Ne kaa köfte o kaa ekmek!..
24 Ekim 2009 Akşam Gazetesi
İstanbul Erkek Lisesi'nden okul, sınıf, sıra ve yatakhane arkadaşım bizim sınıfın vakfının kurucu Başkanı ve son 35 yıldır İ.Ü. İşletme Fakültesi'nde okumuş olan her yaştan gencin hocası Prof. Dr. Cengiz Erdamar, çok ilginç bir not bulup yollamış... Diyor ki:
'Bir kitap okurken 1882 yılında yapılan bir gazeteci tanımı buldum. Ekte gönderiyorum. Bu tarife, sadece 'PATHOS' kelimesinin anlamını parantez içinde ekledim. Ülkemiz magazin gazetecileri veya diğer gazetecilerden hangileri bu tanıma uygun acaba?'
Cengiz'in nereden aklına esip de okuduğunu bilmediğim kaynağın yazarı Adolf Jellinek... Adı ve alıntı yapılan yer ise şöyle: 'Der jüdische Stamm in Sprichworten (1882) 2.Seri, S.18, 91'...
Gelelim, bundan 127 yıl önce yapılmış tanıma:
'Gazeteci, hızlı, hareketli, canlı, coşkulu olmalı; ikiyle ikiyi toplarcasına hızla çözümleme yapabilmelidir; bir durumu diğerine bağlayabilmeli, güncel sorunların ana fikrini ya da bir tartışmanın temel olgusunu aklıyla tartabilmeli; bir konuyu açık ve belirgin ana hatlarıyla ele alabilmeli, onu nükteli, karşıtlık içinde, özlü biçimde, kısa, çarpıcı cümlelerle anlatabilmeli; onu belli bir pathos (Yunanca'dan... Karşılığı: tutku, şiddet, arzu, ihtiras, düşkünlük veya görmüş geçirmiş kişi, tecrübeli) sayesinde ruh vererek canlandırabilmeli, çeşni katarak lezzetli kılabilmelidir.'
Hay yaşayasın Cengiz... Mesajın tam da 'şöhretlerini yönetmekten aciz', popüler kültürün çeşitli alanında isim yapmış bir takım ünlünün tam sayfa ilan vererek medyayı yönetmek, terbiye etmek için harekete geçtiği bir anda, hatta onlardan önce gelmiş olması ne ilginç...
Hatırlarsın değil mi? Daha dün gibi... Hollywood'da senaryo yazarları birleşip tavır koymuşlardı da diziler çekilemez olmuştu... Bizim popüler kültür şöhretlerinin hangi meslek kuruluşu olaya el koyup racon kesti de ciddiye alındı, dersin?..
Gazetecinin üstüne yürüyeceksin, tam sayfa ilan vereceksin; o da 'insafa' gelecek... Neden gelsin?.. Böyle daha iyi satıyor... İzleyenler de, arenada aslanların önüne atılan insanları seyreder gibi, timsah gözyaşları döküp zevk ve heyecanla olup biteni izliyorlar... Arena'nın (sirkin) sahibi bu durumdan neden vazgeçsin?
Hangi şöhretin şöhreti 'tam teşekküllü bir temsilcilik ve prodüksiyon firması' tarafından yönetiliyor ki?.. Hangi şöhret, marka olmak için gerekli yatırımı yapıyor ki?
Kendisi her davranışında feodalliğin, orta çağlılığın dik alasını yaşayan 'şöhret', hangi hakla karşısındaki medyadan insanlık kültür mirasının süzülüp geldiği burjuva davranış dilini, erdemlerini, etik kodlarını bekleye-
bilir ki?..
Ne kaa köfte, o kaa ekmek...
Ancak ben seni anlıyorum tabii... Mevcut durumu olduğu gibi kabullenmeyip kendini yukarıdaki tanıma göre hizalayan medya kuruluş ve mensupları yok mu? Var... Sen de onları oku bi zahmet ötekileri değil...
Öyle yapıyorsun değil mi?.. Yoksa sen de mi Brütüs?..
Vermek özgürlüktür!..
Adam gibi boşanamayan bir çift daha gündemimizde... Leyla Alaton - Mehmet Günyeli ikilisi, birbirlerine girmiş durumdalar... Dünkü gazetelerde konuyla ilgili haber birinci sayfadan şöyle girmişti: 'Mehmet Günyeli, boşanma davası açan eşi Leyla Alaton'un villasını basıp 1 milyon dolarlık tabloları götürmek istedi. Şoför siteden çıkarken bariyeri kırdı.'
İletişimi yönetmekten çok daha zor olan bir şey varsa o da ilişkileri yönetmektir... İletişim'le ilişki arasındaki farktan genellikle bihaber olduğumuz için her şeyi çorbaya çevirmekte üstümüze yoktur... Hele biz erkeklerin... Bu konudaki durumumuz yürekler acısıdır... Zaman zaman unuturuz... Neden ortaçağda pek 'erkek cadı' hikayesi yoktur?.. Hıristiyan aleminde neden Adem babamız değil de Havva anamız ilk günahın en önemli oyuncusudur. İşin şakası bir yana bu konuda en doğru şey bizim avukat arkadaşımıza kulak vermektir. Dr. Levent Bıçakçı der ki: 'Vereceksin arkadaşım! Her şeyi, istediği her şeyi vereceksin... Yoksa maddi manevi çok daha fazlasını verirsin!'..
Ben onun öğüdüne bir tane daha ekliyorum: 'Ya evlenmeyeceksin! Ya da evlendiysen kesinlikle boşanmayacaksın!.. Çünkü ikisi de çok pahalı!'..
Bu iki öğüdü dinlemeyen kaka çocukların başına ne geliyor, bir sonraki 'dersimizde' anlatırız...
İstanbul Erkek Lisesi'nden okul, sınıf, sıra ve yatakhane arkadaşım bizim sınıfın vakfının kurucu Başkanı ve son 35 yıldır İ.Ü. İşletme Fakültesi'nde okumuş olan her yaştan gencin hocası Prof. Dr. Cengiz Erdamar, çok ilginç bir not bulup yollamış... Diyor ki:
'Bir kitap okurken 1882 yılında yapılan bir gazeteci tanımı buldum. Ekte gönderiyorum. Bu tarife, sadece 'PATHOS' kelimesinin anlamını parantez içinde ekledim. Ülkemiz magazin gazetecileri veya diğer gazetecilerden hangileri bu tanıma uygun acaba?'
Cengiz'in nereden aklına esip de okuduğunu bilmediğim kaynağın yazarı Adolf Jellinek... Adı ve alıntı yapılan yer ise şöyle: 'Der jüdische Stamm in Sprichworten (1882) 2.Seri, S.18, 91'...
Gelelim, bundan 127 yıl önce yapılmış tanıma:
'Gazeteci, hızlı, hareketli, canlı, coşkulu olmalı; ikiyle ikiyi toplarcasına hızla çözümleme yapabilmelidir; bir durumu diğerine bağlayabilmeli, güncel sorunların ana fikrini ya da bir tartışmanın temel olgusunu aklıyla tartabilmeli; bir konuyu açık ve belirgin ana hatlarıyla ele alabilmeli, onu nükteli, karşıtlık içinde, özlü biçimde, kısa, çarpıcı cümlelerle anlatabilmeli; onu belli bir pathos (Yunanca'dan... Karşılığı: tutku, şiddet, arzu, ihtiras, düşkünlük veya görmüş geçirmiş kişi, tecrübeli) sayesinde ruh vererek canlandırabilmeli, çeşni katarak lezzetli kılabilmelidir.'
Hay yaşayasın Cengiz... Mesajın tam da 'şöhretlerini yönetmekten aciz', popüler kültürün çeşitli alanında isim yapmış bir takım ünlünün tam sayfa ilan vererek medyayı yönetmek, terbiye etmek için harekete geçtiği bir anda, hatta onlardan önce gelmiş olması ne ilginç...
Hatırlarsın değil mi? Daha dün gibi... Hollywood'da senaryo yazarları birleşip tavır koymuşlardı da diziler çekilemez olmuştu... Bizim popüler kültür şöhretlerinin hangi meslek kuruluşu olaya el koyup racon kesti de ciddiye alındı, dersin?..
Gazetecinin üstüne yürüyeceksin, tam sayfa ilan vereceksin; o da 'insafa' gelecek... Neden gelsin?.. Böyle daha iyi satıyor... İzleyenler de, arenada aslanların önüne atılan insanları seyreder gibi, timsah gözyaşları döküp zevk ve heyecanla olup biteni izliyorlar... Arena'nın (sirkin) sahibi bu durumdan neden vazgeçsin?
Hangi şöhretin şöhreti 'tam teşekküllü bir temsilcilik ve prodüksiyon firması' tarafından yönetiliyor ki?.. Hangi şöhret, marka olmak için gerekli yatırımı yapıyor ki?
Kendisi her davranışında feodalliğin, orta çağlılığın dik alasını yaşayan 'şöhret', hangi hakla karşısındaki medyadan insanlık kültür mirasının süzülüp geldiği burjuva davranış dilini, erdemlerini, etik kodlarını bekleye-
bilir ki?..
Ne kaa köfte, o kaa ekmek...
Ancak ben seni anlıyorum tabii... Mevcut durumu olduğu gibi kabullenmeyip kendini yukarıdaki tanıma göre hizalayan medya kuruluş ve mensupları yok mu? Var... Sen de onları oku bi zahmet ötekileri değil...
Öyle yapıyorsun değil mi?.. Yoksa sen de mi Brütüs?..
Vermek özgürlüktür!..
Adam gibi boşanamayan bir çift daha gündemimizde... Leyla Alaton - Mehmet Günyeli ikilisi, birbirlerine girmiş durumdalar... Dünkü gazetelerde konuyla ilgili haber birinci sayfadan şöyle girmişti: 'Mehmet Günyeli, boşanma davası açan eşi Leyla Alaton'un villasını basıp 1 milyon dolarlık tabloları götürmek istedi. Şoför siteden çıkarken bariyeri kırdı.'
İletişimi yönetmekten çok daha zor olan bir şey varsa o da ilişkileri yönetmektir... İletişim'le ilişki arasındaki farktan genellikle bihaber olduğumuz için her şeyi çorbaya çevirmekte üstümüze yoktur... Hele biz erkeklerin... Bu konudaki durumumuz yürekler acısıdır... Zaman zaman unuturuz... Neden ortaçağda pek 'erkek cadı' hikayesi yoktur?.. Hıristiyan aleminde neden Adem babamız değil de Havva anamız ilk günahın en önemli oyuncusudur. İşin şakası bir yana bu konuda en doğru şey bizim avukat arkadaşımıza kulak vermektir. Dr. Levent Bıçakçı der ki: 'Vereceksin arkadaşım! Her şeyi, istediği her şeyi vereceksin... Yoksa maddi manevi çok daha fazlasını verirsin!'..
Ben onun öğüdüne bir tane daha ekliyorum: 'Ya evlenmeyeceksin! Ya da evlendiysen kesinlikle boşanmayacaksın!.. Çünkü ikisi de çok pahalı!'..
Bu iki öğüdü dinlemeyen kaka çocukların başına ne geliyor, bir sonraki 'dersimizde' anlatırız...