Oyumu kime vereceğimi açıklıyorum...
11 HAZİRAN 2011
Aslında bu köşenin müdavim okurları, oyumun rengini de, cismini de, adresini de biliyorlardır. Ben bilmeyenler için bir kez daha yazayım.
Oyumu;
Türkiye’nin geleceğini güvenle inşa edecek, Cumhuriyet, demokrasi, liberalizmden yana, bunların gelişmesini engelleyen bürokrasiye karşı;
Bu yolda yüksek teknolojinin alabildiğine kullanılmasını destekleyen;
Sadece ileri demokrasi, ileri rekabetçi ortam değil aynı zamanda yaşamın her alanında belirleyen olması adına ilim, irfan ve sanatın sınırsız özgürlükler içinde gelişmesini sağlayacak;
Bütün bunlardan ötede ve öncelikli olarak canlılığın sürdürülebilmesini ve insanın kültür mirasını tehdit eden çevre kirliliği, küresel ısınma gibi her türlü melanetle savaşacak;
Partiye, liderine ve kadrolarına;
vereceğim...
Bugünkü satırlar gençliğime bir selamdır...
Sevdiğiniz birini kaybettiğinizde onunla yaşadığınız günler kadar eksilebiliyor insan. Bu duygu, hiç karşı karşıya gelmediğiniz ama sizin duygularınızda derin izler bırakmış biri için de geçerli. Taraf’ın Kitap Eki’nin kapağına yerleşen o muhteşem fotoğrafla “Semprun’un acaba hangi kitabı çevrildi?” diye düşündüğüm anda okuyuverdim “hakikatin yazısı”nı:
“20. yüzyılın en önemli romancısı, yaşayan belleği ve Buchenwald Toplama Kampı’nın 44.094 numaralı tutuklusu Jorge Semprun’un büyük yolculuğu 87 yaşında sona erdi.”
Meğer 7 Aralık Salı günü vefat etmiş... “Büyük Yolculuk” kitabıyla belleklerimize çiziğini atmış olan Semprun, aynı zamanda benim gençliğimin unutulmaz Romy Schneider’ına “Camdaki Kadın” filminde asalet ve ruhunu veren kişidir. Hayatımın Margot Santorini’sini yönetmen Pierre Granier-Deferre ve yazar Pierre Drieu La Rochelle ile birlikte var eden adamdır o. “Z” ve “İtiraf” adlı filmlerin de senaristidir. Bu filmlerin yönetmeni Costa Gavras’ın da aralarında bulunduğu, Alain Resnais, Joseph Losey gibi yönetmenlerle çalışmış bir senaryo ve diyalog ustası, seksenli yılların sonunda İspanya’nın Kültür Bakanı, Franco diktasına karşı direnen İspanyol Komünist Partisi’nin (İKP) sıradışı militanı, büyük romanların yazarı Jorge Semprun’dur o...
Federico Sanchez ... O’nun İKP içindeki kod adıdır. Bu kimlikle, dönemin İKP yöneticileri Santiago Carillo ve meşhur Dolores İbarruri’den başlayarak Stalin, Lenin, Castro ve Althusser’e uzanan geniş bir yelpaze içinde adı geçenlerden her birinin röntgenini çekercesine ustalıkla betimler. Bu sütunlarda “Federico Sanchez’in Öz Yaşam Öyküsü” adlı kitabından eşimin altını çizdiği “Semprun cümleleri” ile daha da anlamlandırdığım gençliğimi yâd etmek istedim. Eminim ki bu satırlar, benim gibi gençliğini neredeyse sadece “düşünmek” ve “tartışmak”la yaşayan pek çok okurumu etkileyecektir.
“Az konuşan biriydi; çünkü sözcükler kullanılması güç aletlerdir...”
“Yaşadıkça hayatın gerçekte ne olduğunu öğrenmenin asla sonu yoktur...”
İlahî Jorge Semprun... Ruhun şad olsun...
Oyumu;
Türkiye’nin geleceğini güvenle inşa edecek, Cumhuriyet, demokrasi, liberalizmden yana, bunların gelişmesini engelleyen bürokrasiye karşı;
Bu yolda yüksek teknolojinin alabildiğine kullanılmasını destekleyen;
Sadece ileri demokrasi, ileri rekabetçi ortam değil aynı zamanda yaşamın her alanında belirleyen olması adına ilim, irfan ve sanatın sınırsız özgürlükler içinde gelişmesini sağlayacak;
Bütün bunlardan ötede ve öncelikli olarak canlılığın sürdürülebilmesini ve insanın kültür mirasını tehdit eden çevre kirliliği, küresel ısınma gibi her türlü melanetle savaşacak;
Partiye, liderine ve kadrolarına;
vereceğim...
Bugünkü satırlar gençliğime bir selamdır...
Sevdiğiniz birini kaybettiğinizde onunla yaşadığınız günler kadar eksilebiliyor insan. Bu duygu, hiç karşı karşıya gelmediğiniz ama sizin duygularınızda derin izler bırakmış biri için de geçerli. Taraf’ın Kitap Eki’nin kapağına yerleşen o muhteşem fotoğrafla “Semprun’un acaba hangi kitabı çevrildi?” diye düşündüğüm anda okuyuverdim “hakikatin yazısı”nı:
“20. yüzyılın en önemli romancısı, yaşayan belleği ve Buchenwald Toplama Kampı’nın 44.094 numaralı tutuklusu Jorge Semprun’un büyük yolculuğu 87 yaşında sona erdi.”
Meğer 7 Aralık Salı günü vefat etmiş... “Büyük Yolculuk” kitabıyla belleklerimize çiziğini atmış olan Semprun, aynı zamanda benim gençliğimin unutulmaz Romy Schneider’ına “Camdaki Kadın” filminde asalet ve ruhunu veren kişidir. Hayatımın Margot Santorini’sini yönetmen Pierre Granier-Deferre ve yazar Pierre Drieu La Rochelle ile birlikte var eden adamdır o. “Z” ve “İtiraf” adlı filmlerin de senaristidir. Bu filmlerin yönetmeni Costa Gavras’ın da aralarında bulunduğu, Alain Resnais, Joseph Losey gibi yönetmenlerle çalışmış bir senaryo ve diyalog ustası, seksenli yılların sonunda İspanya’nın Kültür Bakanı, Franco diktasına karşı direnen İspanyol Komünist Partisi’nin (İKP) sıradışı militanı, büyük romanların yazarı Jorge Semprun’dur o...
Federico Sanchez ... O’nun İKP içindeki kod adıdır. Bu kimlikle, dönemin İKP yöneticileri Santiago Carillo ve meşhur Dolores İbarruri’den başlayarak Stalin, Lenin, Castro ve Althusser’e uzanan geniş bir yelpaze içinde adı geçenlerden her birinin röntgenini çekercesine ustalıkla betimler. Bu sütunlarda “Federico Sanchez’in Öz Yaşam Öyküsü” adlı kitabından eşimin altını çizdiği “Semprun cümleleri” ile daha da anlamlandırdığım gençliğimi yâd etmek istedim. Eminim ki bu satırlar, benim gibi gençliğini neredeyse sadece “düşünmek” ve “tartışmak”la yaşayan pek çok okurumu etkileyecektir.
“Az konuşan biriydi; çünkü sözcükler kullanılması güç aletlerdir...”
“Yaşadıkça hayatın gerçekte ne olduğunu öğrenmenin asla sonu yoktur...”
İlahî Jorge Semprun... Ruhun şad olsun...