Obama'ya gelene kadar Erdoğan vardı!..
10 Ekim 2009 Akşam Gazetesi
Şaka gibi değil mi? Sen tut Afganistan'daki ABD'li asker sayısını artır, Pakistan'ı karıştır, İran'a posta koy, ilişkileri ger dur; sonra da git Nobel al... Bizce Tayyip Bey daha çok hak ediyordu bu yıl Barış Nobeli'ni... Davos çıkışı, şiddet yanlısı protestoculara 'Kulak verilmeyi' önermek, Chavez'vari çıkışlarla dünya siyaset literatürüne girmeyi başarmak, kolay iş değildi. Karizma ve cesaret isterdi...
Peki Obama bunu nasıl elde etti? Bunun yanıtını bulmak için internette küçük bir araştırma yapmanız yeterli... Arama motorlarına 'Public diplomacy' ve USA yazıp 'enter' tuşuna basacak ve çıkan makalelere, haberlere şöyle bir bakacaksınız... ABD'nin Bush döneminde kendisiyle ilgili yerlerde sürünmeye başlayan algılamayı düzeltmek için neler yaptığını görmek için çok fazla uğraşmanıza gerek kalmayacak. Bizimkiler de şimdi 'Public diplomacy' (Kamu diplomasisi) için bir birim kurmaya karar vermişler... Umarız sistem çalışır; o zaman Tayyip Bey belki de bir iki yıl sonra Nobel'e uzanabilir... Orhan Pamuk bu işi nasıl becerdi sanıyorsunuz?
Tabii ki 'Pazarlama İletişiminin' bir numaralı aracı PR'la.. Başka neyle olacak?..
Oray Eğin 'farklılığı' yakalayabilir
Dün Salomanje'de Oray Eğin, Soner Yalçın ve Ahmet Hakan ile birlikteydik. Oray çok heyecanlı. Bu akşam Star TV'de yeni programı başlıyor. 23.30'da. Adı 'Ya şimdi ya hiç...'
Popüler kültür dünyamız içinde her şey o kadar sıradan, o kadar birbirinin aynı ki, televizyon programcılığında en küçük farlılık yaratacak program, anında temayüz ediverir. İçeriğini anlattığı kadarıyla Oray'ın programının da böyle bir şansı var.
Ona ve yapımcısına da söyledim. Burada da yazayım: Keşke programı kendisi değil bir başkası sunsaydı!..
Eğer bir başkası sunsaydı ve Oray Eğin sürekli konuk olarak orada bulunsaydı; çok daha rahat konuşabilir her konuda edecek lafı olmasının avantajını kullanabilirdi. Oysa şimdi sadece soru sormak ve karşısındakini konuşturmaya çalışmak hedefiyle yola çıkacak. Ben karşısındakinden ziyade, Oray'ın neler diyeceğini merak ediyorum. Bu dengeyi kurmak, çenesi düşük bir sunucu durumuna düşmemek bir gazeteci için kolay iş değildir. Çünkü gazeteci, dinlemekten çok konuşmaya, yazmaya, fikrini ifade etmeye odaklanan kişidir. Oysa 'sunucu' kendisinden çok karşısındakinin görüşünü zeki, 'cin fikir' sorularla ortaya çıkarmak durumundadır... Umarız Oray bu zor dengeyi kurmayı başarır... Onca sıradanlık içinde farklılıklara o kadar ihtiyacımız var ki...
Ameliyat çok başarılı ancak hasta ölmüş
Sanırsınız ki Tarkovsky, Jean Luc Godard, Quentin Tarantino ya da Fransız yeni dalga hareketinin yönetmenlerinden biri çekmiş. O kadar leziz, o kadar etkili, o kadar profesyonelce hazırlanmış... Ancak bu söylediklerimiz sinema dili açısından geçerli. İşin pazarlama iletişimi adına nasıl olduğu tartışılır...
Zaman Gazetesi'nin son reklamı bir sanat eseri. Söz düzeni şöyle: 'Önyargılarımız.. Görünmeyen duvarlarımız.. Yıkmanın zamanı gelmedi mi?..'
Film, esas oğlanın (!) gerilip o sanal cam duvarı parçalayarak kent yaşamına doğru yolunu sürdürmesi ve ekranın sol köşesinde Zaman logosunun belirmesiyle bitiyor...
Filmin başından sonuna kadar, aralarındaki ve çevrelerindeki görünmeyen cam duvarlarla (önyargıları) çelişki yaşayan insanlar var. Kilit mesaj çok net: 'Önyargılı olmayın!' Tamam... 'Temiz olun, erdemli olun!' gibi bir şey...
Zaman, bu filmi kendi okurları için yapmış olamaz. O halde potansiyel okur kitlesine diyor ki: Ön yargılı olmamak için bizi okuyun. Ya da 'Bizi okursanız önyargılı olmazsınız!' Her iki şıkta da halkın, potansiyel okurun şu anki tek talebinin ve meselesinin 'Önyargı' olduğunu düşünmüş olmalı... İnsanlar bu filmi görecek; aman ön yargılı olmayayım, diye Zaman alacak... Çalışır mı?.. Bana sorarsanız, çalışmaz... O zaman yine o noktadayız: Ameliyat çok başarılı ancak hasta ölmüş. Ya da B. Williamson'un deyişiyle 'Çok iyi yapılmış yanlış film..'
Şaka gibi değil mi? Sen tut Afganistan'daki ABD'li asker sayısını artır, Pakistan'ı karıştır, İran'a posta koy, ilişkileri ger dur; sonra da git Nobel al... Bizce Tayyip Bey daha çok hak ediyordu bu yıl Barış Nobeli'ni... Davos çıkışı, şiddet yanlısı protestoculara 'Kulak verilmeyi' önermek, Chavez'vari çıkışlarla dünya siyaset literatürüne girmeyi başarmak, kolay iş değildi. Karizma ve cesaret isterdi...
Peki Obama bunu nasıl elde etti? Bunun yanıtını bulmak için internette küçük bir araştırma yapmanız yeterli... Arama motorlarına 'Public diplomacy' ve USA yazıp 'enter' tuşuna basacak ve çıkan makalelere, haberlere şöyle bir bakacaksınız... ABD'nin Bush döneminde kendisiyle ilgili yerlerde sürünmeye başlayan algılamayı düzeltmek için neler yaptığını görmek için çok fazla uğraşmanıza gerek kalmayacak. Bizimkiler de şimdi 'Public diplomacy' (Kamu diplomasisi) için bir birim kurmaya karar vermişler... Umarız sistem çalışır; o zaman Tayyip Bey belki de bir iki yıl sonra Nobel'e uzanabilir... Orhan Pamuk bu işi nasıl becerdi sanıyorsunuz?
Tabii ki 'Pazarlama İletişiminin' bir numaralı aracı PR'la.. Başka neyle olacak?..
Oray Eğin 'farklılığı' yakalayabilir
Dün Salomanje'de Oray Eğin, Soner Yalçın ve Ahmet Hakan ile birlikteydik. Oray çok heyecanlı. Bu akşam Star TV'de yeni programı başlıyor. 23.30'da. Adı 'Ya şimdi ya hiç...'
Popüler kültür dünyamız içinde her şey o kadar sıradan, o kadar birbirinin aynı ki, televizyon programcılığında en küçük farlılık yaratacak program, anında temayüz ediverir. İçeriğini anlattığı kadarıyla Oray'ın programının da böyle bir şansı var.
Ona ve yapımcısına da söyledim. Burada da yazayım: Keşke programı kendisi değil bir başkası sunsaydı!..
Eğer bir başkası sunsaydı ve Oray Eğin sürekli konuk olarak orada bulunsaydı; çok daha rahat konuşabilir her konuda edecek lafı olmasının avantajını kullanabilirdi. Oysa şimdi sadece soru sormak ve karşısındakini konuşturmaya çalışmak hedefiyle yola çıkacak. Ben karşısındakinden ziyade, Oray'ın neler diyeceğini merak ediyorum. Bu dengeyi kurmak, çenesi düşük bir sunucu durumuna düşmemek bir gazeteci için kolay iş değildir. Çünkü gazeteci, dinlemekten çok konuşmaya, yazmaya, fikrini ifade etmeye odaklanan kişidir. Oysa 'sunucu' kendisinden çok karşısındakinin görüşünü zeki, 'cin fikir' sorularla ortaya çıkarmak durumundadır... Umarız Oray bu zor dengeyi kurmayı başarır... Onca sıradanlık içinde farklılıklara o kadar ihtiyacımız var ki...
Ameliyat çok başarılı ancak hasta ölmüş
Sanırsınız ki Tarkovsky, Jean Luc Godard, Quentin Tarantino ya da Fransız yeni dalga hareketinin yönetmenlerinden biri çekmiş. O kadar leziz, o kadar etkili, o kadar profesyonelce hazırlanmış... Ancak bu söylediklerimiz sinema dili açısından geçerli. İşin pazarlama iletişimi adına nasıl olduğu tartışılır...
Zaman Gazetesi'nin son reklamı bir sanat eseri. Söz düzeni şöyle: 'Önyargılarımız.. Görünmeyen duvarlarımız.. Yıkmanın zamanı gelmedi mi?..'
Film, esas oğlanın (!) gerilip o sanal cam duvarı parçalayarak kent yaşamına doğru yolunu sürdürmesi ve ekranın sol köşesinde Zaman logosunun belirmesiyle bitiyor...
Filmin başından sonuna kadar, aralarındaki ve çevrelerindeki görünmeyen cam duvarlarla (önyargıları) çelişki yaşayan insanlar var. Kilit mesaj çok net: 'Önyargılı olmayın!' Tamam... 'Temiz olun, erdemli olun!' gibi bir şey...
Zaman, bu filmi kendi okurları için yapmış olamaz. O halde potansiyel okur kitlesine diyor ki: Ön yargılı olmamak için bizi okuyun. Ya da 'Bizi okursanız önyargılı olmazsınız!' Her iki şıkta da halkın, potansiyel okurun şu anki tek talebinin ve meselesinin 'Önyargı' olduğunu düşünmüş olmalı... İnsanlar bu filmi görecek; aman ön yargılı olmayayım, diye Zaman alacak... Çalışır mı?.. Bana sorarsanız, çalışmaz... O zaman yine o noktadayız: Ameliyat çok başarılı ancak hasta ölmüş. Ya da B. Williamson'un deyişiyle 'Çok iyi yapılmış yanlış film..'