Muhteşem Süleyman’ın hikayesi ne kadar muhteşem?
05 OCAK 2011
Onca yıllık yazı çizi hayatımda ilk defa böylesine tanık oluyorum: Daha dizi ortada yokken eleştirileri başladı. Hele bir sevgili arkadaşımız var ki, “Muhteşem Yüzyıl”ın fragmanını izlemiş ve de vermiş veriştirmiş... Akşam’dan Burhan Ayeri ve ben “beklenti yüksek” demişiz. Hatta ben bir de formül vermişim: Tatmin = Algılama - Beklenti. “Eğer beklenti, algılamadan yüksekse düş kırıklığı kaçınılmaz olur”, buyurmuşuz
***
Kanuni Sultan Süleyman’ın belgesel bir araştırma konsepti çerçevesinde ekrana yansıtmadıklarını dizinin yapımcılarının kendileri de söylüyorlar. Dizinin başında tarihteki olaylardan “esinlenilerek” yazıldığına dair bir ibare var. Tarihe damgasını vurmuş ünlülerin hayat hikayelerinden “esinlenilerek” yazılan filmleri, dizileri aklınıza geldiği kadarıyla düşünün... Yerlisini yabancısını.... Aslolan ‘hikaye’dir; dolayısıyla ‘kurgu’dur. Gerçekle anlatılanların arasında dolaysız bir bağ olması şart da, gerekli de değildir. Peki ya kostümler? Topkapı Sarayı’ndaki gerçekleriyle birebir aynı olmak zorunda mı? TEM stüdyolarında hazırlanmış olan saray içi mekan düzenlemeri de belgesel tadı taşıyabilir de taşımaz da. Kuralı mı var? Halit Ergenç’in Robert de Niro olmadığını da biliyoruz. (Yalnız şunu da biliyoruz ki hem Aliye hem de Binbir Gece dizileri ilgiyle izlendi; reyting rekorları kırdı.)
***
Ben sadece fragmanlara bakmakla kalmadım; aynı zamanda yapımcılarla da konuştum. Hazırladıkları kamera arkası (back stage) görüntülerini izleme fırsatı buldum. O ne emek; o ne zahmet! Şimdi hal böyleyken kalkıp bir iki dakikalık fragmanı izleyip, oyunculara, kostümlere ve mekana göz atıp yerden yere çalanların, diziyi resmi tarih tezinden yola çıkarak mahkum edenlerle, eleştiri oklarını hedefe acımasızca gönderenlerle aynı kulvarda buluşmaları içimi acıttı desem yeridir.
Senaristi Meral Okay, daha önce aralarında “Asmalı Konak”, “Bir Bulut Olsam”, “Fedai” gibi işlerin de bulunduğu pek çok senaryoya imzasını atmış. Hepsini bir kenara bırakın; sadece Asmalı Konak bile Meral Okay’ın “Muhteşem Yüzyıl”da orataya çıkardığı hikaye ve kurguya en azından bir kaç bölümlük kredi açmamız için yeterli değil midir? Ya da prodüksiyon içi harcanan onca para, emek, akıl, fikir? Ya da Aşk-ı Memnu’daki olağanüstü oyunculuğu ve sinema geçmişiyle Nebahat Çehre’nin çehresindeki ifade bile “Hele bi dur kardeşim, bi izle!” dedirtmez mi insana?
O zaman bu telaş, bu yüksek agresyon dozunun anlamı nedir?
***
Pek katıldığımı iddia edemeyeceğim bir iletişim geyiği vardır: “Kötü tanıtım diye bir şey yoktur.” (There is no publicity like bad publicity.) Muhteşem Yüzyıl’la ilgili yaratılan eleştiri ortamı, dizinin başarı şansını artırmıştır. Eğer bu akşam Kanuni Sultan Süleyman, adına yakışır muhteşem bir çıkış yakalarsa, gerisi gelir...
Bundan böyle her şey yalan.
Tek doğruyu bu akşam izleyecek olan seyirciler söyleyecek...
***
Kanuni Sultan Süleyman’ın belgesel bir araştırma konsepti çerçevesinde ekrana yansıtmadıklarını dizinin yapımcılarının kendileri de söylüyorlar. Dizinin başında tarihteki olaylardan “esinlenilerek” yazıldığına dair bir ibare var. Tarihe damgasını vurmuş ünlülerin hayat hikayelerinden “esinlenilerek” yazılan filmleri, dizileri aklınıza geldiği kadarıyla düşünün... Yerlisini yabancısını.... Aslolan ‘hikaye’dir; dolayısıyla ‘kurgu’dur. Gerçekle anlatılanların arasında dolaysız bir bağ olması şart da, gerekli de değildir. Peki ya kostümler? Topkapı Sarayı’ndaki gerçekleriyle birebir aynı olmak zorunda mı? TEM stüdyolarında hazırlanmış olan saray içi mekan düzenlemeri de belgesel tadı taşıyabilir de taşımaz da. Kuralı mı var? Halit Ergenç’in Robert de Niro olmadığını da biliyoruz. (Yalnız şunu da biliyoruz ki hem Aliye hem de Binbir Gece dizileri ilgiyle izlendi; reyting rekorları kırdı.)
***
Ben sadece fragmanlara bakmakla kalmadım; aynı zamanda yapımcılarla da konuştum. Hazırladıkları kamera arkası (back stage) görüntülerini izleme fırsatı buldum. O ne emek; o ne zahmet! Şimdi hal böyleyken kalkıp bir iki dakikalık fragmanı izleyip, oyunculara, kostümlere ve mekana göz atıp yerden yere çalanların, diziyi resmi tarih tezinden yola çıkarak mahkum edenlerle, eleştiri oklarını hedefe acımasızca gönderenlerle aynı kulvarda buluşmaları içimi acıttı desem yeridir.
Senaristi Meral Okay, daha önce aralarında “Asmalı Konak”, “Bir Bulut Olsam”, “Fedai” gibi işlerin de bulunduğu pek çok senaryoya imzasını atmış. Hepsini bir kenara bırakın; sadece Asmalı Konak bile Meral Okay’ın “Muhteşem Yüzyıl”da orataya çıkardığı hikaye ve kurguya en azından bir kaç bölümlük kredi açmamız için yeterli değil midir? Ya da prodüksiyon içi harcanan onca para, emek, akıl, fikir? Ya da Aşk-ı Memnu’daki olağanüstü oyunculuğu ve sinema geçmişiyle Nebahat Çehre’nin çehresindeki ifade bile “Hele bi dur kardeşim, bi izle!” dedirtmez mi insana?
O zaman bu telaş, bu yüksek agresyon dozunun anlamı nedir?
***
Pek katıldığımı iddia edemeyeceğim bir iletişim geyiği vardır: “Kötü tanıtım diye bir şey yoktur.” (There is no publicity like bad publicity.) Muhteşem Yüzyıl’la ilgili yaratılan eleştiri ortamı, dizinin başarı şansını artırmıştır. Eğer bu akşam Kanuni Sultan Süleyman, adına yakışır muhteşem bir çıkış yakalarsa, gerisi gelir...
Bundan böyle her şey yalan.
Tek doğruyu bu akşam izleyecek olan seyirciler söyleyecek...