Ohh! Nihayet Beyaz'a çıktım
26 Nisan 2009 Akşam Gazetesi
Şu sıra en itibarlı TV programlarından biri hiç şüphesiz Beyaz Show... Herkes oraya çıkıp şöhretin kapılarını biraz daha aralamak için can atıyor.
Ben de nihayet çıktım. Kimle beraber? Bir yanımda Hakan Ateş, öbür yanımda Erdal Özyağcılar, diğer tarafta Murat Yurttaş, onun beri tarafında Ömer Faruk Sorak, bir de tabii Yiğit Şardan.
Ekip biraz fazla erkek erkek... Ama kimin gözü görüyor? Beyaz Show'a çıktım ya! Daha ne istiyorum?.. Hemen kayıt yaptırdım. Elimde hem fotoğraflar var hem de video. Yani kanıt sorunumuz yok.
Sadece mekan biraz farklı. Kanal D yerine Antalya'da Sueno Hotel'in toplantı salonu... Milyonlarca TV seyircisi yerine 700-800 kadar kaptan. Denizbank'ta şube müdürü ve üzeri düzeyde görev alanlara kaptan diyorlar.
Mesele anlaşıldı herhalde. Denizbank'ın üst düzey yöneticileri için her yıl düzenlediği vizyon toplantısının 12'ncisinde Beyaz'ın şovuna biz de davetliydik. Sahnede yer alanlar, Denizbank'ın son kampanyasında emeği geçmiş olanların bir kısmı. Fakat hiç önemli değil, ben Beyaz'ın şovuna çıktım ya yeter!
Simgeler kafaya göre değiştirilemez
Bazı evrensel simgeler vardır. Kendi özgün kültürel kökenleriyle bağları kopmuş herkesin malı haline gelmiştir. Örneğin, meşale... Zaferin, başarının, aydınlanmanın, eğitimin simgesidir. Şimdi siz kalkıp 'Meşale demode oldu!' diyerek olimpiyat atletlerine pilli el lambası veremezsiniz.
Adaleti simgeleyen ve kökeni eski Yunan'daki adalet tanrıçası Themis'e kadar götürülen gözü bağlı, bir elinde terazi, diğer elinde kılıç tutan kadıncağızla da aklınıza estiği gibi oynayamazsınız. Üç simgenin üçü aynı anda, bir arada bir anlam taşır. Kılıç, adaletin gücünü; terazi, adaletin dengesini; göz bağı ise tarafsızlığı simgeler.
Eski Yunan'dan geliyor diye (ki o zaman İslamiyet yoktu) kızın gözünü açmanın, üstünü başını değiştirmenin bir alemi yoktur. Böyle giderse eczacılık ve tıp alemini simgeleyen yılan-zehir sembollerinden vazgeçip, örneğin bu bilim alanını 'misvak'la ifade etmeye çalışabilirsiniz. Anayasa Mahkemesi'nin önüne konan yeni heykel, Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışmamış; Anayasa Mahkemesi'ne hiç yakışmamış...
İlle de bir değişiklik yapıyorsanız; öyle bir yapacaksınız ki, bu kısa zamanda yeni bir simge olarak yerleşecek. Örneğin Avrupa Birliği'nin yıldızları gibi... Siz zannediyor musunuz Anayasa Mahkemesi'nin uygun gördüğü bu değişiklik benimsenecek ve yaygınlık kazanacak? Asla!
Atiye'ye dikkat!
Söz Beyaz'dan açılmışken cuma akşamki programında konuk ettiği genç şarkıcıdan söz etmemek ayıp olur. Adı Atiye... Almanya'da yetişmiş, beş yaşından beri dans ediyormuş. Şu sıra İskender Paydaş'la çalışıyormuş. Son albümünden Muamma adlı bir parça söyledi. Hem parça güzel hem sözler güzel hem de Atiye çok farklı bir üslupla dans ediyor. Biraz daha üzerinde çalışılsa Shakira'ya birkaç gömlek basacak. Tabii banttan söyledi. Canlı söylediğinde o dansları yaparken nefesini de kontrol edebiliyorsa Atiye'yi kimse tutamaz. Bir de giyim kuşam konusunu düzeltmeyi öğrenirse.
Gelecek yıl Eurovision'a böyle bir parıltıyı, gencecik, taptaze, yaratıcı bir güzelliği hazırlamak da İskender Paydaş'a düşüyor herhalde.
Benim böyle kendimce keşiflerim vardır. Bunlardan birisi mesela Niran Ünsal'dı. Hep izledim, durdum. İnişli çıkışlı yollarında onu gözlemlediğimden haberi bile yoktu. Belki halen daha yoktur... İkincisi Deniz Seki'ydi. Her ikisini de gelecek tasarımı için 'gözüme kestirdiğimde' adlarını daha kimse bilmiyordu. Türk popüler sanatında kimsenin kafası şöhretle marka arasındaki farka basmadığı için bana sorarsanız ne yazık ki heder olup gittiler. Allah Atiye'yi korusun...
Şu sıra en itibarlı TV programlarından biri hiç şüphesiz Beyaz Show... Herkes oraya çıkıp şöhretin kapılarını biraz daha aralamak için can atıyor.
Ben de nihayet çıktım. Kimle beraber? Bir yanımda Hakan Ateş, öbür yanımda Erdal Özyağcılar, diğer tarafta Murat Yurttaş, onun beri tarafında Ömer Faruk Sorak, bir de tabii Yiğit Şardan.
Ekip biraz fazla erkek erkek... Ama kimin gözü görüyor? Beyaz Show'a çıktım ya! Daha ne istiyorum?.. Hemen kayıt yaptırdım. Elimde hem fotoğraflar var hem de video. Yani kanıt sorunumuz yok.
Sadece mekan biraz farklı. Kanal D yerine Antalya'da Sueno Hotel'in toplantı salonu... Milyonlarca TV seyircisi yerine 700-800 kadar kaptan. Denizbank'ta şube müdürü ve üzeri düzeyde görev alanlara kaptan diyorlar.
Mesele anlaşıldı herhalde. Denizbank'ın üst düzey yöneticileri için her yıl düzenlediği vizyon toplantısının 12'ncisinde Beyaz'ın şovuna biz de davetliydik. Sahnede yer alanlar, Denizbank'ın son kampanyasında emeği geçmiş olanların bir kısmı. Fakat hiç önemli değil, ben Beyaz'ın şovuna çıktım ya yeter!
Simgeler kafaya göre değiştirilemez
Bazı evrensel simgeler vardır. Kendi özgün kültürel kökenleriyle bağları kopmuş herkesin malı haline gelmiştir. Örneğin, meşale... Zaferin, başarının, aydınlanmanın, eğitimin simgesidir. Şimdi siz kalkıp 'Meşale demode oldu!' diyerek olimpiyat atletlerine pilli el lambası veremezsiniz.
Adaleti simgeleyen ve kökeni eski Yunan'daki adalet tanrıçası Themis'e kadar götürülen gözü bağlı, bir elinde terazi, diğer elinde kılıç tutan kadıncağızla da aklınıza estiği gibi oynayamazsınız. Üç simgenin üçü aynı anda, bir arada bir anlam taşır. Kılıç, adaletin gücünü; terazi, adaletin dengesini; göz bağı ise tarafsızlığı simgeler.
Eski Yunan'dan geliyor diye (ki o zaman İslamiyet yoktu) kızın gözünü açmanın, üstünü başını değiştirmenin bir alemi yoktur. Böyle giderse eczacılık ve tıp alemini simgeleyen yılan-zehir sembollerinden vazgeçip, örneğin bu bilim alanını 'misvak'la ifade etmeye çalışabilirsiniz. Anayasa Mahkemesi'nin önüne konan yeni heykel, Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışmamış; Anayasa Mahkemesi'ne hiç yakışmamış...
İlle de bir değişiklik yapıyorsanız; öyle bir yapacaksınız ki, bu kısa zamanda yeni bir simge olarak yerleşecek. Örneğin Avrupa Birliği'nin yıldızları gibi... Siz zannediyor musunuz Anayasa Mahkemesi'nin uygun gördüğü bu değişiklik benimsenecek ve yaygınlık kazanacak? Asla!
Atiye'ye dikkat!
Söz Beyaz'dan açılmışken cuma akşamki programında konuk ettiği genç şarkıcıdan söz etmemek ayıp olur. Adı Atiye... Almanya'da yetişmiş, beş yaşından beri dans ediyormuş. Şu sıra İskender Paydaş'la çalışıyormuş. Son albümünden Muamma adlı bir parça söyledi. Hem parça güzel hem sözler güzel hem de Atiye çok farklı bir üslupla dans ediyor. Biraz daha üzerinde çalışılsa Shakira'ya birkaç gömlek basacak. Tabii banttan söyledi. Canlı söylediğinde o dansları yaparken nefesini de kontrol edebiliyorsa Atiye'yi kimse tutamaz. Bir de giyim kuşam konusunu düzeltmeyi öğrenirse.
Gelecek yıl Eurovision'a böyle bir parıltıyı, gencecik, taptaze, yaratıcı bir güzelliği hazırlamak da İskender Paydaş'a düşüyor herhalde.
Benim böyle kendimce keşiflerim vardır. Bunlardan birisi mesela Niran Ünsal'dı. Hep izledim, durdum. İnişli çıkışlı yollarında onu gözlemlediğimden haberi bile yoktu. Belki halen daha yoktur... İkincisi Deniz Seki'ydi. Her ikisini de gelecek tasarımı için 'gözüme kestirdiğimde' adlarını daha kimse bilmiyordu. Türk popüler sanatında kimsenin kafası şöhretle marka arasındaki farka basmadığı için bana sorarsanız ne yazık ki heder olup gittiler. Allah Atiye'yi korusun...