N’olur bi’ de beni deneyin…
24 kasım 2022 - Yeni şafak
ABD ve Rusya bile bizimkiler kadar hainlik etmediler…
İşte ‘Beyaz Ev’ sözcüsü John Kirby’nin açıklaması: “Türkiye, güneyinde meşru terör tehdidiyle karşı karşıya kalmaya devam ediyor ve kendini savunma hakkı var.”
Peki Putin’in sözcüsü Dmitriy Peskov ne demiş? Suriye’nin kuzeyine yönelik harekatın “Türkiye’nin yasal hakkı” olduğunu belirtmiş ve “Türkiye'nin kendi güvenliği ile ilgili endişelerini anlıyor ve bunlara saygı duyuyoruz” demiş.
Tabii ABD Dışişleri’nden ve Rusya’nın Suriye temsilcisinden, dış politika taktiği gereği ‘hem nalına hem mıhına’ Türkiye’yi ‘hafif’ uyaran mesajlar da geldi. Ancak son açıklamaları yukarıdakiler…
Ya CHP destekli ‘belediye TV’leri ile Erdoğan düşmanlığını müstemleke aydını düzeyinde, yalnızca hükûmeti değil ülkeyi, devleti karalama boyutuna taşıyan çevreler ne yaptılar?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harekâtıyla ilgili tek laf etmediler… Ettilerse de iki boyuttan birini, hatta ikisini birden taşıyan yaklaşımlara ağırlık verdiler…
O boyutlar şunlardı: 1. “TSK’nin hava saldırıları bir an önce son bulmalıdır!” diyen HDP ağzıyla konuştular. 2. Taksim’deki dâhil, Suriye sınırından Türkiye’ye atılan bombaların “kontrollü olaylar” olduğunu ima ettiler. Hani “kontrollü darbe” söylemleri gibi…
Sınır ötesi operasyona “Hayır” derken de ‘krallarından çok kralcı’ tavır almışlardı. Oysa şimdi ‘kralları’ bile Türkiye’nin tezlerine onlardan daha ‘anlayışlı’ bir yaklaşım sergiliyorlar.
Sayın Cumhurbaşkanı, dünkü grup toplantısında “2023’ü bir demokrasi şölenine çevirelim” diye seslendiği muhalefete ‘nefret dilini’ terk edip ‘hizmet yarışı dilini’ tercih etmeyi teklif etti… O da bizim gibi ‘kapı duvar’ durumuyla karışılacağını bilmiş olmalı ki; “Bizde gül var ama bizde gürz de var. Kim, hangisini isterse onunla karşına çıkarız” diye de ekledi.
CHP Genel Başkanı hangisini tercih edeceğini bugüne kadar sergilediği hayli saldırgan tavrıyla belli etmişti ama Cumhurbaşkanı bir şans daha vermek istemiş olmalı… Bundan sonrası Genel Başkan’ın bileceği iş tabii…
Fakat iktidar yolunda bir yandan emperyal güçlerin Türkiye’deki uzantısıymış gibi davranırken, diğer yandan ‘fıkra’ niteliğinde açıklamalarıyla gündeme gelerek millî bağımsızlıktan yana ve duyarlı CHP tabanının son umut ışığını da söndürüyor gibi…
Bir ay kadar önce Sivas’ta katıldığı bir TV programında “[Seçmenin] ‘bir de şu Kılıçdaroğlu’nu deneyelim, o nasıl bir adam görelim’ denmesi lazım” sözleriyle oy istemişti. Birkaç gün önce de Kilis’te bir konuşması oldu: “Onlar 20 yılda çözemedi. Benim uzun uzun kalmaya niyetim yok. 5 yılda Türkiye’nin en temel sorunlarını 6 lider bir araya gelerek akılla çözeceğiz.”
“Bir de beni deneyin…” “Uzun kalmayacağım…” güler misiniz; ağlar mısınız?..
Bu tablo bize Türk siyasi tarihinin büyük üstatlarından birini hatırlattı… Süleyman Demirel, 1994 yılında Babalar Günü vesilesiyle kendisine verilen uluslararası bir ödülün takdim töreninde yaptığı konuşmada şöyle demişti:
“Siyaset çok kere tevazuyu kaldırmaz. Bu ödülü bana vermekle doğru bir iş yaptınız; yanlış bir iş yapmadınız. Doğru bir iş yaptınız, bunu hak eden birini tercih ettiniz.”
Her siyasetçide her liderde olması gereken ve hedef kitleyi ikna etmenin bir numaralı unsuru sayılan ‘özgüven’ böyle bir şeydir işte…
Gözümüze takılanlar…
İşte ‘Beyaz Ev’ sözcüsü John Kirby’nin açıklaması: “Türkiye, güneyinde meşru terör tehdidiyle karşı karşıya kalmaya devam ediyor ve kendini savunma hakkı var.”
Peki Putin’in sözcüsü Dmitriy Peskov ne demiş? Suriye’nin kuzeyine yönelik harekatın “Türkiye’nin yasal hakkı” olduğunu belirtmiş ve “Türkiye'nin kendi güvenliği ile ilgili endişelerini anlıyor ve bunlara saygı duyuyoruz” demiş.
Tabii ABD Dışişleri’nden ve Rusya’nın Suriye temsilcisinden, dış politika taktiği gereği ‘hem nalına hem mıhına’ Türkiye’yi ‘hafif’ uyaran mesajlar da geldi. Ancak son açıklamaları yukarıdakiler…
Ya CHP destekli ‘belediye TV’leri ile Erdoğan düşmanlığını müstemleke aydını düzeyinde, yalnızca hükûmeti değil ülkeyi, devleti karalama boyutuna taşıyan çevreler ne yaptılar?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harekâtıyla ilgili tek laf etmediler… Ettilerse de iki boyuttan birini, hatta ikisini birden taşıyan yaklaşımlara ağırlık verdiler…
O boyutlar şunlardı: 1. “TSK’nin hava saldırıları bir an önce son bulmalıdır!” diyen HDP ağzıyla konuştular. 2. Taksim’deki dâhil, Suriye sınırından Türkiye’ye atılan bombaların “kontrollü olaylar” olduğunu ima ettiler. Hani “kontrollü darbe” söylemleri gibi…
Sınır ötesi operasyona “Hayır” derken de ‘krallarından çok kralcı’ tavır almışlardı. Oysa şimdi ‘kralları’ bile Türkiye’nin tezlerine onlardan daha ‘anlayışlı’ bir yaklaşım sergiliyorlar.
Sayın Cumhurbaşkanı, dünkü grup toplantısında “2023’ü bir demokrasi şölenine çevirelim” diye seslendiği muhalefete ‘nefret dilini’ terk edip ‘hizmet yarışı dilini’ tercih etmeyi teklif etti… O da bizim gibi ‘kapı duvar’ durumuyla karışılacağını bilmiş olmalı ki; “Bizde gül var ama bizde gürz de var. Kim, hangisini isterse onunla karşına çıkarız” diye de ekledi.
CHP Genel Başkanı hangisini tercih edeceğini bugüne kadar sergilediği hayli saldırgan tavrıyla belli etmişti ama Cumhurbaşkanı bir şans daha vermek istemiş olmalı… Bundan sonrası Genel Başkan’ın bileceği iş tabii…
Fakat iktidar yolunda bir yandan emperyal güçlerin Türkiye’deki uzantısıymış gibi davranırken, diğer yandan ‘fıkra’ niteliğinde açıklamalarıyla gündeme gelerek millî bağımsızlıktan yana ve duyarlı CHP tabanının son umut ışığını da söndürüyor gibi…
Bir ay kadar önce Sivas’ta katıldığı bir TV programında “[Seçmenin] ‘bir de şu Kılıçdaroğlu’nu deneyelim, o nasıl bir adam görelim’ denmesi lazım” sözleriyle oy istemişti. Birkaç gün önce de Kilis’te bir konuşması oldu: “Onlar 20 yılda çözemedi. Benim uzun uzun kalmaya niyetim yok. 5 yılda Türkiye’nin en temel sorunlarını 6 lider bir araya gelerek akılla çözeceğiz.”
“Bir de beni deneyin…” “Uzun kalmayacağım…” güler misiniz; ağlar mısınız?..
Bu tablo bize Türk siyasi tarihinin büyük üstatlarından birini hatırlattı… Süleyman Demirel, 1994 yılında Babalar Günü vesilesiyle kendisine verilen uluslararası bir ödülün takdim töreninde yaptığı konuşmada şöyle demişti:
“Siyaset çok kere tevazuyu kaldırmaz. Bu ödülü bana vermekle doğru bir iş yaptınız; yanlış bir iş yapmadınız. Doğru bir iş yaptınız, bunu hak eden birini tercih ettiniz.”
Her siyasetçide her liderde olması gereken ve hedef kitleyi ikna etmenin bir numaralı unsuru sayılan ‘özgüven’ böyle bir şeydir işte…
Gözümüze takılanlar…
- Pazar günü Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun (TURİNG) kültür ve sanat etkinlikleri kapsamında bir sunum yaptık… Dileyicilerimiz, Kurum’un bursiyerleri olan üniversite öğrencileriydi… Bu kadar nitelikli, bu kadar inançlı ve vizyon sahibi genci uzun zamandır bir arada görmemiştik… TURİNG Başkanı Dr. Bülent Katkak sağ olsun, uzunca bir süredir her yıl bize bu onuru yaşatır… Morali bozulanın Bülent Bey’i arayıp hafta sonu TURİNG’in etkinliklerine katılmasını şiddetle tavsiye ediyoruz.
- İki yıllık pandemi arasından sonra 11.’si yüz yüze düzenlenen TÜYİD Zirvesi her zamanki gibi katılımcılarıyla, konuşmacılarıyla ve tartışmaya açtığı konularıyla son derece doyurucuydu. Yatırımcı İlişkileri Derneği, bu yılki temayı “Yeni Denge” olarak belirlemişti. Bardağın boş yanı da konuşuldu dolu yanı da… Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı İbrahim Ömer Gönül’ün kapsayıcı konuşmasını ve diğer oturumları önümüzdeki günlerde internet ortamında izlemek mümkün olacaktır. Borsanın rekorlar kırdığı bir ortamda pek çok ekonomik göstergenin negatif unsurunun unutulduğu bir gün yaşandı. Başta TÜYİD Başkanı Aslı Selçuk ve Genel Sekreter Bülent Özütürk olmak üzere tüm ekibi yürekten kutluyorum.
- Ali Desidero… Yaşı yetmeyen olabilir ama hatırlamayan yoktur herhâlde… Ne fenomen reklamdı! Derby’nin “Ver bi’ Derby!” sloganlı yeni reklam filmlerini izleyince yine hatırladık bizim delikanlıyı… 90’larda aziz dostum rahmetli Ali Tara’nın çektiği o filmle çıtayı öyle bir yere koymuşlardı ki bugün hâlâ geçilemiyor… İyi çekilmiş, iyi yapılmış, sloganı da doğru ama bağışlasınlar bir Ali Desidero değil işte…