Oturmak ya da oturmamak…
13 Nisan 2021 - Yeni Şafak
Gazeteciliğe ilk adımımı attığım Milliyet’in Cağaloğlu Nuruosmaniye caddesindeki o güzelim binasında (tasarım olarak bizim Yeni Şafak, TVNet, Albayrak Grubu’nun bugünkü binasını hatırlatır) bir katta, koridor üzerinde sağlı-sollu odalar vardı…
O koridorun girişinde ise şöyle bir tabela dururdu: “Yazarlar”… Biz ölümlüler onları Yunan mitolojisindeki tanrıları gibi görürdük… Yanlarına yaklaşmaya çekinirdik…
Rahmetli Hakkı Devrim’in deyişiyle, ‘köşe kadılığı’ yaptığım Yeni Şafak’ta dokuz yıldır bir odam olmadı… Diğer köşe yazarlarının da benim gibi odaları yok… İyi mi; kötü mü bilmiyorum… Ancak teknoloji, üretim sistemini gazetecilik dünyasında da ciddi olarak etkiliyor.
Oysa insanlarla etkileşim içinde olmak, hele ki gazetecilik gibi bir mesleği icra ediyorsanız, kendinizi zenginleştirmeniz için son derece önemli ve etkili olabilir… Ancak, yapacak bir şey yok; ‘el mahkûm’…
Son çıkan “Hayatın Hakkını Vermek” adlı kitabını büyük bir ilgiyle okuduğum, okuldan bir sınıf küçüğüm Acar Baltaş, Pazar akşamı ’65 mezunları toplantısında dedi ki: “21. yüzyıl asıl 2020’de başladı. Tüm yaşam biçimlerini etkileyecek şekilde gelişiyor.”
31 yıllık Bersay İletişim Danışmanlığı’nın genç yöneticileri, depreme karşı güçlendirilmek üzere tadilata giren ofisi yeni baştan tasarlarken, benimki de dâhil tüm odaları iptal etmeye karar vermişler…
Dolu dolu 40 yılın ardından ilk kez bir odam yok… Ayrıca, her sabah erken saatte kalkıp koşturarak ofise gitme alışkanlığım da son bulacak… Toplantı odaları ve çalışma masaları, bilgisayar ortamında rezerve edilecekmiş. Böylece ofis ortamında korona tedbirlerini riske atmayacak sayıda kişinin bulunması ve toplantı trafiğinin aksamaması mümkün olacakmış.
Şu ‘oturma olayına’ yıllardır takılmışımdır… Yeni bir işe mi başlıyorsunuz; neredeyse “Kaç lira maaş alacağım?” sorusu kadar önemli bir sorudur “Nerede oturacağım?” Kimse nerede ‘çalışacağım’ diye sormaz…
Çocukluğumuzda anne babamızın mesajını komşuya götürürken de o kelimeyi kullanırdık: “Bir mâniniz yoksa akşam annemler size ‘oturmaya’ gelecekler.”
Bizde toplantının bile adı ‘oturum’dur… Bir de Almanlar’da öyledir (die Sitzung)… Tekâmül etmiş insana, kişiliği ‘oturmuş’ denmesi de bir rastlantı mıdır acaba? Aynı bağlamda, ‘oturma’ kelimesi, ilişki düzeyi için de kullanılır…
Önümüzdeki yıllarda ‘oturma’ kavramı da dönüşüme uğrayacak… Bunun işaretlerini şimdiden görmek mümkün… TOGG projesinin başına getirilen Gürcan Karakaş’ın odasını görenler bu dönüşümle ilgili fikir sahibi olabilirler… Ünlü Alman ekonomi gazetesi Handelsblatt’ın 2011 yılında Almanya’nın en iyi 100 yöneticisinden biri olarak seçtiği Karakaş’ın odası, taş çatlasa 20-25 metrekare…
Oturacak koltuğu yok… Ayakta çalışmayı tercih ediyormuş… Konuklarını ağırlamak için kanepesi de yok… Daracık ve yükseltilmiş bir masa, iki de yüksek sandalye… Bütün duvarlar üstüne sürekli not aldığı beyaz tahtalarla kaplı. WhatsApp’ta profil fotoğrafı olarak da kendisinin çalışma anlayışını ifade eden bir mesaj kullanıyor: “Her şey kontrol altında görünüyorsa, yeterince hızlı gitmiyorsunuz demektir.”
Mekân ve zaman çok farklı bir boyuta doğru eviriliyor… Bunun farkına varanlar her anlamda rekabetçi avantaj sağlayacaklar…
O koridorun girişinde ise şöyle bir tabela dururdu: “Yazarlar”… Biz ölümlüler onları Yunan mitolojisindeki tanrıları gibi görürdük… Yanlarına yaklaşmaya çekinirdik…
Rahmetli Hakkı Devrim’in deyişiyle, ‘köşe kadılığı’ yaptığım Yeni Şafak’ta dokuz yıldır bir odam olmadı… Diğer köşe yazarlarının da benim gibi odaları yok… İyi mi; kötü mü bilmiyorum… Ancak teknoloji, üretim sistemini gazetecilik dünyasında da ciddi olarak etkiliyor.
Oysa insanlarla etkileşim içinde olmak, hele ki gazetecilik gibi bir mesleği icra ediyorsanız, kendinizi zenginleştirmeniz için son derece önemli ve etkili olabilir… Ancak, yapacak bir şey yok; ‘el mahkûm’…
Son çıkan “Hayatın Hakkını Vermek” adlı kitabını büyük bir ilgiyle okuduğum, okuldan bir sınıf küçüğüm Acar Baltaş, Pazar akşamı ’65 mezunları toplantısında dedi ki: “21. yüzyıl asıl 2020’de başladı. Tüm yaşam biçimlerini etkileyecek şekilde gelişiyor.”
31 yıllık Bersay İletişim Danışmanlığı’nın genç yöneticileri, depreme karşı güçlendirilmek üzere tadilata giren ofisi yeni baştan tasarlarken, benimki de dâhil tüm odaları iptal etmeye karar vermişler…
Dolu dolu 40 yılın ardından ilk kez bir odam yok… Ayrıca, her sabah erken saatte kalkıp koşturarak ofise gitme alışkanlığım da son bulacak… Toplantı odaları ve çalışma masaları, bilgisayar ortamında rezerve edilecekmiş. Böylece ofis ortamında korona tedbirlerini riske atmayacak sayıda kişinin bulunması ve toplantı trafiğinin aksamaması mümkün olacakmış.
Şu ‘oturma olayına’ yıllardır takılmışımdır… Yeni bir işe mi başlıyorsunuz; neredeyse “Kaç lira maaş alacağım?” sorusu kadar önemli bir sorudur “Nerede oturacağım?” Kimse nerede ‘çalışacağım’ diye sormaz…
Çocukluğumuzda anne babamızın mesajını komşuya götürürken de o kelimeyi kullanırdık: “Bir mâniniz yoksa akşam annemler size ‘oturmaya’ gelecekler.”
Bizde toplantının bile adı ‘oturum’dur… Bir de Almanlar’da öyledir (die Sitzung)… Tekâmül etmiş insana, kişiliği ‘oturmuş’ denmesi de bir rastlantı mıdır acaba? Aynı bağlamda, ‘oturma’ kelimesi, ilişki düzeyi için de kullanılır…
Önümüzdeki yıllarda ‘oturma’ kavramı da dönüşüme uğrayacak… Bunun işaretlerini şimdiden görmek mümkün… TOGG projesinin başına getirilen Gürcan Karakaş’ın odasını görenler bu dönüşümle ilgili fikir sahibi olabilirler… Ünlü Alman ekonomi gazetesi Handelsblatt’ın 2011 yılında Almanya’nın en iyi 100 yöneticisinden biri olarak seçtiği Karakaş’ın odası, taş çatlasa 20-25 metrekare…
Oturacak koltuğu yok… Ayakta çalışmayı tercih ediyormuş… Konuklarını ağırlamak için kanepesi de yok… Daracık ve yükseltilmiş bir masa, iki de yüksek sandalye… Bütün duvarlar üstüne sürekli not aldığı beyaz tahtalarla kaplı. WhatsApp’ta profil fotoğrafı olarak da kendisinin çalışma anlayışını ifade eden bir mesaj kullanıyor: “Her şey kontrol altında görünüyorsa, yeterince hızlı gitmiyorsunuz demektir.”
Mekân ve zaman çok farklı bir boyuta doğru eviriliyor… Bunun farkına varanlar her anlamda rekabetçi avantaj sağlayacaklar…