Öyle bir iletişim mirasına sahipler ki...
13 HAZİRAN 2007
Eczacıbaşı, Türkiye’nin en saygın kurumsal markalarından biridir. Bu durumu, kurucusu Nejat Bey’den bu yana aile ve üst düzey yöneticilerinin, Jack Trout’un deyişiyle ‘kıskançça’ ve gerektiğinde ‘kurban vererek’ onlarca yıldır sürdürdükleri tutarlı iletişim politikalarına borçludurlar. Tüm diğer ‘sosyal paydaşları’ gibi medya nezdinde de yüksek itibar puanına sahiptirler. Bu puan sayesinde de bir şirketlerinin %75 hissesini yabancı ortaklarına devretmiş olsalar bile, medya olayı ‘Eczacıbaşı Zentiva’ya ortak oldu’ diye vermeyi tercih eder.
Bu durumu Bahçeşehir Üniversitesi’nde son sınıflara yaptığım atölye çalışmasında ve konferanslarımda örnek vaka olarak veririm. Akşam’da da bir kere söz etmiştim.
Eczacıbaşı’nın tam da beni haklı çıkaran titizlik ve dürüstlük refleksi yine devreye girdi; önce Vakıf Genel Sekreteri İstanbul Erkek Liseli kardeşim Alp Orçun aradı. Ardından Bülent Eczacıbaşı ile sohbet ettik. En sonunda da Kurumsal İletişim Koordinatörü Okşan Atilla Sanön Hanım bir e-posta yolladı...
“Öncelikle, ‘Eczacıbaşı İlaç’tan Zentiva’ya hisse devri’ konusunda basında yer alan haberleri, Eczacıbaşı’nın iletişim başarısı olarak değerlendirdiğiniz için teşekkür ederiz. Ancak, tüm basına göndermiş olduğumuz bültende göreceğiniz gibi, haberlerin ‘Eczacıbaşı Zentiva’ya ortak oldu’ şeklinde algılanmasını sağlayacak bir iletişim çalışması yapmadık ve anlaşmayı tüm netliğiyle kamuoyuna aktardık. Eşdeğer ilaç bölümümüzün çoğunluk hisselerini devrettiğimizi de, özellikle bültenimizin üst başlığında duyurduk. Eğer burada bir başarıdan söz edilecekse, tüm iletişim çalışmalarımızda olduğu gibi Zentiva anlaşmasında da son derece açık ve objektif bir yaklaşım sergilememizin olumlu etkilerinden söz etmenin doğru olacağını düşünüyorum.”
Okşan Hanım’la tamamen hemfikirim. Ben de aynı şeyleri söylüyorum. Haydi iddiamı daha da abartarak sürdüreyim: Eczacıbaşı “Batıyorum!” diye bülten yollasa bile, medyada “Eczacıbaşı zor dönemi atlatmak üzere” diye çıkar... Medya ile ilişkiyi bu noktaya getirmek, hem de bunu reklam baskısı ile değil doğru iletişim stratejileriyle sağlamak, her babayiğidin harcı değildir.
Okşan Hanım devam etmiş: “Sanatçıların e hali’ kampanyamız ile ilgili görüşleriniz hakkında da birkaç ek bilgi vermek istiyorum. 1973 yılında Dr. Nejat F. Eczacıbaşı öncülüğünde kurulan İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), İstanbul’u bir ‘dünya kültür başkenti’ne dönüştürmek amacıyla 35 yıldır sanatseverleri sanatın farklı disiplinleriyle buluşturuyor. İKSV tarafından düzenlenen Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’ni kuruluşundan bu yana kesintisiz destekleyen, son on yıldır ise Festival Sponsorluğu’nu üstlenen Eczacıbaşı Topluluğu, 2006 yılında yeni bir sponsorluk yapısı ile vakfın ‘öncü sponsoru’ oldu. Bu yeni yapı ile amacımız daha geniş bir sanatsever kitle ile buluşabilmek üzere hem Müzik Festivali’ndeki katkımıza devam etmek, hem de Caz, Film, Tiyatro ve Bienal gibi yıla yayılmış tüm etkinliklere destek olmaktı. Vakfa olan desteğimizin maddi boyutunu ise hiç değiştirmedik. Sanırım ‘öncü sponsorluk’ yapılanmamızın henüz ikinci senesi olması nedeniyle size kendimizi yeterince anlatamamışız.”
Hayır, Okşan Hanım çok iyi anlatmışsınız. Ben de biliyorum hiçbir şeyi maniple etmediğinizi. Yine abartarak ifade edelim: Eczacıbaşı öyle bir iletişim mirasına sahiptir ki, hiçbir şey yapmasa, sponsorluk türünü ‘öncü’ falan diye konumlamaya çalışsa da, İstanbul’la ilgili her türlü kültür ve sanat faaliyetinin tam ortasında algılanır... Bu sizin elinizde değildir Okşan Hanım. Önce Nejat Bey, sonra Bülent ve Faruk Bey’ler bu algılamanın hem mimarları hem de inşaat mühendisleridir. Bu da iletişim adına müthiş bir şeydir... Festivale sponsor olmak için birbirleriyle yarışan her şirkete örnek ve “benchmark” oluşturmaktadır...
‘İçe kapanmacılar’ geç kalmış!..
Pazar akşamı Emin Hitay ve eşi Çiğdem Hanım Bebek’teki yalılarında bir davet verdiler. Önümüzdeki günlerde adını hayli sık duyacağımız bir sivil toplum örgütünün ‘Başlama vuruşu’ (Kick-off) yemeği idi bu. 250 kişi katıldı. Türkiye’nin iş dünyasında etkili 250 kişi...
Uluslararası Endeavour Vakfı’na bağlı Türkiye’deki dernek, çalışmaya çoktan başlamış... Kurucuların ve Yönetim Kurulu üyelerinin adlarını alt alta yazdığınızda, işin ciddiyeti daha iyi anlaşılıyor. Bırakın iş yapmayı, bu isimleri aynı amaç etrafında bir araya getirmek bile büyük başarıdır.
Önce Kurucular (Soyadı sırasına göre):
Ersin Akarlılar, Çağlayan Arkan, Yılmaz Argüden, Cansen Başaran Symes, Selim Bayer, Uğur Bayer, Steve Bideshi, Elif Bilgin Zapparoli, Zeynep Dereli, Osman Dinçbay, Ahmet Dördüncü, Erem Karabey, Burhan Karaçam, Işık Tekeci Aşur, Mustafa Koç, Korhan Kurdoğlu, Alvi Mazon, Can Paker, Ethem Sancak, Mustafa Say, Sema Şenkut, Shwan Taha, Mahmut Ünlü.
Bunlar da Yönetim Kurulu’nu oluşturan isimler: Mehmet Ali Babaoğlu, Vuslat Doğan Sabancı, Emin Hitay, Ali Koç, Fadi Nahas, Murat Özyeğin, Suzan Sabancı Dinçer, Özcan Tahincioğlu...
Ne yapıyorlar?.. İş hayatındaki genç girişimcileri araştırıyorlar. Sonra bunların arasından adaylar belirleniyor. Adayların arasından seçilenlere ise finans dahil tüm yönetim ve girişim olanakları sağlanmak üzere destek veriliyor...
Eskiden bu tür network’lerin (iş ağları) sadece isimleri duyulurdu. Şimdilerde bunların tam göbeğinde yer alınabiliyor. O gece, kalabalığın arasından Boğaz’a bakarken ‘Türkiye’yi içine kapatmaya çalışanlar’ı düşünüp“Allah’tan geç kalmışlar!” dedim.
Bu durumu Bahçeşehir Üniversitesi’nde son sınıflara yaptığım atölye çalışmasında ve konferanslarımda örnek vaka olarak veririm. Akşam’da da bir kere söz etmiştim.
Eczacıbaşı’nın tam da beni haklı çıkaran titizlik ve dürüstlük refleksi yine devreye girdi; önce Vakıf Genel Sekreteri İstanbul Erkek Liseli kardeşim Alp Orçun aradı. Ardından Bülent Eczacıbaşı ile sohbet ettik. En sonunda da Kurumsal İletişim Koordinatörü Okşan Atilla Sanön Hanım bir e-posta yolladı...
“Öncelikle, ‘Eczacıbaşı İlaç’tan Zentiva’ya hisse devri’ konusunda basında yer alan haberleri, Eczacıbaşı’nın iletişim başarısı olarak değerlendirdiğiniz için teşekkür ederiz. Ancak, tüm basına göndermiş olduğumuz bültende göreceğiniz gibi, haberlerin ‘Eczacıbaşı Zentiva’ya ortak oldu’ şeklinde algılanmasını sağlayacak bir iletişim çalışması yapmadık ve anlaşmayı tüm netliğiyle kamuoyuna aktardık. Eşdeğer ilaç bölümümüzün çoğunluk hisselerini devrettiğimizi de, özellikle bültenimizin üst başlığında duyurduk. Eğer burada bir başarıdan söz edilecekse, tüm iletişim çalışmalarımızda olduğu gibi Zentiva anlaşmasında da son derece açık ve objektif bir yaklaşım sergilememizin olumlu etkilerinden söz etmenin doğru olacağını düşünüyorum.”
Okşan Hanım’la tamamen hemfikirim. Ben de aynı şeyleri söylüyorum. Haydi iddiamı daha da abartarak sürdüreyim: Eczacıbaşı “Batıyorum!” diye bülten yollasa bile, medyada “Eczacıbaşı zor dönemi atlatmak üzere” diye çıkar... Medya ile ilişkiyi bu noktaya getirmek, hem de bunu reklam baskısı ile değil doğru iletişim stratejileriyle sağlamak, her babayiğidin harcı değildir.
Okşan Hanım devam etmiş: “Sanatçıların e hali’ kampanyamız ile ilgili görüşleriniz hakkında da birkaç ek bilgi vermek istiyorum. 1973 yılında Dr. Nejat F. Eczacıbaşı öncülüğünde kurulan İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), İstanbul’u bir ‘dünya kültür başkenti’ne dönüştürmek amacıyla 35 yıldır sanatseverleri sanatın farklı disiplinleriyle buluşturuyor. İKSV tarafından düzenlenen Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’ni kuruluşundan bu yana kesintisiz destekleyen, son on yıldır ise Festival Sponsorluğu’nu üstlenen Eczacıbaşı Topluluğu, 2006 yılında yeni bir sponsorluk yapısı ile vakfın ‘öncü sponsoru’ oldu. Bu yeni yapı ile amacımız daha geniş bir sanatsever kitle ile buluşabilmek üzere hem Müzik Festivali’ndeki katkımıza devam etmek, hem de Caz, Film, Tiyatro ve Bienal gibi yıla yayılmış tüm etkinliklere destek olmaktı. Vakfa olan desteğimizin maddi boyutunu ise hiç değiştirmedik. Sanırım ‘öncü sponsorluk’ yapılanmamızın henüz ikinci senesi olması nedeniyle size kendimizi yeterince anlatamamışız.”
Hayır, Okşan Hanım çok iyi anlatmışsınız. Ben de biliyorum hiçbir şeyi maniple etmediğinizi. Yine abartarak ifade edelim: Eczacıbaşı öyle bir iletişim mirasına sahiptir ki, hiçbir şey yapmasa, sponsorluk türünü ‘öncü’ falan diye konumlamaya çalışsa da, İstanbul’la ilgili her türlü kültür ve sanat faaliyetinin tam ortasında algılanır... Bu sizin elinizde değildir Okşan Hanım. Önce Nejat Bey, sonra Bülent ve Faruk Bey’ler bu algılamanın hem mimarları hem de inşaat mühendisleridir. Bu da iletişim adına müthiş bir şeydir... Festivale sponsor olmak için birbirleriyle yarışan her şirkete örnek ve “benchmark” oluşturmaktadır...
‘İçe kapanmacılar’ geç kalmış!..
Pazar akşamı Emin Hitay ve eşi Çiğdem Hanım Bebek’teki yalılarında bir davet verdiler. Önümüzdeki günlerde adını hayli sık duyacağımız bir sivil toplum örgütünün ‘Başlama vuruşu’ (Kick-off) yemeği idi bu. 250 kişi katıldı. Türkiye’nin iş dünyasında etkili 250 kişi...
Uluslararası Endeavour Vakfı’na bağlı Türkiye’deki dernek, çalışmaya çoktan başlamış... Kurucuların ve Yönetim Kurulu üyelerinin adlarını alt alta yazdığınızda, işin ciddiyeti daha iyi anlaşılıyor. Bırakın iş yapmayı, bu isimleri aynı amaç etrafında bir araya getirmek bile büyük başarıdır.
Önce Kurucular (Soyadı sırasına göre):
Ersin Akarlılar, Çağlayan Arkan, Yılmaz Argüden, Cansen Başaran Symes, Selim Bayer, Uğur Bayer, Steve Bideshi, Elif Bilgin Zapparoli, Zeynep Dereli, Osman Dinçbay, Ahmet Dördüncü, Erem Karabey, Burhan Karaçam, Işık Tekeci Aşur, Mustafa Koç, Korhan Kurdoğlu, Alvi Mazon, Can Paker, Ethem Sancak, Mustafa Say, Sema Şenkut, Shwan Taha, Mahmut Ünlü.
Bunlar da Yönetim Kurulu’nu oluşturan isimler: Mehmet Ali Babaoğlu, Vuslat Doğan Sabancı, Emin Hitay, Ali Koç, Fadi Nahas, Murat Özyeğin, Suzan Sabancı Dinçer, Özcan Tahincioğlu...
Ne yapıyorlar?.. İş hayatındaki genç girişimcileri araştırıyorlar. Sonra bunların arasından adaylar belirleniyor. Adayların arasından seçilenlere ise finans dahil tüm yönetim ve girişim olanakları sağlanmak üzere destek veriliyor...
Eskiden bu tür network’lerin (iş ağları) sadece isimleri duyulurdu. Şimdilerde bunların tam göbeğinde yer alınabiliyor. O gece, kalabalığın arasından Boğaz’a bakarken ‘Türkiye’yi içine kapatmaya çalışanlar’ı düşünüp“Allah’tan geç kalmışlar!” dedim.