Önce Türkiye, sonra Türk şarabı!
03 Haziran 2009 Akşam Gazetesi
Pazartesi ve salı, iki gün üst üste Kayra Şarap Akademisi'nde ilginç bir çalışma vardı. Çalışmanın genel adı şu: Türk Mutfağında Şarap Algısı Arama Platformu... Oturum başlıklarına bir göz atalım: Türk Mutfağı ve Şarap İlişkisinin Sürecine Bakış, Türk Mutfağının Bugünü ve Şarabın Yerine Bakış, Türk Yemekleri ve Şarabın Teknik Uyumu, Şarap Türk Mutfağında Olması Gereken Algıda mı?, Türk Mutfağı ve Şarap Kültürünün Gelişmesinin Ülkeye Yapacağı Katkılar, Türk Mutfağı ve Şarap Kültürünün Gelişmesi Konusunda Atılması Gereken Adımlar...
Ahmet Örs, Aydın Demir (Şef, Cumhurbaşkanlığı Köşkü), Kaya Demirer (Topaz), Sibel Kutman Oral (Doluca), Levent Demirel (Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Gn. Md. Yrd.), Barış Tansever (Sunset), Vedat Başaran (Feriye), Cüneyt Uygur (Kayra Akademisi Md.), Kazım Zoto (Armada Oteli) gibi tanıdık simaların yer aldığı ve aralarında hasbelkader benim de bulunduğum konuşmacı listesi hayli kabarıktı...
Levent Demirel'in konuşmasını çok beğendim. Bir bürokrattan çok hedefini bilen bir işadamı özgüveni ve rahatlığı ile çok iyi hazırlanmış bir konuşma yaptı. Bu gibi durumlarda devlet ve hükümetin tüm temsil ve sorumluluğunu tamamen yüklenmemeyi başarsa da, gayet iyi taşıdı...
Diğer konuşmacıları da ürün ve hizmet bazında gerek Türk mutfağı gerekse Türk şarabı konusunda son derece umutlu ve heyecanlı buldum...
Ben ise yemekten ve içmekten anlamasam da, yemeği içmeyi sevmenin verdiği cahil cesareti ile konuşmamı tabii ki kendimi nispeten daha iyi hissettiğim alana, iletişime çektim...
Ülke markası adam gibi yönetilmeden, o ülkeden ne sektörel marka çıkar; ne de ürün ya da hizmet markası... İrlanda, İsviçre, Fransa, İtalya yüzlerce örnek var... Yani sen kimselerin izlemediği filmleri destekler, devlet - sivil toplum kuruluşları - özel sektör arasında ortak hedef doğrultusunda koordinasyonu sağlamaz, bir masterplan çerçevesinde ülkenin bütün dinamiklerini senkron edemezsen, işimiz zor demektir...
Benim savunduğum görüşlerden biri de, Türk mutfağı ile Türk şarabı arasında ille de bir bağ kurulmaya çalışılmasının gerekli olmadığı idi... Avustralya mutfağının nesi meşhur, ya da California mutfağının? Almanlar, İngilizler, Avusturyalılar ne yapsınlar? Çin, Fransız, İtalyan mutfağının yanında hangisinin esamesi okunur ki?
Her şey bir yana Türk şaraplarının kalitesi giderek artıyor; hükümetin şarapla bir meselesi yok (dini itikatla, ticari gerçek karıştırılmıyor), tam tersine kendileri ağızlarına koymasalar da turistik bir gerçek olarak şarabın önünün açılmasına hiç itirazları yok... Türkiye'nin pazarlama iletişimi ve sektörel marka yönetiminde ciddi bir koordinasyon eksikliği var...
Arama platformunun özeti buydu...
Masum Türker'den Savaş'a barışçı yaklaşım
Dün bir e-posta mesajı gelmiş DSP'den... Şeytan dürttü baktım. Genelde toplu gönderimleri açıp bakmam. Doğrudan çöpe... Bana gelmiyor çünkü... Herkese geliyor. Ben de 'herkes' olmadığım için 'trash'...
Dedim ya, birden bakmak geldi içimden. Ve gördüğüm şey hayli ilgimi çekti... DSP'nin seçilmiş Başkanı Dr. Masum Türker, Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinden birine Dr. Serdar Savaş'ı getirmiş...
Diyeceksiniz ki, 'Ne var bunda?'...
Çok şey var... Dr. Serdar Savaş başkanlığa aday olmamış mıydı? Yani Türker'in bir ölçüde rakibi değil miydi? Onun için bir tehdit oluşturma olasılığı yok muydu?...
Eee?..
Masum Türker'in gerekçesi ne olursa olsun; bu yaklaşımı güdük siyasi parti kültürümüz içinde, farklı bir çizgidir... O ölçüde de heyecan vericidir...
Pazartesi ve salı, iki gün üst üste Kayra Şarap Akademisi'nde ilginç bir çalışma vardı. Çalışmanın genel adı şu: Türk Mutfağında Şarap Algısı Arama Platformu... Oturum başlıklarına bir göz atalım: Türk Mutfağı ve Şarap İlişkisinin Sürecine Bakış, Türk Mutfağının Bugünü ve Şarabın Yerine Bakış, Türk Yemekleri ve Şarabın Teknik Uyumu, Şarap Türk Mutfağında Olması Gereken Algıda mı?, Türk Mutfağı ve Şarap Kültürünün Gelişmesinin Ülkeye Yapacağı Katkılar, Türk Mutfağı ve Şarap Kültürünün Gelişmesi Konusunda Atılması Gereken Adımlar...
Ahmet Örs, Aydın Demir (Şef, Cumhurbaşkanlığı Köşkü), Kaya Demirer (Topaz), Sibel Kutman Oral (Doluca), Levent Demirel (Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Gn. Md. Yrd.), Barış Tansever (Sunset), Vedat Başaran (Feriye), Cüneyt Uygur (Kayra Akademisi Md.), Kazım Zoto (Armada Oteli) gibi tanıdık simaların yer aldığı ve aralarında hasbelkader benim de bulunduğum konuşmacı listesi hayli kabarıktı...
Levent Demirel'in konuşmasını çok beğendim. Bir bürokrattan çok hedefini bilen bir işadamı özgüveni ve rahatlığı ile çok iyi hazırlanmış bir konuşma yaptı. Bu gibi durumlarda devlet ve hükümetin tüm temsil ve sorumluluğunu tamamen yüklenmemeyi başarsa da, gayet iyi taşıdı...
Diğer konuşmacıları da ürün ve hizmet bazında gerek Türk mutfağı gerekse Türk şarabı konusunda son derece umutlu ve heyecanlı buldum...
Ben ise yemekten ve içmekten anlamasam da, yemeği içmeyi sevmenin verdiği cahil cesareti ile konuşmamı tabii ki kendimi nispeten daha iyi hissettiğim alana, iletişime çektim...
Ülke markası adam gibi yönetilmeden, o ülkeden ne sektörel marka çıkar; ne de ürün ya da hizmet markası... İrlanda, İsviçre, Fransa, İtalya yüzlerce örnek var... Yani sen kimselerin izlemediği filmleri destekler, devlet - sivil toplum kuruluşları - özel sektör arasında ortak hedef doğrultusunda koordinasyonu sağlamaz, bir masterplan çerçevesinde ülkenin bütün dinamiklerini senkron edemezsen, işimiz zor demektir...
Benim savunduğum görüşlerden biri de, Türk mutfağı ile Türk şarabı arasında ille de bir bağ kurulmaya çalışılmasının gerekli olmadığı idi... Avustralya mutfağının nesi meşhur, ya da California mutfağının? Almanlar, İngilizler, Avusturyalılar ne yapsınlar? Çin, Fransız, İtalyan mutfağının yanında hangisinin esamesi okunur ki?
Her şey bir yana Türk şaraplarının kalitesi giderek artıyor; hükümetin şarapla bir meselesi yok (dini itikatla, ticari gerçek karıştırılmıyor), tam tersine kendileri ağızlarına koymasalar da turistik bir gerçek olarak şarabın önünün açılmasına hiç itirazları yok... Türkiye'nin pazarlama iletişimi ve sektörel marka yönetiminde ciddi bir koordinasyon eksikliği var...
Arama platformunun özeti buydu...
Masum Türker'den Savaş'a barışçı yaklaşım
Dün bir e-posta mesajı gelmiş DSP'den... Şeytan dürttü baktım. Genelde toplu gönderimleri açıp bakmam. Doğrudan çöpe... Bana gelmiyor çünkü... Herkese geliyor. Ben de 'herkes' olmadığım için 'trash'...
Dedim ya, birden bakmak geldi içimden. Ve gördüğüm şey hayli ilgimi çekti... DSP'nin seçilmiş Başkanı Dr. Masum Türker, Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinden birine Dr. Serdar Savaş'ı getirmiş...
Diyeceksiniz ki, 'Ne var bunda?'...
Çok şey var... Dr. Serdar Savaş başkanlığa aday olmamış mıydı? Yani Türker'in bir ölçüde rakibi değil miydi? Onun için bir tehdit oluşturma olasılığı yok muydu?...
Eee?..
Masum Türker'in gerekçesi ne olursa olsun; bu yaklaşımı güdük siyasi parti kültürümüz içinde, farklı bir çizgidir... O ölçüde de heyecan vericidir...