Nur topu gibi bir iletişim kazası
15 Eylül 2005 - Marketing Türkiye
Esinlenme, iletişimde sıkça karşılaştığımız bir olaydır. ‘Çalıntı’, ‘Kopyalama’ gibi kavramları kullanmayı ben pek tercih etmiyorum. Çünkü böyle bir suçlama, bu gibi durumlarda insanların, “Kardeşim aklın yolu birdir. Ne var bunda?” şeklinde bir tür savunmaya girmelerini de haklı çıkarabiliyor.
Biz yine de işin bir tür esinlenme olduğunu ifade etmeye çalışalım ve Kanal D’nin Mehmet Ali Birand ile birlikte başlattıkları Ana Haber’lerinin reklamlarının Avrupa’da yayınlanmış bir başka reklam benzerliğini ‘aklın yolu birdir’ yorumuyla ele alalım.
Reklamın başlığı: Anlamak için! Alt açılımı: Mehmet Ali Birand ile Kanal D Ana Haber... Önde Birand’ın son derece sempatik bir fotoğrafı. Arkada bir plazma TV. Görüntüde koskoca bir elma... Elma’dan dörtte birlik bir dilim kesilmiş. Dilim yanda duruyor. Elma diliminin ve geri kalan dörtte üçlük elma parçasının içindeki görüntü ise bir portakalın içi... Yani dışı elma içi portakal... Kodlanmış mesaj şu: Sen dışından işi elma zannedebilirsin ama işin içi portakal olabilir. Reklamın deyişiyle, “Hayatın iç yüzünü” de ancak biz sana gösteririz...
Önümde bir İtalyan dergisinden kesilmiş bir ilan sayfası var. Bu, Zurich sigorta şirketleri grubundan Zuritel’in reklamı. Telefonla sigortalama işlemi yapıyorlarmış. Bunu duyuruyorlar. Ortada koskocaman bir karpuz var. Bu kez karpuzdan dörtte birlik bir dilim kesilmiş. Yanda duruyor. Karpuzun içi ise kivi... Yani dışı karpuz içi kivi... Mesaj aynı... Meyveler değişik ama görüntü aynı...
Tahammüden mi, yani bilerek isteyerek araklama mı, İtalyan firma ve ajansın izniyle mi, ‘hissi kablel vukuu’ yoluyla mı, yoksa yine aklın yolu bir vaziyeti mi var; bilmek kolay değil. Çünkü önünden yapılmış bir açıklama yoktu.
Her neyse ise pek sevimli bir durum değil... Kanal D’nin ve reklamı hazırlayan ajansın nur topu gibi bir iletişim kazaları olmuş sanki...
Hassas okurlar haklıdır
Bizim derginin patronu ve Genel Yayın Yönetmeni Günseli Ocakoğlu gibi ben de fotoğrafımı çektirdim. Dilimi çıkardığım pek çok kare çektiler. Sayılarının yüze yaklaştığını duyduğum pek çok ‘aklı selim’ sahibi gibi ben de Reklam Yaratıcıları Derneği’nin (RYD) Türkçe’yi koruma, yabancı kelimelerden arındırma kampanyasına katıldım. “Dilinizden Utanmayın!”...
Aynı günlerde okurlarımızdan Metin Selçuk bir mesaj göndermiş. Kısmen aşağıya alıyorum:
“Bir süre önce çeşitli mecralarda DİLİNİZE SAHİP ÇIKIN diye kampanya yapılmaya başlandı. Dikkatinizi çektiğine eminim. Bu sabah okuduğum bir yazı sonrası kampanyanın yaratıcısı olduğunu söyleyen derneğin sitesine girdim ve ilginç bir manzara ile karşılaştım. Dilinize sahip çıkın diye bir kampanya başlatan insanların sitesinde İngilizce sözcükler yer alıyor.
Bu durum o kadar komik geldi ki, rahmetli Aziz Nesin aklıma geldi birden. Ancak durup düşününce gerçekten aldatıldığımı hissetmeye başladım.
Şimdi, kamuoyundaki her hangi bir kişi olarak bu kampanyaya ne kadar inanacağım? Kendilerine bir e-posta gönderdim, her hangi bir düzeltme yapacaklar mı bilmiyorum. Sizinde bilginiz olsun istedim.”
Okuru anlıyorum. Ama RYD’yi de anlıyorum. Modern iletişimin anavatanı Türkiye değil. Türk Dil Kurumu bir çalışma başlatmış. Web sitelerinde var. İletişim de dahil iş dünyasındaki pek çok İngilizce kelime yerine Türkçelerini önermeye çalışıyor. Belli ki bilgisayar terimlerinde olduğu gibi bir süreç yaşanacak. Zaman içinde İngilizce kelimelerin yerine Türkçeleri yerleşecek. Ama bu işler bir anda olmuyor. Hayat devam etmek zorunda. Örneğin ‘brief’ gibi (belki ‘özet bilgi’ denebilir) bazı sözcüklerin tek kelime ile karşılığı yok. RYD zaman alacak bu durumu belki web sitesinde açıklayabilir. Yoksa hassas okurlar haklı olarak çelişki bulabilir...
Ulusa Sesleniş daha da iyi olabilir...
Başbakan’ın ‘Ulusa sesleniş’ programı herkesin gözü önünde oluşan bir iletişim olayı olmaya devam ediyor. Her ne kadar gazeteci arkadaşımız Akif Beki Başbakan’ın danışmanlığına getirildiğinden bu yana pek çok şey düzeltilmiş olsa da iletişimden biraz anlayanlar, aslında herkesi ekran karşısına çakması gereken bu programla büyük bir iletişim fırsatının harcandığı konusunda hemfikir...
Bursa’dan bize sık sık yazan üniversite öğrencisi ve bir danışmanlık şirketinde görevli okurumuz Sertaç Girgin de “Ulusa Sesleniş”e takanlardan:
“Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın düzenli olarak yaptığı Ulusa Seslenişi’ni seyrettim. Daha önceki Ulusa Sesleniş’leri gazetedeki köşenizde ‘Böyle giderse kimse seyretmeyecek" diyerek yorumlamıştınız.
Dün gece baktım, daha önceki eleştiriler dikkate alınmış olacak ki projeksiyondan yansıtılan bir Türkiye Haritası arka fon olarak kullanılmış. Ama grafik tasarımı o kadar kötü olmuş ki, Sayın Başbakanın kafasının üst kısmı çözünürlüğü düşük bilgisayardaki görüntü gibi kareli yansımış ekranlara. Sonuçta bilişim sektöründe geride kalan bir toplum değiliz. Grafik tasarımı istenilse, özen gösterilse daha iyi olabilirdi. Türkiye'nin 20 büyük kişisel markası sıralamasında 4. sırada bulunan R. Tayyip Erdoğan'ın kurmayları ve danışmanları bunu nasıl görmez anlamak mümkün değil. Ben programı TRT’den izledim. Önce hata TRT'den
kaynaklanıyor sandım. Öteki kanallara baktım. CNN Türk'ünden NTV'ye Kanal 7'den STAR'a kadar bütün kanallarda görüntü kalitesi aynı.
İkinci olarak eski fon Ankara'nın gece görünümüydü. Hani şu çok eleştiri alan çok tartışılan fon. Şimdi yeni fon olarak kullanılan Türkiye Haritası zaman zaman 7 bölgeye ayrılmış olarak gösterilmiş. Burada dikkat çeken Marmara Bölgesi'nde ağaçlık resmi, Ege Bölgesi'nde -değişik pek bir şeye benzetemedim- bir resim, İç Anadolu Bölgesi'nde mecliste oturan vekillerin resmi, Doğu Anadolu Bölgesi ise kafasında baret olan bir işçi, bir öğretmen ve bir doktor resimleriyle sürekli değişmekteydi. Yani bütün bölgedeki resimler sabit kalırken neden sadece Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki resimler sürekli değişiyordu burada bir mesaj mı verilmekteydi anlayamadım.
Bu arada başbakanın hızlı ve akıcı konuşması mimikleri ve halkla kurduğu diyalog da artı hanesine yazılmalı.”
Reklam Yaratıcıları Derneği, Reklamcılık Vakfı veya Reklamcılar Derneği üyelerinden bir ekiple Akif Beki’ye birinci aşama için ücretsiz bir teklif götürse ve hepimize bu iş bomba gibi nasıl yapılabilir gösterse fena mı olur? Beki’nin böyle bir teklife sıcak bakacağından hiç şüphem yok...
Bizimkilere helal olsun!
Hiç kimse beni “kuzguna kendi yavrusu” diye söze başlayıp eleştirmesin. Yiğidin hakkını yiğide vermek gerek: Marketing Türkiye’nin yayına hazırladığı ve Eylül Sayısı ile birlikte piyasaya 5 YTL üst fiyatla verdiği (sudan ucuz) Outdoor Sign dergisi tek kelime ile mükemmel. Düşünenlerin aklına fikrine, hazırlayanların eline sağlık.
“Tasarım, Üretim ve Pazarlama Dergisi” üst başlığı ve tanımı ile sunulan yayın bence, çok başarılı bir başvuru kitabı; iletişimle uğraşanlar için vazgeçilmez bir kaynak. Arkadaşlarımız, dergi dedikleri bu çalışmayı, içindeki araştırmalar, kıyaslamalar, kolay kolay bulunmayacak verileriyle ‘konvansiyonel’ medya dışında kendini ifade etmek isteyen herkesin mutlaka edinmesi gereken bir yayın haline getirmişler. İçindeki reklamlar ise ayrı bir bilgi kaynağı. Ben kendi adıma çok şey öğrendim. Arkadaşları bir kez daha kutluyorum.
İlahi Hulusi Derici
İletişim konusundaki bilgi ve becerisine büyük saygı duyduğum değerli dostum, Dışbank Kurumsal İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Murat Ermert bizi sık sık eleştirir: “İki tane isim bellemişsiniz, Hulusi Derici ile Hakan Senbir. Dergide ya biri ya diğeri mutlaka şurada burada yer alır! Ne iş?..”
Bu eleştirisini de yayın kurulunda bu arkadaşların yanında yapmaktan da çekinmez hani... Murat haklı. Ama biz de haklıyız. Adamlar haber olmayı beceriyor, sevgili Murat; yapacak bir şey yok...
Bakın şimdi. Hulusi Derici dergilere bir ilan vermiş. Arka arkaya silme dört sayfa... İlanın birinci sayfasına kendi posterini koymuş. Ender gördüğüm kravatlı haliyle muzip muzip bakıyor. Fotoğraf siyah – beyaz. Ağzının tam ortasında çapraz şekilde duran iki kırmızı bant. Altında diyor ki: “Bu sefer biz sustuk. Müşterilerimiz konuşuyor...”
Ondan sonraki sayfalarda müşterileriyle yapılmış söyleşiler ve onlar için MARKA’nın ürettiği işlerden örnekler var. Araya Hulusi de girip konuşmuş tabii. Ağzını bantlasa da duramamış...
Yazıların puntoları çok küçük olsa da fikir yine hayli kışkırtıcı. Sadece dört müşterisine yer vermiş. Oysa müşterileri bu kadar değil. Diğerlerini ne yapacak, diye düşünüyorsunuz. Herhalde dizi halinde sürdürecek bu işi... Rakipleri de seyredecekler Hulusi’yi.
Şimdi sevgili Murat, gel de bu işten ve Hulusi’den söz etme...
Biz yine de işin bir tür esinlenme olduğunu ifade etmeye çalışalım ve Kanal D’nin Mehmet Ali Birand ile birlikte başlattıkları Ana Haber’lerinin reklamlarının Avrupa’da yayınlanmış bir başka reklam benzerliğini ‘aklın yolu birdir’ yorumuyla ele alalım.
Reklamın başlığı: Anlamak için! Alt açılımı: Mehmet Ali Birand ile Kanal D Ana Haber... Önde Birand’ın son derece sempatik bir fotoğrafı. Arkada bir plazma TV. Görüntüde koskoca bir elma... Elma’dan dörtte birlik bir dilim kesilmiş. Dilim yanda duruyor. Elma diliminin ve geri kalan dörtte üçlük elma parçasının içindeki görüntü ise bir portakalın içi... Yani dışı elma içi portakal... Kodlanmış mesaj şu: Sen dışından işi elma zannedebilirsin ama işin içi portakal olabilir. Reklamın deyişiyle, “Hayatın iç yüzünü” de ancak biz sana gösteririz...
Önümde bir İtalyan dergisinden kesilmiş bir ilan sayfası var. Bu, Zurich sigorta şirketleri grubundan Zuritel’in reklamı. Telefonla sigortalama işlemi yapıyorlarmış. Bunu duyuruyorlar. Ortada koskocaman bir karpuz var. Bu kez karpuzdan dörtte birlik bir dilim kesilmiş. Yanda duruyor. Karpuzun içi ise kivi... Yani dışı karpuz içi kivi... Mesaj aynı... Meyveler değişik ama görüntü aynı...
Tahammüden mi, yani bilerek isteyerek araklama mı, İtalyan firma ve ajansın izniyle mi, ‘hissi kablel vukuu’ yoluyla mı, yoksa yine aklın yolu bir vaziyeti mi var; bilmek kolay değil. Çünkü önünden yapılmış bir açıklama yoktu.
Her neyse ise pek sevimli bir durum değil... Kanal D’nin ve reklamı hazırlayan ajansın nur topu gibi bir iletişim kazaları olmuş sanki...
Hassas okurlar haklıdır
Bizim derginin patronu ve Genel Yayın Yönetmeni Günseli Ocakoğlu gibi ben de fotoğrafımı çektirdim. Dilimi çıkardığım pek çok kare çektiler. Sayılarının yüze yaklaştığını duyduğum pek çok ‘aklı selim’ sahibi gibi ben de Reklam Yaratıcıları Derneği’nin (RYD) Türkçe’yi koruma, yabancı kelimelerden arındırma kampanyasına katıldım. “Dilinizden Utanmayın!”...
Aynı günlerde okurlarımızdan Metin Selçuk bir mesaj göndermiş. Kısmen aşağıya alıyorum:
“Bir süre önce çeşitli mecralarda DİLİNİZE SAHİP ÇIKIN diye kampanya yapılmaya başlandı. Dikkatinizi çektiğine eminim. Bu sabah okuduğum bir yazı sonrası kampanyanın yaratıcısı olduğunu söyleyen derneğin sitesine girdim ve ilginç bir manzara ile karşılaştım. Dilinize sahip çıkın diye bir kampanya başlatan insanların sitesinde İngilizce sözcükler yer alıyor.
Bu durum o kadar komik geldi ki, rahmetli Aziz Nesin aklıma geldi birden. Ancak durup düşününce gerçekten aldatıldığımı hissetmeye başladım.
Şimdi, kamuoyundaki her hangi bir kişi olarak bu kampanyaya ne kadar inanacağım? Kendilerine bir e-posta gönderdim, her hangi bir düzeltme yapacaklar mı bilmiyorum. Sizinde bilginiz olsun istedim.”
Okuru anlıyorum. Ama RYD’yi de anlıyorum. Modern iletişimin anavatanı Türkiye değil. Türk Dil Kurumu bir çalışma başlatmış. Web sitelerinde var. İletişim de dahil iş dünyasındaki pek çok İngilizce kelime yerine Türkçelerini önermeye çalışıyor. Belli ki bilgisayar terimlerinde olduğu gibi bir süreç yaşanacak. Zaman içinde İngilizce kelimelerin yerine Türkçeleri yerleşecek. Ama bu işler bir anda olmuyor. Hayat devam etmek zorunda. Örneğin ‘brief’ gibi (belki ‘özet bilgi’ denebilir) bazı sözcüklerin tek kelime ile karşılığı yok. RYD zaman alacak bu durumu belki web sitesinde açıklayabilir. Yoksa hassas okurlar haklı olarak çelişki bulabilir...
Ulusa Sesleniş daha da iyi olabilir...
Başbakan’ın ‘Ulusa sesleniş’ programı herkesin gözü önünde oluşan bir iletişim olayı olmaya devam ediyor. Her ne kadar gazeteci arkadaşımız Akif Beki Başbakan’ın danışmanlığına getirildiğinden bu yana pek çok şey düzeltilmiş olsa da iletişimden biraz anlayanlar, aslında herkesi ekran karşısına çakması gereken bu programla büyük bir iletişim fırsatının harcandığı konusunda hemfikir...
Bursa’dan bize sık sık yazan üniversite öğrencisi ve bir danışmanlık şirketinde görevli okurumuz Sertaç Girgin de “Ulusa Sesleniş”e takanlardan:
“Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın düzenli olarak yaptığı Ulusa Seslenişi’ni seyrettim. Daha önceki Ulusa Sesleniş’leri gazetedeki köşenizde ‘Böyle giderse kimse seyretmeyecek" diyerek yorumlamıştınız.
Dün gece baktım, daha önceki eleştiriler dikkate alınmış olacak ki projeksiyondan yansıtılan bir Türkiye Haritası arka fon olarak kullanılmış. Ama grafik tasarımı o kadar kötü olmuş ki, Sayın Başbakanın kafasının üst kısmı çözünürlüğü düşük bilgisayardaki görüntü gibi kareli yansımış ekranlara. Sonuçta bilişim sektöründe geride kalan bir toplum değiliz. Grafik tasarımı istenilse, özen gösterilse daha iyi olabilirdi. Türkiye'nin 20 büyük kişisel markası sıralamasında 4. sırada bulunan R. Tayyip Erdoğan'ın kurmayları ve danışmanları bunu nasıl görmez anlamak mümkün değil. Ben programı TRT’den izledim. Önce hata TRT'den
kaynaklanıyor sandım. Öteki kanallara baktım. CNN Türk'ünden NTV'ye Kanal 7'den STAR'a kadar bütün kanallarda görüntü kalitesi aynı.
İkinci olarak eski fon Ankara'nın gece görünümüydü. Hani şu çok eleştiri alan çok tartışılan fon. Şimdi yeni fon olarak kullanılan Türkiye Haritası zaman zaman 7 bölgeye ayrılmış olarak gösterilmiş. Burada dikkat çeken Marmara Bölgesi'nde ağaçlık resmi, Ege Bölgesi'nde -değişik pek bir şeye benzetemedim- bir resim, İç Anadolu Bölgesi'nde mecliste oturan vekillerin resmi, Doğu Anadolu Bölgesi ise kafasında baret olan bir işçi, bir öğretmen ve bir doktor resimleriyle sürekli değişmekteydi. Yani bütün bölgedeki resimler sabit kalırken neden sadece Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki resimler sürekli değişiyordu burada bir mesaj mı verilmekteydi anlayamadım.
Bu arada başbakanın hızlı ve akıcı konuşması mimikleri ve halkla kurduğu diyalog da artı hanesine yazılmalı.”
Reklam Yaratıcıları Derneği, Reklamcılık Vakfı veya Reklamcılar Derneği üyelerinden bir ekiple Akif Beki’ye birinci aşama için ücretsiz bir teklif götürse ve hepimize bu iş bomba gibi nasıl yapılabilir gösterse fena mı olur? Beki’nin böyle bir teklife sıcak bakacağından hiç şüphem yok...
Bizimkilere helal olsun!
Hiç kimse beni “kuzguna kendi yavrusu” diye söze başlayıp eleştirmesin. Yiğidin hakkını yiğide vermek gerek: Marketing Türkiye’nin yayına hazırladığı ve Eylül Sayısı ile birlikte piyasaya 5 YTL üst fiyatla verdiği (sudan ucuz) Outdoor Sign dergisi tek kelime ile mükemmel. Düşünenlerin aklına fikrine, hazırlayanların eline sağlık.
“Tasarım, Üretim ve Pazarlama Dergisi” üst başlığı ve tanımı ile sunulan yayın bence, çok başarılı bir başvuru kitabı; iletişimle uğraşanlar için vazgeçilmez bir kaynak. Arkadaşlarımız, dergi dedikleri bu çalışmayı, içindeki araştırmalar, kıyaslamalar, kolay kolay bulunmayacak verileriyle ‘konvansiyonel’ medya dışında kendini ifade etmek isteyen herkesin mutlaka edinmesi gereken bir yayın haline getirmişler. İçindeki reklamlar ise ayrı bir bilgi kaynağı. Ben kendi adıma çok şey öğrendim. Arkadaşları bir kez daha kutluyorum.
İlahi Hulusi Derici
İletişim konusundaki bilgi ve becerisine büyük saygı duyduğum değerli dostum, Dışbank Kurumsal İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Murat Ermert bizi sık sık eleştirir: “İki tane isim bellemişsiniz, Hulusi Derici ile Hakan Senbir. Dergide ya biri ya diğeri mutlaka şurada burada yer alır! Ne iş?..”
Bu eleştirisini de yayın kurulunda bu arkadaşların yanında yapmaktan da çekinmez hani... Murat haklı. Ama biz de haklıyız. Adamlar haber olmayı beceriyor, sevgili Murat; yapacak bir şey yok...
Bakın şimdi. Hulusi Derici dergilere bir ilan vermiş. Arka arkaya silme dört sayfa... İlanın birinci sayfasına kendi posterini koymuş. Ender gördüğüm kravatlı haliyle muzip muzip bakıyor. Fotoğraf siyah – beyaz. Ağzının tam ortasında çapraz şekilde duran iki kırmızı bant. Altında diyor ki: “Bu sefer biz sustuk. Müşterilerimiz konuşuyor...”
Ondan sonraki sayfalarda müşterileriyle yapılmış söyleşiler ve onlar için MARKA’nın ürettiği işlerden örnekler var. Araya Hulusi de girip konuşmuş tabii. Ağzını bantlasa da duramamış...
Yazıların puntoları çok küçük olsa da fikir yine hayli kışkırtıcı. Sadece dört müşterisine yer vermiş. Oysa müşterileri bu kadar değil. Diğerlerini ne yapacak, diye düşünüyorsunuz. Herhalde dizi halinde sürdürecek bu işi... Rakipleri de seyredecekler Hulusi’yi.
Şimdi sevgili Murat, gel de bu işten ve Hulusi’den söz etme...