Muhafazakâr sanat normu...
30 MART 2012
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Sayın Mustafa İsen’in ‘muhafazakâr estetik ve sanat normu oluşturmalıyız’ ifadesinden başlayan tartışma Dünkü Akşam’da haber olmuştu. Bu tartışmada taraf olarak görünen Prof. Uğur Derman ile tiyatro oyuncumuz Müjdat Gezen, sanatta aslında yılların bitmeyen tartışması olan ‘muhafazakârlık’ meselesine tahmin edileceği gibi farklı açılardan bakıyorlardı. Bu memlekette ‘muhafazakârlık’la ‘taassup’ ayrımı yapmadan konuşmaya başlamak her zaman çelişkilerini de içinde barındıragelmiştir. Kültürel kalkınmanın hızlısı olmaz olmasına da; normlarının oluşturulması istenen muhafazakâr estetik yaklaşımı için çözülmesi gereken iki temel meseleyi hatırlatmadan geçmek istemedik:
Birincisi kadına bakış, diğeri de tasallutlarıyla arasına mesafe koyabilen yerli bir entelijansiyanın oluşturulabilmesi...
1990’ların sonunda Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik ile bir sohbetimizi hatırlıyorum. Çelik demişti ki; “Biz bir türlü eğlence programı meselesini çözemiyoruz!”
Son derece haklıydı. O tarihlerde Kanal 7’de kadın şarkıcılar ancak edepleriyle ve de ‘oturarak’ şarkı söyleyebiliyorlardı. Bir araştırmanın sonuçları ise hayli çarpıcıydı: Kanal 7’yi izleyenlerin çoğunluğu DSP’ye oy veriyorlardı. Refah’a oy verenlerin çoğunluğu ise birinci sıra Show TV’yi izliyorlardı.
Mustafa Çelik popüler kültür meselesinin ve sanat sorununun kendi mahallelerinde bir türlü halledilemediğinden yakınıyordu.
İsen’in başlattığı tartışma son derece önemlidir. Onun ortaya attığı soruların yanıtı verilmeden, kültürel kimlik konusunda mutabakat sağlanmadan, ‘hangi kültürel etkinlikler düzenlenirse örnek ve özendirici olunur?’ gibi devletin milli kültür politikasına dair temel konularda fikir birliğine varmak güçleşir.
İsen çok önemli, hayati bir konuya parmak basmıştır; umarız uzun bir süre de kaldırmaz.
Bursa’da iletişim zirve yaptı
Dün Bursa Halkla İlişkiler Derneği’nin (BHİD) düzenlediği İletişim Zirvesi’ndeydik. Derneğin 20’inci kuruluş yılı nedeniyle düzenlenen birinci panelin konusu “Kurumsal itibarın markaya kazandırdıkları”ydı.
Birinci bölümde Yeşim Tekstil’den Dilek Cesur, Salim Kadıbeşegil ve nacizane bendeniz görüşlerimizi dile getirdik. Zirvede beni en çok etkileyen konuşmalardan birisini Bursa Vali Yardımcısı Ahmet Hamdi Usta yaptı. Diğerini de Sabancı Holding Kurumsal İletişim Direktörü Suat Özyaprak...
Usta’nın en çarpıcı cümlesi şöyleydi:
“Devletin ülke içindeki itibarı neyse, dışarıdaki de odur!”.
Ahmet Bey, kamu yönetiminde itibar meselesine nasıl bakılması gerektiğinin altını çizdi; Bursa’nın kent markasının yönetilmesi adına yaptıklarını anlattı. İletişimi bu kadar iyi kavramış bir bürokratla karşılaşmak hayli heyecan vericiydi.
İkinci bölümde ise, Kurumsal İletişim Direktörleri Derneği (KİD) Suat Özyaprak, İletişim Danışmanları Şirketleri Derneği (İDA) Başkanı Figen İsbir, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜYİD) Başkanı Fügen Toksü konuştu.
Ne yazık ki üçüncü bölüme kalamadım.
Suat Özyaprak itibar ölçümlemeleriyle ilgili çok çarpıcı bir konuya değindi. Beş, altı listeyi örnek gösterdi. Hepsinde sıralama farklıydı.
Biz de Çarşamba günkü yazımızda bu konuya değinmiştik. Capital Dergisi ile Ticaret Üniversitesi araştırma sonuçları arasındaki farkın altını çizmiştik.
İşte tam da bu konuda KİD’e, İDA’ya, TÜYİD’e düşen görev, gereken raconu kesmektir; uygun kriterleri oluşturmaktır. Bu kriterlere göre yapılan araştırmaları ‘akredite’ etmek, yani ‘tanımak’tır...
Birincisi kadına bakış, diğeri de tasallutlarıyla arasına mesafe koyabilen yerli bir entelijansiyanın oluşturulabilmesi...
1990’ların sonunda Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik ile bir sohbetimizi hatırlıyorum. Çelik demişti ki; “Biz bir türlü eğlence programı meselesini çözemiyoruz!”
Son derece haklıydı. O tarihlerde Kanal 7’de kadın şarkıcılar ancak edepleriyle ve de ‘oturarak’ şarkı söyleyebiliyorlardı. Bir araştırmanın sonuçları ise hayli çarpıcıydı: Kanal 7’yi izleyenlerin çoğunluğu DSP’ye oy veriyorlardı. Refah’a oy verenlerin çoğunluğu ise birinci sıra Show TV’yi izliyorlardı.
Mustafa Çelik popüler kültür meselesinin ve sanat sorununun kendi mahallelerinde bir türlü halledilemediğinden yakınıyordu.
İsen’in başlattığı tartışma son derece önemlidir. Onun ortaya attığı soruların yanıtı verilmeden, kültürel kimlik konusunda mutabakat sağlanmadan, ‘hangi kültürel etkinlikler düzenlenirse örnek ve özendirici olunur?’ gibi devletin milli kültür politikasına dair temel konularda fikir birliğine varmak güçleşir.
İsen çok önemli, hayati bir konuya parmak basmıştır; umarız uzun bir süre de kaldırmaz.
Bursa’da iletişim zirve yaptı
Dün Bursa Halkla İlişkiler Derneği’nin (BHİD) düzenlediği İletişim Zirvesi’ndeydik. Derneğin 20’inci kuruluş yılı nedeniyle düzenlenen birinci panelin konusu “Kurumsal itibarın markaya kazandırdıkları”ydı.
Birinci bölümde Yeşim Tekstil’den Dilek Cesur, Salim Kadıbeşegil ve nacizane bendeniz görüşlerimizi dile getirdik. Zirvede beni en çok etkileyen konuşmalardan birisini Bursa Vali Yardımcısı Ahmet Hamdi Usta yaptı. Diğerini de Sabancı Holding Kurumsal İletişim Direktörü Suat Özyaprak...
Usta’nın en çarpıcı cümlesi şöyleydi:
“Devletin ülke içindeki itibarı neyse, dışarıdaki de odur!”.
Ahmet Bey, kamu yönetiminde itibar meselesine nasıl bakılması gerektiğinin altını çizdi; Bursa’nın kent markasının yönetilmesi adına yaptıklarını anlattı. İletişimi bu kadar iyi kavramış bir bürokratla karşılaşmak hayli heyecan vericiydi.
İkinci bölümde ise, Kurumsal İletişim Direktörleri Derneği (KİD) Suat Özyaprak, İletişim Danışmanları Şirketleri Derneği (İDA) Başkanı Figen İsbir, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜYİD) Başkanı Fügen Toksü konuştu.
Ne yazık ki üçüncü bölüme kalamadım.
Suat Özyaprak itibar ölçümlemeleriyle ilgili çok çarpıcı bir konuya değindi. Beş, altı listeyi örnek gösterdi. Hepsinde sıralama farklıydı.
Biz de Çarşamba günkü yazımızda bu konuya değinmiştik. Capital Dergisi ile Ticaret Üniversitesi araştırma sonuçları arasındaki farkın altını çizmiştik.
İşte tam da bu konuda KİD’e, İDA’ya, TÜYİD’e düşen görev, gereken raconu kesmektir; uygun kriterleri oluşturmaktır. Bu kriterlere göre yapılan araştırmaları ‘akredite’ etmek, yani ‘tanımak’tır...