O koltukta aslında kim oturmalıydı?..
26.02.2010
Aslında adaletin tecelli hızı ‘haberin’, ‘dedikoduların’, ‘melanetin’ tüketim hızından daha yüksek olsa, bu durumlar ortaya çıkmayacak. Ergenekon davası yakında ikinci yılını dolduracak. Silahlı Kuvvetler’in en üst düzeyde görev almış yüksek rütbeli mensupları, sürekli minibüslerle oradan oraya salınıyorlar. Sivil giyimli askercikler emekli ve/veya muvazzaf komutanlarının önlerinde etten duvar oluşturmaya çalışıyorlar…
Milyonlarca insanın yüreği paramparça… O onu içeri atıyor, beriki bunu aldırıyor evinden… Adam gibi iletişim yapılmadığı için ortaya sanki kör tuttuğunu öpüyormuş gibi bir manzara çıkmasına engel olunamıyor…
Cumhurbaşkanı böyle bir toplantıyı kiminle yapmalıydı? Söyleyelim: Başbakan ve Ana Muhalefet Partisi lideriyle… Oysa Genelkurmay Başkanı oturuyor Başbakanın karşısında… Çünkü Türkiye’de gerçek ana muhalefeti onun yaptığı düşünülüyor. Beriki istediği kadar her Salı hırçınlaşsın dursun; kamu vicdanı iktidar partisini Genelkurmay’la dengelemeye çalışıyor. Gördüğü güç ve akıl odağı o…
Başbuğ ne yapsın?.. Hiç istemediği rollere itiliyor… Allah’tan itidali hâlâ kaybetmedi… İş ve entelektüel çevrelerden kaç kere duydum, “Allah’tan şu dönemi İlker Başbuğ ile geçiyoruz!..” Ana Muhalefet Partisi Lideri yerine o koltuğa oturmak zordur… İlker Paşa o zoru da başarmıştır… Tabii Başbakan’ın tavrı da önemlidir… İstişare, ikna, ittifak (3 İ) stratejisini sakinlik ve gereken hazırlıkları ihmal etmeden uygulamakta…
Yıllarca ‘dönüşüm’ diye yırtınan entelijansiyanın ‘dönüşüm’ günleri geldiğinde neden ‘sızlandığını’ anlamakta zorluk çektiğimi ise açıkça itiraf etmeliyim…
Telesiyej’e girmek mazhariyettir…
Telesiyej’ci arkadaş Taraf’tan dün şöyle seslenmiş:
“Ali (Saydam) Hocam, bu konuda size daha önce de (17 ekim) ricacı olmuştum aslında. O zamanlar konu felsefeydi, hatırlasanız.. Hülyamızın bu tarz önünü ardını düşünmeden konuşmaları, bu ağzım var konuşurum halleri, 45’inden sonra yakışmıyor hiç kimseye Ali Hocam, demiştim. Siz tanırsınız kendisini, bir konuşsanız da, olur olmaz aklına her geleni döküp saçmasa gündemin ortasına. Yazıktır, o da kolay gelmedi bu yaşlara, bu göl manzaralı evlere, demiştim ama, yeteri kadar dikkatinizi çekememişim demek.”
Hâşâ, sevgili Telesiyej kardeşim; her zaman dikkatimiz üzerinizdedir… Hülya Hanım ülkemiz popüler kültürünün son starlarındandır. Esas şöhret alanı sinemadır. Bana sorarsanız ülkenin en başarılı sinema oyuncularından biridir. Diğer şöhret alanı ise sahnedir tabii. Müzik yani… Gerekçelerini tam bilemediğim bir gelişme çizgisi sonucu Avşar, şöhret üretimi ve yönetimi konusunda şu sıra her iki alandan da uzaktır; TV’ye odaklanmıştır. TV ise tam bir tüketim ekonomisi aracıdır. Orada var olabilmek için sürekli gündemde kalmak gerekir… Öyle ya da böyle; ama gündemde kalmak… İşinizle olması şart değildir. Sözünüzle de bunu sağlayabilirsiniz. Ekonomik açıdan pek bir şey değişmez. Gördüğüm kadarıyla Hülya Hanım da bunu yapmaktadır… Sizin gibi değerli bir yazarın bile odağına girmiş olması onun ne kadar başarılı olduğunu gösterir… Bilmem sizi ikna edebildim mi sevgili Telesiyej?
Hatanın şanslısı olur mu?
Krizin ‘geliyorum’ dediğini iddia etseler de, siz inanmayın. Kriz “geliyorum” deseydi, bu kadar insan ve/veya kuruluş iflas bayrağını çeker miydi?.. Krizi önceden görmek çok zor iştir…
Örneğin, kimin aklına gelirdi Yalçın Ayaydın bir gün ailesiyle alışverişe gidecek, asırlık marka Chanel’den eşi ve kızı için ayakkabı alacak, bir de faturaya bakacak ki KDV yüzde 8 olması gerekirken yüzde 18’den kesilmiş. Olay, ciddi sayılacak oranda bir mürekkep payıyla basına yansıyacak, Türkiye’de bir temsilcisi ya da franchise’ı olmayan Chanel’in Fransa’daki merkezi ayağa kalkacak, araştırmalar, soruşturmalar derken KDV hesabının yanlış yapılması sonucu teknik bir sorun yaşandığı ortaya çıkıp, nur topu gibi bir kriziniz olacak…
Öte yandan kriz, kara kitapta yazdığı gibi nasıl yönetilmesi gerekiyorsa öyle yönetiliyor. Chanel Türkiye Direktörü Cangül Soydemir Avdan çıkıyor ve özetle şu açıklamayı yapıyor: “Merkezle temasa geçtik. Hemen bir çalışma başlatıldı. Mali açıdan danıştığımız yerlerin KDV hesaplamasında hata yaptığı ortaya çıktı… Bu tamamen şanssız bir hata. Böyle bir şey yaşandığı için çok üzgünüz… Üzerimize düşeni yapacağız. Chanel’e yakışan da budur. Bütün çalışmaları tamamlayıp zarara uğramış her bir müşteriyi butiğe davet edeceğiz. Fazla alınmış KDV tutarını onlara iade edeceğiz…”
Kriz durumlarında krizin sözcüsü nasıl bir açıklama yapmalı, diye sorsanız pek çok iletişimci benzer bir metin hazırlardı. Doğrusu da hasar oranında reaksiyon vermek, sürekli ve mağdur müşterinin bağını zedelemeden hatayı telafi etmek, sorumluyu ilan etmek ve hatta gerekirse özür dilemek!
Şu ana kadar Chanel’in attığı her adım tebrik edilmeyi hak ediyor.
Anlamadığım iki şey var:
1. Cangül hanım açıklamasında “Bu tamamen şanssız bir hata” demiş. Hatanın ‘şanslısı’ olur mu?
2. Bu olay medyaya nasıl yansımış, yansıtılmış?
Milyonlarca insanın yüreği paramparça… O onu içeri atıyor, beriki bunu aldırıyor evinden… Adam gibi iletişim yapılmadığı için ortaya sanki kör tuttuğunu öpüyormuş gibi bir manzara çıkmasına engel olunamıyor…
Cumhurbaşkanı böyle bir toplantıyı kiminle yapmalıydı? Söyleyelim: Başbakan ve Ana Muhalefet Partisi lideriyle… Oysa Genelkurmay Başkanı oturuyor Başbakanın karşısında… Çünkü Türkiye’de gerçek ana muhalefeti onun yaptığı düşünülüyor. Beriki istediği kadar her Salı hırçınlaşsın dursun; kamu vicdanı iktidar partisini Genelkurmay’la dengelemeye çalışıyor. Gördüğü güç ve akıl odağı o…
Başbuğ ne yapsın?.. Hiç istemediği rollere itiliyor… Allah’tan itidali hâlâ kaybetmedi… İş ve entelektüel çevrelerden kaç kere duydum, “Allah’tan şu dönemi İlker Başbuğ ile geçiyoruz!..” Ana Muhalefet Partisi Lideri yerine o koltuğa oturmak zordur… İlker Paşa o zoru da başarmıştır… Tabii Başbakan’ın tavrı da önemlidir… İstişare, ikna, ittifak (3 İ) stratejisini sakinlik ve gereken hazırlıkları ihmal etmeden uygulamakta…
Yıllarca ‘dönüşüm’ diye yırtınan entelijansiyanın ‘dönüşüm’ günleri geldiğinde neden ‘sızlandığını’ anlamakta zorluk çektiğimi ise açıkça itiraf etmeliyim…
Telesiyej’e girmek mazhariyettir…
Telesiyej’ci arkadaş Taraf’tan dün şöyle seslenmiş:
“Ali (Saydam) Hocam, bu konuda size daha önce de (17 ekim) ricacı olmuştum aslında. O zamanlar konu felsefeydi, hatırlasanız.. Hülyamızın bu tarz önünü ardını düşünmeden konuşmaları, bu ağzım var konuşurum halleri, 45’inden sonra yakışmıyor hiç kimseye Ali Hocam, demiştim. Siz tanırsınız kendisini, bir konuşsanız da, olur olmaz aklına her geleni döküp saçmasa gündemin ortasına. Yazıktır, o da kolay gelmedi bu yaşlara, bu göl manzaralı evlere, demiştim ama, yeteri kadar dikkatinizi çekememişim demek.”
Hâşâ, sevgili Telesiyej kardeşim; her zaman dikkatimiz üzerinizdedir… Hülya Hanım ülkemiz popüler kültürünün son starlarındandır. Esas şöhret alanı sinemadır. Bana sorarsanız ülkenin en başarılı sinema oyuncularından biridir. Diğer şöhret alanı ise sahnedir tabii. Müzik yani… Gerekçelerini tam bilemediğim bir gelişme çizgisi sonucu Avşar, şöhret üretimi ve yönetimi konusunda şu sıra her iki alandan da uzaktır; TV’ye odaklanmıştır. TV ise tam bir tüketim ekonomisi aracıdır. Orada var olabilmek için sürekli gündemde kalmak gerekir… Öyle ya da böyle; ama gündemde kalmak… İşinizle olması şart değildir. Sözünüzle de bunu sağlayabilirsiniz. Ekonomik açıdan pek bir şey değişmez. Gördüğüm kadarıyla Hülya Hanım da bunu yapmaktadır… Sizin gibi değerli bir yazarın bile odağına girmiş olması onun ne kadar başarılı olduğunu gösterir… Bilmem sizi ikna edebildim mi sevgili Telesiyej?
Hatanın şanslısı olur mu?
Krizin ‘geliyorum’ dediğini iddia etseler de, siz inanmayın. Kriz “geliyorum” deseydi, bu kadar insan ve/veya kuruluş iflas bayrağını çeker miydi?.. Krizi önceden görmek çok zor iştir…
Örneğin, kimin aklına gelirdi Yalçın Ayaydın bir gün ailesiyle alışverişe gidecek, asırlık marka Chanel’den eşi ve kızı için ayakkabı alacak, bir de faturaya bakacak ki KDV yüzde 8 olması gerekirken yüzde 18’den kesilmiş. Olay, ciddi sayılacak oranda bir mürekkep payıyla basına yansıyacak, Türkiye’de bir temsilcisi ya da franchise’ı olmayan Chanel’in Fransa’daki merkezi ayağa kalkacak, araştırmalar, soruşturmalar derken KDV hesabının yanlış yapılması sonucu teknik bir sorun yaşandığı ortaya çıkıp, nur topu gibi bir kriziniz olacak…
Öte yandan kriz, kara kitapta yazdığı gibi nasıl yönetilmesi gerekiyorsa öyle yönetiliyor. Chanel Türkiye Direktörü Cangül Soydemir Avdan çıkıyor ve özetle şu açıklamayı yapıyor: “Merkezle temasa geçtik. Hemen bir çalışma başlatıldı. Mali açıdan danıştığımız yerlerin KDV hesaplamasında hata yaptığı ortaya çıktı… Bu tamamen şanssız bir hata. Böyle bir şey yaşandığı için çok üzgünüz… Üzerimize düşeni yapacağız. Chanel’e yakışan da budur. Bütün çalışmaları tamamlayıp zarara uğramış her bir müşteriyi butiğe davet edeceğiz. Fazla alınmış KDV tutarını onlara iade edeceğiz…”
Kriz durumlarında krizin sözcüsü nasıl bir açıklama yapmalı, diye sorsanız pek çok iletişimci benzer bir metin hazırlardı. Doğrusu da hasar oranında reaksiyon vermek, sürekli ve mağdur müşterinin bağını zedelemeden hatayı telafi etmek, sorumluyu ilan etmek ve hatta gerekirse özür dilemek!
Şu ana kadar Chanel’in attığı her adım tebrik edilmeyi hak ediyor.
Anlamadığım iki şey var:
1. Cangül hanım açıklamasında “Bu tamamen şanssız bir hata” demiş. Hatanın ‘şanslısı’ olur mu?
2. Bu olay medyaya nasıl yansımış, yansıtılmış?