Mesleki yeterliliğe kim nasıl karar verecek
01 Ekim 2010 - Marketing Türkiye
Biraz kafanızı karıştıracağım. Şimdiden özür dilerim… Ancak olay çok önemli. Tüm iletişim sektörü için… Hem reklam dünyası, hem de halkla ilişkiler ve diğer sektörel yapılar bu kısmen ‘karmaşık gibi görünen olayı’ ciddiye almalılar…
Hasbelkader iki son derece güçlü ve önemli STK’nın Yönetim Kurulu’ndayım. Biri Sayın Faruk Eczacıbaşı’nın başkanlığını yaptığı Türkiye Bilişim Vakfı. Diğeri Başkanlığını Koç Holding Stratejik Planlama Başkanı Tamer Haşimoğlunun üstlenmiş olduğu Türkiye Yatırımcı İlişkileri Derneği. Birincisine bilişim ve teknoloji şirketleri üye; ikincisine ise halka açık olan ve ileride halka açılmayı planlayan şirketler…
Bu iki dernek de şu sıra sektörel bir mesele ile uğraşıyorlar. Aşağıya meraklısının anlayacağı bir e-posta alacağım. Ancak işin özü şu; her sektör kendi mesleki yeterlilik süreçlerini yönetmeyi başaracağı girişimlerde bulunmalı. (Kod adı MYK…)
Hemen Salim Kadıbeşegil’i aradım. Onunla bugüne kadar pek çok sektörel konuda ileriye yönelik adımlar atmıştık. LSPR’ın (London School of PR) Türkiye getirilmesi gibi, Medya Ölçümle Şirketi PRNet’in kurulması gibi; İCCO’nun Türkiye uzantısı olan İDA’nın bir önceki nüvesi PRCI’ın sektöre kazandırılması gibi…
“Aman” dedim “Sahip çık şu işe. Sektöre bir kez daha ağabeylik yap… Sana ihtiyaç var”…
Kâbusum bir toplantıya katılmayarak geç kaldığımız için Türkçe karakterlerin internete kabul edilmemesine seyirci kalmamız idi. Hemen TBV Genel Sekreteri Behçet Envarlı’yı arayıp durumu anlattım. O da Salim’e ve bana aşağıdaki e-postayı gönderdi.
“Sevgili Ali Bey,
MYK ile ilgili olarak çalışırken bazı bilgileri derlemiştim, ekteki dosyada bu bilgileri iletiyorum.
Konunun TBV’yi heyecanlandıran tarafı MYK’nın başlattığı, Mesleki Bilgi ve Beceri Sınav ve Belgelendirme Merkezlerini (VOC-TEST Merkezleri) desteklemeyi, Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi doğrultusunda, etkin ve sürdürülebilir bir Ulusal Yeterlilik Sistemini kurmayı ve işletmeyi amaçlayan “Türkiye’de Mesleki Yeterlilik Kurumunu (MYK) ve Ulusal Yeterlilik Sistemini Güçlendirme” adlı AB projesi’dir.
Bu kapsamda , bir “merkez” oluşturulması yolunda “Merkezi İhale ve Finans Kurumu’nun” ilan ettiği CFCU/TR0702.13-03 EuropeAid/129917/D/ACT/TR kodlu VOC-TEST MERKEZLERİ HİBE PROGRAMI’na başvuru programı vardı.
Programın temel amacı:
“VOC Test Merkezleri” proje Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi doğrultusunda, uygun bir değerlendirme, ölçme ve belgelendirme sistemi oluşturarak etkin ve sürdürülebilir bir Ulusal Yeterlilik Sistemi (UYS) kurmak ve işletebilmek için otomotiv ve ilgili alt sektörleri, turizm, inşaat, ulaştırma, enerji, metal sanayi, plastik ve kimya sanayi, bilgi ve iletişim teknolojileri, matbaa ve yayımcılık, makine ve imalat ile tekstil, hazır giyim ve deri ürünlerinden oluşan 11 öncelikli sektörde Meslek Standartları Geliştirme, Mesleki Bilgi ve Beceri Sınav ve Belgelendirme Merkezleri (VOC-TEST Merkezleri) kurmak ve/veya geliştirmek ve işletmektir.
Biz de bu programa bir proje ile başvurduk.
Sevgiler, Behçet”
Nasıl?.. Soru şu: Reklam, Halkla İlişkiler, Etkinlik Yönetimi, İletişim Danışmanlığı vb konularda ‘Meslekî Yeterlilik Belgesi” meselesine kim sahip çıkacak? Tüm sektörlerin birden fazla STK’ları var; bunlar biraraya gelip derhal olaya sahip çıkmalılar… Hem de yukarıdaki metni adam gibi anlayıp gereğini yerine getirerek…
Yoksa Reykyavik’deki toplantıya katılacak merci ve bütçe bulamadığı için Türkçeyi internete sokamayan Türkiye’nin durumuna düşebiliriz her an…
Ne ka ekmek o ka köfte!...
Son günlerde iletişim sektöründe sıklıkla tartılan konuların başında kısa adı İHDER olan İnternet Habercileri Derneği Genel Başkan Haluk Girti’nin açıklamaları geliyor. Marketing Türkiye’nin ‘Şok!’ diye sözünü ettiği habere göre, derneğe bağlı 175 üye adına konuştuğunu ifade eden Başkan ve yönetim ‘önemli’ bir karar almışlar.
Bundan böyle reklam anlaşması olmayan kurum ve kuruluşların haberleri İHDER'e bağlı 175 haber sitesinde yer almayacakmış. Yani halkımızın deyişiyle “Ne ka kfte o ka ekmek” olacakmış bundan böyle…
Girti demiş ki, “Bugüne kadar verilen haber hizmetinin belli bir karşılığı görülmedi. Günde yüzlerce mail geliyor. Hepsi gönderdikleri haberlerin sitelerimizde yayınlanmasını istiyor…Verilen hizmetin süresi buraya kadar diyoruz. Ve bundan böyle reklam anlaşması olmayan şirketlerin haberleri girilmeyecektir”…
Başkan Girti aynı anda birkaç tarafın birden ayağına basmayı başarmış. Reklam verenlerin, reklamcıların, PR ajanslarının, gazetelerin, TV’lerin, radyoların ve tüm ‘niş’ meydanının…
Her ne kadar pek çok tarafın iddiasına göre açıklama bir tehdit havası içerse de Başkan sadece, “Sen beni mecra yerine koymayıp reklam vermiyorsan, ben niye mecraymış gibi davranıp senin haberlerini kendi ortamımda kullanayım?” diyor…
Tabii ki, tüm meslekî etik kodlara aykırı. Tabii ki, iletişim fakültelerinde okutulan kuramlara ters. Biz neyi doğru olarak biliyoruz: Eğer bir olayın haber değeri varsa, o haberin aktörleri sana reklam vermiyorlar diye haberlerini kullanmamak şantajdan başka bir şey değildir. Haber haberse, ‘sahibi’ kim olursa olsun mecrada yerini bulur. Ne büyüklükte? Yanıt çok net: Verdikleri reklam oranında değil, haberin kamuoyunda ve kamu vicdanın yaratacağı etki oranında.
O 175 haber sitesinin içinde kimler var kimler yok bilmiyorum. Google’da İHDER diye aradığınızda karşınıza “İhsangazi Derneği” çıkıyor ama, İnternet Habercileri Derneği’nden bir haber yok. Demek ki terzi kendi söküğünü dikememiş…
Ancak Başkan Girti’nin inceltmeden, hayli kabaca, kurşun sıkar gibi söylediklerini medya ima yoluyla yıllardır söylemiyor mu zaten?..
Nereden öğrendi bu davranış dilini Başkan Girti sanıyorsunuz?.. Tabii ki bazı ağabeylerinden… Her sabah “Kim hangi gazeteye, TV’ye ne kadar reklam vermiş” raporunu kimler alıyor?.. Kim, kendilerine reklam vermemiş başka yayın organlarına vermiş olan şirketleri, hatta ölüm ilanı sahiplerini arayıp ne diyor?..
Kim “Bize reklam vermiyor bunlar, çakın şunlara bir tane de anlasınlar hanyayı konyayı” diye direktifler yağdırıyor?.. Kendilerini kanıtlamış, medyanın raconunu kesen ‘kurumsallaşmış’ yapıları tamamen tenzih ediyorum; tabii ki bu 175’in içinde yer almayanları da… Ancak eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, bu Başkan bu tavrı bir yerlerde görmüş olmalı, değil mi?.. İşi sadece şantaj olan, hatta bu ‘iş’ için kuruldukları iddia edilen gazetelerden haberiniz yok mu?
O zaman Girti’ye çok da fazla yüklenmenin bir âlemi yok. Önünde sonunda adam gibi işlerini yapan kuruluşlar suyun üzerinde kalmıyor mu? Zaman gereken faturaları kesmiyor mu? Olayı büyütmenin bir âlemi yok anlayacağınız…
‘Kodlanmış’ mesajlar… Ya da magazince’nin meali…
Ne zaman Logo Yazılım’ın CEO’su Ali Güven’in bir ‘haberini’ koysam çok reaksiyon alıyor… Ali Bey, bu kez de kızıyla oturmuş, magazinde kullanılan ‘özel’ dilin ‘mealini’ yazmış. Bakın ortaya ne çıkmış:
© Pişti oldu / havalı pişti:
Resmi anlamı, aynı kıyafeti giymek oluyor.. Kıyafet marka olacak. Yalnız bu aslında biraz metafizik ve tam bir paralel evren durumu. Yani pişti aslında kâğıt oyununda iki aynı kağıt üst üste gelince olur. Peki, aynı kıyafeti 15 bin km uzakta İstanbul'da ev davetinde magazin ünlüsü bir hanım giyince nasıl 'pişti' oluyor, anlamak zor. Mesela bir Amerikalı gazeteci Cameron Diaz'a gidip “Biliyor musunuz siz İstanbul'da Falan Filan Vakfı Yararına verilen ev davetine giydiği kıyafet ile Şükufe hanımefendi ile havalı pişti oldunuz' dese, Cameron hanım ne der, sizce?..
© Ayağının tozuyla soluğu İstanbul gecelerinde aldı:
Gezmek tozmak öyle bir hal almıştır ki, ev basar, adamın üstüne üstüne gelir… Çiftler içlerindeki boşluğu doldurabilmek için kendilerini seyahate, gezmeye, gecelere bırakırlar. Ancak bu şekilde herkes birbirine katlanabilmektedir…
© Seksi kıyafeti ile kulağa olduğu kadar göze de hitap eden:
Genelde şarkıcılar için yazılan bir yorumdur. “Hatun dekolteyi basmış ve de sesinin muhteşem olmayışını unutturabilmiş” demenin kibarcasıdır… Seste sorun varsa, öyle bir açılır saçılır, göze hitap eder, erkekleri hipnotize eder, kadınları kıskandırırsın ki sonra “Bu kadın Rumeli türküleri mi söylüyor, yoksa Verdi'den aryalar mı” kimse hatırlamaz..
© Hollywood'a gidiyor/ Türk filminde oynayacak:
Hep birileri şu Hollywood'a gitti de biz o filmleri bir türlü göremedik mi acaba? Sanırsınız ki, Hollywood aslında bize muzip oyunlar oynuyor veya hep bizim aktörlerin, artistlerin peşindeler ya da Hollywood yıldızları Türk filmlerinde oynamak için çırpınıyor… Biz, biliyorsunuz Daniel Craig'i Almancı rolünde de oynattık (meğer Edirne’nin ötesini gördüğü şüpheli bir yönetmen kardeşimiz Daniel'e rolü teklif etmeyi planlamışmış…) Nicole Kidman Safiye Sultan olacaktı… Ya da isimlerini sayarak kırmayalım, bir sürü sanatçı kardeşimiz Hollywood'a gidip star olacaktı... Bekliyoruz…
© Yeni aşka yelken açtı:
Ya kardeşim, sen değil miydin iki hafta önce yanındaki için hayatımın aşkı, ruh ikizi, yolun sonu, şeklinde, yorumlar yapan? Bir de bu yelkenler hep aynı 100 kişi içinde açılıyor nedense?
© Yakalandı(lar):
İşte buna tüm basın olarak hastayız... Yakalananlara bir bakın; çoğunluğu ‘yakalanmak’ isteyenler değil mi? Hatta ne zaman nerede olacaklarını ilgili yerlere haber verenler… Öte yandan, diğerleri de zaten yakından uzaktan ilişkileri olmayan arkadaşlar…
© Sadece arkadaşlar:
Birlikte olduğundan şüphe edilen ve 'yakalanan' bir çiftin yaptığı açıklama. (Bu arada çiftten meşhur olanı söyler bunu nedense?)
İki türlü meali olabilir:
Ya 'herhalde birlikte olsak size söyleyecek halimiz yok' ya da 'şimdilik takılacağız kimya tutarsa birlikte oluruz' gibilerinden bir açık kapı bırakma durumu, merak yaratma durumu vardır… Söyleyen de söylenen de bilir bunu.
© Sosyeteye girdi:
Para harcamaya (harcatmaya) başladı…
© Elit 'ler:
‘Seçkin’ dememek için kullanılır. Çünkü ‘seçkin’ kavramıyla karşı tarafın gereğinden fazla aşağılanacağı sanılır. Elit aslında elit değildir. Yoksa kendisine ‘Elit’ denilmesine neden olacak ortamlarda bulunmazlar. Türk Dil Kurumu’ndaki karşılığı ise bizdeki kullanımı ile hiç uyumlu değildir.
Hasbelkader iki son derece güçlü ve önemli STK’nın Yönetim Kurulu’ndayım. Biri Sayın Faruk Eczacıbaşı’nın başkanlığını yaptığı Türkiye Bilişim Vakfı. Diğeri Başkanlığını Koç Holding Stratejik Planlama Başkanı Tamer Haşimoğlunun üstlenmiş olduğu Türkiye Yatırımcı İlişkileri Derneği. Birincisine bilişim ve teknoloji şirketleri üye; ikincisine ise halka açık olan ve ileride halka açılmayı planlayan şirketler…
Bu iki dernek de şu sıra sektörel bir mesele ile uğraşıyorlar. Aşağıya meraklısının anlayacağı bir e-posta alacağım. Ancak işin özü şu; her sektör kendi mesleki yeterlilik süreçlerini yönetmeyi başaracağı girişimlerde bulunmalı. (Kod adı MYK…)
Hemen Salim Kadıbeşegil’i aradım. Onunla bugüne kadar pek çok sektörel konuda ileriye yönelik adımlar atmıştık. LSPR’ın (London School of PR) Türkiye getirilmesi gibi, Medya Ölçümle Şirketi PRNet’in kurulması gibi; İCCO’nun Türkiye uzantısı olan İDA’nın bir önceki nüvesi PRCI’ın sektöre kazandırılması gibi…
“Aman” dedim “Sahip çık şu işe. Sektöre bir kez daha ağabeylik yap… Sana ihtiyaç var”…
Kâbusum bir toplantıya katılmayarak geç kaldığımız için Türkçe karakterlerin internete kabul edilmemesine seyirci kalmamız idi. Hemen TBV Genel Sekreteri Behçet Envarlı’yı arayıp durumu anlattım. O da Salim’e ve bana aşağıdaki e-postayı gönderdi.
“Sevgili Ali Bey,
MYK ile ilgili olarak çalışırken bazı bilgileri derlemiştim, ekteki dosyada bu bilgileri iletiyorum.
Konunun TBV’yi heyecanlandıran tarafı MYK’nın başlattığı, Mesleki Bilgi ve Beceri Sınav ve Belgelendirme Merkezlerini (VOC-TEST Merkezleri) desteklemeyi, Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi doğrultusunda, etkin ve sürdürülebilir bir Ulusal Yeterlilik Sistemini kurmayı ve işletmeyi amaçlayan “Türkiye’de Mesleki Yeterlilik Kurumunu (MYK) ve Ulusal Yeterlilik Sistemini Güçlendirme” adlı AB projesi’dir.
Bu kapsamda , bir “merkez” oluşturulması yolunda “Merkezi İhale ve Finans Kurumu’nun” ilan ettiği CFCU/TR0702.13-03 EuropeAid/129917/D/ACT/TR kodlu VOC-TEST MERKEZLERİ HİBE PROGRAMI’na başvuru programı vardı.
Programın temel amacı:
“VOC Test Merkezleri” proje Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi doğrultusunda, uygun bir değerlendirme, ölçme ve belgelendirme sistemi oluşturarak etkin ve sürdürülebilir bir Ulusal Yeterlilik Sistemi (UYS) kurmak ve işletebilmek için otomotiv ve ilgili alt sektörleri, turizm, inşaat, ulaştırma, enerji, metal sanayi, plastik ve kimya sanayi, bilgi ve iletişim teknolojileri, matbaa ve yayımcılık, makine ve imalat ile tekstil, hazır giyim ve deri ürünlerinden oluşan 11 öncelikli sektörde Meslek Standartları Geliştirme, Mesleki Bilgi ve Beceri Sınav ve Belgelendirme Merkezleri (VOC-TEST Merkezleri) kurmak ve/veya geliştirmek ve işletmektir.
Biz de bu programa bir proje ile başvurduk.
Sevgiler, Behçet”
Nasıl?.. Soru şu: Reklam, Halkla İlişkiler, Etkinlik Yönetimi, İletişim Danışmanlığı vb konularda ‘Meslekî Yeterlilik Belgesi” meselesine kim sahip çıkacak? Tüm sektörlerin birden fazla STK’ları var; bunlar biraraya gelip derhal olaya sahip çıkmalılar… Hem de yukarıdaki metni adam gibi anlayıp gereğini yerine getirerek…
Yoksa Reykyavik’deki toplantıya katılacak merci ve bütçe bulamadığı için Türkçeyi internete sokamayan Türkiye’nin durumuna düşebiliriz her an…
Ne ka ekmek o ka köfte!...
Son günlerde iletişim sektöründe sıklıkla tartılan konuların başında kısa adı İHDER olan İnternet Habercileri Derneği Genel Başkan Haluk Girti’nin açıklamaları geliyor. Marketing Türkiye’nin ‘Şok!’ diye sözünü ettiği habere göre, derneğe bağlı 175 üye adına konuştuğunu ifade eden Başkan ve yönetim ‘önemli’ bir karar almışlar.
Bundan böyle reklam anlaşması olmayan kurum ve kuruluşların haberleri İHDER'e bağlı 175 haber sitesinde yer almayacakmış. Yani halkımızın deyişiyle “Ne ka kfte o ka ekmek” olacakmış bundan böyle…
Girti demiş ki, “Bugüne kadar verilen haber hizmetinin belli bir karşılığı görülmedi. Günde yüzlerce mail geliyor. Hepsi gönderdikleri haberlerin sitelerimizde yayınlanmasını istiyor…Verilen hizmetin süresi buraya kadar diyoruz. Ve bundan böyle reklam anlaşması olmayan şirketlerin haberleri girilmeyecektir”…
Başkan Girti aynı anda birkaç tarafın birden ayağına basmayı başarmış. Reklam verenlerin, reklamcıların, PR ajanslarının, gazetelerin, TV’lerin, radyoların ve tüm ‘niş’ meydanının…
Her ne kadar pek çok tarafın iddiasına göre açıklama bir tehdit havası içerse de Başkan sadece, “Sen beni mecra yerine koymayıp reklam vermiyorsan, ben niye mecraymış gibi davranıp senin haberlerini kendi ortamımda kullanayım?” diyor…
Tabii ki, tüm meslekî etik kodlara aykırı. Tabii ki, iletişim fakültelerinde okutulan kuramlara ters. Biz neyi doğru olarak biliyoruz: Eğer bir olayın haber değeri varsa, o haberin aktörleri sana reklam vermiyorlar diye haberlerini kullanmamak şantajdan başka bir şey değildir. Haber haberse, ‘sahibi’ kim olursa olsun mecrada yerini bulur. Ne büyüklükte? Yanıt çok net: Verdikleri reklam oranında değil, haberin kamuoyunda ve kamu vicdanın yaratacağı etki oranında.
O 175 haber sitesinin içinde kimler var kimler yok bilmiyorum. Google’da İHDER diye aradığınızda karşınıza “İhsangazi Derneği” çıkıyor ama, İnternet Habercileri Derneği’nden bir haber yok. Demek ki terzi kendi söküğünü dikememiş…
Ancak Başkan Girti’nin inceltmeden, hayli kabaca, kurşun sıkar gibi söylediklerini medya ima yoluyla yıllardır söylemiyor mu zaten?..
Nereden öğrendi bu davranış dilini Başkan Girti sanıyorsunuz?.. Tabii ki bazı ağabeylerinden… Her sabah “Kim hangi gazeteye, TV’ye ne kadar reklam vermiş” raporunu kimler alıyor?.. Kim, kendilerine reklam vermemiş başka yayın organlarına vermiş olan şirketleri, hatta ölüm ilanı sahiplerini arayıp ne diyor?..
Kim “Bize reklam vermiyor bunlar, çakın şunlara bir tane de anlasınlar hanyayı konyayı” diye direktifler yağdırıyor?.. Kendilerini kanıtlamış, medyanın raconunu kesen ‘kurumsallaşmış’ yapıları tamamen tenzih ediyorum; tabii ki bu 175’in içinde yer almayanları da… Ancak eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, bu Başkan bu tavrı bir yerlerde görmüş olmalı, değil mi?.. İşi sadece şantaj olan, hatta bu ‘iş’ için kuruldukları iddia edilen gazetelerden haberiniz yok mu?
O zaman Girti’ye çok da fazla yüklenmenin bir âlemi yok. Önünde sonunda adam gibi işlerini yapan kuruluşlar suyun üzerinde kalmıyor mu? Zaman gereken faturaları kesmiyor mu? Olayı büyütmenin bir âlemi yok anlayacağınız…
‘Kodlanmış’ mesajlar… Ya da magazince’nin meali…
Ne zaman Logo Yazılım’ın CEO’su Ali Güven’in bir ‘haberini’ koysam çok reaksiyon alıyor… Ali Bey, bu kez de kızıyla oturmuş, magazinde kullanılan ‘özel’ dilin ‘mealini’ yazmış. Bakın ortaya ne çıkmış:
© Pişti oldu / havalı pişti:
Resmi anlamı, aynı kıyafeti giymek oluyor.. Kıyafet marka olacak. Yalnız bu aslında biraz metafizik ve tam bir paralel evren durumu. Yani pişti aslında kâğıt oyununda iki aynı kağıt üst üste gelince olur. Peki, aynı kıyafeti 15 bin km uzakta İstanbul'da ev davetinde magazin ünlüsü bir hanım giyince nasıl 'pişti' oluyor, anlamak zor. Mesela bir Amerikalı gazeteci Cameron Diaz'a gidip “Biliyor musunuz siz İstanbul'da Falan Filan Vakfı Yararına verilen ev davetine giydiği kıyafet ile Şükufe hanımefendi ile havalı pişti oldunuz' dese, Cameron hanım ne der, sizce?..
© Ayağının tozuyla soluğu İstanbul gecelerinde aldı:
Gezmek tozmak öyle bir hal almıştır ki, ev basar, adamın üstüne üstüne gelir… Çiftler içlerindeki boşluğu doldurabilmek için kendilerini seyahate, gezmeye, gecelere bırakırlar. Ancak bu şekilde herkes birbirine katlanabilmektedir…
© Seksi kıyafeti ile kulağa olduğu kadar göze de hitap eden:
Genelde şarkıcılar için yazılan bir yorumdur. “Hatun dekolteyi basmış ve de sesinin muhteşem olmayışını unutturabilmiş” demenin kibarcasıdır… Seste sorun varsa, öyle bir açılır saçılır, göze hitap eder, erkekleri hipnotize eder, kadınları kıskandırırsın ki sonra “Bu kadın Rumeli türküleri mi söylüyor, yoksa Verdi'den aryalar mı” kimse hatırlamaz..
© Hollywood'a gidiyor/ Türk filminde oynayacak:
Hep birileri şu Hollywood'a gitti de biz o filmleri bir türlü göremedik mi acaba? Sanırsınız ki, Hollywood aslında bize muzip oyunlar oynuyor veya hep bizim aktörlerin, artistlerin peşindeler ya da Hollywood yıldızları Türk filmlerinde oynamak için çırpınıyor… Biz, biliyorsunuz Daniel Craig'i Almancı rolünde de oynattık (meğer Edirne’nin ötesini gördüğü şüpheli bir yönetmen kardeşimiz Daniel'e rolü teklif etmeyi planlamışmış…) Nicole Kidman Safiye Sultan olacaktı… Ya da isimlerini sayarak kırmayalım, bir sürü sanatçı kardeşimiz Hollywood'a gidip star olacaktı... Bekliyoruz…
© Yeni aşka yelken açtı:
Ya kardeşim, sen değil miydin iki hafta önce yanındaki için hayatımın aşkı, ruh ikizi, yolun sonu, şeklinde, yorumlar yapan? Bir de bu yelkenler hep aynı 100 kişi içinde açılıyor nedense?
© Yakalandı(lar):
İşte buna tüm basın olarak hastayız... Yakalananlara bir bakın; çoğunluğu ‘yakalanmak’ isteyenler değil mi? Hatta ne zaman nerede olacaklarını ilgili yerlere haber verenler… Öte yandan, diğerleri de zaten yakından uzaktan ilişkileri olmayan arkadaşlar…
© Sadece arkadaşlar:
Birlikte olduğundan şüphe edilen ve 'yakalanan' bir çiftin yaptığı açıklama. (Bu arada çiftten meşhur olanı söyler bunu nedense?)
İki türlü meali olabilir:
Ya 'herhalde birlikte olsak size söyleyecek halimiz yok' ya da 'şimdilik takılacağız kimya tutarsa birlikte oluruz' gibilerinden bir açık kapı bırakma durumu, merak yaratma durumu vardır… Söyleyen de söylenen de bilir bunu.
© Sosyeteye girdi:
Para harcamaya (harcatmaya) başladı…
© Elit 'ler:
‘Seçkin’ dememek için kullanılır. Çünkü ‘seçkin’ kavramıyla karşı tarafın gereğinden fazla aşağılanacağı sanılır. Elit aslında elit değildir. Yoksa kendisine ‘Elit’ denilmesine neden olacak ortamlarda bulunmazlar. Türk Dil Kurumu’ndaki karşılığı ise bizdeki kullanımı ile hiç uyumlu değildir.