Özen göstermeyenin vay haline!
15 KASIM 2010
“Önümüz seçim. Bu ne demek? Siyasi iletişimle yatacak, siyasi iletişimle kalkacağız demek…”
Başlığı biraz değişik olan dünkü yazımıza yukarıdaki girişle başlamışız. O yazının başlığı, “Dinlemeyenin vay haline” idi…
Bugün ‘özen’den söz edeceğiz. “Kaş yapayım derken göz çıkarmak!” diye de betimlenen, insanın kendi ayağına bizzat kendisinin ateş ettiği, durduk yerde kendi krizini kendisinin ‘istihsal’ ettiği, ‘iletişim özürlü’ davranışlar sonucu ortaya çıkan gereksiz hasarlardan taze bir örneği incelemeye çalışacağız…
***
Ortalıkta Bedri Baykam’ın Radikal yazarı Hakkı Devrim’e yazdığı bir e-posta dolaşıyor. Anlaşılan Bedri Bey, Hakkı Devrim Üstada çok kızmış… OdaTV’den kısmen alıntılıyoruz. Özellikle altını çizdiğimiz yerlere dikkat…:
“Artık gelenekselleşmiş bir şekilde bana olan çağ dışı ve yıllardır sürdürdüğünüz sapkın takıntınızla Radikal'de aleyhime karalamalarla dolu yazınızı esef ile okudum. Hiçbir somut gerekçe ve örnek vermeden, utanmadan kendi seviyenizi yerlerde süründürerek bana ‘her şeye maydanoz ressam Bedri Bey biraderimiz’, ‘sokak hatibi’ deme küstahlığında bulunabiliyorsunuz. Çünkü herhalde sizin için yaşlı olmanız, gerektiği kadar koruyucu bir kalkan ve yorgun aklınıza uyarak ağzınıza gelen her patavatsızlığı ve terbiyesizliği işinize geldiği gibi gazete köşenizden kusabileceğinizi sanıyorsunuz. Sizi benimle böyle konuşmaktan men ederim ve haddinizi bildirmek temsil ettiğim kurumların ve sıfatlarımın kaçınılmaz bir gereğidir…”
Baykam, mektubunun devamında Devrim için “Müzevir, kötü ruhlu, zavallı, seviyesiz, dedikodu yazarı, televizyon komedi programı muhtarı” gibi sıfatlar kullandıktan sonra, üstadı istifaya davet ediyor…
***
Peki, internette hızla yayılan bu hakaret dolu mektup neye yarıyor?
Bir: Hakkı Devrim’in Baykam’a hangi tanımı yakıştırdığını durduk yerde çok daha fazla geniş bir kesimin öğrenmesine… Örneğin, ben de Baykam’a hangi tanımın yakıştırıldığını Baykam’ın kendisinden öğrenmiş oldum.
İki: Bir küçük araştırma yapılsa –ya da eşten dosttan eldeki araştırmalar istense- kendisine yakınlık ve saygı duyulma oranının hayli yüksek olduğu hemen anlaşılacak olan, geniş bir kitlenin duygusal olarak el üstünde tuttuğu bir İstanbul efendisine hakaretamiz sözlerle saldırarak, kendi sempati puanınızı düşürmenize…
Üç: Pek çok kişinin haberi olmadığı Hakkı Devrim yazısının merakla arşivlerden bulunup okunmasına… Nitekim OdaTV de Devrim’in yazısının tamamını yayınlamış; Baykam da bu şekilde Hakkı Üstadın, Ahmet Hakan’ın tarafsız bölge programında 10 Kasım günü diğer konuşmacıların yanısıra Bedri Bey’i de değerlendirdiği yazısının daha çok kişinin okumasına...
Sayın Baykam’ın bunu hedeflemiş olduğuna inanmak zor. O yazıda kendisiyle ilgili verdiği referanslar bir yana, memleket meselelerine samimiyetle yaklaştığı ve her sorumlu vatandaş gibi ülkenin gelecek tasarımında geçerli olacağına inandığı doğruları savunmasını saygıyla anlamak her demokratın boynunun borcudur. Fakat işte bu küçük ancak, tahrip gücü yüksek hataya bazen herkes düşebiliyor. Hele de sinirlenip, ‘seçilmiş davranış sergileme’ refleksini yitirdiğinde.
Önder Sav’ın Mehmet Ali Birand’a canlı yayında tüm parti teşkilatının kendisinin arkasında olduğunu ve bir el hareketiyle Parti’yi harekete geçirebileceğini iddia etmesi gibi…
***
Peki ne yapmalıydı Baykam?
Ya hiç yanıt vermemeliydi. Ya da verecekse kendisiyle ilgi satırların yer aldığı iletişim kanalını, sadece onu kullanmalıydı. Ve de kesinlikle hakaret gibi algılanacak hiçbir söz kullanmamalı, ille de gerekiyorsa, “Mağduriyet konumlanmasını” tercih etmeliydi…
Peki geç midir? Hayır… Türkçemize “Maksadını aşmış”, “Yanlış anlaşılmaya neden olabilecek özellikler taşıyan”, “Yakışık almayan” gibi sözlerle, küçük geri adımlar atarak itibar kaybını önlemek mümkündür.
Öyle ya, önümüz seçim… 160 gün kalmış. Hata yapan yandı…
Not: Aile duygu ve duyarlılığını güçlendirme adına bir vesile olması temennisi ile Kurban Bayramınızı kutlar esenlikler dilerim…
Başlığı biraz değişik olan dünkü yazımıza yukarıdaki girişle başlamışız. O yazının başlığı, “Dinlemeyenin vay haline” idi…
Bugün ‘özen’den söz edeceğiz. “Kaş yapayım derken göz çıkarmak!” diye de betimlenen, insanın kendi ayağına bizzat kendisinin ateş ettiği, durduk yerde kendi krizini kendisinin ‘istihsal’ ettiği, ‘iletişim özürlü’ davranışlar sonucu ortaya çıkan gereksiz hasarlardan taze bir örneği incelemeye çalışacağız…
***
Ortalıkta Bedri Baykam’ın Radikal yazarı Hakkı Devrim’e yazdığı bir e-posta dolaşıyor. Anlaşılan Bedri Bey, Hakkı Devrim Üstada çok kızmış… OdaTV’den kısmen alıntılıyoruz. Özellikle altını çizdiğimiz yerlere dikkat…:
“Artık gelenekselleşmiş bir şekilde bana olan çağ dışı ve yıllardır sürdürdüğünüz sapkın takıntınızla Radikal'de aleyhime karalamalarla dolu yazınızı esef ile okudum. Hiçbir somut gerekçe ve örnek vermeden, utanmadan kendi seviyenizi yerlerde süründürerek bana ‘her şeye maydanoz ressam Bedri Bey biraderimiz’, ‘sokak hatibi’ deme küstahlığında bulunabiliyorsunuz. Çünkü herhalde sizin için yaşlı olmanız, gerektiği kadar koruyucu bir kalkan ve yorgun aklınıza uyarak ağzınıza gelen her patavatsızlığı ve terbiyesizliği işinize geldiği gibi gazete köşenizden kusabileceğinizi sanıyorsunuz. Sizi benimle böyle konuşmaktan men ederim ve haddinizi bildirmek temsil ettiğim kurumların ve sıfatlarımın kaçınılmaz bir gereğidir…”
Baykam, mektubunun devamında Devrim için “Müzevir, kötü ruhlu, zavallı, seviyesiz, dedikodu yazarı, televizyon komedi programı muhtarı” gibi sıfatlar kullandıktan sonra, üstadı istifaya davet ediyor…
***
Peki, internette hızla yayılan bu hakaret dolu mektup neye yarıyor?
Bir: Hakkı Devrim’in Baykam’a hangi tanımı yakıştırdığını durduk yerde çok daha fazla geniş bir kesimin öğrenmesine… Örneğin, ben de Baykam’a hangi tanımın yakıştırıldığını Baykam’ın kendisinden öğrenmiş oldum.
İki: Bir küçük araştırma yapılsa –ya da eşten dosttan eldeki araştırmalar istense- kendisine yakınlık ve saygı duyulma oranının hayli yüksek olduğu hemen anlaşılacak olan, geniş bir kitlenin duygusal olarak el üstünde tuttuğu bir İstanbul efendisine hakaretamiz sözlerle saldırarak, kendi sempati puanınızı düşürmenize…
Üç: Pek çok kişinin haberi olmadığı Hakkı Devrim yazısının merakla arşivlerden bulunup okunmasına… Nitekim OdaTV de Devrim’in yazısının tamamını yayınlamış; Baykam da bu şekilde Hakkı Üstadın, Ahmet Hakan’ın tarafsız bölge programında 10 Kasım günü diğer konuşmacıların yanısıra Bedri Bey’i de değerlendirdiği yazısının daha çok kişinin okumasına...
Sayın Baykam’ın bunu hedeflemiş olduğuna inanmak zor. O yazıda kendisiyle ilgili verdiği referanslar bir yana, memleket meselelerine samimiyetle yaklaştığı ve her sorumlu vatandaş gibi ülkenin gelecek tasarımında geçerli olacağına inandığı doğruları savunmasını saygıyla anlamak her demokratın boynunun borcudur. Fakat işte bu küçük ancak, tahrip gücü yüksek hataya bazen herkes düşebiliyor. Hele de sinirlenip, ‘seçilmiş davranış sergileme’ refleksini yitirdiğinde.
Önder Sav’ın Mehmet Ali Birand’a canlı yayında tüm parti teşkilatının kendisinin arkasında olduğunu ve bir el hareketiyle Parti’yi harekete geçirebileceğini iddia etmesi gibi…
***
Peki ne yapmalıydı Baykam?
Ya hiç yanıt vermemeliydi. Ya da verecekse kendisiyle ilgi satırların yer aldığı iletişim kanalını, sadece onu kullanmalıydı. Ve de kesinlikle hakaret gibi algılanacak hiçbir söz kullanmamalı, ille de gerekiyorsa, “Mağduriyet konumlanmasını” tercih etmeliydi…
Peki geç midir? Hayır… Türkçemize “Maksadını aşmış”, “Yanlış anlaşılmaya neden olabilecek özellikler taşıyan”, “Yakışık almayan” gibi sözlerle, küçük geri adımlar atarak itibar kaybını önlemek mümkündür.
Öyle ya, önümüz seçim… 160 gün kalmış. Hata yapan yandı…
Not: Aile duygu ve duyarlılığını güçlendirme adına bir vesile olması temennisi ile Kurban Bayramınızı kutlar esenlikler dilerim…