Onun dostu olmak esenlikti
25 NİSAN 2011
Ege Cansen, Cumartesi günkü yazısında “Bir zamanlar TRT'de ‘Cumhuriyete Kol Kanat Gerenler’ diye bir dizi vardı. Üç gün önce 91 yaşında aramızdan ayrılan Kemal Kurdaş … o kuşağın ruh ve akıl yapısına sahipti. Kemal Kurdaş da “cumhuriyete kol kanat geren” mücahitlerden biriydi.” diyor.
Belgeselin adı “Cumhuriyete Kanat Gerenler”di. Keşke Ege Cansen’in hatırladığı adı koysaymışız…
19 Nisan’da kaybettiğimiz ve rahmetli Mengü Ertel’in 1995 yılındaki bir ödül vesilesiyle ve tam da Ege Cansen’in bakış açısıyla bu belgesel içinde tanıtılmasını önerdiği Kemal Kurdaş’ı, vefat haberiyle birlikte bizler de, yani 1993-1997 yılları arasında TRT 2’de yayımlanmış olan Cumhuriyete Kanat Gerenler’in program ekibi, bir kez daha andık...
***
Hem Ege Cansen’in yazısıyla, hem de belgeselin “tarih baba”sı rahmetli Ertel’in Yapı Kredi Kültür Merkezi’ndeki “Tepe Tepe Kullanıyorum Hülyalarımı” adlı sergisi vesilesiyle de...
Ustanın sekseninci doğum ve onbirinci ölüm yıldönümünde, Aslan Asker Şvayk’tan Tatlı Charity’e, Don Quixote’dan Keşanlı Ali Destanı’na, Fidelio’dan Yarasa’ya onlarca afiş, illüstrasyon, serbest grafik çalışmaları, gönyeleri, cetvelleri, kalemleri, rapidosu, kretuvarı ve hatta özgün yelekleriyle ‘tarih babamız’ olanca haşmetiyle eserlerini izleyenleri ‘izliyordu’.
Cumartesi günü sona eren sergi, eşi Ülfet Ertel ve oğlu Murat Ertel’in danışmanlığında hazırlanmış. Sergi konsepti ve tasarımı Sadık Karamustafa’ya aitmiş. Grafik tasarımını Ayşe Karamustafa yapmış. Yapı Kredi Yayınları sergiyle eş zamanlı olarak Dilek Bektaş’ın kaleme aldığı, Bülent Erkmen’in tasarladığı Mengü Ertel’i anlatan “Bir Meşk Gibi” adlı kitabı yayımlamış.
***
Grafik sanatının raconunu kesen Novum dergisinden grafik tasarımı eleştirmeni Alexandre Alexandre, belki bizim gibi dört yıl boyunca onunla ortak bir çalışma içinde bulunma şansını elde etmemişti, ancak girişte asılı makalesinde üstadı tanımak ve tanımlamakta bize tur bindirmişti neredeyse:
“Güçlü kuvvetli bir Türk, siyah saç ve sakal, bastırılmaz bir enerji ve büyük bir yaratıcılık gücü yansıtan zeka dolu bir yüz, sağlam fakat hassas eller, işte Mengü Ertel’in görünümü. Michelangelo’nun dehasını esinlendirebilir ve onun bir yapıtına konu olabilirdi. Mengü’nün sürekli izleyici gözleri, ciddi bir iyilik ve benzerlerine karşı oldukça saklı bir sevgiyi yansıtıyorlar. Sık sık iyi yüreklilikle gülümsüyor, davranışları genel olarak alçakgönüllü, nadiren gülüyor ama bir kere kahkahası patladı mıydı, bütün kalbiyle gülüyor. Bu büyük sanatçıda yapmacık, özentili, hesaplı hiçbir şey yok. İkiyüzlülük, haksızlık, aldatmaca, şiddetli bir fırtına gibi öfkesini uyandırıyorlar.”
***
Mengü, Belgesel’in tüm konsept ve içeriğini yöneten Ülkü Karaosmanoğlu’na Belgesel’de portresini yapmak üzere Kemal Kurdaş’ı önerdiğinde, benim gibi biraz kurallarla ilkeleri birbirine karıştırma konusunda zaman zaman kafası karışan sevgili Ülkü kardeşim, “Ama doğum tarihi olarak bizim formatımıza çok uygun değil” diyecek olmuş... “Tarih baba”, gürleme öncesindeki ses tonuyla şöyle demiş: “Bizim formatımız, idealler kuşağının ruhuyla sınırlıdır!”
Çağdaşı ve dostu olmaktan esenlik duyduğum ustalardandı Mengü Ertel... Ruhu hiçbir şeyle sınırlı değildi. Belgeselin o güzelim final cümlesiyle bitsin bu yazı: Nur içinde yatın Mengü Bey!
Belgeselin adı “Cumhuriyete Kanat Gerenler”di. Keşke Ege Cansen’in hatırladığı adı koysaymışız…
19 Nisan’da kaybettiğimiz ve rahmetli Mengü Ertel’in 1995 yılındaki bir ödül vesilesiyle ve tam da Ege Cansen’in bakış açısıyla bu belgesel içinde tanıtılmasını önerdiği Kemal Kurdaş’ı, vefat haberiyle birlikte bizler de, yani 1993-1997 yılları arasında TRT 2’de yayımlanmış olan Cumhuriyete Kanat Gerenler’in program ekibi, bir kez daha andık...
***
Hem Ege Cansen’in yazısıyla, hem de belgeselin “tarih baba”sı rahmetli Ertel’in Yapı Kredi Kültür Merkezi’ndeki “Tepe Tepe Kullanıyorum Hülyalarımı” adlı sergisi vesilesiyle de...
Ustanın sekseninci doğum ve onbirinci ölüm yıldönümünde, Aslan Asker Şvayk’tan Tatlı Charity’e, Don Quixote’dan Keşanlı Ali Destanı’na, Fidelio’dan Yarasa’ya onlarca afiş, illüstrasyon, serbest grafik çalışmaları, gönyeleri, cetvelleri, kalemleri, rapidosu, kretuvarı ve hatta özgün yelekleriyle ‘tarih babamız’ olanca haşmetiyle eserlerini izleyenleri ‘izliyordu’.
Cumartesi günü sona eren sergi, eşi Ülfet Ertel ve oğlu Murat Ertel’in danışmanlığında hazırlanmış. Sergi konsepti ve tasarımı Sadık Karamustafa’ya aitmiş. Grafik tasarımını Ayşe Karamustafa yapmış. Yapı Kredi Yayınları sergiyle eş zamanlı olarak Dilek Bektaş’ın kaleme aldığı, Bülent Erkmen’in tasarladığı Mengü Ertel’i anlatan “Bir Meşk Gibi” adlı kitabı yayımlamış.
***
Grafik sanatının raconunu kesen Novum dergisinden grafik tasarımı eleştirmeni Alexandre Alexandre, belki bizim gibi dört yıl boyunca onunla ortak bir çalışma içinde bulunma şansını elde etmemişti, ancak girişte asılı makalesinde üstadı tanımak ve tanımlamakta bize tur bindirmişti neredeyse:
“Güçlü kuvvetli bir Türk, siyah saç ve sakal, bastırılmaz bir enerji ve büyük bir yaratıcılık gücü yansıtan zeka dolu bir yüz, sağlam fakat hassas eller, işte Mengü Ertel’in görünümü. Michelangelo’nun dehasını esinlendirebilir ve onun bir yapıtına konu olabilirdi. Mengü’nün sürekli izleyici gözleri, ciddi bir iyilik ve benzerlerine karşı oldukça saklı bir sevgiyi yansıtıyorlar. Sık sık iyi yüreklilikle gülümsüyor, davranışları genel olarak alçakgönüllü, nadiren gülüyor ama bir kere kahkahası patladı mıydı, bütün kalbiyle gülüyor. Bu büyük sanatçıda yapmacık, özentili, hesaplı hiçbir şey yok. İkiyüzlülük, haksızlık, aldatmaca, şiddetli bir fırtına gibi öfkesini uyandırıyorlar.”
***
Mengü, Belgesel’in tüm konsept ve içeriğini yöneten Ülkü Karaosmanoğlu’na Belgesel’de portresini yapmak üzere Kemal Kurdaş’ı önerdiğinde, benim gibi biraz kurallarla ilkeleri birbirine karıştırma konusunda zaman zaman kafası karışan sevgili Ülkü kardeşim, “Ama doğum tarihi olarak bizim formatımıza çok uygun değil” diyecek olmuş... “Tarih baba”, gürleme öncesindeki ses tonuyla şöyle demiş: “Bizim formatımız, idealler kuşağının ruhuyla sınırlıdır!”
Çağdaşı ve dostu olmaktan esenlik duyduğum ustalardandı Mengü Ertel... Ruhu hiçbir şeyle sınırlı değildi. Belgeselin o güzelim final cümlesiyle bitsin bu yazı: Nur içinde yatın Mengü Bey!