Müjde Ar'ın dokundurmaya ihtiyacı yok
04 Ekim 2009 Akşam Gazetesi
Herhalde Müjde Ar Hanım'ın Sezen Aksu üzerinde hakkı var. Ya da tersi! Aralarında bir hukuk olmalı ki Müjde Ar hanım televizyonda, üstelik kendi programında Sezen Aksu'yla ile ilgili bu kadar 'rencide edici', 'can sıkıcı', 'it yese kudurur' türünden kelamlar etsin. Örnekler şöyle:
'Sezen Aksu, bir konserinde 'Üç dublede önüme gelene telefon numaramı veririm' demiş. Sezen üç kadehi içtikten sonra telefon numarasını veriyor, 4 kadeh içtikten sonra da direkt Başbakan'ı arıyor!
...Bayramda Sezen'le beraberdik, evine gitmiştim. Neyse iki-üç kadeh içtik, bu sefer bu bana dedi ki; 'Bana bak bu Kürt meselesi çıkmaza girdi, hadi gel Başbakan'ı bu sefer beraber arayalım.' O an irkildim. 'Aman' dedim 'Emine Hanım (Erdoğan) kızmasın.' Sezen 'Yok o bana alışkın. Veriyor hemen telefonu' dedi. Hakikaten iki de bir Başbakan'ı arıyormuş.'
Sezen Aksu'nun avukatlığını yapmak bana düşmez. O kendini aslanlar gibi korumasını bilir. Benim derdim Müjde Hanım'la... 'Estetik düzeltmeleri' kendisine olağanüstü hoş bir şekilde yakıştırdığından söz ettiğim yazıda da değinmiştim. Gösteri sanatlarının her birinde çok başarılı olur o. Hiçbir ek 'publicity'ye (medyada görünürlük), propagandaya, sansasyona, ona buna 'dokundurarak' adından söz ettirmeye hiç mi hiç ihtiyacı yoktur. Hele Sezen Aksu'ya, hem de sanatçının belli bir süre için onların dünyasından geri çekilme kararı aldığı bir dönemde, 'dokundurmak' hiç olacak iş değil!
Müjde Hanım'a geçmiş olsun...
Kendinizi değil işinizi konuşturun
Bugün şansımız insanlara susmayı önermekten açılmış olmalı... Üç kişiye daha susmayı önereceğim. Biri Tamer Karadağlı, diğeri Deniz Seki, üçüncü de tabii ki Ayşe Arman...
Karadağlı'nın 'eski, yeni, halen' eşi olan hanımefendiyle Ayşe Arman zamanında röportaj yapmış mı? Yapmış... Ayşe Arman o zaman yapılan röportajda herhangi bir tahrifat yapmış mı? Hayır yapmamış. Yapmış olsaydı, herhalde Arzu Hanım olayı protesto ve tekzip ederdi.
Aradan yıllar geçiyor. Tamer Karadağlı, bir televizyon programında o zamanki röportajdan kalan yarasını belli etmemeye çalışarak, kendisiyle benzer olayları yaşamışlar üzerinden 'Ben Ayşe Arman'a taktım' diyor ve ekliyor 'Memelerini de göstersin'.
Üstelik niyetinin anlaşılmayacağını sanarak yapıyor bu düzeyli açıklamaları... Buradan çıkarılacak ders şu: Şöhret ve/veya marka kendini değil, işini konuşturmalı, ya da 'işi bağlamında kendisini'. Kendisini konuşturduğu zaman marka ve/veya piyasa değerinin artacağını sanmamalı. Yani kendisiyle ilgili susmalı!..
Bu arada Ayşe Arman da susmalı... Defans yapmak, bu düzeydeki (!) bir saldırıyı yasal bağlamda değil, polemik bağlamında ciddiye almak, saldırıyı yapana puan yazar, savunma yapana değil.
Susması gereken üçüncü kişi de Deniz Seki Hanım... Çoktan bazı uyanıklar kapısını çalmıştır: 'Haydi ver şu hapishane günlüklerini yayınlayalım..' Ya da 'Gelin sizinle bir röportaj dizisi yapalım. Şöyle üj bej gün sürsün..'
Baş döndürücü, tahrik edici rakamlarla gelebilirler.. Deniz Hanım'ın da o rakamlara gerçekten ihtiyacı olabilir.. Bütün bu şartlarda dahi, Deniz Hanım'ın-Çin'in bütün çayını verseler-susması, susmanın bazen çok etkili bir iletişim aracı olabileceğini unutmaması gerekir.
Oysa Seki hiç de böyle bir resim vermemektedir. Sürekli bülbül gibi şakıyacak, kendisini her an zor durumlara sokabilecek potansiyel bir çene düşüklüğü sergilemektedir..
Tabii ki, günü geldiğinde hatırlarını da yayınlayacaktır, röportaj da verecektir. Ama günü geldiğinde. O gün bugün değildir..
Ne kadar da çok susması gereken şöhret varmış değil mi?..
Sükutun altın olabileceğini bazen hatırlamakta yarar var..
Herhalde Müjde Ar Hanım'ın Sezen Aksu üzerinde hakkı var. Ya da tersi! Aralarında bir hukuk olmalı ki Müjde Ar hanım televizyonda, üstelik kendi programında Sezen Aksu'yla ile ilgili bu kadar 'rencide edici', 'can sıkıcı', 'it yese kudurur' türünden kelamlar etsin. Örnekler şöyle:
'Sezen Aksu, bir konserinde 'Üç dublede önüme gelene telefon numaramı veririm' demiş. Sezen üç kadehi içtikten sonra telefon numarasını veriyor, 4 kadeh içtikten sonra da direkt Başbakan'ı arıyor!
...Bayramda Sezen'le beraberdik, evine gitmiştim. Neyse iki-üç kadeh içtik, bu sefer bu bana dedi ki; 'Bana bak bu Kürt meselesi çıkmaza girdi, hadi gel Başbakan'ı bu sefer beraber arayalım.' O an irkildim. 'Aman' dedim 'Emine Hanım (Erdoğan) kızmasın.' Sezen 'Yok o bana alışkın. Veriyor hemen telefonu' dedi. Hakikaten iki de bir Başbakan'ı arıyormuş.'
Sezen Aksu'nun avukatlığını yapmak bana düşmez. O kendini aslanlar gibi korumasını bilir. Benim derdim Müjde Hanım'la... 'Estetik düzeltmeleri' kendisine olağanüstü hoş bir şekilde yakıştırdığından söz ettiğim yazıda da değinmiştim. Gösteri sanatlarının her birinde çok başarılı olur o. Hiçbir ek 'publicity'ye (medyada görünürlük), propagandaya, sansasyona, ona buna 'dokundurarak' adından söz ettirmeye hiç mi hiç ihtiyacı yoktur. Hele Sezen Aksu'ya, hem de sanatçının belli bir süre için onların dünyasından geri çekilme kararı aldığı bir dönemde, 'dokundurmak' hiç olacak iş değil!
Müjde Hanım'a geçmiş olsun...
Kendinizi değil işinizi konuşturun
Bugün şansımız insanlara susmayı önermekten açılmış olmalı... Üç kişiye daha susmayı önereceğim. Biri Tamer Karadağlı, diğeri Deniz Seki, üçüncü de tabii ki Ayşe Arman...
Karadağlı'nın 'eski, yeni, halen' eşi olan hanımefendiyle Ayşe Arman zamanında röportaj yapmış mı? Yapmış... Ayşe Arman o zaman yapılan röportajda herhangi bir tahrifat yapmış mı? Hayır yapmamış. Yapmış olsaydı, herhalde Arzu Hanım olayı protesto ve tekzip ederdi.
Aradan yıllar geçiyor. Tamer Karadağlı, bir televizyon programında o zamanki röportajdan kalan yarasını belli etmemeye çalışarak, kendisiyle benzer olayları yaşamışlar üzerinden 'Ben Ayşe Arman'a taktım' diyor ve ekliyor 'Memelerini de göstersin'.
Üstelik niyetinin anlaşılmayacağını sanarak yapıyor bu düzeyli açıklamaları... Buradan çıkarılacak ders şu: Şöhret ve/veya marka kendini değil, işini konuşturmalı, ya da 'işi bağlamında kendisini'. Kendisini konuşturduğu zaman marka ve/veya piyasa değerinin artacağını sanmamalı. Yani kendisiyle ilgili susmalı!..
Bu arada Ayşe Arman da susmalı... Defans yapmak, bu düzeydeki (!) bir saldırıyı yasal bağlamda değil, polemik bağlamında ciddiye almak, saldırıyı yapana puan yazar, savunma yapana değil.
Susması gereken üçüncü kişi de Deniz Seki Hanım... Çoktan bazı uyanıklar kapısını çalmıştır: 'Haydi ver şu hapishane günlüklerini yayınlayalım..' Ya da 'Gelin sizinle bir röportaj dizisi yapalım. Şöyle üj bej gün sürsün..'
Baş döndürücü, tahrik edici rakamlarla gelebilirler.. Deniz Hanım'ın da o rakamlara gerçekten ihtiyacı olabilir.. Bütün bu şartlarda dahi, Deniz Hanım'ın-Çin'in bütün çayını verseler-susması, susmanın bazen çok etkili bir iletişim aracı olabileceğini unutmaması gerekir.
Oysa Seki hiç de böyle bir resim vermemektedir. Sürekli bülbül gibi şakıyacak, kendisini her an zor durumlara sokabilecek potansiyel bir çene düşüklüğü sergilemektedir..
Tabii ki, günü geldiğinde hatırlarını da yayınlayacaktır, röportaj da verecektir. Ama günü geldiğinde. O gün bugün değildir..
Ne kadar da çok susması gereken şöhret varmış değil mi?..
Sükutun altın olabileceğini bazen hatırlamakta yarar var..