Ne dersiniz Binnaz Hocam?
01 Nisan 2017 Yeni Şafak
Perşembe akşamı Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın gelenekselleşmiş toplantılarından birindeydik. Pera Palas'ın bir dönemin tüm estetiğini yansıtan toplantı odalarından birinde yirmi kadar üst düzey yönetici bir araya gelmişti. Herkes birbirini tanıyordu. Aramızda araştırma şirketlerinden birinin sahibi de vardı. Tabii ki ortak mesele 16 Nisan'dı. Grup sanki ikiye ayrılmıştı: Büyük bir çoğunluk açık ara 'Evet' çıkacağına inanırken, bazı arkadaşlar da son iki haftanın kritik olduğuna, bu zaman içinde kararsızların kararını kendi lehine çeviren tarafın başarılı olacağına inanıyorlardı.
Araştırma şirketinin sahibi olan arkadaşımız ise 'Evet' oylarının yüzde 52-53 arası bir sonuçla ipi göğüsleyeceği görüşündeydi. Yaptığı araştırma taptazeydi ve çok fazla sayıda bir denek örneklemine dayanıyordu. Onun tespitine göre evet oyları bundan 2 ay önce 43-44 bandındaydı ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın sahalara inmesiyle birlikte bu seviyeye ulaşabilmişti. Yine de 53-54 bandı kararsızların dağılımıyla oluşuyordu ve bizim referandumun ilan edildiği ilk gün ifade ettiğimiz gibi iş, 'evet' yanlıları adına çantada keklik değildi. Mütevazı yemek sohbetinde görüş serdedenlerin buluştuğu ortak noktalar şöyleydi:
Bir: CHP her zaman yaptığı gibi sayın Cumhurbaşkanı'na ve AK Parti'ye saldırmıyor, tersine son derece mülayim bir iletişim yaklaşımı sergiliyordu. (Tipik bir ilkesizlik örneği olan herkese 'mavi boncuk' dağıtmayı bile zihinlerdeki tortu sayesinde kampanyanın özü haline getirmemişler miydi?) Öte yandan 18 maddenin 18'i için de ayrı bir yalan uydurmayı başarıyor, AK Parti'yi de bu yalanlara karşı savunma stratejisi izleme durumuna sokuyordu. Bilindiği üzere iletişimde savunma yaklaşımı her zaman saldırandan yana çalışır.
İki: AK Parti kendi seçmen tabanının neredeyse yüzde 10'luk kesiminin “Peki ya Sayın Tayyip Erdoğan'dan sonrası ne olacak?” sorusunun yanıtı konusunda tatmin edebilmiş miydi?
Üç: Pek çok AK Partili üst düzey siyasetçi, sayın Cumhurbaşkanı'nı sahalarda yalnız mı bırakmıştı? Sahalarda Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın yanı sıra Enerji Bakanı Berat Albayrak, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ön planda gördüğümüz isimlerdi.
Kendi içinde ittifakları tam ve sağlam bir şekilde tesis etmenin zorluğunu yaşayan AK Parti'nin çok daha fazla sayıda siyasetçinin heyecanıyla yürütmesi beklenen kampanyayı, daha sınırlı sayıda liderin omzunda sürdürmesine rağmen mevcut durumda yakalandığı söylenen oranlar büyük başarı olarak görülmelidir. Yedi düvele ve onların Türkiye'deki temsilcilerine rağmen gelinen nokta bana sorarsanız beklentinin üzerindedir. O toplantıda çıkan genel kanaat 'evet' adına endişelenilecek bir durum olmadığı yolundaydı.
Bugüne kadar pek çok seçim tahmini sonucunda hâlâ özenle sakladığım bazı dolmakalemler kazandığım olmuştu. Keşke CHP milletvekili Prof. Dr. Binnaz Toprak hocamız da benimle bir iddiaya girse de tasarımı mükemmel bir dolmakalem de ondan kazansam. Geçenlerde bir tweet atmış. Dört araştırma şirketinin verdiği rakamları yayınlamış: Mart rakamları: AKAM %45 Evet, %55 Hayır, GEZİCİ %49 Evet, %51 Hayır, SONAR %49 Evet, %51 Hayır ve Konsensus %49 Evet, %51 Hayır
Bu tablo, bana her seçim öncesi CHP'yi uçuk rakamlarda gösteren araştırma şirketlerini hatırlattı. Bir de tabii sayın Cumhurbaşkanı'nın seçildiği gün, sosyal medyada dönüp duran bu tür araştırmalara sorgusuz sualsiz inandıkları için şaşkınlık krizleri geçiren ecnebi Türk aydını arkadaşlarımızı hatırlattı.
Var mısınız Binnaz Hocam?
Niye yasaklıyorsun; düzenleme getir
Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu belki ekonomik değil ama kesin dış politik tecrit uygulamaları sürecinde 'Şu dokuz kusurlu hareketi yapmayın', diye saymaya başlayacak olsaydık, bunlardan birincisi, hiç şüphesiz dijital dünyada yasaklama, kısıtlama getirirken iki defa düşünülmesi gerekliliği olurdu.
TÜRSAB üyeleri olan tur operatörlerinin çıkarlarını korumak adına Booking.com'u dava etmiş. Dava tam da şimdi neticelenecek zamanı bulmuş. Otel rezervasyonları için ve özellikle de butik oteller tarafından kullanılan Booking.com'un Türkiye'deki erişiminin yasaklanması, inşallah dijital dünyada nasıl bir rekabetçi ortamın söz konusu olması gerektiği yolundaki tartışmaları biraz olsun alevlendirir de, böylelikle hiç olmazsa Türkiye algısına ve ülkemiz turizmine verilmiş olan zararın, belki birazcık telafi edilmesine neden olabilecek yeni fikirlerle tanışırız.
Dijital ortamda vahşi kapitalizmin kurallarını engellemek ne yazık ki kolay değil. Sınırsız sorumsuz hareketlerin at oynattığı bu kaygan zemin, zaaf gösterdiğiniz zaman sizi de olumsuz yönde etkileyiveriyor. O halde ne yapmak lazım? Bu dijital ortamın başı sonu belirsiz okyanus fırtınası içinde yapılacak tek şey aynı silahlarla sörf yapar gibi mücadele etmeyi başarabilmektir. Turkcell, WhatsApp'a karşı Bip'i nasıl çıkardıysa siz de booking.com yerine -ne bileyim- zooking.com'u çıkaracaksınız. Vergiydi, tur operatörlerinin korunması gibi hassas alanlarda yasaklamalara sırtınızı yaslarsanız, o zaman bakkalları ve esnafı korumak için AVM'lerin yasaklanmasını savunanlarla aynı çizgide olursunuz. Ya da sabit hattı korumak için GSM'leri yasaklamayı akıl edenlerle(!)…
Yasaklamak yerine düzenleme getirilmeli. Herkesin vergisini vererek sistem içinde yasal olarak kazanması sağlanmalı.
Araştırma şirketinin sahibi olan arkadaşımız ise 'Evet' oylarının yüzde 52-53 arası bir sonuçla ipi göğüsleyeceği görüşündeydi. Yaptığı araştırma taptazeydi ve çok fazla sayıda bir denek örneklemine dayanıyordu. Onun tespitine göre evet oyları bundan 2 ay önce 43-44 bandındaydı ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın sahalara inmesiyle birlikte bu seviyeye ulaşabilmişti. Yine de 53-54 bandı kararsızların dağılımıyla oluşuyordu ve bizim referandumun ilan edildiği ilk gün ifade ettiğimiz gibi iş, 'evet' yanlıları adına çantada keklik değildi. Mütevazı yemek sohbetinde görüş serdedenlerin buluştuğu ortak noktalar şöyleydi:
Bir: CHP her zaman yaptığı gibi sayın Cumhurbaşkanı'na ve AK Parti'ye saldırmıyor, tersine son derece mülayim bir iletişim yaklaşımı sergiliyordu. (Tipik bir ilkesizlik örneği olan herkese 'mavi boncuk' dağıtmayı bile zihinlerdeki tortu sayesinde kampanyanın özü haline getirmemişler miydi?) Öte yandan 18 maddenin 18'i için de ayrı bir yalan uydurmayı başarıyor, AK Parti'yi de bu yalanlara karşı savunma stratejisi izleme durumuna sokuyordu. Bilindiği üzere iletişimde savunma yaklaşımı her zaman saldırandan yana çalışır.
İki: AK Parti kendi seçmen tabanının neredeyse yüzde 10'luk kesiminin “Peki ya Sayın Tayyip Erdoğan'dan sonrası ne olacak?” sorusunun yanıtı konusunda tatmin edebilmiş miydi?
Üç: Pek çok AK Partili üst düzey siyasetçi, sayın Cumhurbaşkanı'nı sahalarda yalnız mı bırakmıştı? Sahalarda Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın yanı sıra Enerji Bakanı Berat Albayrak, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ön planda gördüğümüz isimlerdi.
Kendi içinde ittifakları tam ve sağlam bir şekilde tesis etmenin zorluğunu yaşayan AK Parti'nin çok daha fazla sayıda siyasetçinin heyecanıyla yürütmesi beklenen kampanyayı, daha sınırlı sayıda liderin omzunda sürdürmesine rağmen mevcut durumda yakalandığı söylenen oranlar büyük başarı olarak görülmelidir. Yedi düvele ve onların Türkiye'deki temsilcilerine rağmen gelinen nokta bana sorarsanız beklentinin üzerindedir. O toplantıda çıkan genel kanaat 'evet' adına endişelenilecek bir durum olmadığı yolundaydı.
Bugüne kadar pek çok seçim tahmini sonucunda hâlâ özenle sakladığım bazı dolmakalemler kazandığım olmuştu. Keşke CHP milletvekili Prof. Dr. Binnaz Toprak hocamız da benimle bir iddiaya girse de tasarımı mükemmel bir dolmakalem de ondan kazansam. Geçenlerde bir tweet atmış. Dört araştırma şirketinin verdiği rakamları yayınlamış: Mart rakamları: AKAM %45 Evet, %55 Hayır, GEZİCİ %49 Evet, %51 Hayır, SONAR %49 Evet, %51 Hayır ve Konsensus %49 Evet, %51 Hayır
Bu tablo, bana her seçim öncesi CHP'yi uçuk rakamlarda gösteren araştırma şirketlerini hatırlattı. Bir de tabii sayın Cumhurbaşkanı'nın seçildiği gün, sosyal medyada dönüp duran bu tür araştırmalara sorgusuz sualsiz inandıkları için şaşkınlık krizleri geçiren ecnebi Türk aydını arkadaşlarımızı hatırlattı.
Var mısınız Binnaz Hocam?
Niye yasaklıyorsun; düzenleme getir
Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu belki ekonomik değil ama kesin dış politik tecrit uygulamaları sürecinde 'Şu dokuz kusurlu hareketi yapmayın', diye saymaya başlayacak olsaydık, bunlardan birincisi, hiç şüphesiz dijital dünyada yasaklama, kısıtlama getirirken iki defa düşünülmesi gerekliliği olurdu.
TÜRSAB üyeleri olan tur operatörlerinin çıkarlarını korumak adına Booking.com'u dava etmiş. Dava tam da şimdi neticelenecek zamanı bulmuş. Otel rezervasyonları için ve özellikle de butik oteller tarafından kullanılan Booking.com'un Türkiye'deki erişiminin yasaklanması, inşallah dijital dünyada nasıl bir rekabetçi ortamın söz konusu olması gerektiği yolundaki tartışmaları biraz olsun alevlendirir de, böylelikle hiç olmazsa Türkiye algısına ve ülkemiz turizmine verilmiş olan zararın, belki birazcık telafi edilmesine neden olabilecek yeni fikirlerle tanışırız.
Dijital ortamda vahşi kapitalizmin kurallarını engellemek ne yazık ki kolay değil. Sınırsız sorumsuz hareketlerin at oynattığı bu kaygan zemin, zaaf gösterdiğiniz zaman sizi de olumsuz yönde etkileyiveriyor. O halde ne yapmak lazım? Bu dijital ortamın başı sonu belirsiz okyanus fırtınası içinde yapılacak tek şey aynı silahlarla sörf yapar gibi mücadele etmeyi başarabilmektir. Turkcell, WhatsApp'a karşı Bip'i nasıl çıkardıysa siz de booking.com yerine -ne bileyim- zooking.com'u çıkaracaksınız. Vergiydi, tur operatörlerinin korunması gibi hassas alanlarda yasaklamalara sırtınızı yaslarsanız, o zaman bakkalları ve esnafı korumak için AVM'lerin yasaklanmasını savunanlarla aynı çizgide olursunuz. Ya da sabit hattı korumak için GSM'leri yasaklamayı akıl edenlerle(!)…
Yasaklamak yerine düzenleme getirilmeli. Herkesin vergisini vererek sistem içinde yasal olarak kazanması sağlanmalı.