Olayları, ‘enine’ değil ‘boyuna’ keserek okumalı…
10 ARALIK 2010
Dün Çırağan’da Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği AMPD’nin düzenlediği 13’üncü Perakende Zirvesi vardı… Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker’in, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın ve TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin konuşmalarını dinleyip de Türkiye’nin geleceği konusunda gurur ve umut duymamak, olağanüstü yüksek moralle oradan ayrılmamak, mümkün değildi…
Benimse aklımda hep o itilip kakılan gençler vardı… Bizim oğlan da üniversite öğrencisi ya; belki de ondandır… Madem Türkiye bu kadar ‘büyük’ ülke, üniversite gençliği konusunda hangi ‘büyük’ stratejilere sahip, diye düşünmekten kendimi alamadım, doğrusu…
Olayları ‘enine kesit yöntemiyle’ okumaya çalışmak, insanı sık sık yanıltabilir…
***
Kontrolden çıkarsa, sadece şiddetle durdurulmaya çalışılırsa, baş ağrıtma olasılığı çok yüksek olan üniversite gençliği protestosuna enine kesit yöntemiyle ‘bakıp’, “Üç beş kendini bilmezin işi; basarsın sopayı, biber gazını, bak nasıl giriyorlar inlerine!” diye ‘okuduğunu’ sanmak, inşallah bir ‘tarihi yanılgı’ olarak anılarımızda kalmaz…
Hani “Odunu listeye koysam milletvekili yaparım”, “Siz isterseniz hilafeti de getirirsiniz!” türünden tarihi ‘aforizmalar’ arasında yer alacak türden kelamlar etmeden iki kere düşünmekte yarar vardır. “Attıkları yumurtayı yesinler akıllanırlar, bunlar teşkilat işi” gibi açıklamalar beni biraz endişelendirdi doğrusu…
Olaya enine kesit yöntemiyle bakmamak, tersine gelişmeleri ‘okumak’ için siyasilerimizin danışmanlarına bir iş düşüyor… Tarihte ‘öğrenci protestosu’ olarak başlamış, oradan ‘öğrenci gösterisi’ olarak gelişmiş, sonra ‘öğrenci hareketi’ haline gelmiş ve nihayet yeni destekler bulup ‘halk hareketine’ dönüşmüş olayları araştırsınlar; hizmet verdikleri siyasilerin dikkatlerine bir an önce sunsunlar.
***
Sonra ‘Süblimasyon’ (psikolojide ‘yüceltme’ deniyor) konusuna bir göz atsınlar ve siyasilerin şu soruyu kendilerine sormalarını sağlasınlar. Bu tür olaylara bakış açısını Koç Üniveristesi’nde, Sabancı’da, Bahçeşehir’de, Kültür’de araştırsınlar mesela...
Ya da Boğaziçi’nde, ODTÜ’de…
Biraz da kendi çocuklarımdan biliyorum. Biri Galatasaray Üniversitesini bitirdi; diğeri İTÜ’de okuyor… Bu okullarla benchmark (kıyaslama) yapmakta yarar yok mu? Belki araştırılırsa, işte o zaman ‘yüceltme’ meselesi daha iyi anlaşılabilir…
Gençlerin enerjilerini daha yüksek değerler adına harcamalarını sağlamak adına bir stratejinizin olması, mesela, ‘yüceltme’ konusunda bir yaklaşım sergilediğiniz anlamını taşıyacaktır. Hadi gelin biraz ‘enine’ değil de ‘boyuna’ okumaya çalışalım konuyu:
Spor örneğin… Üniversite gençliğine bugüne kadar hangi spor olanakları, tesisleri sunulmuştur?.. Hangi üniversite kaç tane ulusal alanda başarılı sporcu çıkarmayı hedeflemiş ve başarmıştır?.. Bunun için geçmiş ve mevcut hükümetlerimizin hangi ‘millî spor politikası’ olmuş ve bu hangi bütçe ile hayata geçirilip, hangi somut sonuçlar alınmıştır? Örneğin Şubat ayında Erzurum’da başlayacak olan Winter Universiade’da (Dünya Üniversiteler Kış Oyunları) kaç madalya bekliyoruz?…
Ya da kültür ve sanatta, örneğin… Üniversite gençliğine hangi ‘milli kültür ve sanat politikası’ çerçevesinde uluslararası başarı hedefi konarak, hangi programlar uygulanmış, hangi sonuçlar alınmıştır?..
***
Yoksa, şu kadar büyük ekonomi, bu kadar gelişen ülke derken acaba en büyük değerimiz olan gençliği biraz ihmal mi ettik ve etmeye de devam mı ediyoruz?..
Eğer ihmal etmemiş olsaydık, dünyanın pek çok gelişmiş üniversitesinde olduğu gibi geniş bir spor, kültür ve sanat zenginliği sunabilseydik onlara; işsizlik korkusu değil, sağlam bir gelecek verebilseydik; burs sistemini daha da geliştirseydik, böylece olanaklarını çılgın bir tüketim toplumu kültürü için değil, kendini, ülkesini, dünyayı tanımaya anlamaya ayıracağı bir ‘serüven’e, yani ‘süblimasyon’a yönlendirmesini sağlasaydık; o zaman belki onları itip kakmamıza gerek kalmazdı.
Dünyada bunun bol miktarda örneği var çünkü…
Benimse aklımda hep o itilip kakılan gençler vardı… Bizim oğlan da üniversite öğrencisi ya; belki de ondandır… Madem Türkiye bu kadar ‘büyük’ ülke, üniversite gençliği konusunda hangi ‘büyük’ stratejilere sahip, diye düşünmekten kendimi alamadım, doğrusu…
Olayları ‘enine kesit yöntemiyle’ okumaya çalışmak, insanı sık sık yanıltabilir…
***
Kontrolden çıkarsa, sadece şiddetle durdurulmaya çalışılırsa, baş ağrıtma olasılığı çok yüksek olan üniversite gençliği protestosuna enine kesit yöntemiyle ‘bakıp’, “Üç beş kendini bilmezin işi; basarsın sopayı, biber gazını, bak nasıl giriyorlar inlerine!” diye ‘okuduğunu’ sanmak, inşallah bir ‘tarihi yanılgı’ olarak anılarımızda kalmaz…
Hani “Odunu listeye koysam milletvekili yaparım”, “Siz isterseniz hilafeti de getirirsiniz!” türünden tarihi ‘aforizmalar’ arasında yer alacak türden kelamlar etmeden iki kere düşünmekte yarar vardır. “Attıkları yumurtayı yesinler akıllanırlar, bunlar teşkilat işi” gibi açıklamalar beni biraz endişelendirdi doğrusu…
Olaya enine kesit yöntemiyle bakmamak, tersine gelişmeleri ‘okumak’ için siyasilerimizin danışmanlarına bir iş düşüyor… Tarihte ‘öğrenci protestosu’ olarak başlamış, oradan ‘öğrenci gösterisi’ olarak gelişmiş, sonra ‘öğrenci hareketi’ haline gelmiş ve nihayet yeni destekler bulup ‘halk hareketine’ dönüşmüş olayları araştırsınlar; hizmet verdikleri siyasilerin dikkatlerine bir an önce sunsunlar.
***
Sonra ‘Süblimasyon’ (psikolojide ‘yüceltme’ deniyor) konusuna bir göz atsınlar ve siyasilerin şu soruyu kendilerine sormalarını sağlasınlar. Bu tür olaylara bakış açısını Koç Üniveristesi’nde, Sabancı’da, Bahçeşehir’de, Kültür’de araştırsınlar mesela...
Ya da Boğaziçi’nde, ODTÜ’de…
Biraz da kendi çocuklarımdan biliyorum. Biri Galatasaray Üniversitesini bitirdi; diğeri İTÜ’de okuyor… Bu okullarla benchmark (kıyaslama) yapmakta yarar yok mu? Belki araştırılırsa, işte o zaman ‘yüceltme’ meselesi daha iyi anlaşılabilir…
Gençlerin enerjilerini daha yüksek değerler adına harcamalarını sağlamak adına bir stratejinizin olması, mesela, ‘yüceltme’ konusunda bir yaklaşım sergilediğiniz anlamını taşıyacaktır. Hadi gelin biraz ‘enine’ değil de ‘boyuna’ okumaya çalışalım konuyu:
Spor örneğin… Üniversite gençliğine bugüne kadar hangi spor olanakları, tesisleri sunulmuştur?.. Hangi üniversite kaç tane ulusal alanda başarılı sporcu çıkarmayı hedeflemiş ve başarmıştır?.. Bunun için geçmiş ve mevcut hükümetlerimizin hangi ‘millî spor politikası’ olmuş ve bu hangi bütçe ile hayata geçirilip, hangi somut sonuçlar alınmıştır? Örneğin Şubat ayında Erzurum’da başlayacak olan Winter Universiade’da (Dünya Üniversiteler Kış Oyunları) kaç madalya bekliyoruz?…
Ya da kültür ve sanatta, örneğin… Üniversite gençliğine hangi ‘milli kültür ve sanat politikası’ çerçevesinde uluslararası başarı hedefi konarak, hangi programlar uygulanmış, hangi sonuçlar alınmıştır?..
***
Yoksa, şu kadar büyük ekonomi, bu kadar gelişen ülke derken acaba en büyük değerimiz olan gençliği biraz ihmal mi ettik ve etmeye de devam mı ediyoruz?..
Eğer ihmal etmemiş olsaydık, dünyanın pek çok gelişmiş üniversitesinde olduğu gibi geniş bir spor, kültür ve sanat zenginliği sunabilseydik onlara; işsizlik korkusu değil, sağlam bir gelecek verebilseydik; burs sistemini daha da geliştirseydik, böylece olanaklarını çılgın bir tüketim toplumu kültürü için değil, kendini, ülkesini, dünyayı tanımaya anlamaya ayıracağı bir ‘serüven’e, yani ‘süblimasyon’a yönlendirmesini sağlasaydık; o zaman belki onları itip kakmamıza gerek kalmazdı.
Dünyada bunun bol miktarda örneği var çünkü…