Millî kültür ve devletin bekası
12 Ocak 2019 - yeni şafak
“Varlığımızı korumak ve geleceğe taşımak için, kültür ve sanatın gücüne, etkisine, kapsayıcılığına ihtiyacımız var.” Her kelimesinin altına imza atacağımız bu söz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 2018 Yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri Töreni’nde yaptığı konuşmasından alındı. İletişimi de içinde barındıran kültür ve sanat konularıyla doğrudan ilgili herkesi heyecanlandıran bu açıklamalar, üzerinde hararetle çalışılacak bir eylem planının habercisi gibi görünüyor.
Bilindiği üzere millî kültürü taşıyan devlettir. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” derken Mustafa Kemal Atatürk de toplumun varoluş nedenini sağlayan değerler sisteminin millî kültürden kaynaklandığını vurgulamamış mıdır?
O halde başta ilgili bakanlıklar olmak üzere devletin tüm kadrolarının Cumhurbaşkanı’nın sözlerini bir kıvılcım olarak kabul etmelerini ve kültür ateşini büyütmek için çalışmalarını dört gözle bekliyoruz. Bu konuya inanan herkesin önerileriyle sürece katkı sunması, el ele vermesi millî, toplumsal ve insanî bir görev…
Önce, o muazzam kültür mirasımızı muhafaza etmek, sonra da gençlerimize ve tüm dünyaya tanıtmak ilk görevimiz olmalı… Kültürün, sanatın, değerlerin muhafazası devletin, toplumumuzun kökleri gibidir…
Eğer kültür mirasımız korunmazsa, kökü zarar görmüş, topraksız, susuz kalmış bir ağacın başına gelecekler, bizim de başımıza gelecektir. “Popüler sanat”ın ortaya çıkması ve gelişmesi de buna bağlıdır.
Cumhurbaşkanı da konuşmasında, “tarihteki kadim medeniyetlerin ve büyük devletlerin ortak özelliklerinin, kültür ve sanat alanında önemli değerler üretmeleri” şeklinde konuştu.
Burada, devletin muhafaza görevini “tek tipleşme” gibi düşünenler için parantez açmak gerekebilir:
Kültürü taşıma yükümlülüğü devlettedir. Mesela, bale ya da operanın serbest piyasa ekonomisi içinde varlığını sürdürebileceğini ya da gelişebileceğini düşünmek saçma bir rüya olurdu… Bu tür sanat üretimlerini ayakta tutacak temel kaynak popüler kültür değildir. Devletin katkısı, desteği ve çabasıdır. İngiliz, Alman, İtalyan, Fransız klasiklerini, Wagner’i, Adnan Saygun’u ve Türk Beşleri’ni, Rus Beşleri’ni geleceğe taşıyacak olan da devlettir, özel sektör değil.
İçinden çok ender de olsa klasiklerin çıkabildiği popüler kültürün gelişmesi içinse, ihtiyacı olan özgür ortamı sağlamak yine devlete düşen bir görevdir. Sanat, entelektüel birikim ve düşünce yaklaşımını gerektirir. Entelektüel düşünce ise, varoluşunu eleştirel düşünme yeteneğinden alır.
Her yeni sanatçı kendinden önce geleni aşmak için ona muhalefet etmekle başlar işe… Sanatın doğası bunu gerektirir… Popüler üretimleri desteklemek isteyen devletin de özgür ve muhalif düşüncenin gelişimini sağlayacak ortamları yaratması şarttır.
Bu bağlamda tüm kurumların 3. Millî Kültür Şurası’nın sonuç raporlarını incelemelerinde yarar vardır. Hasbelkader katıldığımız şûrada, bu çalışmalarda ortaya atılan fikirlerin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından takip edildiğini öğrenmiş, medyada geleceğe dair umutlarımızı dile getirmiştik.
Umutlarımız boşa çıkmadı. Eleştirdiği kadar özeleştiri de yapabilen Sayın Cumhurbaşkanı konunun peşini bırakmadı ve başta bakanlıklar olmak üzere herkesi harekete geçirmesi gereken fitili ateşledi. Türkiye’nin kendisini dünyada ifade edebilmesi, markasına, inandırıcılığına katma değer getirebilmesi kültür ve değerlerine çıkabilmesiyle mümkün olacaktır.
Bilindiği üzere millî kültürü taşıyan devlettir. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” derken Mustafa Kemal Atatürk de toplumun varoluş nedenini sağlayan değerler sisteminin millî kültürden kaynaklandığını vurgulamamış mıdır?
O halde başta ilgili bakanlıklar olmak üzere devletin tüm kadrolarının Cumhurbaşkanı’nın sözlerini bir kıvılcım olarak kabul etmelerini ve kültür ateşini büyütmek için çalışmalarını dört gözle bekliyoruz. Bu konuya inanan herkesin önerileriyle sürece katkı sunması, el ele vermesi millî, toplumsal ve insanî bir görev…
Önce, o muazzam kültür mirasımızı muhafaza etmek, sonra da gençlerimize ve tüm dünyaya tanıtmak ilk görevimiz olmalı… Kültürün, sanatın, değerlerin muhafazası devletin, toplumumuzun kökleri gibidir…
Eğer kültür mirasımız korunmazsa, kökü zarar görmüş, topraksız, susuz kalmış bir ağacın başına gelecekler, bizim de başımıza gelecektir. “Popüler sanat”ın ortaya çıkması ve gelişmesi de buna bağlıdır.
Cumhurbaşkanı da konuşmasında, “tarihteki kadim medeniyetlerin ve büyük devletlerin ortak özelliklerinin, kültür ve sanat alanında önemli değerler üretmeleri” şeklinde konuştu.
Burada, devletin muhafaza görevini “tek tipleşme” gibi düşünenler için parantez açmak gerekebilir:
Kültürü taşıma yükümlülüğü devlettedir. Mesela, bale ya da operanın serbest piyasa ekonomisi içinde varlığını sürdürebileceğini ya da gelişebileceğini düşünmek saçma bir rüya olurdu… Bu tür sanat üretimlerini ayakta tutacak temel kaynak popüler kültür değildir. Devletin katkısı, desteği ve çabasıdır. İngiliz, Alman, İtalyan, Fransız klasiklerini, Wagner’i, Adnan Saygun’u ve Türk Beşleri’ni, Rus Beşleri’ni geleceğe taşıyacak olan da devlettir, özel sektör değil.
İçinden çok ender de olsa klasiklerin çıkabildiği popüler kültürün gelişmesi içinse, ihtiyacı olan özgür ortamı sağlamak yine devlete düşen bir görevdir. Sanat, entelektüel birikim ve düşünce yaklaşımını gerektirir. Entelektüel düşünce ise, varoluşunu eleştirel düşünme yeteneğinden alır.
Her yeni sanatçı kendinden önce geleni aşmak için ona muhalefet etmekle başlar işe… Sanatın doğası bunu gerektirir… Popüler üretimleri desteklemek isteyen devletin de özgür ve muhalif düşüncenin gelişimini sağlayacak ortamları yaratması şarttır.
Bu bağlamda tüm kurumların 3. Millî Kültür Şurası’nın sonuç raporlarını incelemelerinde yarar vardır. Hasbelkader katıldığımız şûrada, bu çalışmalarda ortaya atılan fikirlerin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından takip edildiğini öğrenmiş, medyada geleceğe dair umutlarımızı dile getirmiştik.
Umutlarımız boşa çıkmadı. Eleştirdiği kadar özeleştiri de yapabilen Sayın Cumhurbaşkanı konunun peşini bırakmadı ve başta bakanlıklar olmak üzere herkesi harekete geçirmesi gereken fitili ateşledi. Türkiye’nin kendisini dünyada ifade edebilmesi, markasına, inandırıcılığına katma değer getirebilmesi kültür ve değerlerine çıkabilmesiyle mümkün olacaktır.