MHP TV hiçbir işe yaramaz!
26 ŞUBAT 2007
Bazı gazetelerde zaman zaman yayınlanan ‘sektör sayfaları’ vardır... Hani Sigorta, Emlak gibi disiplin başlıklarıyla verilen sayfalar. Bunlar gazeteler tarafından bazı şirketlere ihale edilir. Şirketler gazeteye belli bir para öderler. Buna karşılık reklam gelirlerini de kendileri alırlar. Bazen bunun tersi de olur. İşte o sayfalarda şu tür manzaralarla karşılaşırsınız: Sayfanın yukarısında ‘X’ sigorta şirketinin yöneticisiyle röportaj; ya o sayfada hemen aşağıda, ya da gelecek sefer aynı sayfada aynı şirketin reklamı. Yani bir tür ‘Kendin pişir kendi ye!’ durumu. Okur bir şekilde kullanıldığını hisseder. Bu nedenle o sayfaların iletişim değeri sıfıra iner.
Bütün bunları niye yazdık. MHP bir TV kuruyormuş. Adı ATA olacakmış. 1 Martta yayına başlayacakmış... MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandur, “Halkımıza ulaşmak için gerekli bütün yolları kullanacağız” demiş... İletişimde yolun ‘ulaştırmasından’ çok ‘inanırlığı’ önemlidir. ‘Kendin pişir kendi ye!’ durumu yarattığınız anda her şey boşa gidebilir. Aman dikkat!..
Bazen susmak iyi gelir
Hangi alış veriş merkezi yapılırsa yapılsın Akmerkez ‘benchmark’ olma (kerteriz veya nirengi noktası da denilebilir, röper noktası da) özelliğini kaybedeceğine artırıyor. Hal böyleyken Akmerkez patronlarının iletişim özürlü bir tavır sergilemelerini anlamak zor.
Önce Ömer Dinçkök Bey’in eşi Ayşegül Dinçkök Kanyon’da çantasını çaldırır. Ve bunun gazetelere büyük büyük girmesini sağladıkları izlenimi yaratan bir tavır içine girer. Sonra da Ali Dinçkök Bey geçenlerde kalkar Kanyon’u doğrudan, cepheden, bodoslamadan eleştirir... Rüzgâr, soğuk vs...
İletişim bazen susmayı gerektirir. Hele liderseniz... Ya da kendinizi lider olarak konumlamayı sürdürmek istiyorsanız. Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi sürekli söylenir, mızmızlanırsanız kazandığınız oyunu durduk yerde kaybedersiniz... Diyelim ki Kanyon’la uğraşmaya karar verdiniz; yarın İstinye açılacak; öbür gün Sapphire... O zaman ne yapacaksınız?.. Kahrınızdan ölecek misiniz? Yoksa söylenmeden, rekabet mi edeceksiniz?..
Yanıp yakınmamak için izleyin!
Türkiye’nin her bakımdan en dikkat çeken sektörlerinden birisi de hiç şüphesiz perakende. Fakat hızlı büyüme sancılarını üstünden atamayan da perakende. Hem kendi içinde hem de yabancılarla işbirliği yapma ve rekabet etme meselelerini konuşmak üzere 125 milyar dolarlık bu sektör 28 Şubat günü Swissôtel’de bir araya geliyor. 11. Perakende Zirvesi’ne şimdiden 250 kişi kayıt yaptırmış.
Ana konuşmacılardan biri de kendisini daha önce Ulusal Kalite Kongresi’nde izleme fırsatı bulduğumuz Stéphane Garelli... Kalder’in organizasyonunda kaçırdıysanız hiç değilse burada yakalayın. Garelli hem kuramda hem uygulamada başarılı, rekabet ve yatırım alanlarında ‘aslan vurmuş’ bir usta.
Perakendeye sadece doğrudan yatırımcı olarak değil, alt yüklenici, iletişimci vb. ‘takılan herkesin’ orada olması gerekir. En azından sonradan ‘Yahu, nerede hata yaptık?” diye yanıp yakınmamak adına...
İstesek, olmazdı...
Dün Ertuğrul Özkök ile benim yazdıklarım, en iyi niyetlilere bile “Acaba bir danışıklı dövüş, bir ‘körlerle sağırlar, birbirini ağırlar’ durumu mu var?” dedirtecek haldeydi... O, bizim Özlem Gürses ile birlikte sunduğumuz programı, özellikle de tekrarını sürekli izlediğini yazmış. ‘Bildiğin Gibi Değil’in son konuklarından Cem Yılmaz ve Fatih Terim’in iki saat süren program içinde söylediklerinin arasından yaşam duruşlarına ilişkin ipucu veren bir iki ifadeyi cımbızla çekip büyük bir ustalıkla almış. Sonra da üstüne kendi iç dünyasının kapılarını ardına kadar açmış. Tabii bakabilenlere...
Ben de dün Özkök’ün Mehmet Barlas ile ilgili yazdıklarına değinmiş; onun görüşlerine katıldığımı ifade ederek, o makaleyi herkesin okumasını tavsiye etmiştim.
O kadar çok SMS ve e-mail geldi ki... Bugün, “Vallahi de billahi de tallahi de birbirimizden haberimiz yoktu” diye açıklama yapma gereği duydum. İstesek aynı güne denk gelmezdi. Ama olmuş.
Bütün bunları niye yazdık. MHP bir TV kuruyormuş. Adı ATA olacakmış. 1 Martta yayına başlayacakmış... MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandur, “Halkımıza ulaşmak için gerekli bütün yolları kullanacağız” demiş... İletişimde yolun ‘ulaştırmasından’ çok ‘inanırlığı’ önemlidir. ‘Kendin pişir kendi ye!’ durumu yarattığınız anda her şey boşa gidebilir. Aman dikkat!..
Bazen susmak iyi gelir
Hangi alış veriş merkezi yapılırsa yapılsın Akmerkez ‘benchmark’ olma (kerteriz veya nirengi noktası da denilebilir, röper noktası da) özelliğini kaybedeceğine artırıyor. Hal böyleyken Akmerkez patronlarının iletişim özürlü bir tavır sergilemelerini anlamak zor.
Önce Ömer Dinçkök Bey’in eşi Ayşegül Dinçkök Kanyon’da çantasını çaldırır. Ve bunun gazetelere büyük büyük girmesini sağladıkları izlenimi yaratan bir tavır içine girer. Sonra da Ali Dinçkök Bey geçenlerde kalkar Kanyon’u doğrudan, cepheden, bodoslamadan eleştirir... Rüzgâr, soğuk vs...
İletişim bazen susmayı gerektirir. Hele liderseniz... Ya da kendinizi lider olarak konumlamayı sürdürmek istiyorsanız. Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi sürekli söylenir, mızmızlanırsanız kazandığınız oyunu durduk yerde kaybedersiniz... Diyelim ki Kanyon’la uğraşmaya karar verdiniz; yarın İstinye açılacak; öbür gün Sapphire... O zaman ne yapacaksınız?.. Kahrınızdan ölecek misiniz? Yoksa söylenmeden, rekabet mi edeceksiniz?..
Yanıp yakınmamak için izleyin!
Türkiye’nin her bakımdan en dikkat çeken sektörlerinden birisi de hiç şüphesiz perakende. Fakat hızlı büyüme sancılarını üstünden atamayan da perakende. Hem kendi içinde hem de yabancılarla işbirliği yapma ve rekabet etme meselelerini konuşmak üzere 125 milyar dolarlık bu sektör 28 Şubat günü Swissôtel’de bir araya geliyor. 11. Perakende Zirvesi’ne şimdiden 250 kişi kayıt yaptırmış.
Ana konuşmacılardan biri de kendisini daha önce Ulusal Kalite Kongresi’nde izleme fırsatı bulduğumuz Stéphane Garelli... Kalder’in organizasyonunda kaçırdıysanız hiç değilse burada yakalayın. Garelli hem kuramda hem uygulamada başarılı, rekabet ve yatırım alanlarında ‘aslan vurmuş’ bir usta.
Perakendeye sadece doğrudan yatırımcı olarak değil, alt yüklenici, iletişimci vb. ‘takılan herkesin’ orada olması gerekir. En azından sonradan ‘Yahu, nerede hata yaptık?” diye yanıp yakınmamak adına...
İstesek, olmazdı...
Dün Ertuğrul Özkök ile benim yazdıklarım, en iyi niyetlilere bile “Acaba bir danışıklı dövüş, bir ‘körlerle sağırlar, birbirini ağırlar’ durumu mu var?” dedirtecek haldeydi... O, bizim Özlem Gürses ile birlikte sunduğumuz programı, özellikle de tekrarını sürekli izlediğini yazmış. ‘Bildiğin Gibi Değil’in son konuklarından Cem Yılmaz ve Fatih Terim’in iki saat süren program içinde söylediklerinin arasından yaşam duruşlarına ilişkin ipucu veren bir iki ifadeyi cımbızla çekip büyük bir ustalıkla almış. Sonra da üstüne kendi iç dünyasının kapılarını ardına kadar açmış. Tabii bakabilenlere...
Ben de dün Özkök’ün Mehmet Barlas ile ilgili yazdıklarına değinmiş; onun görüşlerine katıldığımı ifade ederek, o makaleyi herkesin okumasını tavsiye etmiştim.
O kadar çok SMS ve e-mail geldi ki... Bugün, “Vallahi de billahi de tallahi de birbirimizden haberimiz yoktu” diye açıklama yapma gereği duydum. İstesek aynı güne denk gelmezdi. Ama olmuş.