Nasıl formül ama…
07 Ocak 2020 - Yeni Şafak
Bütün yazar arkadaşlarımız Orta Doğu’daki karanlık tabloyu aydınlatmaya, anlamamıza yardımcı olmaya çalışıyor… Dünyanın nabzı şu sıra tabii ki Orta Doğu’da atıyor. Ancak biz, “devletin temeli kültürdür” ilkesinden hareketle önemli bir konuya değinmek istiyoruz…
Televizyonlara dizi film yapmak üzere kurulan prodüksiyon şirketlerinden bir-iki tanesiyle muhabbet ediyoruz.
Diyorlar ki: “Ulusal televizyon kanallarından artık çok fazla ümit yok. Gelecek, IPTV’lerde, VoD’larda…”
Dizi platformları içinde, şu sıralar, en gündemde olanı Netflix’miş… Fakat onlara bir proje satabilmenin çok net koşulları varmış. Hani o koşulların da Netflix’in yayınlandığı ülkedeki insanların kültür ve değerleriyle pek de alakası yokmuş… Bu ögeler yapımın içinde yer aldığında, ne hikmetse, diziler tutuyormuş…
Bu platformdaki dizileri izlerken sözü geçen koşullardan bazılarını sezinlediğimi itiraf etmeliyim…
Mesela, birinci sırada ‘şiddet’ var. İkinci sırada ‘seks’; üçüncü de ‘eşcinsellik’. Dördüncü sırada, ‘kötünün her türlüsü’; beşinci sırada ‘mistisizm’; altıncı sırada ‘inançsızlık’. Yedinci sırada ise ‘çekirdek ailenin yok oluşu’… Nasıl formül ama?..
Hakan Muhafız dizisinde ve son olarak da Atiye dizisinde bu yedi ögenin pek çoğu vardı…
Sinema eleştirmenliği konusunda saygı duyduğum yazarlardan biri olan Bruce Williamson, her türden sinema, dizi ve reklam filmine uyarlanabilen dört türden bahseder:
1. Kötü yapılmış iyi film; 2. İyi yapılmış kötü film; 3. Kötü yapılmış kötü film; 4. İyi yapılmış iyi film...
Atiye de aslında Bruce Williamson’ın deyişiyle “İyi yapılmış kötü film” kategorisine giriyor. İlgi uyandırması ve izlenmesi de bundan olsa gerek…
Diziyi izlemek isteyenler için sürprizini açık etmeden ‘kötü film’ ve ‘iyi yapım’ yönlerine değinelim…
Dizinin tanıtımları başladığından beri, sadece Göbeklitepe’nin konuya dâhil olması bile insanda merak uyandırıyordu… Yapımda buna bir de Nemrut eklenmiş… Bu iki kadim medeniyetin varlığı, ‘çağdaş’ İstanbul görüntüleriyle de desteklenmiş… Çekim, kurgu gibi prodüksiyon ögelerinin başarıyla uygulanmasıyla da ülkemizin belki ruhunu değil ama kültürünü temsil eden bir atmosfer yakalandığı söylenebilir…
Atiye’nin sürükleyici unsuru gizem… Bazı polisiye ögelerle de bu unsur desteklense de ana eksen, dizinin baş kahramanı olan Atiye’nin gizemine odaklanmış. Atiye’nin sırrı hikâyeleştirilirken de dizinin afişlerinden de hatırlayacağınız paganizme dair sembol ve göndermeler bolca yer alıyor…
Sadece paganizme değil, İslam’a da gönderme var… Adabına uygun biçimde geleneksel bir kız isteme sahnesi de izliyoruz; babasının yanında sızacak kadar içki içen genç kız karakterini de… Bunlar ve bunlara benzer pek çok tezatı bir potada eritmeye çalışmak cesaret ister… Buradan ya müthiş bir dramatik yapı kurarak sanat değeri yüksek bir iş başararak çıkarsınız… Ya da herkese yaranmaya çalıştığınız algısıyla… Bu anlamda Atiye yerli izleyiciyi biraz yorabilir… Yerli izleyicinin çoğunluğu için yan yana gelmeyecek, hatta birbirini dışlayabilen değer ve kavramlar hikâyenin inandırıcılığına gölge düşürebilir…
Dizi, Batılı ve bizim ecnebi Türk izleyicileri çeker de sekiz bölümlük bütün sezonu izlettirebilirse o zaman iş değişebilir… Zaten bizim kültürümüzü ince detaylarına kadar tartma imkânları olmayacakları için bu tezatlıklara takılmayacaklardır…
Yine de hem bizim için hem de Batılılar için ABD yapımı polisiyelerden, Dan Brown kitaplarının sinema uyarlamalarına, Dark gibi başka gizemli Netflix dizilerinden fantastik yapımların pek çok klişe özelliklerini barındıran bir yapım olmuş…
Evet, olay Türkiye’de geçiyor… Ancak sadece bu yönü onu yerli yapmaya yetmiyor…
IPTV’lerin salt ekonomik başarı odaklı, sınırsız sorumsuz içerik üretimleri, birilerini rahatsız edebilir… Ve o zaman demokrasi, özgürlük gibi tartışmalara neden olacak uygulamalar toplum sağlığı adına gündeme gelebilir… Bizden söylemesi…
Televizyonlara dizi film yapmak üzere kurulan prodüksiyon şirketlerinden bir-iki tanesiyle muhabbet ediyoruz.
Diyorlar ki: “Ulusal televizyon kanallarından artık çok fazla ümit yok. Gelecek, IPTV’lerde, VoD’larda…”
Dizi platformları içinde, şu sıralar, en gündemde olanı Netflix’miş… Fakat onlara bir proje satabilmenin çok net koşulları varmış. Hani o koşulların da Netflix’in yayınlandığı ülkedeki insanların kültür ve değerleriyle pek de alakası yokmuş… Bu ögeler yapımın içinde yer aldığında, ne hikmetse, diziler tutuyormuş…
Bu platformdaki dizileri izlerken sözü geçen koşullardan bazılarını sezinlediğimi itiraf etmeliyim…
Mesela, birinci sırada ‘şiddet’ var. İkinci sırada ‘seks’; üçüncü de ‘eşcinsellik’. Dördüncü sırada, ‘kötünün her türlüsü’; beşinci sırada ‘mistisizm’; altıncı sırada ‘inançsızlık’. Yedinci sırada ise ‘çekirdek ailenin yok oluşu’… Nasıl formül ama?..
Hakan Muhafız dizisinde ve son olarak da Atiye dizisinde bu yedi ögenin pek çoğu vardı…
Sinema eleştirmenliği konusunda saygı duyduğum yazarlardan biri olan Bruce Williamson, her türden sinema, dizi ve reklam filmine uyarlanabilen dört türden bahseder:
1. Kötü yapılmış iyi film; 2. İyi yapılmış kötü film; 3. Kötü yapılmış kötü film; 4. İyi yapılmış iyi film...
Atiye de aslında Bruce Williamson’ın deyişiyle “İyi yapılmış kötü film” kategorisine giriyor. İlgi uyandırması ve izlenmesi de bundan olsa gerek…
Diziyi izlemek isteyenler için sürprizini açık etmeden ‘kötü film’ ve ‘iyi yapım’ yönlerine değinelim…
Dizinin tanıtımları başladığından beri, sadece Göbeklitepe’nin konuya dâhil olması bile insanda merak uyandırıyordu… Yapımda buna bir de Nemrut eklenmiş… Bu iki kadim medeniyetin varlığı, ‘çağdaş’ İstanbul görüntüleriyle de desteklenmiş… Çekim, kurgu gibi prodüksiyon ögelerinin başarıyla uygulanmasıyla da ülkemizin belki ruhunu değil ama kültürünü temsil eden bir atmosfer yakalandığı söylenebilir…
Atiye’nin sürükleyici unsuru gizem… Bazı polisiye ögelerle de bu unsur desteklense de ana eksen, dizinin baş kahramanı olan Atiye’nin gizemine odaklanmış. Atiye’nin sırrı hikâyeleştirilirken de dizinin afişlerinden de hatırlayacağınız paganizme dair sembol ve göndermeler bolca yer alıyor…
Sadece paganizme değil, İslam’a da gönderme var… Adabına uygun biçimde geleneksel bir kız isteme sahnesi de izliyoruz; babasının yanında sızacak kadar içki içen genç kız karakterini de… Bunlar ve bunlara benzer pek çok tezatı bir potada eritmeye çalışmak cesaret ister… Buradan ya müthiş bir dramatik yapı kurarak sanat değeri yüksek bir iş başararak çıkarsınız… Ya da herkese yaranmaya çalıştığınız algısıyla… Bu anlamda Atiye yerli izleyiciyi biraz yorabilir… Yerli izleyicinin çoğunluğu için yan yana gelmeyecek, hatta birbirini dışlayabilen değer ve kavramlar hikâyenin inandırıcılığına gölge düşürebilir…
Dizi, Batılı ve bizim ecnebi Türk izleyicileri çeker de sekiz bölümlük bütün sezonu izlettirebilirse o zaman iş değişebilir… Zaten bizim kültürümüzü ince detaylarına kadar tartma imkânları olmayacakları için bu tezatlıklara takılmayacaklardır…
Yine de hem bizim için hem de Batılılar için ABD yapımı polisiyelerden, Dan Brown kitaplarının sinema uyarlamalarına, Dark gibi başka gizemli Netflix dizilerinden fantastik yapımların pek çok klişe özelliklerini barındıran bir yapım olmuş…
Evet, olay Türkiye’de geçiyor… Ancak sadece bu yönü onu yerli yapmaya yetmiyor…
IPTV’lerin salt ekonomik başarı odaklı, sınırsız sorumsuz içerik üretimleri, birilerini rahatsız edebilir… Ve o zaman demokrasi, özgürlük gibi tartışmalara neden olacak uygulamalar toplum sağlığı adına gündeme gelebilir… Bizden söylemesi…