Motorola’dan Kuzey Irak açıklaması
18 aRALIK 2005
Geçen hafta Açık Radyo’da Ömer Madra ve Avi Haligua iki kaynağa dayanarak İsrail’in en önemli gazetesi Yediot Ahronot mahreçli şu haberi vermişlerdi:
“Çok sayıda İsrailli şirket Kürt hükümetinden aldıkları ihalelerle Kuzey Irak’ta Kürt güvenlik güçlerinin eğitimini ve en gelişmiş silahlarla donatılması işini üstlendiler. İşin içinde iki tane de son derece modern havaalanı inşası var.” İnternet haber sitelerine de düşen Anat Tal-Shir imzalı habere göre İsrailli elit birliklere mensup uzmanlar, bu eğitim işinde başrolü oynuyorlardı. İsrailli güvenlik ve iletişim firmalarının bu alanda aldıkları işlerin milyonlarca dolar tuttuğu bildiriliyordu. Özellikle iki firmanın adı verilmişti. Motorola Inc., ve Magalcom Communications and Computers...
Biz de şöyle demişiz: “Motorola’nın yapması gereken ilk şey; olayı ve Kuzey Irak’taki Kürt bölgesinde neler olup bittiğini bütün açıklığıyla anlatmasıdır. Türkiye’nin bu kadar hassas olduğu bir konuda Motorola kafasını kuma gömer, “Bize bir şey olmaz” havasına girerse yanlış yapar. Eğer Motorola’nın açıklaması gelirse onu da buraya koymak boynumuzun borcu...”
Motorola’nın Türkiye’deki PR çalışmalarını üstlenen, İDA ve dolayısıyla ICCO üyesi ve burada pek çok başarılı projesini alkışlama fırsatı bulduğumuz Excel İletişim Danışmanlığı’nın sahibi Figen İsbir’den Motorola Inc. imzalı bir açıklama geldi. Yayınlamak boynumuzun borcu:
“11.12.2005 tarihli Sabah gazetesindeki Motorola ile ilgili olarak gündeme getirdiğiniz konuya ilişkin sizi ve sizin aracılığınızla kamuoyunu bilgilendirme sorumluğumuzu hemen yerine getirmek istedik.
Öncelikle belirtmek isteriz ki, Motorola Inc, dünyanın dört bir yanındaki 70’ten fazla ülkede bulunan müşterilerine iletişim sistemleri sağlayan Birleşik Devletler merkezli bir kuruluştur.
Hizmet verilen bu ülkeler arasında Irak da bulunmaktadır. Motorola burada, Irak halkı için ticari mobil telefon hizmetlerinin oluşturulmasına yardımcı olmuş ve emniyet, kamu güvenliği ve acil durum hizmetlerini destekleyecek kablosuz iletişim sistemlerini kurmuştur.
Gerek ticari gizlilik gereği, gerekse müşterilerimizin, çalışanlarının ve Motorola personelinin güvenliği nedeniyle, dünyanın çeşitli noktalarında yürüttüğümüz birçok iş kontratının spesifik içerik ve ayrıntılarına ilişkin detaylı bilgi paylaşamıyoruz. Ancak şunu açıklıkla paylaşabiliriz ki, Motorola çalışanlarının Irak’taki askeri personelin askeri eğitimi ile hiçbir ilişkisi yoktur.
Motorola’nın tüm küresel faaliyetleri, Birleşik Devletler ve faaliyet gösterilen her ülkenin yerel kanunları ve diğer tüm geçerli kanunlarla, ayrıca “www.motorola.com/code” internet sitesinde de görülebilecek ve büyük bir titizlikle hazırlanmış, örnek olarak kabul edilebilecek iş idaresi kurallarımızla kesin bir paralellik içinde yürütülmektedir. Konuyu ele alış tarzınız ve yanıt hakkımız konusundaki duyarlılığınız için ayrıca teşekkür ederiz.”
Merinos bu kez sınavı geçti
Uzun zamandır yüzüne bakmıyordum. İbrahim Tatlıses’li şarkılı türkülü, Asenalı; milletin ne hikmetse arka planda tepinip durduğu Merinos reklamlarının bir işe yaramadığını, kilit mesajının kaybolup gittiğini düşünmüşümdür. Son Merinos reklamı için ise tam tersini düşünüyorum. Hani, kızın babasının damat adayına,”O var mı? Bu var mı?” diye sorup, bütün sorularına olumlu yanıt aldıktan sonra “Pekiyi bunların markası ne?” diye damat adayını sınava çektiği reklam filmi...
Sanat eseri mi? Değil. ‘Güzel’ reklam mı? Değil. Konuşturan reklam mı? O da değil. Ama son derece doğru bir reklam. Yalın mı, yalın. Net mi, net. Merinos bu kez parayı sokağa atmamış. Şöhreti markanın önüne geçirmemiş. Hedef kitlesine uygun bir şekilde anlatmış meselesini. “Elimde hazır İbo var; ille de bir şarkı söyleteyim” dememiş...
Güzel ve hoş, ama riskli
Bizim halkımız ne hikmetse emir kipindeki mesajlardan, kendisine ‘baş öğretmen tavrı’ sergilenilmesinden pek haz etmez. “Trafik canavarı olma!” dersin; trafik kazaları artar. “Lütfen!” dersin; futboldaki şiddet olayları durmaz. Cumhurbaşkanı “O adam yalancı, onun partisine oy vermeyin” der; 1983’de yaptığı gibi gider o partiyi iktidara getirir...
Buradan bakıldığında çok şirin olmasına rağmen, Advantage kartın anti-Noel Baba reklamları risk taşıyor. “Noel babadan beklemeyin, gidin kartınızla ne istiyorsanız alın” mesajını taşıyan reklam filmi beş ayrı risk taşıyor: 1. Emir kipinde olması 2. Ders verir bir tonda olması 3. Genelde sempatik bir figür olan Noel Baba’yı durduk yerde karşısına alması 4. Noel Baba konusunun sadece Batı kültürü ile yetişmiş insanlarımızın ilgi alanına giriyor olması; halkın kahir çoğunluğunun Noel Baba’ya ‘ecnebi’ kalması; elinde sopayla ders veren tipin kendisinin de bir hayli ‘ecnebi’ olması 5. TV reklamıyla basın reklamları arasındaki köprünün sağlam olmaması.
Bu arada bu kampanyadaki gazete reklamlarının çok daha etkileyici olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Örnekler yanı başımızda!
Ne zamandır derslerde, konferans veya seminerlerde ele almak üzere müşteri ilişkilerini iyi anlatan örnekler arıyordum. Yaşanmış olması önemliydi. Hayali bir olaya oranla çok daha fazla akılda kalma şansı vardı. Sonunda buldum.
Geçenlerde YKM’nin 55. yılı nedeniyle verilen davetine gittim. Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Ağralı, YKM’nin müşterileriyle olan güçlü bağlarını gözler önüne seren bir anısını anlattı. Etkilenmemek, özenmemek, ders almamak mümkün değil:
“Taksitli satışlarımızın yeni başladığı zamanlardı. Ankara’dan tanıdığımız sürekli müşterilerimizden, ödemelerini düzenli yapan bir hanım, bir gün bana geldi ve kredi limitinin arttırılmasını rica etti. Bu kadar iyi bir müşterinin talebini Kredi Servisi’miz de yerine getirebilirdi, fakat müşterimiz bu konuda benden izin almayı gerekli görmüştü. Kendisinin ricasını hemen yerine getirdik ve kredi limitini artırdık. Günümüz penceresinden bakıldığında, bu müşterinin yararına olduğu kadar mağazanın da yararına olan bir durum. Fakat o zamanlar, müşterimiz bunu kendisine yapılan bir iyilik olarak düşünüp çok mutlu olmuştu. Bu olaydan sonra aynı müşterimiz beni her Şeker Bayramı’nda bir paket çikolata ile ziyaret etti. Yine bir Şeker Bayramı, beni ziyarete genç bir bey geldi. Annesinin vefat ettiğini, kendisine de her bayram beni ziyaret etmeyi vasiyet ettiğini söyledi. Şimdi bu genç adam da müşterimiz ve hâlâ her Şeker Bayramı’nda ziyaretimize gelir. Bu olayı düşündükçe hala çok heyecanlanıyorum ve çok duygulanıyorum.” Bizce 55 yıllık başarı öyküsünün özeti, bu anıda yatıyor.
‘Nerede bu devlet?’
Son günlerde MESAM’ın önderliğinde korsan yayınlarla mücadele etmek için meclise giden bir uçak dolusu sanatçı haberlerini, perakendede kayıt dışına karşı mücadele eden AMPD haberlerini, Türkiye’de faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası 13 firmanın oluşturduğu Marka Koruma Grubu ile ilgili haberleri görmüşsünüzdür.
Her üç grubun da tek derdi emeklerini, yeteneklerini, kaliteli hizmeti çalanlarla baş etmek. Baş ederken de yanlarında yasa koyucuyu, basını, toplumun karar önderlerini, sivil toplum örgütlerini görmek. Haklılar mı? Sonuna kadar!
Devlete, topluma, ekonomiye zarar veren sahteciliğin boyutları tahmin edemeyeceğiniz yerlere gelmiş. Kayıt dışı yüzünden yıllık vergi kaybı 9-11 milyar dolar, sahtecilikten kaynaklanan vergi kaybı ise 4 milyar doları geçiyormuş. Perakende sektörünün cirosu 60 milyar dolar, deniyor. Bunun sadece 15 milyar doları kayıtlı kurallı...
Rakamların her sene artacağını, zararın her sene daha da büyüyeceğini, insan aklı ve emeğinin hoyratça çalınmaya devam edeceğini düşündükçe; insanın ‘Nerede bu devlet?’ diye haykırası geliyor...
İki kitapta devri âlem...
İki kitap geçti elime. İkisini de okumak zahmet istiyor. Ama hayat böyle. Katma değerli işler zordur.
Günümüz iş dünyasında rekabet insana her türlü yolu öğretiyor, denetiyor, uygulatıyor. Kaçış yok! Öyle veya böyle farklılaşmak, öne geçmek, başarılı olmak zorundayız. Aksi halde ‘nerede hata yaptık?’ demekten kendimizi alıkoyamayız. Peki bu duruma düşmemek için ne yapmak gerekiyor? Elbette dünyayı ve örnek olayları takip etmek.
Dünyaca ünlü üç pazarlama danışmanı ile Koç Üniversitesi akademisyenlerinden Lerzan Aksoy bu takip sürecinin bir ayağını sizler için yapmış. En önemli ve en çok kazanç getiren konu olan ‘müşteri sadakati’ni ele almış ve “Loyalty Myths” (Sadakat Mitleri) adında bir kitaba imza atmış. Sadece kitabın yanında gelen bilgi notundan küçük bir paragraf alıntılayacağım. Sanırım ne demek istediğini ve istediğimi anlatacak: “Yeni bir müşteri bulmak, eski müşteriyi elde tutmaktan 5 kat daha fazla masraflıdır; sadık müşteriler gerçekten şirketin reklamını yaparlar mı; uzun vade müşteri, kısa vade müşteriden daha mı önemlidir; mutlu çalışanlar, mutlu müşteriler yaratır gibi efsaneleşmiş fikirlere kesin bir dille hayır!”
İkinci kitap Merkez Kitapçılık’tan. Tuğla gibi, dedikleri türden. Enis Batur’a İclal Aydın’ı sormuşlar. O da “Edip ile muharrir arasında fark vardır” demiş. “Atlıkarıncada bir tur daha”nın yazarı İtalyan gazeteci Tiziano Terzani ikinci türe giriyor. Ama ne muharrir... Ama ne ilginç bir dünya gözlemi... Şöyle bir başladım kitaba. 2 ayda falan ancak bitiririm herhalde. Beni ilk sayfalardan feci sardı. Şiddetle tavsiye ederim.
“Çok sayıda İsrailli şirket Kürt hükümetinden aldıkları ihalelerle Kuzey Irak’ta Kürt güvenlik güçlerinin eğitimini ve en gelişmiş silahlarla donatılması işini üstlendiler. İşin içinde iki tane de son derece modern havaalanı inşası var.” İnternet haber sitelerine de düşen Anat Tal-Shir imzalı habere göre İsrailli elit birliklere mensup uzmanlar, bu eğitim işinde başrolü oynuyorlardı. İsrailli güvenlik ve iletişim firmalarının bu alanda aldıkları işlerin milyonlarca dolar tuttuğu bildiriliyordu. Özellikle iki firmanın adı verilmişti. Motorola Inc., ve Magalcom Communications and Computers...
Biz de şöyle demişiz: “Motorola’nın yapması gereken ilk şey; olayı ve Kuzey Irak’taki Kürt bölgesinde neler olup bittiğini bütün açıklığıyla anlatmasıdır. Türkiye’nin bu kadar hassas olduğu bir konuda Motorola kafasını kuma gömer, “Bize bir şey olmaz” havasına girerse yanlış yapar. Eğer Motorola’nın açıklaması gelirse onu da buraya koymak boynumuzun borcu...”
Motorola’nın Türkiye’deki PR çalışmalarını üstlenen, İDA ve dolayısıyla ICCO üyesi ve burada pek çok başarılı projesini alkışlama fırsatı bulduğumuz Excel İletişim Danışmanlığı’nın sahibi Figen İsbir’den Motorola Inc. imzalı bir açıklama geldi. Yayınlamak boynumuzun borcu:
“11.12.2005 tarihli Sabah gazetesindeki Motorola ile ilgili olarak gündeme getirdiğiniz konuya ilişkin sizi ve sizin aracılığınızla kamuoyunu bilgilendirme sorumluğumuzu hemen yerine getirmek istedik.
Öncelikle belirtmek isteriz ki, Motorola Inc, dünyanın dört bir yanındaki 70’ten fazla ülkede bulunan müşterilerine iletişim sistemleri sağlayan Birleşik Devletler merkezli bir kuruluştur.
Hizmet verilen bu ülkeler arasında Irak da bulunmaktadır. Motorola burada, Irak halkı için ticari mobil telefon hizmetlerinin oluşturulmasına yardımcı olmuş ve emniyet, kamu güvenliği ve acil durum hizmetlerini destekleyecek kablosuz iletişim sistemlerini kurmuştur.
Gerek ticari gizlilik gereği, gerekse müşterilerimizin, çalışanlarının ve Motorola personelinin güvenliği nedeniyle, dünyanın çeşitli noktalarında yürüttüğümüz birçok iş kontratının spesifik içerik ve ayrıntılarına ilişkin detaylı bilgi paylaşamıyoruz. Ancak şunu açıklıkla paylaşabiliriz ki, Motorola çalışanlarının Irak’taki askeri personelin askeri eğitimi ile hiçbir ilişkisi yoktur.
Motorola’nın tüm küresel faaliyetleri, Birleşik Devletler ve faaliyet gösterilen her ülkenin yerel kanunları ve diğer tüm geçerli kanunlarla, ayrıca “www.motorola.com/code” internet sitesinde de görülebilecek ve büyük bir titizlikle hazırlanmış, örnek olarak kabul edilebilecek iş idaresi kurallarımızla kesin bir paralellik içinde yürütülmektedir. Konuyu ele alış tarzınız ve yanıt hakkımız konusundaki duyarlılığınız için ayrıca teşekkür ederiz.”
Merinos bu kez sınavı geçti
Uzun zamandır yüzüne bakmıyordum. İbrahim Tatlıses’li şarkılı türkülü, Asenalı; milletin ne hikmetse arka planda tepinip durduğu Merinos reklamlarının bir işe yaramadığını, kilit mesajının kaybolup gittiğini düşünmüşümdür. Son Merinos reklamı için ise tam tersini düşünüyorum. Hani, kızın babasının damat adayına,”O var mı? Bu var mı?” diye sorup, bütün sorularına olumlu yanıt aldıktan sonra “Pekiyi bunların markası ne?” diye damat adayını sınava çektiği reklam filmi...
Sanat eseri mi? Değil. ‘Güzel’ reklam mı? Değil. Konuşturan reklam mı? O da değil. Ama son derece doğru bir reklam. Yalın mı, yalın. Net mi, net. Merinos bu kez parayı sokağa atmamış. Şöhreti markanın önüne geçirmemiş. Hedef kitlesine uygun bir şekilde anlatmış meselesini. “Elimde hazır İbo var; ille de bir şarkı söyleteyim” dememiş...
Güzel ve hoş, ama riskli
Bizim halkımız ne hikmetse emir kipindeki mesajlardan, kendisine ‘baş öğretmen tavrı’ sergilenilmesinden pek haz etmez. “Trafik canavarı olma!” dersin; trafik kazaları artar. “Lütfen!” dersin; futboldaki şiddet olayları durmaz. Cumhurbaşkanı “O adam yalancı, onun partisine oy vermeyin” der; 1983’de yaptığı gibi gider o partiyi iktidara getirir...
Buradan bakıldığında çok şirin olmasına rağmen, Advantage kartın anti-Noel Baba reklamları risk taşıyor. “Noel babadan beklemeyin, gidin kartınızla ne istiyorsanız alın” mesajını taşıyan reklam filmi beş ayrı risk taşıyor: 1. Emir kipinde olması 2. Ders verir bir tonda olması 3. Genelde sempatik bir figür olan Noel Baba’yı durduk yerde karşısına alması 4. Noel Baba konusunun sadece Batı kültürü ile yetişmiş insanlarımızın ilgi alanına giriyor olması; halkın kahir çoğunluğunun Noel Baba’ya ‘ecnebi’ kalması; elinde sopayla ders veren tipin kendisinin de bir hayli ‘ecnebi’ olması 5. TV reklamıyla basın reklamları arasındaki köprünün sağlam olmaması.
Bu arada bu kampanyadaki gazete reklamlarının çok daha etkileyici olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Örnekler yanı başımızda!
Ne zamandır derslerde, konferans veya seminerlerde ele almak üzere müşteri ilişkilerini iyi anlatan örnekler arıyordum. Yaşanmış olması önemliydi. Hayali bir olaya oranla çok daha fazla akılda kalma şansı vardı. Sonunda buldum.
Geçenlerde YKM’nin 55. yılı nedeniyle verilen davetine gittim. Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Ağralı, YKM’nin müşterileriyle olan güçlü bağlarını gözler önüne seren bir anısını anlattı. Etkilenmemek, özenmemek, ders almamak mümkün değil:
“Taksitli satışlarımızın yeni başladığı zamanlardı. Ankara’dan tanıdığımız sürekli müşterilerimizden, ödemelerini düzenli yapan bir hanım, bir gün bana geldi ve kredi limitinin arttırılmasını rica etti. Bu kadar iyi bir müşterinin talebini Kredi Servisi’miz de yerine getirebilirdi, fakat müşterimiz bu konuda benden izin almayı gerekli görmüştü. Kendisinin ricasını hemen yerine getirdik ve kredi limitini artırdık. Günümüz penceresinden bakıldığında, bu müşterinin yararına olduğu kadar mağazanın da yararına olan bir durum. Fakat o zamanlar, müşterimiz bunu kendisine yapılan bir iyilik olarak düşünüp çok mutlu olmuştu. Bu olaydan sonra aynı müşterimiz beni her Şeker Bayramı’nda bir paket çikolata ile ziyaret etti. Yine bir Şeker Bayramı, beni ziyarete genç bir bey geldi. Annesinin vefat ettiğini, kendisine de her bayram beni ziyaret etmeyi vasiyet ettiğini söyledi. Şimdi bu genç adam da müşterimiz ve hâlâ her Şeker Bayramı’nda ziyaretimize gelir. Bu olayı düşündükçe hala çok heyecanlanıyorum ve çok duygulanıyorum.” Bizce 55 yıllık başarı öyküsünün özeti, bu anıda yatıyor.
‘Nerede bu devlet?’
Son günlerde MESAM’ın önderliğinde korsan yayınlarla mücadele etmek için meclise giden bir uçak dolusu sanatçı haberlerini, perakendede kayıt dışına karşı mücadele eden AMPD haberlerini, Türkiye’de faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası 13 firmanın oluşturduğu Marka Koruma Grubu ile ilgili haberleri görmüşsünüzdür.
Her üç grubun da tek derdi emeklerini, yeteneklerini, kaliteli hizmeti çalanlarla baş etmek. Baş ederken de yanlarında yasa koyucuyu, basını, toplumun karar önderlerini, sivil toplum örgütlerini görmek. Haklılar mı? Sonuna kadar!
Devlete, topluma, ekonomiye zarar veren sahteciliğin boyutları tahmin edemeyeceğiniz yerlere gelmiş. Kayıt dışı yüzünden yıllık vergi kaybı 9-11 milyar dolar, sahtecilikten kaynaklanan vergi kaybı ise 4 milyar doları geçiyormuş. Perakende sektörünün cirosu 60 milyar dolar, deniyor. Bunun sadece 15 milyar doları kayıtlı kurallı...
Rakamların her sene artacağını, zararın her sene daha da büyüyeceğini, insan aklı ve emeğinin hoyratça çalınmaya devam edeceğini düşündükçe; insanın ‘Nerede bu devlet?’ diye haykırası geliyor...
İki kitapta devri âlem...
İki kitap geçti elime. İkisini de okumak zahmet istiyor. Ama hayat böyle. Katma değerli işler zordur.
Günümüz iş dünyasında rekabet insana her türlü yolu öğretiyor, denetiyor, uygulatıyor. Kaçış yok! Öyle veya böyle farklılaşmak, öne geçmek, başarılı olmak zorundayız. Aksi halde ‘nerede hata yaptık?’ demekten kendimizi alıkoyamayız. Peki bu duruma düşmemek için ne yapmak gerekiyor? Elbette dünyayı ve örnek olayları takip etmek.
Dünyaca ünlü üç pazarlama danışmanı ile Koç Üniversitesi akademisyenlerinden Lerzan Aksoy bu takip sürecinin bir ayağını sizler için yapmış. En önemli ve en çok kazanç getiren konu olan ‘müşteri sadakati’ni ele almış ve “Loyalty Myths” (Sadakat Mitleri) adında bir kitaba imza atmış. Sadece kitabın yanında gelen bilgi notundan küçük bir paragraf alıntılayacağım. Sanırım ne demek istediğini ve istediğimi anlatacak: “Yeni bir müşteri bulmak, eski müşteriyi elde tutmaktan 5 kat daha fazla masraflıdır; sadık müşteriler gerçekten şirketin reklamını yaparlar mı; uzun vade müşteri, kısa vade müşteriden daha mı önemlidir; mutlu çalışanlar, mutlu müşteriler yaratır gibi efsaneleşmiş fikirlere kesin bir dille hayır!”
İkinci kitap Merkez Kitapçılık’tan. Tuğla gibi, dedikleri türden. Enis Batur’a İclal Aydın’ı sormuşlar. O da “Edip ile muharrir arasında fark vardır” demiş. “Atlıkarıncada bir tur daha”nın yazarı İtalyan gazeteci Tiziano Terzani ikinci türe giriyor. Ama ne muharrir... Ama ne ilginç bir dünya gözlemi... Şöyle bir başladım kitaba. 2 ayda falan ancak bitiririm herhalde. Beni ilk sayfalardan feci sardı. Şiddetle tavsiye ederim.