Müzik hem ruhun hem iletişimin gıdasıdır
15 HAZİRAN 2012
Neva Çiftçioğlu Banes’in 29 Mayıs 2012 tarihli makalesinden öğreniyoruz:
Bilim insanları müziğin hasta tedavisi üzerindeki etkisini incelerken karşılarına "müzikle tedavi tarihinde" Osmanlılar çıkıyormuş. 874-950 yıllarında yaşamış bir Türk filozof ve bilim düşünürü olan Farabi, Türk müziği makamlarının insan psikolojisi üzerine etkisinden söz ederken makamların insana verdiği duygusal hali şöyle sıralamış:
Rast makamı: Huzur verirmiş; Rehavi makamı: Sonsuzluk fikri; Kuçek makamı: Hüzün; Büzürk makamı: Korku; İsfahan makamı: Güven hissi verirmiş; Neva makamı: Lezzet ve ferahlık; Uşşak makamı: Gülme hissi; Zirgüle makamı: Uyku; Saba makamı: Cesaret ve kuvvet; Buselik makamı: Dayanma gücü verirmiş; Hüseyni makamı: Sükûnet ve rahatlık verirmiş; Hicaz makam ise: Alçakgönüllük uyandırırmış.
Bu ay ay Güney Delhi'de psikiyatr, psikolog ve çeşitli daldan tıp uzmanları bir araya gelerek müzikle otizm, Alzheimer, Parkinson, kanser, AİDS ve davranış bozuklukları tedavisinin yollarını tartışacaklarmış. Dr. Somesh Purey, her hastanın ihtiyaç duyduğu müziğin farklı olduğunun altını çiziyormuş.
Bu arada müziğin milli karakteri de yadsınamaz bir gerçek, her coğrafyanın her milletin tınısı farklı. Oysa müzik uzmanlarına göre son 10 yıl içerisinde tüm dünyada müziğin gittikçe milli tınılardan uzaklaştığı, neredeyse aynı tempo ve benzer melodilerle şekil almaya başladığı düşünülüyormuş.
Neva Hanım bu durumun altını çizerken Heriot-Watt Üniversitesi psikologlarının yaptıkları bir araştırmaya gönderme yapıyor ve global olarak insanların yaşam tarzlarındaki robotlaşmanın müziklere de yansımaya başladığını belirtiyor. Eskiden sadece eserlerin yüzde 40'ı tatminsizliği, yüzeysel ilişkilerdeki hayal kırıklıklarını ve isyanı dile getirirken bugün bu oran yüzde 70'lere tırmanmış. Geri kalan yüzde 30'un çoğunluğunu ise otistik bir çocuğun içine kapanıklığını yansıtan ritmik sallanmaları andıran müzikler oluşturuyormuş.
Alışveriş merkezlerinde melodisiz, anlamsız gümbür gümbür çalınan "dım tıs dım tıs"lar buna en iyi örnekmiş. Bu tür sadece ritim tutan, hiçbir kültür ve duyguyu yansıtmayan ama kişilerin birlikte hoplayıp zıplayarak deşarj oldukları "müzikler" toplumlardaki psikolojik gerginliğin göstergesiymiş.
36 bin kişi üzerinde yapılan araştırmaya göre dinlediğiniz müzik kişiliği yansıtıyor, dolayısıyla çocukluktan beri empoze edilerek dinletilen müzikler de kişiliği şekillendiriyormuş.
104 çeşit müziğe göre kişilikler incelendiğinde ortaya çıkan sonuç şöyleymiş: "Klasik batı müziği, caz" ve diğer "çoksesli" müziklerden hoşlanan kişilerin zekâ düzeyleri diğerlerine nazaran daha yüksekmiş. Özellikle klasik batı müziği dinleyenler, sosyal oldukları halde zaman zaman yalnız kalarak huzur arayan, yaratıcı ve kendine güvenli kişiler oluyorlarmış.
"Caz" ve "blues" dinleyen kişiler sosyal, yalnızlığı pek tercih etmeyen, kendini ön plana çıkarmaktan zevk alan kişiler; "Pop müzik" dinleyenler, sorun yaratmaktan hoşlanmayan, uyumlu, yaratıcılıkları az, sürekli bir şeyler yapmak isteyen ama ne istediğini kendisi de pek bilmeyen, konsantrasyonu zayıf kişilermiş.
"Rap" ve "hip hop" dinleyenler, sanıldığının tam tersine kendine güveni olan duygusal, saldırgan gibi görünerek kendisini incitebileceklerden uzak duran; "Country" müzik dinleyenler, iş hayatında çok çalışan, sosyal ve duygusal insanlarmış.
"Rock" ve "heavy metal" dinleyenler aslında hassas, içine kapanık, kendisine fazla güveni olmayan, kolayca vazgeçebilen kişiler. "Indie" yani var olan kategorilere uymayan bağımsız müzikleri dinleyenler, çalışmaktan zevk almayan ve fikirleri kabul edilmediği zaman kolayca saldırganlaşan kişiliğe sahiplermiş.
“Bu araştırmanın sonuçlarını okuduğumda düşündüm de galiba haklılar” diyor Neva Hanım ve devam ediyor “1970'li ve 80'li yıllardaki müzikleri özlüyoruz. Yaratıcılığımız bitiyor. Birilerinin emir vermesiyle elimizi kolumuzu kaldırmaya başladık. Bireysel aktivasyon yok. Konsantrasyon sıfırın altında. Müzikler anlamsız, kalitesiz. Yenilik adına süslü püslü her gün yeni bir sanatçı peyda oluyor.”
Buraya kadar anlaşılmayacak bir şey yok. Problem bunda sonra başlıyor. Algılamayı yönetirken kullanılan en önemli araçlardan biri müzik değil mi? İnsanlar kararlarını duygusal vermiyorlar mı? Duyguları da en çok etkileyen, reklam filmlerinde etkili bir şekilde kullanılan temel öğe müzik değil mi? O halde ne yapacak yaratıcılar şimdi? Görünen o ki, kullanılan müzikler, hele de etkili olanları hiç de yukarıda belirtilen türden değil. Tam tersine lokal renklerle bezenmiş, millî tınılarla süslenmiş damardan dokular…
Sonuç: Ben bu tür şeamet telalıklarına pabuç bırakmaktan yana olmadım hiç. Bu kez de ortak ruh şekillenmesinin başrolü kimselere kaptıracağına inanmıyorum… Araştırmalar mı? Hadi, klişe bir yanıt verelim: Araştırmaya saygımız sonsuz, ancak bir de sahanın gerçeği var…
SES ve yaşam stili birlikte ele alınmalı
Genel Yayın Yönetmenimiz Günseli Özen Ocakoğlu hem bir önceki sayıda hem de Zaman Gazetesi’ndeki köşesinde Türkiye Araştırmacılar Derneği’nin (TÜAD) açıkladığı 2012 model SES gruplarından söz etmişti. Sunumun tamamına www.tuad.org.tr’den ulaşmak mümkün…
Bizce bu SES meselesine bir de yaşam stili açısından, ortak ruhi şekillenme gruplaması yaklaşımıyla bakmakta yarar var. Çünkü satın alma kararları SES’in gerçekleri kadar dünya görüşüne, yaşam stiline dayanan tutum ve davranışlar odağında veriliyor.
Ipsos KMG geçen ay, “Türkiye’yi anlama kılavuzu” başlığı altında Türkiye tutum ve davranışlar eksenli bir kümelenme açıkladı. Sadece satın alma konusunda değil, belki ondan da önce siyasi iletişim konusunda bu kümelemeleri ciddiye almakta, analizi ona göre yapmakta büyük yarar var.
Ipsos KMG Türkiye’deki 5 temel kümeyi nüfus yaygınlığı açısından büyükten küçüğe göre şöyle sıralamış: Yeni Muhafazakârlar yüzde 35,5; Geleneksel Orta Sınıf: yüzde 21,8; Geleneksel Milliyetçiler yüzde 15,9; Tepkili Modernler yüzde 13,5; Tutunamayan Yoksullar yüzde 13,3…
Neyi kime nasıl satacağınıza sadece SES’e değil bu kümlere bakarak da karar vermek durumundasınız. Kümelerin sağlamasını AK Parti oyları ve CHP’nin yeniden gözden geçirmesi gereken iletişim stratejisi örneğinde yapmak hayli zihin açıcı olabilir…
AK Parti oylarını ilk iki gruptan almakta Yeni Muhafazakârlar ve Geleneksel Orta Sınıf’ın toplamı yüzde 57,3 yapıyor. CHP’nin oy deposu ise Tepkili Modernler ve Tutunamayan Yoksullar’da. Yani toplam yüzde 26,8… Demek ki, CHP ilk iki gruptan oy alamazsa, sittin sene tek başına iktidar olamaz…
Çok fazla basit gibi görünen bu mantık, son derece sağlıklı olabilir. SES’in yanısıra kümelere bakmak, çok daha gerçekçi olabilir…
Cesur ve akıllı kadınlar
Tam iki yıl önce kendisinden bir kere daha burada söz etmişim. Finansal hizmetler firması Goldman Sachs tarafından tüm dünyada başlatılan bir proje olan “10.000 Kadın girişimci” çerçevesinde. İpek İlyasoğlu Merdim gönderdiği mesajda şöyle diyor:
“Ben çalışmaya doyamadığım için yeni bir projeye imza attım. Sizinle de paylaşmak istiyorum. The Sabun… www.thesabun.com sadece doğallığını ispatlamış ürünlerin yer alabildiği, her aşamasında benim de bulunduğum çok özel bir doğal kişisel bakım ürünleri satış sitesi.
İki yıl önce olduğu gibi yine gidip baktım o adrese… Siz de gidip bakın. Cesaret ve akıl biraraya gelince neler oluyor görün. Hiç tanımadığım İpek hanımın benim sütunlarımı kullanmak konusunda gösterdiği başarıyı da ayrıca takdir ediyorum.
Size İpek hanımın bülteninden tadımlık bir iki satır aktarayım, gerisine siz bakın:
“… Yalnızca doğal olan kişisel bakım ürünlerini satışa sunan The Sabun, büyük bir aşk ve heyecanla kuruldu. Esanslara, kokulara gönül verip işin mutfağına giren ekip, bugüne kadar doğallıkla çok nadir karşılaştıklarını fark etti ve The Sabun markası ile bu ürünleri tüketici ile buluşturmaya karar verdi. Doğallık, birçok kişisel bakım ve kozmetik ürünlerinde bulunan EDTA, SLES, Parafin, Paraben vb. kanserojen ve kimyasal maddelerin kullanılmaması ile elde ediliyor. Bu maddelerin insan vücuduna verdiği zararlar da ayrıca The Sabun sitesinde anlatılıyor. Düzenli kullanımda cilt problemlerinin çözümüne destek olabilen aromaterapi sabunları, kıl dönmelerine karşı önlem alabileceğiniz doğal tıraş sabunları, kısa duşların pabucunu dama atan keyifli banyo kabarcıkları, yaktığınızda asla petrol solumadığınızı bildiğiniz beeswax mumları, mis gibi kokan bitkisel katı vücut nemlendiricileri, sizi günlerce sürecek rahatlığa ve güzel kokuya kavuşturacak aromaterapi masaj mumları tamamen doğal yağlar ve esanslardan hazırlanıyor.”
İpek hanım gibi girişimciler, her türlü desteği hak ediyor… Aynen, paraya kıyıp bütün serisini almayı başardığım Osmanlı Kurşun Askerleri’nin yaratıcısı Ayşe Yetişkin Kubilay hanım gibi… www.galerialfa.com’a girip bakın… Kendisini tanıma fırsatını buamadığım bir başka cesur, akıllı ve ruhen zengin bir hanımefendiyi daha takdir etme şansını kendinize verin…
Bilim insanları müziğin hasta tedavisi üzerindeki etkisini incelerken karşılarına "müzikle tedavi tarihinde" Osmanlılar çıkıyormuş. 874-950 yıllarında yaşamış bir Türk filozof ve bilim düşünürü olan Farabi, Türk müziği makamlarının insan psikolojisi üzerine etkisinden söz ederken makamların insana verdiği duygusal hali şöyle sıralamış:
Rast makamı: Huzur verirmiş; Rehavi makamı: Sonsuzluk fikri; Kuçek makamı: Hüzün; Büzürk makamı: Korku; İsfahan makamı: Güven hissi verirmiş; Neva makamı: Lezzet ve ferahlık; Uşşak makamı: Gülme hissi; Zirgüle makamı: Uyku; Saba makamı: Cesaret ve kuvvet; Buselik makamı: Dayanma gücü verirmiş; Hüseyni makamı: Sükûnet ve rahatlık verirmiş; Hicaz makam ise: Alçakgönüllük uyandırırmış.
Bu ay ay Güney Delhi'de psikiyatr, psikolog ve çeşitli daldan tıp uzmanları bir araya gelerek müzikle otizm, Alzheimer, Parkinson, kanser, AİDS ve davranış bozuklukları tedavisinin yollarını tartışacaklarmış. Dr. Somesh Purey, her hastanın ihtiyaç duyduğu müziğin farklı olduğunun altını çiziyormuş.
Bu arada müziğin milli karakteri de yadsınamaz bir gerçek, her coğrafyanın her milletin tınısı farklı. Oysa müzik uzmanlarına göre son 10 yıl içerisinde tüm dünyada müziğin gittikçe milli tınılardan uzaklaştığı, neredeyse aynı tempo ve benzer melodilerle şekil almaya başladığı düşünülüyormuş.
Neva Hanım bu durumun altını çizerken Heriot-Watt Üniversitesi psikologlarının yaptıkları bir araştırmaya gönderme yapıyor ve global olarak insanların yaşam tarzlarındaki robotlaşmanın müziklere de yansımaya başladığını belirtiyor. Eskiden sadece eserlerin yüzde 40'ı tatminsizliği, yüzeysel ilişkilerdeki hayal kırıklıklarını ve isyanı dile getirirken bugün bu oran yüzde 70'lere tırmanmış. Geri kalan yüzde 30'un çoğunluğunu ise otistik bir çocuğun içine kapanıklığını yansıtan ritmik sallanmaları andıran müzikler oluşturuyormuş.
Alışveriş merkezlerinde melodisiz, anlamsız gümbür gümbür çalınan "dım tıs dım tıs"lar buna en iyi örnekmiş. Bu tür sadece ritim tutan, hiçbir kültür ve duyguyu yansıtmayan ama kişilerin birlikte hoplayıp zıplayarak deşarj oldukları "müzikler" toplumlardaki psikolojik gerginliğin göstergesiymiş.
36 bin kişi üzerinde yapılan araştırmaya göre dinlediğiniz müzik kişiliği yansıtıyor, dolayısıyla çocukluktan beri empoze edilerek dinletilen müzikler de kişiliği şekillendiriyormuş.
104 çeşit müziğe göre kişilikler incelendiğinde ortaya çıkan sonuç şöyleymiş: "Klasik batı müziği, caz" ve diğer "çoksesli" müziklerden hoşlanan kişilerin zekâ düzeyleri diğerlerine nazaran daha yüksekmiş. Özellikle klasik batı müziği dinleyenler, sosyal oldukları halde zaman zaman yalnız kalarak huzur arayan, yaratıcı ve kendine güvenli kişiler oluyorlarmış.
"Caz" ve "blues" dinleyen kişiler sosyal, yalnızlığı pek tercih etmeyen, kendini ön plana çıkarmaktan zevk alan kişiler; "Pop müzik" dinleyenler, sorun yaratmaktan hoşlanmayan, uyumlu, yaratıcılıkları az, sürekli bir şeyler yapmak isteyen ama ne istediğini kendisi de pek bilmeyen, konsantrasyonu zayıf kişilermiş.
"Rap" ve "hip hop" dinleyenler, sanıldığının tam tersine kendine güveni olan duygusal, saldırgan gibi görünerek kendisini incitebileceklerden uzak duran; "Country" müzik dinleyenler, iş hayatında çok çalışan, sosyal ve duygusal insanlarmış.
"Rock" ve "heavy metal" dinleyenler aslında hassas, içine kapanık, kendisine fazla güveni olmayan, kolayca vazgeçebilen kişiler. "Indie" yani var olan kategorilere uymayan bağımsız müzikleri dinleyenler, çalışmaktan zevk almayan ve fikirleri kabul edilmediği zaman kolayca saldırganlaşan kişiliğe sahiplermiş.
“Bu araştırmanın sonuçlarını okuduğumda düşündüm de galiba haklılar” diyor Neva Hanım ve devam ediyor “1970'li ve 80'li yıllardaki müzikleri özlüyoruz. Yaratıcılığımız bitiyor. Birilerinin emir vermesiyle elimizi kolumuzu kaldırmaya başladık. Bireysel aktivasyon yok. Konsantrasyon sıfırın altında. Müzikler anlamsız, kalitesiz. Yenilik adına süslü püslü her gün yeni bir sanatçı peyda oluyor.”
Buraya kadar anlaşılmayacak bir şey yok. Problem bunda sonra başlıyor. Algılamayı yönetirken kullanılan en önemli araçlardan biri müzik değil mi? İnsanlar kararlarını duygusal vermiyorlar mı? Duyguları da en çok etkileyen, reklam filmlerinde etkili bir şekilde kullanılan temel öğe müzik değil mi? O halde ne yapacak yaratıcılar şimdi? Görünen o ki, kullanılan müzikler, hele de etkili olanları hiç de yukarıda belirtilen türden değil. Tam tersine lokal renklerle bezenmiş, millî tınılarla süslenmiş damardan dokular…
Sonuç: Ben bu tür şeamet telalıklarına pabuç bırakmaktan yana olmadım hiç. Bu kez de ortak ruh şekillenmesinin başrolü kimselere kaptıracağına inanmıyorum… Araştırmalar mı? Hadi, klişe bir yanıt verelim: Araştırmaya saygımız sonsuz, ancak bir de sahanın gerçeği var…
SES ve yaşam stili birlikte ele alınmalı
Genel Yayın Yönetmenimiz Günseli Özen Ocakoğlu hem bir önceki sayıda hem de Zaman Gazetesi’ndeki köşesinde Türkiye Araştırmacılar Derneği’nin (TÜAD) açıkladığı 2012 model SES gruplarından söz etmişti. Sunumun tamamına www.tuad.org.tr’den ulaşmak mümkün…
Bizce bu SES meselesine bir de yaşam stili açısından, ortak ruhi şekillenme gruplaması yaklaşımıyla bakmakta yarar var. Çünkü satın alma kararları SES’in gerçekleri kadar dünya görüşüne, yaşam stiline dayanan tutum ve davranışlar odağında veriliyor.
Ipsos KMG geçen ay, “Türkiye’yi anlama kılavuzu” başlığı altında Türkiye tutum ve davranışlar eksenli bir kümelenme açıkladı. Sadece satın alma konusunda değil, belki ondan da önce siyasi iletişim konusunda bu kümelemeleri ciddiye almakta, analizi ona göre yapmakta büyük yarar var.
Ipsos KMG Türkiye’deki 5 temel kümeyi nüfus yaygınlığı açısından büyükten küçüğe göre şöyle sıralamış: Yeni Muhafazakârlar yüzde 35,5; Geleneksel Orta Sınıf: yüzde 21,8; Geleneksel Milliyetçiler yüzde 15,9; Tepkili Modernler yüzde 13,5; Tutunamayan Yoksullar yüzde 13,3…
Neyi kime nasıl satacağınıza sadece SES’e değil bu kümlere bakarak da karar vermek durumundasınız. Kümelerin sağlamasını AK Parti oyları ve CHP’nin yeniden gözden geçirmesi gereken iletişim stratejisi örneğinde yapmak hayli zihin açıcı olabilir…
AK Parti oylarını ilk iki gruptan almakta Yeni Muhafazakârlar ve Geleneksel Orta Sınıf’ın toplamı yüzde 57,3 yapıyor. CHP’nin oy deposu ise Tepkili Modernler ve Tutunamayan Yoksullar’da. Yani toplam yüzde 26,8… Demek ki, CHP ilk iki gruptan oy alamazsa, sittin sene tek başına iktidar olamaz…
Çok fazla basit gibi görünen bu mantık, son derece sağlıklı olabilir. SES’in yanısıra kümelere bakmak, çok daha gerçekçi olabilir…
Cesur ve akıllı kadınlar
Tam iki yıl önce kendisinden bir kere daha burada söz etmişim. Finansal hizmetler firması Goldman Sachs tarafından tüm dünyada başlatılan bir proje olan “10.000 Kadın girişimci” çerçevesinde. İpek İlyasoğlu Merdim gönderdiği mesajda şöyle diyor:
“Ben çalışmaya doyamadığım için yeni bir projeye imza attım. Sizinle de paylaşmak istiyorum. The Sabun… www.thesabun.com sadece doğallığını ispatlamış ürünlerin yer alabildiği, her aşamasında benim de bulunduğum çok özel bir doğal kişisel bakım ürünleri satış sitesi.
İki yıl önce olduğu gibi yine gidip baktım o adrese… Siz de gidip bakın. Cesaret ve akıl biraraya gelince neler oluyor görün. Hiç tanımadığım İpek hanımın benim sütunlarımı kullanmak konusunda gösterdiği başarıyı da ayrıca takdir ediyorum.
Size İpek hanımın bülteninden tadımlık bir iki satır aktarayım, gerisine siz bakın:
“… Yalnızca doğal olan kişisel bakım ürünlerini satışa sunan The Sabun, büyük bir aşk ve heyecanla kuruldu. Esanslara, kokulara gönül verip işin mutfağına giren ekip, bugüne kadar doğallıkla çok nadir karşılaştıklarını fark etti ve The Sabun markası ile bu ürünleri tüketici ile buluşturmaya karar verdi. Doğallık, birçok kişisel bakım ve kozmetik ürünlerinde bulunan EDTA, SLES, Parafin, Paraben vb. kanserojen ve kimyasal maddelerin kullanılmaması ile elde ediliyor. Bu maddelerin insan vücuduna verdiği zararlar da ayrıca The Sabun sitesinde anlatılıyor. Düzenli kullanımda cilt problemlerinin çözümüne destek olabilen aromaterapi sabunları, kıl dönmelerine karşı önlem alabileceğiniz doğal tıraş sabunları, kısa duşların pabucunu dama atan keyifli banyo kabarcıkları, yaktığınızda asla petrol solumadığınızı bildiğiniz beeswax mumları, mis gibi kokan bitkisel katı vücut nemlendiricileri, sizi günlerce sürecek rahatlığa ve güzel kokuya kavuşturacak aromaterapi masaj mumları tamamen doğal yağlar ve esanslardan hazırlanıyor.”
İpek hanım gibi girişimciler, her türlü desteği hak ediyor… Aynen, paraya kıyıp bütün serisini almayı başardığım Osmanlı Kurşun Askerleri’nin yaratıcısı Ayşe Yetişkin Kubilay hanım gibi… www.galerialfa.com’a girip bakın… Kendisini tanıma fırsatını buamadığım bir başka cesur, akıllı ve ruhen zengin bir hanımefendiyi daha takdir etme şansını kendinize verin…