Müslüm’ü ‘okumak’ yetebilir…
08 kasım 2018 - yeni şafak
İki araştırma dolaşıyor ortada. Herkes birbirine yolluyor… Ipsos’un Türkiye’yi Anlama Kılavuzu ve Optimar’ın yaptığı Türkiye’nin Nabzı Araştırması…
Yerel seçimler yaklaşıyor ya… Milletin ortak ruhî şekillenmesini bileceksiniz ki ona göre siyasî iletişim dilini oluşturacaksınız…
Oysa belki de bu araştırmalara hiç de gerek kalmayabilir…
Mesela, Müslüm filminin neden bu kadar büyük beğeni ile karşılandığını analiz etmek, filmi bir toplumsal olgu olarak okumak, yeterli olabilir mi acaba…
Bir haftada 2 milyon 165 bin seyirci… 29 milyon TL hasılat… Bu işten anlayanlar rekora koştuğunu söylüyorlar…
Öncelikle şu soru sorularak başlanabilir işe: Müslüm’ün Anglosakson ya da Frankofon kültürünün hâkim olduğu ülkelerde herhangi bir şansı olur muydu dersiniz?.. Hiç sanmam…
Yani, bize özgüdür… Benzersizdir… Bizim ortak ruhî şekillenmemizin ürünüdür. Şahsen beğenip beğenmeme noktasından bakarsanız yanılırsınız. Bizim kültür ve değerlerimizden uzak olmaması onu benzersiz kılmaktadır…
“Ya güldüreceksin ya ağlatacaksın” ilkesi geçerliliğini korumaktadır…
Yani, acı… Bizim kültürümüzde ne kadar önemlidir… Ülkemiz insanının rasyonel değil irrasyonel nedenlerle karar verme refleksini de bunun üzerine eklemeyi unutmayın…
Burada Sezen Aksu’nun ‘Gidemem’ adlı şarkısının içindeki o ünlü bölümü hatırlamamak mümkün mü?.. “Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem / Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir / Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem / Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir…”
Acılar ve büyük başarılarla dolu bir hayat… Nefretler ve sevgilerle süslü bir ömür… Bu duyguları içeren hikâyelerden çoktur çevremizde… Ancak hepsi sanata, insan sevgisine dökülemez… Onun için Hakan Kırkavaç (Ketche), Can Ulkay gibi usta yönetmenler, Mustafa Uslu, Nuri Yıldırım gibi işini bilen yapımcılar, Timuçin Esen, Zerrin Tekindor gibi sanatının doruğunda oyuncular gerekir…
Bunlara bir de o itina ile hazırlanmış müzikleri, harikalar yaratan Doğuş Özel, Martin Szecsanov kamera ustalarını ekleyin ve bir Türk filminin keyfini çıkarın…
Neymiş, şarkılar Müslüm Baba’nın kendi sesinden verilmeliymiş… Tartışmaya bakın… Tam uyuz kaşıma… Yahu film rekorlar kırıyor, herkes Timuçin Esen’in sesine ve performansına bayılmış… Aslolan sonuçtur arkadaşlar… Gerisi lafügüzaftır…
Bestesi Mustafa Sayan’a, sözleri Ali Avaz’a ait o şarkı aslında hem Müslüm’ü (kişi ve film olarak) hem de Müslüm Gürses’i ne mükemmel anlatıyor:
“Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş / Tanrı istemezse insan ölmezmiş / Sen tanrı mısın beni öldürdün / Eşime dostuma beni güldürdün / Vicdanının sesini dinle bak ne diyor / Senin için bir can bir can gidiyor / Allah öldürür dünyadan alır / Sen beni öldürdün hayatta bıraktın / Cehennem ateşi ahrette olur / Sen beni dünyada ateşe attın…”
Bu şarkı ancak Müslüm Baba’nın hayatıyla bütünleştiği için anlam kazanıyordu…
Gelelim onu canlandıran ustaya… Timuçin Esen, 14 Ağustos 1973 tarihinde Adana'da Devlet Su İşleri'nde çalışan avukat anne ve avukat babanın ilk çocuğu olarak doğmuş. TED Ankara Koleji’ni bitirmiş. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nde iki yıl okuduktan sonra İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nden mezun olmuş. Konservatuarda okurken, bazı lokallerde çalıp söylemeye başlamış. İtalya ve ABD'de de tiyatro eğitimi almış. Los Angeles'taki California Insitute of the Arts Üniversitesi'nde 7 yıl sinema - yönetmenlik üzerine master yapmış.
Esen’in özgeçmişinden neden söz ettik?.. Şundan: Kolay gelmiyor başarı… Bedel istiyor… Emek istiyor… Risk almayı gerektiriyor… Timuçin Esen, Yönetmen ve Yapımcı da Müslüm Gürses gibi risk almışlar ve başarmışlar…
Siyasî iletişime kafa yormak isteyenlerin kulaklarına küpe olması dileğiyle…
Yerel seçimler yaklaşıyor ya… Milletin ortak ruhî şekillenmesini bileceksiniz ki ona göre siyasî iletişim dilini oluşturacaksınız…
Oysa belki de bu araştırmalara hiç de gerek kalmayabilir…
Mesela, Müslüm filminin neden bu kadar büyük beğeni ile karşılandığını analiz etmek, filmi bir toplumsal olgu olarak okumak, yeterli olabilir mi acaba…
Bir haftada 2 milyon 165 bin seyirci… 29 milyon TL hasılat… Bu işten anlayanlar rekora koştuğunu söylüyorlar…
Öncelikle şu soru sorularak başlanabilir işe: Müslüm’ün Anglosakson ya da Frankofon kültürünün hâkim olduğu ülkelerde herhangi bir şansı olur muydu dersiniz?.. Hiç sanmam…
Yani, bize özgüdür… Benzersizdir… Bizim ortak ruhî şekillenmemizin ürünüdür. Şahsen beğenip beğenmeme noktasından bakarsanız yanılırsınız. Bizim kültür ve değerlerimizden uzak olmaması onu benzersiz kılmaktadır…
“Ya güldüreceksin ya ağlatacaksın” ilkesi geçerliliğini korumaktadır…
Yani, acı… Bizim kültürümüzde ne kadar önemlidir… Ülkemiz insanının rasyonel değil irrasyonel nedenlerle karar verme refleksini de bunun üzerine eklemeyi unutmayın…
Burada Sezen Aksu’nun ‘Gidemem’ adlı şarkısının içindeki o ünlü bölümü hatırlamamak mümkün mü?.. “Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem / Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir / Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem / Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir…”
Acılar ve büyük başarılarla dolu bir hayat… Nefretler ve sevgilerle süslü bir ömür… Bu duyguları içeren hikâyelerden çoktur çevremizde… Ancak hepsi sanata, insan sevgisine dökülemez… Onun için Hakan Kırkavaç (Ketche), Can Ulkay gibi usta yönetmenler, Mustafa Uslu, Nuri Yıldırım gibi işini bilen yapımcılar, Timuçin Esen, Zerrin Tekindor gibi sanatının doruğunda oyuncular gerekir…
Bunlara bir de o itina ile hazırlanmış müzikleri, harikalar yaratan Doğuş Özel, Martin Szecsanov kamera ustalarını ekleyin ve bir Türk filminin keyfini çıkarın…
Neymiş, şarkılar Müslüm Baba’nın kendi sesinden verilmeliymiş… Tartışmaya bakın… Tam uyuz kaşıma… Yahu film rekorlar kırıyor, herkes Timuçin Esen’in sesine ve performansına bayılmış… Aslolan sonuçtur arkadaşlar… Gerisi lafügüzaftır…
Bestesi Mustafa Sayan’a, sözleri Ali Avaz’a ait o şarkı aslında hem Müslüm’ü (kişi ve film olarak) hem de Müslüm Gürses’i ne mükemmel anlatıyor:
“Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş / Tanrı istemezse insan ölmezmiş / Sen tanrı mısın beni öldürdün / Eşime dostuma beni güldürdün / Vicdanının sesini dinle bak ne diyor / Senin için bir can bir can gidiyor / Allah öldürür dünyadan alır / Sen beni öldürdün hayatta bıraktın / Cehennem ateşi ahrette olur / Sen beni dünyada ateşe attın…”
Bu şarkı ancak Müslüm Baba’nın hayatıyla bütünleştiği için anlam kazanıyordu…
Gelelim onu canlandıran ustaya… Timuçin Esen, 14 Ağustos 1973 tarihinde Adana'da Devlet Su İşleri'nde çalışan avukat anne ve avukat babanın ilk çocuğu olarak doğmuş. TED Ankara Koleji’ni bitirmiş. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nde iki yıl okuduktan sonra İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nden mezun olmuş. Konservatuarda okurken, bazı lokallerde çalıp söylemeye başlamış. İtalya ve ABD'de de tiyatro eğitimi almış. Los Angeles'taki California Insitute of the Arts Üniversitesi'nde 7 yıl sinema - yönetmenlik üzerine master yapmış.
Esen’in özgeçmişinden neden söz ettik?.. Şundan: Kolay gelmiyor başarı… Bedel istiyor… Emek istiyor… Risk almayı gerektiriyor… Timuçin Esen, Yönetmen ve Yapımcı da Müslüm Gürses gibi risk almışlar ve başarmışlar…
Siyasî iletişime kafa yormak isteyenlerin kulaklarına küpe olması dileğiyle…