Nasıl istifa edilir?
05 MAYIS 2012
Tek yanıtı var bu sorunun. Böyle edilmez…
Dün Gürsel Tekin’in istifa haberi bizim gazetede şöyle verildi:
“Değişelim, dedi ve gitti.”
İstifa kararının ardından dün sabah saatlerinde Twitter’dan verdiği mesajlarda da herhangi bir ‘açıklama’ yok... Sayın Tekin demiş ki:
"Siyasette yenilenmeye, CHP'ye hizmet etmeye, baharın gücüyle yollara çıkmaya devam edeceğim. (...) Bu süreçte her zaman yanıt veremesem de fikirlerinizi lütfen benle paylaşmaya devam etmenizi rica ediyorum. Benim için çok önemli"
Bizim için de kendisinin gerekçelerini bizlerle paylaşması önemliydi....
Siyasette uzun soluklu bir gelecek tasavvur edenlerin ‘istifa’ gibi son derece hassas ve netameli bir konuda müphem bir tutum içine girmesini anlamak zor. Tam da ‘değişelim’ gibi çok önemli bir mesaj vermek uğruna istifa edildiği algısını yaratmak isterken...
Eğer hâlâ düşünülüyorsa bile artık çok geç… Basın toplantısının anlamı kalmadı. Etkisi azaldı. O basın toplantısı Genel Başkan Kılıçdaroğlu, istifayı kabul ettiği andan itibaren en geç bir iki saat içinde gerçekleştirilmeliydi.
İletişimin boşluk kabul etmeyeceği, kanalların derhal ‘dedikodu’yla doldurulacağını bilmeyen yok.
Nitekim sonrasında tüm haber kanallarında her türlü ihtimal akla getirildi; Parti örgütlerinde ve özellikle İstanbul’daki rahatsızlıklardan başlayarak, “Bize ne 28 Şubat’tan. Sahiplenmek bize mi kaldı?” ya da Gürsel beyin gelecekte Mustafa Sarıgül’le birlikte hareket edeceğine kadar bir dolu varsayım, çorba halinde yansıtıldı.
İstifadan bize kalan tek doğru bilgi ve daha doğrusu anahtar sözcük, bizzat kendisi tarafından belirtilen, son derece ‘jenerik’ bir “değişim” ifadesidir.
Bosna ziyareti ve de ardından ‘Arap Baharı’ üzerine düzenlenen uluslararası bir toplantıya öncülük edilmesiyle “Acaba CHP hepimizi şaşırtacak ve ‘yeni CHP’den beklenen ‘büyük fikri’ ortaya atacak ilk hazırlıkları mı gerçekleştiriyor?” demeye bir türlü dilimiz varmadıydı. Ne kadar haklıymışız…
Dünkü ‘sıfır iletişim’le yola çıkılan istifa ve kabulü süreci, ‘İyi ki erken davranıp umut verici ifadeler kullanmadın’ dedirtti bana.
CHP’de hâlâ 3 eksik yerli yerinde duruyor: Büyük fikir, büyük lider ve çağa (bunlara) uygun güçlü teşkilat…
Mehmet Ömür’ü kıskandım
Yılda bir kez yaptırdığım kontrollerden biri için Prof. Dr. Mehmet Ömür’den randevu aldık. Neredeyse iki ay sonrasına verebildiler randevuyu…
Odasına girince masasının arkasındaki muhteşem fotoğraf dikkatimi çekti. Uzun bir çerçeve… Enine… 2 metreye 50 cm gibi. Geniş bir arazi görülüyor. Koyu toprak rengi zemin. Çerçevenin sol kenarında dikine giden bir yol… Sağ taraf bomboş… Sadece uzaklarda bir yerde tek başına beyaz bir ev var. İlk duygu: Yalnızlık… Hem de alabildiğine…
- Siz mi çektiniz hocam?
- Evet.
- Çok hoş. Yalnızlık ancak bu kadar ‘güzel’ resmedilebilir. Nerede çekmiştiniz fotoğrafı?
- İzlanda’da.
Zamanı bu kadar dolu bir hekimin ne işi vardı İzlanda’larda? Ayrıca hafif bir sitemden de bir şey olmazdı. Hani bir hayli ileri bir tarihe randevu verilmişti ya…
- Yurt dışındaydım.
- Tatil mi yaptınız hocam?
- Hayır okula gittim…
- Ne okulu?
- Fotoğraf okulu…
- Yok canım. Ne kadar sürüyor okul? Hafta sonu kursu falan mı?
- Hayır. Bir yıllık bir eğitim programı. Aslında şu sıra Paris’te Paskalya tatili var. Onun için buradayım…
- Hocam, sizin fotoğraflar zaten çok iyi…
- Paris’teki hocam da aynı şeyi söyledi. Ancak ben akademik bir temel oluşturmak istiyorum…
Böyle insanlara duyduğum hayranlığı gizlemem mümkün değil. Koskoca profesör. Sen kalk yeni bir eğitime, daha doğrusu yeni bir hayata başla. O ne cesaret, özgüven ve tahayyül gücüdür… (Bkz. Birinci yazı. http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com)
Duyduğum hayranlığı ve gizlemediğim kıskançlık duygusunu da yanıma alıp şirkete döndüm. Ertesi günü postadan iki fotoğraf kitabı çıktı: Ripple Marks, Abstract Photographs by Mehmet Ömür ve “Natur – Doğa”… O da Mehmet beyin imzasını taşıyor. Bu kez metinler bir başka ünlü ustaya, Gültekin Çizgen’e ait. İkinci kitabın konusu Kıyılar, Dağlar, Kayalar, Sular, Şelaleler, Buzullar, Bitkiler, Hayvanlar…
Kitapların sayfaları arasında internette dolaşmak mümkün.
Bir bakın. Göreceksiniz, ondan sonra bir daha ne zaman darlığından şikayet edeceksiniz, ne de yaptığınız işten, günün ritminden… Ve özeneceksiniz…
Özenin…
Dün Gürsel Tekin’in istifa haberi bizim gazetede şöyle verildi:
“Değişelim, dedi ve gitti.”
İstifa kararının ardından dün sabah saatlerinde Twitter’dan verdiği mesajlarda da herhangi bir ‘açıklama’ yok... Sayın Tekin demiş ki:
"Siyasette yenilenmeye, CHP'ye hizmet etmeye, baharın gücüyle yollara çıkmaya devam edeceğim. (...) Bu süreçte her zaman yanıt veremesem de fikirlerinizi lütfen benle paylaşmaya devam etmenizi rica ediyorum. Benim için çok önemli"
Bizim için de kendisinin gerekçelerini bizlerle paylaşması önemliydi....
Siyasette uzun soluklu bir gelecek tasavvur edenlerin ‘istifa’ gibi son derece hassas ve netameli bir konuda müphem bir tutum içine girmesini anlamak zor. Tam da ‘değişelim’ gibi çok önemli bir mesaj vermek uğruna istifa edildiği algısını yaratmak isterken...
Eğer hâlâ düşünülüyorsa bile artık çok geç… Basın toplantısının anlamı kalmadı. Etkisi azaldı. O basın toplantısı Genel Başkan Kılıçdaroğlu, istifayı kabul ettiği andan itibaren en geç bir iki saat içinde gerçekleştirilmeliydi.
İletişimin boşluk kabul etmeyeceği, kanalların derhal ‘dedikodu’yla doldurulacağını bilmeyen yok.
Nitekim sonrasında tüm haber kanallarında her türlü ihtimal akla getirildi; Parti örgütlerinde ve özellikle İstanbul’daki rahatsızlıklardan başlayarak, “Bize ne 28 Şubat’tan. Sahiplenmek bize mi kaldı?” ya da Gürsel beyin gelecekte Mustafa Sarıgül’le birlikte hareket edeceğine kadar bir dolu varsayım, çorba halinde yansıtıldı.
İstifadan bize kalan tek doğru bilgi ve daha doğrusu anahtar sözcük, bizzat kendisi tarafından belirtilen, son derece ‘jenerik’ bir “değişim” ifadesidir.
Bosna ziyareti ve de ardından ‘Arap Baharı’ üzerine düzenlenen uluslararası bir toplantıya öncülük edilmesiyle “Acaba CHP hepimizi şaşırtacak ve ‘yeni CHP’den beklenen ‘büyük fikri’ ortaya atacak ilk hazırlıkları mı gerçekleştiriyor?” demeye bir türlü dilimiz varmadıydı. Ne kadar haklıymışız…
Dünkü ‘sıfır iletişim’le yola çıkılan istifa ve kabulü süreci, ‘İyi ki erken davranıp umut verici ifadeler kullanmadın’ dedirtti bana.
CHP’de hâlâ 3 eksik yerli yerinde duruyor: Büyük fikir, büyük lider ve çağa (bunlara) uygun güçlü teşkilat…
Mehmet Ömür’ü kıskandım
Yılda bir kez yaptırdığım kontrollerden biri için Prof. Dr. Mehmet Ömür’den randevu aldık. Neredeyse iki ay sonrasına verebildiler randevuyu…
Odasına girince masasının arkasındaki muhteşem fotoğraf dikkatimi çekti. Uzun bir çerçeve… Enine… 2 metreye 50 cm gibi. Geniş bir arazi görülüyor. Koyu toprak rengi zemin. Çerçevenin sol kenarında dikine giden bir yol… Sağ taraf bomboş… Sadece uzaklarda bir yerde tek başına beyaz bir ev var. İlk duygu: Yalnızlık… Hem de alabildiğine…
- Siz mi çektiniz hocam?
- Evet.
- Çok hoş. Yalnızlık ancak bu kadar ‘güzel’ resmedilebilir. Nerede çekmiştiniz fotoğrafı?
- İzlanda’da.
Zamanı bu kadar dolu bir hekimin ne işi vardı İzlanda’larda? Ayrıca hafif bir sitemden de bir şey olmazdı. Hani bir hayli ileri bir tarihe randevu verilmişti ya…
- Yurt dışındaydım.
- Tatil mi yaptınız hocam?
- Hayır okula gittim…
- Ne okulu?
- Fotoğraf okulu…
- Yok canım. Ne kadar sürüyor okul? Hafta sonu kursu falan mı?
- Hayır. Bir yıllık bir eğitim programı. Aslında şu sıra Paris’te Paskalya tatili var. Onun için buradayım…
- Hocam, sizin fotoğraflar zaten çok iyi…
- Paris’teki hocam da aynı şeyi söyledi. Ancak ben akademik bir temel oluşturmak istiyorum…
Böyle insanlara duyduğum hayranlığı gizlemem mümkün değil. Koskoca profesör. Sen kalk yeni bir eğitime, daha doğrusu yeni bir hayata başla. O ne cesaret, özgüven ve tahayyül gücüdür… (Bkz. Birinci yazı. http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com)
Duyduğum hayranlığı ve gizlemediğim kıskançlık duygusunu da yanıma alıp şirkete döndüm. Ertesi günü postadan iki fotoğraf kitabı çıktı: Ripple Marks, Abstract Photographs by Mehmet Ömür ve “Natur – Doğa”… O da Mehmet beyin imzasını taşıyor. Bu kez metinler bir başka ünlü ustaya, Gültekin Çizgen’e ait. İkinci kitabın konusu Kıyılar, Dağlar, Kayalar, Sular, Şelaleler, Buzullar, Bitkiler, Hayvanlar…
Kitapların sayfaları arasında internette dolaşmak mümkün.
Bir bakın. Göreceksiniz, ondan sonra bir daha ne zaman darlığından şikayet edeceksiniz, ne de yaptığınız işten, günün ritminden… Ve özeneceksiniz…
Özenin…