Nefes'te nefessiz kalacaksınız...
18 Ekim 2009 Akşam Gazetesi
Bazı reklam filmleri vardır; aradan ne kadar zaman geçerse geçsin unutulmaz. Etkileri hala sürer... 'Yerim seni sosis!' gibi... 'Eğitim şart!' gibi... 'Ayşe teyze ve cııırrt!' gibi... 'Çok oluyoruz!' gibi...
Cuma akşamı Kanyon'da sinemadan çıktık; hem sohbet, hem de filmi 'yeniden üretmek' adına kendimizi Gina'ya attık...
Özlem'e (Gürses) dedim ki:
- Hani bir reklam filmi vardı. Çocuk, bulutları ellerini kaldırarak durduruyordu...
Hemen hatırladı.
- Zorlu'nun kurumsal itibar filmi!.. Müthişti!..
- Evet!.. Onu da aynı yönetmen çekmişti.
- Demek ki, Levent Semerci ilk kez takılmıyor bulutlara...
'Nefes: Vatan Sağ Olsun' Levent Semerci'nin ilk uzun metrajı... Semerci jenerikte başrol oyuncularını sıralarken hiç çekinmeden 'Bulutlar' diye de yazabilirmiş... O kadar mükemmel 'oynatmış' bulutları... Kah metafor olarak, kah simge... Ne emek, ne zahmettir o... Oya gibi işlenmeyi gerektirmiş, belli...
Bu filme giderken kendileriyle birlikte bazı beklentilerini, önyargılarını da götürmeye kalkanlar, ciddi düş kırıklığına uğrayacaklardır...
Örneğin, Hollywood'da binlercesine tanık olabilecekleri türden, iyi yapılmış bir Silahlı Kuvvetler propaganda filmi göreceğini düşünenler... Ya da çarpıcı, Apocalypse Now, Deer Hunter, Platoon, Full Metal Jacket tadında bir anti-savaş filmi izleyeceklerini sananlar... Komedi beklentisiyle (O şimdi asker, M.A.S.H) sinemanın yolunu tutmuş olanlar... Dram ya da trajedi ile karşılaşacaklarından şüphesi olmayanlar... Askerlik anılarının tazeleneceği beklentisi içinde olan erkekler... Filmin kendilerinden çok askerlik yapmış erkeklere hitap edeceği kanısında olan bayanlar... Anaların, dul kalan eşlerin, yetim kalan çocuklarının yüreklerinin dağlanacağından endişelenenler... Osman Pamukoğlu çizgisinin galebe çalacağından emin olanlar... 'Demokratik Açılım'dan yana bir iş çıkmış olacağını bekleyenler; ya da 'Demokratik Açılım' karşıtı bir senaryo izleyeceklerini umanlar... Starlardan oluşmuş bir kast beklentisi içinde olanlar... Filmi bir büyük kutu popcorn gibi tüketebileceğini sananlar... Ve nihayet; pek çok sahnenin ve diyalogların midelerine bir yumruk gibi yerleşmeyeceğini sananlar...
Filme, bu beklentilerin sadece bir tanesine odaklanarak gidenlerin hepsinin düş kırıklığı yaşayacaklarını, iddia edersek hiç de abartmış olmayız...
Çünkü bu filmde yukarıda sıraladığım odak noktalarının hepsi var...
Olur mu?
Olur... Olurmuş işte!.. Gidin görün...
Bu film çok tartışılacak... Bilen bilmeyen; anlayan anlamayan 'konuşacak'...
En azından 'tartışmanın bir parçası olabilmek' adına Türk sinema tarihine bir 'kült filmi' olarak geçecek olan Nefes'i görün... Nefes insanı her iki şıkta da 'Nefessiz' bırakabilir. Sevseniz de sevmeseniz de...
Terim tribüne çıkmamalı
Fatİh Terim'in istifa süreci, baştan sona bir iletişim dersi... UEFA Başkanı Platini, Ermenistan-Türkiye maçı için değil, Fatih Terim'i uğurlamak için gelmiş... Nasıl 'Algılama Yönetimi' ama?..
Bu süreçte hiçbir katkımız yoktur biline... Onunla profesyonel ilişkimiz geçmişte vardı (İtalya dönemi); şimdi yok. Dostluk var sadece... Hatta biz dostluğumuza dayanarak basın toplantısını hemen düzenlemesini tavsiye ettik... O pazartesiye aldı... Terim, süreci tek başına yönetiyor. Kendisine abartılı bir şekilde bireysel saldırı yöneltenleri de yavaş yavaş devre dışı bırakarak yoluna devam ediyor... Pazartesi düzenleyeceği basın toplantısını da gereken 'yumuşaklık' içinde geçirdi mi, onun için iletişim adına artık karada ölüm yok, demektir...
Bilindiği üzere, Fatih Terim'lerden Türkiye'de öyle mebzul miktarda bulunmuyor... Onu sahalarda görmemek yazık olur. Başkanlık, menajerlik dahil, Tribüne henüz çıkmamalı... Ben onu daha çok İstanbulspor-İBB Spor gibi bir takımı alıp, pek öyle herkeslerde bulunmayan ve etkisi parayla ölçülemeyen çevresini harekete geçirdikten sonra oluşturacağı sağlam yapıyla zaferden zafere koşarken görmek isterdim... Ya da Almanya'da... Türkiye'ye oradan başarılarıyla selam gönderirken...
Bazı reklam filmleri vardır; aradan ne kadar zaman geçerse geçsin unutulmaz. Etkileri hala sürer... 'Yerim seni sosis!' gibi... 'Eğitim şart!' gibi... 'Ayşe teyze ve cııırrt!' gibi... 'Çok oluyoruz!' gibi...
Cuma akşamı Kanyon'da sinemadan çıktık; hem sohbet, hem de filmi 'yeniden üretmek' adına kendimizi Gina'ya attık...
Özlem'e (Gürses) dedim ki:
- Hani bir reklam filmi vardı. Çocuk, bulutları ellerini kaldırarak durduruyordu...
Hemen hatırladı.
- Zorlu'nun kurumsal itibar filmi!.. Müthişti!..
- Evet!.. Onu da aynı yönetmen çekmişti.
- Demek ki, Levent Semerci ilk kez takılmıyor bulutlara...
'Nefes: Vatan Sağ Olsun' Levent Semerci'nin ilk uzun metrajı... Semerci jenerikte başrol oyuncularını sıralarken hiç çekinmeden 'Bulutlar' diye de yazabilirmiş... O kadar mükemmel 'oynatmış' bulutları... Kah metafor olarak, kah simge... Ne emek, ne zahmettir o... Oya gibi işlenmeyi gerektirmiş, belli...
Bu filme giderken kendileriyle birlikte bazı beklentilerini, önyargılarını da götürmeye kalkanlar, ciddi düş kırıklığına uğrayacaklardır...
Örneğin, Hollywood'da binlercesine tanık olabilecekleri türden, iyi yapılmış bir Silahlı Kuvvetler propaganda filmi göreceğini düşünenler... Ya da çarpıcı, Apocalypse Now, Deer Hunter, Platoon, Full Metal Jacket tadında bir anti-savaş filmi izleyeceklerini sananlar... Komedi beklentisiyle (O şimdi asker, M.A.S.H) sinemanın yolunu tutmuş olanlar... Dram ya da trajedi ile karşılaşacaklarından şüphesi olmayanlar... Askerlik anılarının tazeleneceği beklentisi içinde olan erkekler... Filmin kendilerinden çok askerlik yapmış erkeklere hitap edeceği kanısında olan bayanlar... Anaların, dul kalan eşlerin, yetim kalan çocuklarının yüreklerinin dağlanacağından endişelenenler... Osman Pamukoğlu çizgisinin galebe çalacağından emin olanlar... 'Demokratik Açılım'dan yana bir iş çıkmış olacağını bekleyenler; ya da 'Demokratik Açılım' karşıtı bir senaryo izleyeceklerini umanlar... Starlardan oluşmuş bir kast beklentisi içinde olanlar... Filmi bir büyük kutu popcorn gibi tüketebileceğini sananlar... Ve nihayet; pek çok sahnenin ve diyalogların midelerine bir yumruk gibi yerleşmeyeceğini sananlar...
Filme, bu beklentilerin sadece bir tanesine odaklanarak gidenlerin hepsinin düş kırıklığı yaşayacaklarını, iddia edersek hiç de abartmış olmayız...
Çünkü bu filmde yukarıda sıraladığım odak noktalarının hepsi var...
Olur mu?
Olur... Olurmuş işte!.. Gidin görün...
Bu film çok tartışılacak... Bilen bilmeyen; anlayan anlamayan 'konuşacak'...
En azından 'tartışmanın bir parçası olabilmek' adına Türk sinema tarihine bir 'kült filmi' olarak geçecek olan Nefes'i görün... Nefes insanı her iki şıkta da 'Nefessiz' bırakabilir. Sevseniz de sevmeseniz de...
Terim tribüne çıkmamalı
Fatİh Terim'in istifa süreci, baştan sona bir iletişim dersi... UEFA Başkanı Platini, Ermenistan-Türkiye maçı için değil, Fatih Terim'i uğurlamak için gelmiş... Nasıl 'Algılama Yönetimi' ama?..
Bu süreçte hiçbir katkımız yoktur biline... Onunla profesyonel ilişkimiz geçmişte vardı (İtalya dönemi); şimdi yok. Dostluk var sadece... Hatta biz dostluğumuza dayanarak basın toplantısını hemen düzenlemesini tavsiye ettik... O pazartesiye aldı... Terim, süreci tek başına yönetiyor. Kendisine abartılı bir şekilde bireysel saldırı yöneltenleri de yavaş yavaş devre dışı bırakarak yoluna devam ediyor... Pazartesi düzenleyeceği basın toplantısını da gereken 'yumuşaklık' içinde geçirdi mi, onun için iletişim adına artık karada ölüm yok, demektir...
Bilindiği üzere, Fatih Terim'lerden Türkiye'de öyle mebzul miktarda bulunmuyor... Onu sahalarda görmemek yazık olur. Başkanlık, menajerlik dahil, Tribüne henüz çıkmamalı... Ben onu daha çok İstanbulspor-İBB Spor gibi bir takımı alıp, pek öyle herkeslerde bulunmayan ve etkisi parayla ölçülemeyen çevresini harekete geçirdikten sonra oluşturacağı sağlam yapıyla zaferden zafere koşarken görmek isterdim... Ya da Almanya'da... Türkiye'ye oradan başarılarıyla selam gönderirken...