Namal ve Kubat’ın hâlâ şansları var
29 TEMMUZ 2007
Türkiye’de siyasetçiler her şeyi bilir. Tabii ki iş ve iletişim yönetimi konusunda da uzmandırlar(!). Ak Parti gibi (o da zaman zaman) uzmanlardan hizmet alana, onlara kulak verene pek rastlanmaz. Seçimlerde yenilgiye uğrasalar da fark etmez. Yine de iletişimi iletişim uzmanlarından daha iyi bildiklerine kütük gibi inanırlar...
Peki siyasetçilerden iş ve iletişim yönetimi konusunda daha sağır olanlar var mıdır? Evet vardır...
Medya yöneticileri de her şeyi bilirler... Hatta siyasetçilerden daha da iyi bilirler(!).. Onlara iletişim alanında ‘koçluk’ yapmak imkansız gibi bir şeydir...
Peki medya yöneticilerinden daha da vahimi var mıdır?
Evet vardır... Sanatçılara kurşun işlemez... En çok onlar ‘bilir’...
Çok zora düştüklerinde, darda kaldıklarında iletişim uzmanlarına yollarını düşürürler... Ama o kadar... Sonra yine bildiklerini okurlar...
Bu dünyanın her yerinde mi böyledir?
Hayır... Bizde de olduğu gibi, işi ürün ve hizmet üretip satmak olan iş dünyasında dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ‘lükse’ izin verilemez. Bizim gibi kültür ve sanat üretiminin henüz kurumsallaşmadığı her ülkede iletişim ciddiye alınmaz... Ta ki insanların canı yanana kadar...
Gelişmiş ekonomilerde siyaset, iş ve sanat dünyasında iş yapacak adam önce finansçısını belirler, hemen ardından da iletişimcisini...
Bu nedenle bizim gibi ülkelerde siyasetçilere ve sanatçılara ‘iş ve iletişim koçluğu’ hizmeti vermek zordur. Anlamsız bir mücadeledir...
Ben şahsen hep kaçtım bu mücadeleden. Tersi söz konusu olsaydı, bu alanda tecrübelerim sonucu alınmış bir kararım bulunmasaydı, iki sanatçıya iş ve iletişim bağlamında ‘danışmanlık hizmeti’ vermek isterdim. Biri Özgü Namal, diğeri Çağla Kubat... Çünkü her ikisinin de büyük iş potansiyelleri var... Keşke avukatları, finansçıları, sekreteryası, iş geliştirme grupları, sağlık koçu, spor koçu, sanat direktörü, etkinlik ve PR yönetimi ekibi, bireysel iş ve iletişim danışmanı; sonra da tüm bu ekipleri yönetip yönlendirecek şirket yöneticisiyle dört başı mamur bir sistem kurabilseler de, hem onlar hem de Türkiye bu alanda çağ atlasa...
Çağla Kubat, “Sağır Oda” dizisindeki Duruşah Kırımlı karakterinde hayli başarılı olmuştu. Şimdi de Kadir İnanır ve Oktay Kaynarca’nın oynayacağı “Kuzey Rüzgarı”ında rol alacakmış... Dün bizim gazetenin ekinde çok hoş bir fotoğrafı vardı. Şöyle bir baktım... Kısa bir iç geçirip diğer sayfalara geçtim...
Şaka gibi
Şahsına büyük sevgi ve saygı duyduğumu hemen itiraf etmeliyim. Ama siyasi iletişim tecrübe ve bilgisine?.. Heyhat!.. Ne kadar çok isterdim aynı şeyleri o konuda da söyleyebilmeyi...
Zeki Sezer Başkan’dan söz ediyorum. Son vecizesi ne? Şu: “Tahminlerime göre son bir yıldır oyları periyodik olarak artan tek parti DSP idi. CHP’nin oyları da düşüyordu... Biz destek vermeseydik solsuz bir parlamento olabilirdi...”
Sevgili Sezer, bu durumu ‘pek çok kamu oyu araştırmasında’ da göründüğünü eklemiş sözlerine...
Bir: Bu beyanatın yeri ve zamanı mıdır? Yoksa herkesin yüklendiği bir dönemde, size Meclis’in kapılarını açmış ve partinize 13 milletvekili armağan etmiş bir siyasi partinin arkasında durduğunuzun ve vefalı, olgun bir siyasetçi olduğunuzun mu altı çizilmeliydi?..
İki: Lütfen kaynak verin Sayın Başkan. Hangi araştırma şirketinin ölçümlenmelerine göre son bir yılda oylarını en hızlı artıran parti (AK Parti dahil) DSP imiş? Sahtekârlığı defalarca kanıtlanmış sizin de tanıdığınız bir tek araştırma şirketi dışında hepsinin verilerini kabul edeceğim...
Zeki Çakan’ın mücadelesi şimdi başlıyor
Şu yargı süreci Türkiye’de ne kadar tuhaf işler. Algılama açısından felakettir durum. Biri birini dava etti mi, ilk algılama dava edilen kişinin suçlu olduğu yolundadır... Zaman içinde tamamen beraat etse de, zihinlere yerleşen şüpheyi silmek zordur...
Bireysel hak ve özgürlüklerin geliştiği ülkelerde ‘haksız suçlamaların’ bedeli çok ağırdır. Milyonlarca dolar ödenir. O zaman da insanlar birilerine çamur atarken, ihbar (!) ederken iki kere düşünürler...
Eski Enerji Bakanı Zeki Çakan kendisine yönlendirilmiş olan bütün suçlamalardan Yüce Divan’da beraat etti... Tamamen aklandı...
Peki 10 yıl sonra girin Google’a. Yazın Çakan adını. Bakın karşınıza ne çıkacak? Ben söyleyeyim: Yüce Divan’da yargılanmış olan eski enerji bakanı...
Yazık ve günah değil mi?
Hem de nasıl... Zeki Bey hemen bugün; tüm iletişim araç ve projelerini kullanarak ciddi bir ‘iade-i itibar’ ve onur mücadelesi projesini uygulamaya koymazsa, ileride işi daha da zorlaşır... Durduk yerde al sana iş... Türkiye’de ne zamana kadar bu böyle devam eder? Çamur atıp iz bırakmaya çalışmanın maliyetinin ağır olduğunu anlayana kadar...
Denemesi bedava
Bu sayfada bir kaç kez ‘Müşteri Deneyimi Yönetimi’ (İngilizcesiyle Costumer Experience Management) kavramından söz ettik... İletişim ve ilişki yönetimi alanında ‘rekabet avantajı’ sağlayan çok önemli unsurlardan biri. Sadece son yıllarda moda olmasıyla değil; bilimsel olarak defalarca satışa ve müşteri sadakatine getirdiği katma değer tespit edilmiş bir hizmet üretim biçimi...
Dünkü gazetelerde yer alan bir İkea haberini okuyunca; “Bu konuyu anlamak için bundan daha iyi bir örnek zor bulunur” dedim. İşte haber: “İkea Norveç’in başkenti Oslo’daki mağazasında müşterilerine gece yatısına kalabilme olanağı sağladı... Alış veriş için gelen müşteriler, bir gece İkea’nın konuğu oluyor ve mobilya devinin ürünlerini test etme fırsatı buluyorlar!”...
Neden çok ilginç buldum bu haberi biliyor musunuz? Türkiye’ye yerleşmeye hazırlanan ağabeyim için yatak alacağız. Araştırdık. Beş aday finale kaldı: Tempur, Pirelli, İstikbal Orgatech, Dunlopillo, Altın Yatak...
Gel de karar ver... Hepsinde bir iki saat yatmadan nasıl karşılaştıracaksınız?.. Tek yol kalıyor; gözünüzü kapayıp dost ahbap tavsiyesi ile kendinize en yakın hissettiğinize karar vermek... Bunu alış veriş sektörünün tamamına yayabilirsiniz. Şimdi müşteri deneyimini yönetmeyi beceren biri, diğerlerine fark atmaz mı?..
Bakalım bu konularda çok başarılı olan (gittiğinizde mutlaka köftesini yiyin) Türkiye İkea da benzer bir uygulamaya gidecek mi?
Peki siyasetçilerden iş ve iletişim yönetimi konusunda daha sağır olanlar var mıdır? Evet vardır...
Medya yöneticileri de her şeyi bilirler... Hatta siyasetçilerden daha da iyi bilirler(!).. Onlara iletişim alanında ‘koçluk’ yapmak imkansız gibi bir şeydir...
Peki medya yöneticilerinden daha da vahimi var mıdır?
Evet vardır... Sanatçılara kurşun işlemez... En çok onlar ‘bilir’...
Çok zora düştüklerinde, darda kaldıklarında iletişim uzmanlarına yollarını düşürürler... Ama o kadar... Sonra yine bildiklerini okurlar...
Bu dünyanın her yerinde mi böyledir?
Hayır... Bizde de olduğu gibi, işi ürün ve hizmet üretip satmak olan iş dünyasında dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ‘lükse’ izin verilemez. Bizim gibi kültür ve sanat üretiminin henüz kurumsallaşmadığı her ülkede iletişim ciddiye alınmaz... Ta ki insanların canı yanana kadar...
Gelişmiş ekonomilerde siyaset, iş ve sanat dünyasında iş yapacak adam önce finansçısını belirler, hemen ardından da iletişimcisini...
Bu nedenle bizim gibi ülkelerde siyasetçilere ve sanatçılara ‘iş ve iletişim koçluğu’ hizmeti vermek zordur. Anlamsız bir mücadeledir...
Ben şahsen hep kaçtım bu mücadeleden. Tersi söz konusu olsaydı, bu alanda tecrübelerim sonucu alınmış bir kararım bulunmasaydı, iki sanatçıya iş ve iletişim bağlamında ‘danışmanlık hizmeti’ vermek isterdim. Biri Özgü Namal, diğeri Çağla Kubat... Çünkü her ikisinin de büyük iş potansiyelleri var... Keşke avukatları, finansçıları, sekreteryası, iş geliştirme grupları, sağlık koçu, spor koçu, sanat direktörü, etkinlik ve PR yönetimi ekibi, bireysel iş ve iletişim danışmanı; sonra da tüm bu ekipleri yönetip yönlendirecek şirket yöneticisiyle dört başı mamur bir sistem kurabilseler de, hem onlar hem de Türkiye bu alanda çağ atlasa...
Çağla Kubat, “Sağır Oda” dizisindeki Duruşah Kırımlı karakterinde hayli başarılı olmuştu. Şimdi de Kadir İnanır ve Oktay Kaynarca’nın oynayacağı “Kuzey Rüzgarı”ında rol alacakmış... Dün bizim gazetenin ekinde çok hoş bir fotoğrafı vardı. Şöyle bir baktım... Kısa bir iç geçirip diğer sayfalara geçtim...
Şaka gibi
Şahsına büyük sevgi ve saygı duyduğumu hemen itiraf etmeliyim. Ama siyasi iletişim tecrübe ve bilgisine?.. Heyhat!.. Ne kadar çok isterdim aynı şeyleri o konuda da söyleyebilmeyi...
Zeki Sezer Başkan’dan söz ediyorum. Son vecizesi ne? Şu: “Tahminlerime göre son bir yıldır oyları periyodik olarak artan tek parti DSP idi. CHP’nin oyları da düşüyordu... Biz destek vermeseydik solsuz bir parlamento olabilirdi...”
Sevgili Sezer, bu durumu ‘pek çok kamu oyu araştırmasında’ da göründüğünü eklemiş sözlerine...
Bir: Bu beyanatın yeri ve zamanı mıdır? Yoksa herkesin yüklendiği bir dönemde, size Meclis’in kapılarını açmış ve partinize 13 milletvekili armağan etmiş bir siyasi partinin arkasında durduğunuzun ve vefalı, olgun bir siyasetçi olduğunuzun mu altı çizilmeliydi?..
İki: Lütfen kaynak verin Sayın Başkan. Hangi araştırma şirketinin ölçümlenmelerine göre son bir yılda oylarını en hızlı artıran parti (AK Parti dahil) DSP imiş? Sahtekârlığı defalarca kanıtlanmış sizin de tanıdığınız bir tek araştırma şirketi dışında hepsinin verilerini kabul edeceğim...
Zeki Çakan’ın mücadelesi şimdi başlıyor
Şu yargı süreci Türkiye’de ne kadar tuhaf işler. Algılama açısından felakettir durum. Biri birini dava etti mi, ilk algılama dava edilen kişinin suçlu olduğu yolundadır... Zaman içinde tamamen beraat etse de, zihinlere yerleşen şüpheyi silmek zordur...
Bireysel hak ve özgürlüklerin geliştiği ülkelerde ‘haksız suçlamaların’ bedeli çok ağırdır. Milyonlarca dolar ödenir. O zaman da insanlar birilerine çamur atarken, ihbar (!) ederken iki kere düşünürler...
Eski Enerji Bakanı Zeki Çakan kendisine yönlendirilmiş olan bütün suçlamalardan Yüce Divan’da beraat etti... Tamamen aklandı...
Peki 10 yıl sonra girin Google’a. Yazın Çakan adını. Bakın karşınıza ne çıkacak? Ben söyleyeyim: Yüce Divan’da yargılanmış olan eski enerji bakanı...
Yazık ve günah değil mi?
Hem de nasıl... Zeki Bey hemen bugün; tüm iletişim araç ve projelerini kullanarak ciddi bir ‘iade-i itibar’ ve onur mücadelesi projesini uygulamaya koymazsa, ileride işi daha da zorlaşır... Durduk yerde al sana iş... Türkiye’de ne zamana kadar bu böyle devam eder? Çamur atıp iz bırakmaya çalışmanın maliyetinin ağır olduğunu anlayana kadar...
Denemesi bedava
Bu sayfada bir kaç kez ‘Müşteri Deneyimi Yönetimi’ (İngilizcesiyle Costumer Experience Management) kavramından söz ettik... İletişim ve ilişki yönetimi alanında ‘rekabet avantajı’ sağlayan çok önemli unsurlardan biri. Sadece son yıllarda moda olmasıyla değil; bilimsel olarak defalarca satışa ve müşteri sadakatine getirdiği katma değer tespit edilmiş bir hizmet üretim biçimi...
Dünkü gazetelerde yer alan bir İkea haberini okuyunca; “Bu konuyu anlamak için bundan daha iyi bir örnek zor bulunur” dedim. İşte haber: “İkea Norveç’in başkenti Oslo’daki mağazasında müşterilerine gece yatısına kalabilme olanağı sağladı... Alış veriş için gelen müşteriler, bir gece İkea’nın konuğu oluyor ve mobilya devinin ürünlerini test etme fırsatı buluyorlar!”...
Neden çok ilginç buldum bu haberi biliyor musunuz? Türkiye’ye yerleşmeye hazırlanan ağabeyim için yatak alacağız. Araştırdık. Beş aday finale kaldı: Tempur, Pirelli, İstikbal Orgatech, Dunlopillo, Altın Yatak...
Gel de karar ver... Hepsinde bir iki saat yatmadan nasıl karşılaştıracaksınız?.. Tek yol kalıyor; gözünüzü kapayıp dost ahbap tavsiyesi ile kendinize en yakın hissettiğinize karar vermek... Bunu alış veriş sektörünün tamamına yayabilirsiniz. Şimdi müşteri deneyimini yönetmeyi beceren biri, diğerlerine fark atmaz mı?..
Bakalım bu konularda çok başarılı olan (gittiğinizde mutlaka köftesini yiyin) Türkiye İkea da benzer bir uygulamaya gidecek mi?