Öküz altında buzağı aramayın
25 Mayıs 2019 - Yeni Şafak
Yolculuk teması, birçok metaforla beraber ayrılıklar ve kavuşmalar gibi duygusal anları barındırdığı için sinemada olduğu gibi reklam filmlerinde de sıkça kullanılır. Tren yolculukları, doğaları gereği, diğer ulaşım araçlarından daha yavaş olduklarından bu duygusal anları izleyiciyle uzun uzun paylaşma avantajına da sahiptir.
Bu nedenle pek çok markanın reklamlarında tren yolculuğu temasını görürüz. 2007 yılında, Yetkin Dikinciler’in makinist rolünde oynadığı, Cellocanlı Turkcell reklamı çok beğenilmişti.
Nestlé de ürünleri arasında olan bir gofreti tanıtmak için Mart ayında tren yolculuğu temasını kullanmıştı.
Dün de şekerleriyle ünlü Kent Gıda’nın Ramazan Bayramı için hazırladığı reklam filmi dolaşıma girdi.
Filmde, küçük kızlarıyla genç bir çifti ve yaşlı bir karı-kocayı bayram ziyaretleri için trene binerken görüyoruz. Bu iki aile birbirleri (ve izleyici) için yolculuğun sonunda kavuşulacak akrabaları, elleri öpülecek büyüklerle, gözlerinden öpülecek gençleri/küçükleri temsil ediyor. Fakat, yolda çıkan bir sorun nedeniyle tren durmak zorunda kalıyor ve anlaşılıyor ki ailelerle bayramlaşma gecikecek.
Küçük kızın bayramlaşma hevesi genç çifte öncülük edince yan kompartımandaki yaşlı çifte ziyarete gidiyorlar. Kumaş mendilin içinden çıkan şekerler ikram ediliyor, bayram sevinci paylaşılıyor. Ve film Ahmet Mümtaz Taylan’ın etkileyici seslendirmesiyle, “İşte biz böyleyiz. Bayramda ailemizle olamazsak bayramlaşır, aile oluruz” sözleriyle sona eriyor.
Reklamı görünce gazetedeki köşemde konu edeceğimi arkadaşlara söyledim. 2000 yılında yönetmenliğini Sinan Çetin’in yaptığı başka bir reklam filmiyle Kent, bir bayram geleneği yaratmıştı. Filmde, oğulları Levent’in bayram ziyaretini bekleyen yaşlı bir çift gösteriliyordu. Bekleyiş mutlu sonla bitmiyordu maalesef ama “Bu filmin mutlu sonla bitmesi sizlerin elinde” diyerek izleyicilere bir hatırlatma yapıyordu.
Bu, ailenin kıymetini, değerlerimizi hatırlatan ilk filmi de düşünerek 2019 için çekilen yeni reklam filmini yazacağımı söylediğimde arkadaşların itirazıyla karşılaştım. Reklamı onlar da izlemiş ve izler izlemez Temmuz ayında Çorlu’da yaşanan tren kazası akıllarına gelmiş. Çok rahatsız olmuşlar. Oğlum Engin Saydam da reklam filminin sosyal medyada çokça eleştirildiğini söyledi.
Ben de onlara ilk basımı 2005 yılında yapılan Algılama Yönetimi başlıklı kitabımın ayracındaki sözü hatırlattım: “Bağışlanacağım umuduyla açıkça söylemek zorundayım ki; çoğunluğun arzularına uyarak farklı ve yeni şeyler ortaya koymak kesinlikle mümkün değildir.”
Kent’in bu bayram da reklam filmi, önceki yıllarda olduğu gibi değerlerimizi hatırlatan, birlikte olmanın, paylaşmanın güzelliğini vurgulayan yönleriyle başarılı bir çalışma olmuş.
Peki, tren kazası çağrışımı yaptığını söyleyen ve bundan rahatsızlık duyanların hiç mi haklılık payı yok?
Geçmişte yaptığı işleri de referans alarak Kent’in ‘iyi niyet’inden şüphemiz yok. Ancak, cehennem yolu iyi niyet taşlarıyla döşelidir. Reklam filmindeki küçük ama önemli bir prodüksiyon eksikliğinin, bu çağrışıma neden olduğu kanaatindeyim.
O da trenin durma sebebinin bilinmemesinin yarattığı belirsizliktir... Sebep muğlak olunca, yolda başka bir trenin kaza yapması ihtimali ortaya öylece duruyor. Bu da algılamayla ilgili söz konusu soruna neden olabiliyor.
Prodüksiyon bütçesine küçük bir ek yapılarak tren yoluna bir koyun sürüsü çıksaydı mesela... Tren de onlara yol vermek için bekleseydi… Ya da başka iyi bir fikirle, trenin gecikme sebebi net biçimde anlatılsaydı önü alınabilirdi.
Bundan yalnızca iki ay önce yayına giren Nestlé’nin trenli reklamı kaza çağrışımı yapmazken Kent’in reklamının yapması ancak böyle izah edilebilir. İletişim çalışmalarında teknik öğeler, mesajın kendisi kadar etkili olabiliyor. O nedenle prodüksiyon öğeleri, içerik yani metin kadar incelikle planlanmalı. Ve belirsizlik… Belirsizlik, gereksiz ya da yanlış soyutlamaları tetikler, unutmamak lazım.