Müftüoğlu dengeyi kurmuş
01 Aralık 2020 - Marketing Türkiye
Dergimizin Kasım sayısında yayınlanan yazımızı okuyanlar konuyu hatırlayacaklardır… Hani “Salamı dilimlemek” diye özetlediğimiz…
Bize göre yalnızca Türkiye’nin en başarılı komedyenlerinden değil, aynı zamanda dünya çapında da bir yetenek olan Cem Yılmaz’ın Opet ve Hepsiburada’nın iletişim kampanyalarının eş zamanlı yüzü olmasından bahsetmiştik…
Markalar açısından şöhretlerle yapılan iş birliklerinin çok sayıda getirisi vardır. Bunların en önemlisi de onların itibarlarından, güvenilirliklerinden birer parça kopararak kendi hanelerine de yazmak istemeleridir… Yani, bu iş birliklerinin doğal sonucudur ‘salamdan bir parça kesmek’…
O nedenle de şöhretli ve itibarlı kimselerin çok da bonkör davranmaması, reklam yüzü olmaya “evet” demeden önce ince ince ölçüp biçmesinde fayda vardır… Yoksa dilimleye dilimleye salamdan geriye bir şey kalmaz…
Bu iş birliklerinin bir örneğine daha rastladık. Tam da olması gerektiği gibi, firmanın iletişim hedeflerine hizmet ederken şöhretlerde de aşındırmaya, ‘substance kaybına’ neden olmayan cinsten…
Lysol markası dezenfektan spreyleri için ülkemizde çok beğenilen iki isimle anlaşmış: Prof. Dr. Osman Müftüoğlu ve oyuncu Taner Ölmez…
Bu iki ismin yer aldığı hem reklam filmi hem de Ölmez’in başrolünde oynadığı Mucize Doktor dizisindeki ‘ürün yerleştirme’ tekniğiyle bütünleşik bir anlayışa gidilmiş… Bu anlayışı Müftüoğlu ve Ölmez’in iletişim çalışmasındaki konumlandırmalarında da sürdürmüşler…
Ölmez’in kampanya içindeki konumlandırması, daha önce Sağlık Bakanlığı’nın pandemi tedbirlerine yönelik kamu spotundaki gibi ‘duygusal çengel’ görevi görüyor…
Müftüoğlu’nun ise bilim insanı kimliğiyle, izleyenlere ‘akıl çengeli’ atması amaçlanmış. Hoca’nın reklamda ürüne dair bir kelam etmemesi de ondan… O, yalnızca bilimsel açıklamalarla hijyen konusunda olması gerekenlerden bahsediyor… Hem de TedX konuşması benzeri bir ortamda…
Ünlü isimlerin hele ki Müftüoğlu gibi tıp kariyeri ve popülere tıp alanındaki çalışmalarıyla toplum nezdinde itibar kazanmış kişilerin bu dengeyi tutturmaları son derece önemli… Ürün tanıtımına, doğrudan özdeşleşerek değil, dolaylı ve konuyu genelleyerek katkı sağlayan Hoca iyi bir örnek oluşturuyor.
Ne Müftüoğlu markanın önüne geçiyor ne de marka onun… Böylece başarılı bir iletişim çalışması ortaya çıktığı gibi salamdan da ancak makul bir parça kesiliyor…
Hijyen is the new black
Yani, günümüzde yeni moda ‘hijyen’… Şimdilik yeni moda diyoruz ama uzun süre kalıcı olacak, etkisini sürdürecek gibi de görünüyor…
Mart ayından itibaren pandemi nedeniyle ortaya çıkan belirsizliği dağıtmak için “Bundan sonra ne olacak?” sorusu sıkça gündeme gelir oldu… Biz de bu konudaki naçizane görüşümüzü, ‘canlılığın sürdürülebilmesi’, ‘sağlık’, ‘hijyen’ gibi başlıkların sadece tıp âleminde değil, hayatın her alanında öncelik kazanacağı yönünde ortaya koymuştuk.
Bu durum, araştırmalara da yansımaya başlamış… KPMG, 12 ülkede 70 bin denekle yaptığı “Tüketici ve Yeni Gerçeklik Araştırması”nın sonuçlarını yayınlamış.
Buna göre, gıda perakendesi ve market sektörüne duyulan yüksek güven erozyona uğramış. Perakendecilerin eksiye düşen tüketici güvenini yeniden inşa etmeleri için ‘kişisel güvenlik’ ve ‘hijyen’i ciddiye aldıkları algılatabilmeleri gerekiyormuş.
Araştırmanın sonuçları, pandemi nedeniyle çoğunlukla online alışverişe yönelen tüketicileri yeniden fiziksel alışverişe yönlendirebilmek için kişisel güvenlik önlemlerinin detaylı uygulanması, temasın en aza indirilmesi, mağaza içi etkileşimin azaltılması gibi konularda önlem alındığının ortaya konulması gerektiğini gösteriyor.
Katılımcılar, “Mağazaya dönmek için sizi ne ikna eder?” sorusuna; “Market alışverişlerinde dezenfekte edilmiş alışveriş arabaları/sepetleri” ile “Market dışı alışverişlerde sosyal mesafe kurallarına uyulması” yanıtlarını vermiş.
İletişimcilerin bu araştırmanın sonuçlarını ayrıntısıyla incelemelerinde ve e-ticaretle rekabet edebilmek için tüketicilerin güvenini geç kalınmadan kazanmak üzere iletişim çalışmalarını inşa etmelerinde yarar var…
Yapay âfet
Kim olursanız olun her işi kendiniz yapamazsınız… O zaman da sorumluluğunuz, işi ehline teslim etmektir… Böyle davranılmazsa ortaya çıkabilecek sonuçlara bir örnek İzmir depreminden sonra görüldü… Keşke hiç görmeseydik…
Başakşehir Belediyesi, 91 saat sonra göçükten çıkarılan ve hepimizi duygulandıran 3 yaşındaki Ayda Gezgin’in kullanıldığı bir afiş hazırlatmış… Kurtarma ekiplerini onurlandırmak, deprem konusunda duyarlılıklarını ifade etmek ve Ayda’nın kurtarılması sevincini tüm toplumla paylaşmak amacıyla bunu yaptıklarını tahmin edebiliyoruz.
Bize göre yalnızca Türkiye’nin en başarılı komedyenlerinden değil, aynı zamanda dünya çapında da bir yetenek olan Cem Yılmaz’ın Opet ve Hepsiburada’nın iletişim kampanyalarının eş zamanlı yüzü olmasından bahsetmiştik…
Markalar açısından şöhretlerle yapılan iş birliklerinin çok sayıda getirisi vardır. Bunların en önemlisi de onların itibarlarından, güvenilirliklerinden birer parça kopararak kendi hanelerine de yazmak istemeleridir… Yani, bu iş birliklerinin doğal sonucudur ‘salamdan bir parça kesmek’…
O nedenle de şöhretli ve itibarlı kimselerin çok da bonkör davranmaması, reklam yüzü olmaya “evet” demeden önce ince ince ölçüp biçmesinde fayda vardır… Yoksa dilimleye dilimleye salamdan geriye bir şey kalmaz…
Bu iş birliklerinin bir örneğine daha rastladık. Tam da olması gerektiği gibi, firmanın iletişim hedeflerine hizmet ederken şöhretlerde de aşındırmaya, ‘substance kaybına’ neden olmayan cinsten…
Lysol markası dezenfektan spreyleri için ülkemizde çok beğenilen iki isimle anlaşmış: Prof. Dr. Osman Müftüoğlu ve oyuncu Taner Ölmez…
Bu iki ismin yer aldığı hem reklam filmi hem de Ölmez’in başrolünde oynadığı Mucize Doktor dizisindeki ‘ürün yerleştirme’ tekniğiyle bütünleşik bir anlayışa gidilmiş… Bu anlayışı Müftüoğlu ve Ölmez’in iletişim çalışmasındaki konumlandırmalarında da sürdürmüşler…
Ölmez’in kampanya içindeki konumlandırması, daha önce Sağlık Bakanlığı’nın pandemi tedbirlerine yönelik kamu spotundaki gibi ‘duygusal çengel’ görevi görüyor…
Müftüoğlu’nun ise bilim insanı kimliğiyle, izleyenlere ‘akıl çengeli’ atması amaçlanmış. Hoca’nın reklamda ürüne dair bir kelam etmemesi de ondan… O, yalnızca bilimsel açıklamalarla hijyen konusunda olması gerekenlerden bahsediyor… Hem de TedX konuşması benzeri bir ortamda…
Ünlü isimlerin hele ki Müftüoğlu gibi tıp kariyeri ve popülere tıp alanındaki çalışmalarıyla toplum nezdinde itibar kazanmış kişilerin bu dengeyi tutturmaları son derece önemli… Ürün tanıtımına, doğrudan özdeşleşerek değil, dolaylı ve konuyu genelleyerek katkı sağlayan Hoca iyi bir örnek oluşturuyor.
Ne Müftüoğlu markanın önüne geçiyor ne de marka onun… Böylece başarılı bir iletişim çalışması ortaya çıktığı gibi salamdan da ancak makul bir parça kesiliyor…
Hijyen is the new black
Yani, günümüzde yeni moda ‘hijyen’… Şimdilik yeni moda diyoruz ama uzun süre kalıcı olacak, etkisini sürdürecek gibi de görünüyor…
Mart ayından itibaren pandemi nedeniyle ortaya çıkan belirsizliği dağıtmak için “Bundan sonra ne olacak?” sorusu sıkça gündeme gelir oldu… Biz de bu konudaki naçizane görüşümüzü, ‘canlılığın sürdürülebilmesi’, ‘sağlık’, ‘hijyen’ gibi başlıkların sadece tıp âleminde değil, hayatın her alanında öncelik kazanacağı yönünde ortaya koymuştuk.
Bu durum, araştırmalara da yansımaya başlamış… KPMG, 12 ülkede 70 bin denekle yaptığı “Tüketici ve Yeni Gerçeklik Araştırması”nın sonuçlarını yayınlamış.
Buna göre, gıda perakendesi ve market sektörüne duyulan yüksek güven erozyona uğramış. Perakendecilerin eksiye düşen tüketici güvenini yeniden inşa etmeleri için ‘kişisel güvenlik’ ve ‘hijyen’i ciddiye aldıkları algılatabilmeleri gerekiyormuş.
Araştırmanın sonuçları, pandemi nedeniyle çoğunlukla online alışverişe yönelen tüketicileri yeniden fiziksel alışverişe yönlendirebilmek için kişisel güvenlik önlemlerinin detaylı uygulanması, temasın en aza indirilmesi, mağaza içi etkileşimin azaltılması gibi konularda önlem alındığının ortaya konulması gerektiğini gösteriyor.
Katılımcılar, “Mağazaya dönmek için sizi ne ikna eder?” sorusuna; “Market alışverişlerinde dezenfekte edilmiş alışveriş arabaları/sepetleri” ile “Market dışı alışverişlerde sosyal mesafe kurallarına uyulması” yanıtlarını vermiş.
İletişimcilerin bu araştırmanın sonuçlarını ayrıntısıyla incelemelerinde ve e-ticaretle rekabet edebilmek için tüketicilerin güvenini geç kalınmadan kazanmak üzere iletişim çalışmalarını inşa etmelerinde yarar var…
Yapay âfet
Kim olursanız olun her işi kendiniz yapamazsınız… O zaman da sorumluluğunuz, işi ehline teslim etmektir… Böyle davranılmazsa ortaya çıkabilecek sonuçlara bir örnek İzmir depreminden sonra görüldü… Keşke hiç görmeseydik…
Başakşehir Belediyesi, 91 saat sonra göçükten çıkarılan ve hepimizi duygulandıran 3 yaşındaki Ayda Gezgin’in kullanıldığı bir afiş hazırlatmış… Kurtarma ekiplerini onurlandırmak, deprem konusunda duyarlılıklarını ifade etmek ve Ayda’nın kurtarılması sevincini tüm toplumla paylaşmak amacıyla bunu yaptıklarını tahmin edebiliyoruz.
Ancak bir işi ‘iyi’ olduğu kadar ‘kabul edilebilir’ de kılacak olan yalnızca ‘niyet’ olamaz… O işin nasıl yapıldığı bir çuval inciri berbat edebilir ki olan da budur…
Belediye bu iş için, ülkemizin 2017 Oscarlarına aday gösterdiği Ayla filminden bu gibi durumlarda kullanılan ifadeyle “esinlenmeye” çalışmış. Ancak esinlenme, beşerî sınırlar içinde olsa belki bir yere kadar kabul edilebilirdi ama afişteki l harfine Paint programıyla eklenmiş gibi duran sembolle d harfine dönüştürülerek Ayda yazılması… Biçimsel olarak ‘çirkin’ bir iş çıkarmakla beraber iletilmek istenen mesajı da karman çorman bir yere itmiş…
Sonuçta, niyetlenilenin çok ötesinde, yaşanan doğal âfetten yararlanmak isteyen bir ‘yapay âfet’ çıkmış ortaya…
Belediye bu iş için, ülkemizin 2017 Oscarlarına aday gösterdiği Ayla filminden bu gibi durumlarda kullanılan ifadeyle “esinlenmeye” çalışmış. Ancak esinlenme, beşerî sınırlar içinde olsa belki bir yere kadar kabul edilebilirdi ama afişteki l harfine Paint programıyla eklenmiş gibi duran sembolle d harfine dönüştürülerek Ayda yazılması… Biçimsel olarak ‘çirkin’ bir iş çıkarmakla beraber iletilmek istenen mesajı da karman çorman bir yere itmiş…
Sonuçta, niyetlenilenin çok ötesinde, yaşanan doğal âfetten yararlanmak isteyen bir ‘yapay âfet’ çıkmış ortaya…