama 200 patent alıyorlarmış…
Lise diploması denkliği getirilmiş. Öğrenci sayısı yüzde 60 artmış. Öyle ki yalnızca üç ayda 159 binden 400 bine çıktığı söyleniyor. Ayrıca, hepimizin bildiği gibi öğrenciler arzu ederlerse yüksek öğrenime de devam edebiliyorlar.
Millî Eğitim Bakanı sorunların da farkında; “Okullara gitmek gerekir” diyor… Her ne kadar öğretmen başına düşen öğrenci sayısında OECD ortalamalarını yakalayıp geçmiş olsalar da PISA puanlarını yükseltseler de okullaşmada yüzde 90’lara ulaşılsa da “Ankara Bakanlık Merkezi değil, okul odaklı; bürokrasi değil, eğitim odaklı” yaklaşımla hedefledikleri tüm sorunların üstesinden gelebileceklerine inanıyor…
Bu bağlamda Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarını hatırlamakta fayda var. Odunpazarı Modern Müzesi’nin 2019 yılındaki açılışında yaptığı tarihi konuşmada şöyle demişti: “Türkiye, geçtiğimiz 17 yılda her alanda tarihinin en büyük dönüşümlerine, en büyük reformlarına, en büyük yatırımlarına, en büyük eserlerine, en büyük hizmetlerine kavuşmuştur. Bununla birlikte iki konuda nispeten hedeflerimizin gerisinde kaldık. Biri insan yetiştirme olan eğitim, diğeri ise insanı zenginleştirme olan kültür ve sanattır.”
Bu konuşmadan yaklaşık bir yıl sonra İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi’nin Açılış Töreni’nde ise şunları ifade etmişti: “Önümüzdeki dönemde önceliğimizi, aileden başlayarak eğitim-öğretim hayatları boyunca evlatlarımızı hakkıyla yetiştirmek olarak değiştirmemiz şarttır. Bu değişim sıradan bir müfredat tadilatının ötesinde topyekûn bir eğitim-öğretim reformunu gerektirir.”
Sayın Bakan’ın, Cumhurbaşkanı’mızın işaret ettiği boşluğu en doğru biçimde doldurmak için canla başla çalıştığı açıkça görülüyor. Ayrıca neden sadece iki bakanlığın önünde millî kavramının bulunduğunun da farkında ve bu sorumluluğu ciddiyetle taşıyor... Yolu açık olsun…
Bu gibi toplantılar bazen sıkıcı olurlar, ancak ben çok sevindim. … Çünkü Millî Eğitim Bakanı’mızı Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörlüğü döneminden beri yakından tanır ve takip ederim. Kendileri beni bir konferans için üniversiteye davet etmişlerdi. O gün bugündür aramızdaki güven ve dostluk ilişkisi sürer…
Bu nedenle toplantıya beklentilerim hayli yüksek ve uzun zamandır yüz yüze gelmediğimiz Sayın Bakan’ı yeniden görme şansını elde etmenin memnuniyetiyle gittim.
Sonuç: Toplantı sonunda kendisine de ifade ettiğim gibi olağanüstü işler yapıyorlar. Fakat yaptıklarını ben bile yeni duyuyorsam iletişimleri hak ettikleri ölçüde yönetilemiyor demektir...
Bir kere, Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı yapmış rahmetli Nihat Saydam nedeniyle büyük önem verdiğim mesleki eğitim konusundaki geçilen aşamaları ve başarılı sonuçlarını hayranlıkla dinledim.
Meslek liselerine büyük darbe vuran katsayı uygulamasının kaldırılmasının ardından, verdiği büyük hasardan, yani hiçbir yere giremeyen öğrencinin kendisini ‘en düşük puanla’ attığı eğitim kurumu olma özelliğinden kurtulmasıyla mesleki eğitim, aradan geçen 10 yıl içinde olağanüstü başarılı bir yere gelmiş.
Dünya standartlarında bir anlayışla ve ilgili sektörlerin paydaşlarıyla yürütülen bir yönetim anlayışını devreye sokmuşlar. Sonuçta, Aselsan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi örneğinde olduğu gibi fen lisesi puanlarıyla girilen meslek liseleri ortaya çıkmış. Teknopark İstanbul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi de bunun diğer bir örneği…
Döner sermayeden devletin aldığı payı yüzde 8’den 1’e düşürmüşler. Böylece, öğrenciler kendi ürettikleri işlerden yılda 52 milyon TL kazanmış; öğretmenlere ise 112 milyon TL ek ücret ödenmiş… Bu da hem motivasyonu artırmış hem de uygulama yapma fırsatını sunarak eğitimin kalitesini yükseltmiş… Bu kapsamda öyle başarılı örnekler var ki… 16 bin okula kütüphane yapılması yalnızca biri…
AR-GE bölümleri kurulmuş… Yılda ortalama 200 patent alıyorlarmış…
Lise diploması denkliği getirilmiş. Öğrenci sayısı yüzde 60 artmış. Öyle ki yalnızca üç ayda 159 binden 400 bine çıktığı söyleniyor. Ayrıca, hepimizin bildiği gibi öğrenciler arzu ederlerse yüksek öğrenime de devam edebiliyorlar.
Millî Eğitim Bakanı sorunların da farkında; “Okullara gitmek gerekir” diyor… Her ne kadar öğretmen başına düşen öğrenci sayısında OECD ortalamalarını yakalayıp geçmiş olsalar da PISA puanlarını yükseltseler de okullaşmada yüzde 90’lara ulaşılsa da “Ankara Bakanlık Merkezi değil, okul odaklı; bürokrasi değil, eğitim odaklı” yaklaşımla hedefledikleri tüm sorunların üstesinden gelebileceklerine inanıyor…
Bu bağlamda Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarını hatırlamakta fayda var. Odunpazarı Modern Müzesi’nin 2019 yılındaki açılışında yaptığı tarihi konuşmada şöyle demişti: “Türkiye, geçtiğimiz 17 yılda her alanda tarihinin en büyük dönüşümlerine, en büyük reformlarına, en büyük yatırımlarına, en büyük eserlerine, en büyük hizmetlerine kavuşmuştur. Bununla birlikte iki konuda nispeten hedeflerimizin gerisinde kaldık. Biri insan yetiştirme olan eğitim, diğeri ise insanı zenginleştirme olan kültür ve sanattır.”
Bu konuşmadan yaklaşık bir yıl sonra İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi’nin Açılış Töreni’nde ise şunları ifade etmişti: “Önümüzdeki dönemde önceliğimizi, aileden başlayarak eğitim-öğretim hayatları boyunca evlatlarımızı hakkıyla yetiştirmek olarak değiştirmemiz şarttır. Bu değişim sıradan bir müfredat tadilatının ötesinde topyekûn bir eğitim-öğretim reformunu gerektirir.”
Sayın Bakan’ın, Cumhurbaşkanı’mızın işaret ettiği boşluğu en doğru biçimde doldurmak için canla başla çalıştığı açıkça görülüyor. Ayrıca neden sadece iki bakanlığın önünde millî kavramının bulunduğunun da farkında ve bu sorumluluğu ciddiyetle taşıyor... Yolu açık olsun…