Milton Friedman hâlâ yaşıyor!
09 Haziran 2020 - Yeni Şafak
Kanadalı gazeteci, yazar ve aktivist Naomi Klein’ın kitabından uyarlanan Şok Doktrini: Felâket Kapitalizminin Yükselişi adlı belgesel, çok ciddi bir iddia ortaya koyuyordu: Ülkelerin neoliberal serbest piyasa politikalarına geçişinin sağlanması için bilinçli bir ‘şok terapisi’ uygulanıyor. Klein’ın anlatısına göre; kriz dönemleri bu şok terapisi için bulunmaz bir nimet… O nedenle önce bir kriz çıkarmak gerekiyor…
12 Eylül öncesi dönemi hatırlayalım… Gençlerin her gün öldürüldüğü bir dönemdi… Ve CIA Türkiye Şefi Paul Henze’nin, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’a “Bizim çocuklar başardı” notuyla bıçak gibi kesilmişti… Henze’nin notunda kastedilen ‘başarı’ 12 Eylül askeri darbesiydi… Sonra ne oldu? Türkiye’nin neoliberal yapılanma sürecine entegrasyonu hızla başladı…
Uzun süre boyunca ülkesinde şiddete maruz kalan, kan döküldüğüne şahit olan, saldırı, baskı altında yaşayarak adeta bir ‘şok’ sürecine giren ve travmatize edilen vatandaşlar, o güne kadar karşı çıktığı ne varsa kabul edecek hâle geliyor… Böylece Amerika’nın baş aktörü olduğu bu ekonomi politikaları için gerekli düzenlemeler itirazsız kabul ediliyor…
İşte bu kadar basit… İşte bu kadar sert ve ağır…
2009 yılı tarihli belgeselde Amerika güdümlü bu teorinin, Pinochet’nin Şili’sinden Irak’a, Yeltsin’in Rusya’sından Çin’e, Sri Lanka’dan Asya Kaplanları’na, Tayland’dan Polonya ve Bolivya’ya kadar farklı coğrafyalarda nasıl işletildiğine örnekler veriliyor.
Teorinin arkasındaki ‘şeytani’ akıl, ekonomist Milton Friedman. Bahsettiğimiz süreci, geçmişte Chicago Üniversitesi İktisat Bölümü’nün başındaki Nobel ödüllü Friedman’ın sözleriyle özetleyelim… “Sadece -mevcut veya algılanan- bir kriz gerçek değişim yaratır.”
Friedman’ın ürettiği, beslediği, büyüttüğü ve pek çok ülkede işlemesini sağladığı bu yöntem, kendisiyle beraber toprak olmadı maalesef… Hâlâ yaşıyor ve işletilmeye çalışılıyor.
Neo-liberalizmin tarihsel ve teorik temelleri, sermayenin politik ve doğal felâketlerden yararlanarak kazanımlar elde etmesi, güçlü ülkelerin istedikleri hedeflere ulaşmak için sistematik şekilde diğer ülkelere uyguladıkları politik ve ekonomik çökertme planları, kan-gözyaşı-şiddet devam ediyor…
Naomi Klein’ın ‘Şok Doktrini’ teorisine göre; toplum mühendisleri ve uluslararası güçler, büyük politik değişiklikler ile fiili müdahalelerden önce siyasi arenada rahat manevra alanına erişmek, hayata geçirmeye çalıştıkları projelerde, toplumun tepkilerine müdahale etmek ve risk analizinden endişe duymamak için projenin etki alanına giren herkese bir tür ‘şok terapisi’ uyguluyorlar.
Amerika’da bir siyahın polis tarafından ‘aşırı’ güç kullanılarak öldürülmesi sonucu ülkenin geldiği hâli görüyorsunuz… Trump karşıtı eylemler yağmaya, yangına dönüştü… Asker sokağa insin mi inmesin mi tartışılıyor… Bütün bunlar sonunda Trump, durumu kontrolü altına alırsa, halkına gereken şoku yaşatmış olacak ve yapmak istediği değişiklikler için toplumsal ‘rıza’ sağlanabilecek…
Ülkemizde de Gezi olayları sırasında çadır yakan, aşırı güç kullanan FETÖ güdümlü kolluk kuvvetlerinin yapmak istediği buydu… Orada başarısız olduklarında devreye 15 Temmuz planları sokuldu…
Korona’nın da bir kriz ortamı sağladığı açık… Bunu fırsat bilerek krizi yaymak ve çeşitlendirmek için başka yollara da başvurulduğunu görüyoruz… Amerika’daki olaylar Avrupa ülkelerine sıçradı… Kıbrıs’ta Osmanlı döneminden kalma bir camiye Bizans bayrağı asıldı… Ülkemizde bir kilisenin kapısındaki hac söküldü, Hrant Dink Vakfı yöneticileri ve avukatı tehdit edildi… Tüm bunlarla bir kriz ortamı sağlanmaya çalışılıyor. Bu sinsi ve eli kanlı zihinlerin formülü bu: “Önce kriz çıkar, insanları yıldır ve sonunda ‘her şeye’ razı et.”
Tarihimiz boyunca bu ve benzeri olaylara çok şahit olduk… Olmaya da devam edeceğiz… Toplum mühendisliğine soyunanların bu oyunlarını görüp ifşa ettikçe ve milletçe bir olarak yolumuza devam ettikçe hevesleri kursaklarında kalacak…
12 Eylül öncesi dönemi hatırlayalım… Gençlerin her gün öldürüldüğü bir dönemdi… Ve CIA Türkiye Şefi Paul Henze’nin, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’a “Bizim çocuklar başardı” notuyla bıçak gibi kesilmişti… Henze’nin notunda kastedilen ‘başarı’ 12 Eylül askeri darbesiydi… Sonra ne oldu? Türkiye’nin neoliberal yapılanma sürecine entegrasyonu hızla başladı…
Uzun süre boyunca ülkesinde şiddete maruz kalan, kan döküldüğüne şahit olan, saldırı, baskı altında yaşayarak adeta bir ‘şok’ sürecine giren ve travmatize edilen vatandaşlar, o güne kadar karşı çıktığı ne varsa kabul edecek hâle geliyor… Böylece Amerika’nın baş aktörü olduğu bu ekonomi politikaları için gerekli düzenlemeler itirazsız kabul ediliyor…
İşte bu kadar basit… İşte bu kadar sert ve ağır…
2009 yılı tarihli belgeselde Amerika güdümlü bu teorinin, Pinochet’nin Şili’sinden Irak’a, Yeltsin’in Rusya’sından Çin’e, Sri Lanka’dan Asya Kaplanları’na, Tayland’dan Polonya ve Bolivya’ya kadar farklı coğrafyalarda nasıl işletildiğine örnekler veriliyor.
Teorinin arkasındaki ‘şeytani’ akıl, ekonomist Milton Friedman. Bahsettiğimiz süreci, geçmişte Chicago Üniversitesi İktisat Bölümü’nün başındaki Nobel ödüllü Friedman’ın sözleriyle özetleyelim… “Sadece -mevcut veya algılanan- bir kriz gerçek değişim yaratır.”
Friedman’ın ürettiği, beslediği, büyüttüğü ve pek çok ülkede işlemesini sağladığı bu yöntem, kendisiyle beraber toprak olmadı maalesef… Hâlâ yaşıyor ve işletilmeye çalışılıyor.
Neo-liberalizmin tarihsel ve teorik temelleri, sermayenin politik ve doğal felâketlerden yararlanarak kazanımlar elde etmesi, güçlü ülkelerin istedikleri hedeflere ulaşmak için sistematik şekilde diğer ülkelere uyguladıkları politik ve ekonomik çökertme planları, kan-gözyaşı-şiddet devam ediyor…
Naomi Klein’ın ‘Şok Doktrini’ teorisine göre; toplum mühendisleri ve uluslararası güçler, büyük politik değişiklikler ile fiili müdahalelerden önce siyasi arenada rahat manevra alanına erişmek, hayata geçirmeye çalıştıkları projelerde, toplumun tepkilerine müdahale etmek ve risk analizinden endişe duymamak için projenin etki alanına giren herkese bir tür ‘şok terapisi’ uyguluyorlar.
Amerika’da bir siyahın polis tarafından ‘aşırı’ güç kullanılarak öldürülmesi sonucu ülkenin geldiği hâli görüyorsunuz… Trump karşıtı eylemler yağmaya, yangına dönüştü… Asker sokağa insin mi inmesin mi tartışılıyor… Bütün bunlar sonunda Trump, durumu kontrolü altına alırsa, halkına gereken şoku yaşatmış olacak ve yapmak istediği değişiklikler için toplumsal ‘rıza’ sağlanabilecek…
Ülkemizde de Gezi olayları sırasında çadır yakan, aşırı güç kullanan FETÖ güdümlü kolluk kuvvetlerinin yapmak istediği buydu… Orada başarısız olduklarında devreye 15 Temmuz planları sokuldu…
Korona’nın da bir kriz ortamı sağladığı açık… Bunu fırsat bilerek krizi yaymak ve çeşitlendirmek için başka yollara da başvurulduğunu görüyoruz… Amerika’daki olaylar Avrupa ülkelerine sıçradı… Kıbrıs’ta Osmanlı döneminden kalma bir camiye Bizans bayrağı asıldı… Ülkemizde bir kilisenin kapısındaki hac söküldü, Hrant Dink Vakfı yöneticileri ve avukatı tehdit edildi… Tüm bunlarla bir kriz ortamı sağlanmaya çalışılıyor. Bu sinsi ve eli kanlı zihinlerin formülü bu: “Önce kriz çıkar, insanları yıldır ve sonunda ‘her şeye’ razı et.”
Tarihimiz boyunca bu ve benzeri olaylara çok şahit olduk… Olmaya da devam edeceğiz… Toplum mühendisliğine soyunanların bu oyunlarını görüp ifşa ettikçe ve milletçe bir olarak yolumuza devam ettikçe hevesleri kursaklarında kalacak…