Ödülün itibarı giderek artıyor
27 MART 2010
Gelecek Yeşilçam Ödülleri çok daha iyi olacak… Bu kehanet nereden mi çıkıyor? Ön jürinin 700, hasbelkader benim de içinde bulunduğum jürinin 2500 kişiden oluşmasından değil. Organizasyonun neredeyse sıfır hata ile ‘akmasından’ da değil… Bir iki zıpır dışında katılımcıların kahir çoğunluğunun töreni ‘snobe’ etmemiş olmalarından, bunu da adam gibi giyinerek göstermelerinden de çıkmaz bu kehanet…
Bu ön görüyü doğrulayacak en önemli parametre ödülün elde ettiği itibar noktasıdır… Yeşilçam ödülleri ikinci yılında itibarını kat be kat artırmıştır… Sanatçı, şöhret katılımı bunun birinci dereceden kanıtıdır. Ya bana çıkmazsa diye ödül almaya gelmeyen ‘çiğ’ler bile zedeleyemediler itibarı. Gelecek yıl hepsi gelecektir…
NTV’yi kutlamak lazım; hem kendi iletişimine hem de Yeşilçam Ödülleri’nin itibarına ivme kazandırdılar. Seneye ille de düzeltilecekse üç önerimiz olabilir:
1. Yıllardır savunduğumuz büyük (2500 kişilik) jüriye artık kimse itiraz edememekte. İtirazı daha da azaltmak için, Engin Yiğitgil’in başkanlığında bu başarılı organizasyonda jürinin terkibini TÜRSAK’la bağlantı kurarak daha da iyileştirmek mümkün olabilir. Oscar’daki gibi yönetmenleri TÜRSAK üyesi yönetmenler, kameramanları üye kameramanlar, senaristleri üye senaristler vb. seçseler nasıl olur?.. 2. Turkcell’in sponsorluğu ve ilk film ödülü çok anlamlı; ancak 30 bin TL şaka gibi… 3. Sinema ‘eğlence’ (entertainment) demektir… Meltem Cumbul çok başarılı ancak yapı gereği dümdüz sundu geceyi… Billy Crystal’in 1989’dan 2003’e kadar sekiz kez sunduğu Oscar törenlerinden birini izlesin dostlar. Ne demek istediğimizi hemen anlayacaklardır…
‘Yüreğinizi dinleyin’…
Sinemamızın ‘sanatsal kaygı taşımaya çalışan entelektüel’ ürünlerini izlerken genellikle videonun ‘hızlı ileri sarma’ ayarını 8x’ya falan getirip hayatımı kolaylaştırırım. Yüreğini Dinle ile ilgili ilk aldığım işaretler yine böyle bir izleme yapacağımı düşündürüyordu… Az kişi izlemişti; metheden arkadaşlarla ortak kültürel ve ruhsal noktalarımızın buluştuğunu iddia edemezdim falan…
Ama hiç de öyle olmadı… Bir solukta izledim filmi… Yazık… Yeterince yer bulamamış sinemalarda. Kıyıda köşede kalmış. Yakalarsanız kaçırmayın…
Benim çocukluğum Yeşilçam filmleriyle geçti… Lise yıllarım da… Yatılı okulda okurken Çarşamba akşamları bizim Türk filmi gecemizdi. Okuldan ‘yarı izinli’ çıkıp Çemberlitaş’taki Şafak sinemasına giderdik. Bir de sinema kolu başkanlığı bizim sınıftaydı; her hafta bir film seçer okulda oynatırdık…
Yeşilçam aşağılanmaya başladığında, ben yurt dışındaydım. Geldiğimde sistem çoktan çökmüştü. Seks filmleri furyası başlamıştı.
İstanbul Kanatlarımın Altında ve Eşkıya ile yeni bir dönem başladı. Artık Türk filmini ecnebi aydınlarımız tarafından küçümsenmiyor; ecnebi aydınlarımız aşağılanmaktan yana daha çok nasiplerini alıyorlardı.
Çok sıkı Türk filmleri izledim son yıllarda… Gönül Yarası (Yavuz Turgul), Ulak, Issız Adam (Çağan Irmak), Gölgesizler (Ümit Ünal), Nokta (Derviş Zaim), Nefes (Levent Semerci) unutamadıklarımdan (yaşama sanatına hizmet ettiğine inandığım) bazıları…
Yusuf Kurçenli’nin yazıp yönettiği Yüreğini sor’u ancak izleme fırsatı buldum … Dileyenler “Hay Allah yine bir Romeo Juliet (Ferhat’la Şirin, Yusuf ile Züleyha vb)” deyip geçebilirler… Ben geçmedim…
Y. Kurçenli – Nesteren Davutoğlu (yapımcı) ikilisinin bir önceki filmleri Gönderilmemiş Mektuplar’ı da sevmiştim… (Çok ‘banal’im değil mi?)…
Son filme hiç mi itirazım yok? Var… Final daha uzun tutulabilirdi… Bütün film o final için çekilmiş zaten… O bölümü, belki ritmi düşürmemek adına bu kadar tıknefes kılmanın âlemi yokmuş… Aşkın olduğu yerde göz ve gönül hafi erotizm de arıyor (şehvetten arındırılmış)…
İki ayrı inanç sistemine fakat tek kültüre bağlı iki gencin aşkı yaman bir senaryo örgüsü oluşturmuş… Farklı değerlerden çok kültürden oluşan Osmanlı coğrafyasının her bir köşesinde yaşanabilirdi bu ve benzeri dramlar… Hiç didaktik (öğretici, belletici) bir havaya bürünmeden toplumların yaşama sanatına katma değer getirmeye çalışmak, ancak duygulardan yola çıkarak gerçekleşebilirdi… Film de duygu zenginliği üzerinde inşa edilmiş zaten…
Filmde şehvet, şiddet ve espri üstü az edepsizlik yok… Bu yüzden yüksek izlenme şansı olmayabilir… Ancak, mutlaka birilerinin ‘en iyiler’ listesine girecek ve zaman zaman karşımıza çıkacaktır... Şimdi yakalayamazsanız o zaman kaçırmayın.
Bu ön görüyü doğrulayacak en önemli parametre ödülün elde ettiği itibar noktasıdır… Yeşilçam ödülleri ikinci yılında itibarını kat be kat artırmıştır… Sanatçı, şöhret katılımı bunun birinci dereceden kanıtıdır. Ya bana çıkmazsa diye ödül almaya gelmeyen ‘çiğ’ler bile zedeleyemediler itibarı. Gelecek yıl hepsi gelecektir…
NTV’yi kutlamak lazım; hem kendi iletişimine hem de Yeşilçam Ödülleri’nin itibarına ivme kazandırdılar. Seneye ille de düzeltilecekse üç önerimiz olabilir:
1. Yıllardır savunduğumuz büyük (2500 kişilik) jüriye artık kimse itiraz edememekte. İtirazı daha da azaltmak için, Engin Yiğitgil’in başkanlığında bu başarılı organizasyonda jürinin terkibini TÜRSAK’la bağlantı kurarak daha da iyileştirmek mümkün olabilir. Oscar’daki gibi yönetmenleri TÜRSAK üyesi yönetmenler, kameramanları üye kameramanlar, senaristleri üye senaristler vb. seçseler nasıl olur?.. 2. Turkcell’in sponsorluğu ve ilk film ödülü çok anlamlı; ancak 30 bin TL şaka gibi… 3. Sinema ‘eğlence’ (entertainment) demektir… Meltem Cumbul çok başarılı ancak yapı gereği dümdüz sundu geceyi… Billy Crystal’in 1989’dan 2003’e kadar sekiz kez sunduğu Oscar törenlerinden birini izlesin dostlar. Ne demek istediğimizi hemen anlayacaklardır…
‘Yüreğinizi dinleyin’…
Sinemamızın ‘sanatsal kaygı taşımaya çalışan entelektüel’ ürünlerini izlerken genellikle videonun ‘hızlı ileri sarma’ ayarını 8x’ya falan getirip hayatımı kolaylaştırırım. Yüreğini Dinle ile ilgili ilk aldığım işaretler yine böyle bir izleme yapacağımı düşündürüyordu… Az kişi izlemişti; metheden arkadaşlarla ortak kültürel ve ruhsal noktalarımızın buluştuğunu iddia edemezdim falan…
Ama hiç de öyle olmadı… Bir solukta izledim filmi… Yazık… Yeterince yer bulamamış sinemalarda. Kıyıda köşede kalmış. Yakalarsanız kaçırmayın…
Benim çocukluğum Yeşilçam filmleriyle geçti… Lise yıllarım da… Yatılı okulda okurken Çarşamba akşamları bizim Türk filmi gecemizdi. Okuldan ‘yarı izinli’ çıkıp Çemberlitaş’taki Şafak sinemasına giderdik. Bir de sinema kolu başkanlığı bizim sınıftaydı; her hafta bir film seçer okulda oynatırdık…
Yeşilçam aşağılanmaya başladığında, ben yurt dışındaydım. Geldiğimde sistem çoktan çökmüştü. Seks filmleri furyası başlamıştı.
İstanbul Kanatlarımın Altında ve Eşkıya ile yeni bir dönem başladı. Artık Türk filmini ecnebi aydınlarımız tarafından küçümsenmiyor; ecnebi aydınlarımız aşağılanmaktan yana daha çok nasiplerini alıyorlardı.
Çok sıkı Türk filmleri izledim son yıllarda… Gönül Yarası (Yavuz Turgul), Ulak, Issız Adam (Çağan Irmak), Gölgesizler (Ümit Ünal), Nokta (Derviş Zaim), Nefes (Levent Semerci) unutamadıklarımdan (yaşama sanatına hizmet ettiğine inandığım) bazıları…
Yusuf Kurçenli’nin yazıp yönettiği Yüreğini sor’u ancak izleme fırsatı buldum … Dileyenler “Hay Allah yine bir Romeo Juliet (Ferhat’la Şirin, Yusuf ile Züleyha vb)” deyip geçebilirler… Ben geçmedim…
Y. Kurçenli – Nesteren Davutoğlu (yapımcı) ikilisinin bir önceki filmleri Gönderilmemiş Mektuplar’ı da sevmiştim… (Çok ‘banal’im değil mi?)…
Son filme hiç mi itirazım yok? Var… Final daha uzun tutulabilirdi… Bütün film o final için çekilmiş zaten… O bölümü, belki ritmi düşürmemek adına bu kadar tıknefes kılmanın âlemi yokmuş… Aşkın olduğu yerde göz ve gönül hafi erotizm de arıyor (şehvetten arındırılmış)…
İki ayrı inanç sistemine fakat tek kültüre bağlı iki gencin aşkı yaman bir senaryo örgüsü oluşturmuş… Farklı değerlerden çok kültürden oluşan Osmanlı coğrafyasının her bir köşesinde yaşanabilirdi bu ve benzeri dramlar… Hiç didaktik (öğretici, belletici) bir havaya bürünmeden toplumların yaşama sanatına katma değer getirmeye çalışmak, ancak duygulardan yola çıkarak gerçekleşebilirdi… Film de duygu zenginliği üzerinde inşa edilmiş zaten…
Filmde şehvet, şiddet ve espri üstü az edepsizlik yok… Bu yüzden yüksek izlenme şansı olmayabilir… Ancak, mutlaka birilerinin ‘en iyiler’ listesine girecek ve zaman zaman karşımıza çıkacaktır... Şimdi yakalayamazsanız o zaman kaçırmayın.