“Olay, Huawei markasına zarar verdi”…
22 Ocaak 2019 - yeni şafak
Başlıktaki alıntı bizim lafımız değil. Çin’in ‘akıllı’ telefon üreticisi Huawei’in en üst düzeydeki yöneticisinin tespiti… Firmanın iki çalışanı, şirketin resmî Twitter hesabından IPhone kullanarak yılbaşı tebrik mesajı paylaşınca pek de küçük olmayan bir krize yol açmışlar, olay bu. Ve bundan çıkarılacak pek çok ders var…
Huawei, P serisi telefonlarıyla Apple ürünü olan IPhone’la rekabet içinde… Hal böyle olunca, çalışanların sosyal medya paylaşımını rakip firma telefonuyla yapması şirket yönetimini sinirlendirmiş. İki çalışana maaşlarından 728 dolar kesinti cezası verilmiş. Dijital Pazarlama Müdürünün maaşı 12 ay boyunca dondurulmuş.
Haber ajansı Reuters, konuyla ilgili şirket içinde paylaşılan bir bilgi notunu gördüğü iddiasıyla haber yapmış. Notta, Huawei Yönetim Kurulu Başkanı Chen Lifang’ın “Olay, Huawei markasına zarar verdi” dediği, iki çalışan sorumlu tutulsa da sorunun “VPN kaynaklı” olduğu belirtiliyormuş…
Bilindiği üzere VPN (Virtual Private Network – Özel Sanal Ağ) genelde hangi IP adresinden mesaj gönderildiği ya da internet ağına girildiği belli olmasın diye kullanılan yöntemlerden biridir… Notta ayrıca, “prosedüre uygun davranılmaması” ve “yönetimin dikkatsizliği” de sorunun sebebi olarak gösterilmiş…
Konunun kurum itibarı ve çalışan sorumluluğuyla ilgili kısmından önce VPN’le ilgili kısma bir paranteze açalım… Çin, aralarında Twitter, Facebook Inc. ve Alphabet Inc. gibi bir çok siteye erişimi engelliyor. Yasaklı site ve sosyal medya hesapları önündeki güvenlik duvarını aşabilmek için kullanıcıların, Türkiye’de de zaman zaman kullanıldığı gibi VPN üzerinden internete bağlanmaları mümkün. Şirket içi bilgi notunda, gece yarısı bilgisayarlardaki VPN’de kesinti yaşanınca çalışanların uluslararası dolaşıma açık SİM kartı olan IPhone kullandıkları belirtilmiş…
Bu olay ve Huawei yönetiminin tepkisi, ülkemizdeki pek çok kuruluşun sorununa da akılcı bir çözüm aramak adına birkaç yönden analiz edilebilir… Öncelikle, firmaların kurumsal duruşlarına ve itibarlarına zarar gelmemesi için bazı önlemleri almaları doğal.
Bir numaralı işleri kurum itibarını tesis etmek ve korumak olan yönetici pozisyonundaki kişilerin denetim ve yönlendirme konusundaki görevlerini etkinlikle yerine getirmeleri zorunluluğu da son derece doğal. Tabiî ciddi markaların marka sadakatine verdikleri önemin bir parçası olarak tüm çalışanlarının kendi markalarını kullanmalarına özen göstermeleri meselesi de var… Yani bu durumda Huawei acaba tüm çalışanlarına kendi markasını kullandırmak için ne yapmıştı, bilmek lazım…
Çalışanlara düşen görevler ne peki? Onlar da bağlı bulundukları kurum tarafından planlanmış ve kurumsal kimliklerini korumak üzere hazırlanmış kurumsal duruş yönergelerine uymakla yükümlüler… Huawei vakasında mesajın şirketin hesabından paylaşılmasıyla sorun daha da büyümüş olsa da, çalışanların özel hayatları dahilindeki eylemlerde de buna dikkat etmeleri gerekiyor.
Çok uzun süredir çalışanların özgürlük alanlarına müdahale olarak görüldüğünden tartışılan ve hâlâ uzlaşılamamış bir konu bu. Sınırsız, sorumsuz bireysel özgürlüklerden yana olanlarla; kurumun itibarını özel dünya duruşu dahil her şeyin üzerinde tutan yaklaşım iki aşırı ucu temsil edebiliyor…
Böyle durumlarda her zaman aklı selîm, vicdan ve duyarlılıkları devreye sokmak ve neyin kime ne kadar hasar verebileceğini ortak akılla tespit edip ona göre pozisyon almak işe yarayabilir…
Mesela, bir çalışanın rakip firmanın ürününe övgüler düzmesinin, bireysel özgürlükler boyutunda ikna edici bir açıklaması olabilse de, rakip ürünü özel hayatında kullanıyor olmasının kurumsal markasına sadakati açısından kabul edilir bir yanı olmayabilir. Bu durum, kendi çalışanını dahi ürünlerini kullanma konusunda ikna edememiş bir firma algısına yol açar ve tüketicide güvensizlik yaratır.
Kişilerin bireysel özgürlükler alanlarına saygılı davranmak şirketlerin ne kadar göreviyse çalışanların da içinde bulundukları topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri o kadar önemlidir. Bunların çatışması hem şirketler hem de çalışanları açısından kısa ve uzun vadede büyük sorunlara yol açacağından yukarıda saydığımız tüm önlemlerin aynı anda alınması ve şirketlerin, iç iletişimi güçlendirerek kurumsal duruşun neden bu kadar önemli olduğunu çalışanlarının anlamalarını ve içselleştirmelerini sağlamaları gereklidir.
Huawei, P serisi telefonlarıyla Apple ürünü olan IPhone’la rekabet içinde… Hal böyle olunca, çalışanların sosyal medya paylaşımını rakip firma telefonuyla yapması şirket yönetimini sinirlendirmiş. İki çalışana maaşlarından 728 dolar kesinti cezası verilmiş. Dijital Pazarlama Müdürünün maaşı 12 ay boyunca dondurulmuş.
Haber ajansı Reuters, konuyla ilgili şirket içinde paylaşılan bir bilgi notunu gördüğü iddiasıyla haber yapmış. Notta, Huawei Yönetim Kurulu Başkanı Chen Lifang’ın “Olay, Huawei markasına zarar verdi” dediği, iki çalışan sorumlu tutulsa da sorunun “VPN kaynaklı” olduğu belirtiliyormuş…
Bilindiği üzere VPN (Virtual Private Network – Özel Sanal Ağ) genelde hangi IP adresinden mesaj gönderildiği ya da internet ağına girildiği belli olmasın diye kullanılan yöntemlerden biridir… Notta ayrıca, “prosedüre uygun davranılmaması” ve “yönetimin dikkatsizliği” de sorunun sebebi olarak gösterilmiş…
Konunun kurum itibarı ve çalışan sorumluluğuyla ilgili kısmından önce VPN’le ilgili kısma bir paranteze açalım… Çin, aralarında Twitter, Facebook Inc. ve Alphabet Inc. gibi bir çok siteye erişimi engelliyor. Yasaklı site ve sosyal medya hesapları önündeki güvenlik duvarını aşabilmek için kullanıcıların, Türkiye’de de zaman zaman kullanıldığı gibi VPN üzerinden internete bağlanmaları mümkün. Şirket içi bilgi notunda, gece yarısı bilgisayarlardaki VPN’de kesinti yaşanınca çalışanların uluslararası dolaşıma açık SİM kartı olan IPhone kullandıkları belirtilmiş…
Bu olay ve Huawei yönetiminin tepkisi, ülkemizdeki pek çok kuruluşun sorununa da akılcı bir çözüm aramak adına birkaç yönden analiz edilebilir… Öncelikle, firmaların kurumsal duruşlarına ve itibarlarına zarar gelmemesi için bazı önlemleri almaları doğal.
Bir numaralı işleri kurum itibarını tesis etmek ve korumak olan yönetici pozisyonundaki kişilerin denetim ve yönlendirme konusundaki görevlerini etkinlikle yerine getirmeleri zorunluluğu da son derece doğal. Tabiî ciddi markaların marka sadakatine verdikleri önemin bir parçası olarak tüm çalışanlarının kendi markalarını kullanmalarına özen göstermeleri meselesi de var… Yani bu durumda Huawei acaba tüm çalışanlarına kendi markasını kullandırmak için ne yapmıştı, bilmek lazım…
Çalışanlara düşen görevler ne peki? Onlar da bağlı bulundukları kurum tarafından planlanmış ve kurumsal kimliklerini korumak üzere hazırlanmış kurumsal duruş yönergelerine uymakla yükümlüler… Huawei vakasında mesajın şirketin hesabından paylaşılmasıyla sorun daha da büyümüş olsa da, çalışanların özel hayatları dahilindeki eylemlerde de buna dikkat etmeleri gerekiyor.
Çok uzun süredir çalışanların özgürlük alanlarına müdahale olarak görüldüğünden tartışılan ve hâlâ uzlaşılamamış bir konu bu. Sınırsız, sorumsuz bireysel özgürlüklerden yana olanlarla; kurumun itibarını özel dünya duruşu dahil her şeyin üzerinde tutan yaklaşım iki aşırı ucu temsil edebiliyor…
Böyle durumlarda her zaman aklı selîm, vicdan ve duyarlılıkları devreye sokmak ve neyin kime ne kadar hasar verebileceğini ortak akılla tespit edip ona göre pozisyon almak işe yarayabilir…
Mesela, bir çalışanın rakip firmanın ürününe övgüler düzmesinin, bireysel özgürlükler boyutunda ikna edici bir açıklaması olabilse de, rakip ürünü özel hayatında kullanıyor olmasının kurumsal markasına sadakati açısından kabul edilir bir yanı olmayabilir. Bu durum, kendi çalışanını dahi ürünlerini kullanma konusunda ikna edememiş bir firma algısına yol açar ve tüketicide güvensizlik yaratır.
Kişilerin bireysel özgürlükler alanlarına saygılı davranmak şirketlerin ne kadar göreviyse çalışanların da içinde bulundukları topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri o kadar önemlidir. Bunların çatışması hem şirketler hem de çalışanları açısından kısa ve uzun vadede büyük sorunlara yol açacağından yukarıda saydığımız tüm önlemlerin aynı anda alınması ve şirketlerin, iç iletişimi güçlendirerek kurumsal duruşun neden bu kadar önemli olduğunu çalışanlarının anlamalarını ve içselleştirmelerini sağlamaları gereklidir.