Milli Kültür sokakta yaşayamaz…
17 NİSAN 2011
Dünkü yazımın gazetede nasıl durduğunu görme fırsatını bulamadan ve telefonum çaldı. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay arıyordu. Belli ki gerçekten üzülmüş… Bence, hak ettiğinin çok üstünde bir reaksiyon aldığını düşünüyor.
Sadece benden değil, bu konuyu iki gündür ağzından düşürmeyen tüm medya mensuplarından. “Herhalde ya kendimizi gerektiği gibi anlatamamışız; ya da zamanlama istem dışı yanlış olmuş…” dedi. ‘Zamanlama’ derken kastettiği, tiyatrolarla ilgili açıklamasının tam da Başbakan’ın kızının bir tiyatro oyunundan rahatsız olup salonu terk etmesinin ardına denk gelmesi…
Belki de AK Parti’nin kültürel yüzü (belki de en zayıf noktası) olarak ortaya çıkması ve dünya görüşü çerçevesinde kendisinden en çok şey beklenen Hükümet üyelerinden biri olması nedeniyle, onun sürç-i lisanına tepki gereğinden büyük olabiliyor.
“Kapatmak istesem dönemimde 25 tiyatro açar mıyım” dedi, “Benim niyetim olayı daha verimli hale getirip, farklı bir modelle geniş kitleleri tiyatrolara çekmek” …
Bakan hatırı sayılır bir kriz iletim çalışması yapıyor. Herhalde benim gibi çok sayıda köşe yazarını aramakla geçmiştir dünkü günü… Bugüne kadar yaptıklarını adamları bize daha iyi anlatsalarmış, eleştirirken belki bu kadar ‘insafsız’ davranmazmışız…
Bir tek hususu hatırlatmakta yine de yarar var. Devletin görevi popüler kültürü yaymak değildir. Desteklemek evet, ancak yaşatmak ve yaymak değil. Devletin birincil görevi klasik ve elit milli kültür unsurlarını geleceğe taşımak, dünya kültür mirasına mal etmektir. Bunu bizim naftalin kokulu solcularımıza anlatmak zordur. Bilirim… Ancak dün de belirttiğimiz gibi devlet olmazsa milli kültür yaşayamaz. Çünkü örneğin ‘Türk Beşleri’ni sokağa bıraktınız mı, yaşayamazlar… Ya da Klasik Türk Musikisini, ya da opera ve baleyi… Bilmem arz edebildim mi?
Büyük Fikir: 2023!..
Başbakan’ın Seçim Beyannamesi tam beklediğim gibi… İletişim hedefi net: 2023’ü odağa alıp çevresini işlemek. Kampanyanın ses tonu ise bir yandan ‘Büyük Fikir”i anlatırken öte yandan rakip yönelimli bir yaklaşımla, “Onlar beceriksiz, hiçbir şey yapamazlar” mesajını vermek…
Beş ana başlık akılda kalsa altı dolmasa bile yeter:
İleri demokrasi, Büyük ekonomi, Güçlü toplum, Marka şehirler, Lider ülke…
Cuma akşamı TRT Türk’ten altını çizmiştim… Üç şey seçimde başarıyı getirir:
1. Büyük Fikir, 2. O Büyük Fikir’in gerçekleştirilebileceği inanç ve güvenini sağlamak (kadrolar, geçmişteki başarılar) ve nihayet 3. Tüm bu Vaat – Güven doğrultusunu sırtlayacak bir duygusal eksen…
Örnek verelim: 1920’lerde Büyük Fikir Cumhuriyet’in İnşası idi… 1946-50’den sonra Demokrasi’nin İnşası, 1983’de Liberalizm’in İnşası, 2002’de Dönüşüm’ün (Transformasyon) İnşası… 2011 seçimleri için Büyük Fikir 2023 Vizyonu tutacak mı yoksa CHP başta olmak üzere herhangi bir parti kitleleri peşinden sürükleyecek başka bir Büyük Fikir çıkarabilecek mi? Göreceğiz.
Onu da vereceğim bunu da vereceğim numarası hangi seçimlerde tuttu ki, bu seçimlerde tutsun…Duygulara hitap edecek, rakibin ‘beceremeyeceğini’ anlatan ve kitleleri peşine takacak Büyük Fikir oyları da peşine takacaktır…
Talihsiz bir durum…
Özellikle “Muhteşem Proje” vaadi ile Muhteşem Yüzyıl dizisinin Valide Sultanı Nebahat Çehre’nin entegre edilmesi fikrini çok beğendim. Aslında reklamda Nebahat Hanım’ın adının yazılması daha doğru olurdu.
Bakın şöhretlerin kullanıldığı reklamlara; özellikle Hollywood starları pek çok reklamda mutlaka bir şekilde imzalarını kullanırlar. Çünkü onlar birer reklam filmi oyuncusu değil star olarak konumlarlar kendilerini.
Yine de son 40 yıldır hayranlığımdan hiçbir şey eksilmeden izlediğim benim sevgili starım Nebahat Çehre ile “Muhteşem Proje” ve “Her şey muhteşem olacak” sloganlarını birleştirmeyi, Çehre’nin o güzelim fotoğrafını ‘mükemmel’ buldum. Ancak…
Evet, ancak son derece gereksiz “İstanbul Sarayları”, ardından “Hisar Residence’larda muhteşem bir yaşam” sloganları var ki, bana hemen Algılama Yönetimi’nin o ünlü “Fazla olan yanlıştır!” kuralını hatırlattı.
Nitekim yan tarafta üç devasa apartman fotoğrafı yayınlanınca da hepten düş kırıklığına uğradım… Bu mu “muhteşem İstanbul sarayları” dedirtiveriyor insana… Oysa vaat ve ürün arasında tutarlı bir bağ kurulsa düşünülmüş konsept hiç de fena değilmiş…
Hayatta böyle olmuyor mu? “Hay Allah talihsiz bir yanlış anlaşılma!” duygusuna ne kadar sık kapılırız…
Sadece benden değil, bu konuyu iki gündür ağzından düşürmeyen tüm medya mensuplarından. “Herhalde ya kendimizi gerektiği gibi anlatamamışız; ya da zamanlama istem dışı yanlış olmuş…” dedi. ‘Zamanlama’ derken kastettiği, tiyatrolarla ilgili açıklamasının tam da Başbakan’ın kızının bir tiyatro oyunundan rahatsız olup salonu terk etmesinin ardına denk gelmesi…
Belki de AK Parti’nin kültürel yüzü (belki de en zayıf noktası) olarak ortaya çıkması ve dünya görüşü çerçevesinde kendisinden en çok şey beklenen Hükümet üyelerinden biri olması nedeniyle, onun sürç-i lisanına tepki gereğinden büyük olabiliyor.
“Kapatmak istesem dönemimde 25 tiyatro açar mıyım” dedi, “Benim niyetim olayı daha verimli hale getirip, farklı bir modelle geniş kitleleri tiyatrolara çekmek” …
Bakan hatırı sayılır bir kriz iletim çalışması yapıyor. Herhalde benim gibi çok sayıda köşe yazarını aramakla geçmiştir dünkü günü… Bugüne kadar yaptıklarını adamları bize daha iyi anlatsalarmış, eleştirirken belki bu kadar ‘insafsız’ davranmazmışız…
Bir tek hususu hatırlatmakta yine de yarar var. Devletin görevi popüler kültürü yaymak değildir. Desteklemek evet, ancak yaşatmak ve yaymak değil. Devletin birincil görevi klasik ve elit milli kültür unsurlarını geleceğe taşımak, dünya kültür mirasına mal etmektir. Bunu bizim naftalin kokulu solcularımıza anlatmak zordur. Bilirim… Ancak dün de belirttiğimiz gibi devlet olmazsa milli kültür yaşayamaz. Çünkü örneğin ‘Türk Beşleri’ni sokağa bıraktınız mı, yaşayamazlar… Ya da Klasik Türk Musikisini, ya da opera ve baleyi… Bilmem arz edebildim mi?
Büyük Fikir: 2023!..
Başbakan’ın Seçim Beyannamesi tam beklediğim gibi… İletişim hedefi net: 2023’ü odağa alıp çevresini işlemek. Kampanyanın ses tonu ise bir yandan ‘Büyük Fikir”i anlatırken öte yandan rakip yönelimli bir yaklaşımla, “Onlar beceriksiz, hiçbir şey yapamazlar” mesajını vermek…
Beş ana başlık akılda kalsa altı dolmasa bile yeter:
İleri demokrasi, Büyük ekonomi, Güçlü toplum, Marka şehirler, Lider ülke…
Cuma akşamı TRT Türk’ten altını çizmiştim… Üç şey seçimde başarıyı getirir:
1. Büyük Fikir, 2. O Büyük Fikir’in gerçekleştirilebileceği inanç ve güvenini sağlamak (kadrolar, geçmişteki başarılar) ve nihayet 3. Tüm bu Vaat – Güven doğrultusunu sırtlayacak bir duygusal eksen…
Örnek verelim: 1920’lerde Büyük Fikir Cumhuriyet’in İnşası idi… 1946-50’den sonra Demokrasi’nin İnşası, 1983’de Liberalizm’in İnşası, 2002’de Dönüşüm’ün (Transformasyon) İnşası… 2011 seçimleri için Büyük Fikir 2023 Vizyonu tutacak mı yoksa CHP başta olmak üzere herhangi bir parti kitleleri peşinden sürükleyecek başka bir Büyük Fikir çıkarabilecek mi? Göreceğiz.
Onu da vereceğim bunu da vereceğim numarası hangi seçimlerde tuttu ki, bu seçimlerde tutsun…Duygulara hitap edecek, rakibin ‘beceremeyeceğini’ anlatan ve kitleleri peşine takacak Büyük Fikir oyları da peşine takacaktır…
Talihsiz bir durum…
Özellikle “Muhteşem Proje” vaadi ile Muhteşem Yüzyıl dizisinin Valide Sultanı Nebahat Çehre’nin entegre edilmesi fikrini çok beğendim. Aslında reklamda Nebahat Hanım’ın adının yazılması daha doğru olurdu.
Bakın şöhretlerin kullanıldığı reklamlara; özellikle Hollywood starları pek çok reklamda mutlaka bir şekilde imzalarını kullanırlar. Çünkü onlar birer reklam filmi oyuncusu değil star olarak konumlarlar kendilerini.
Yine de son 40 yıldır hayranlığımdan hiçbir şey eksilmeden izlediğim benim sevgili starım Nebahat Çehre ile “Muhteşem Proje” ve “Her şey muhteşem olacak” sloganlarını birleştirmeyi, Çehre’nin o güzelim fotoğrafını ‘mükemmel’ buldum. Ancak…
Evet, ancak son derece gereksiz “İstanbul Sarayları”, ardından “Hisar Residence’larda muhteşem bir yaşam” sloganları var ki, bana hemen Algılama Yönetimi’nin o ünlü “Fazla olan yanlıştır!” kuralını hatırlattı.
Nitekim yan tarafta üç devasa apartman fotoğrafı yayınlanınca da hepten düş kırıklığına uğradım… Bu mu “muhteşem İstanbul sarayları” dedirtiveriyor insana… Oysa vaat ve ürün arasında tutarlı bir bağ kurulsa düşünülmüş konsept hiç de fena değilmiş…
Hayatta böyle olmuyor mu? “Hay Allah talihsiz bir yanlış anlaşılma!” duygusuna ne kadar sık kapılırız…