Oyumun rengi belli oldu
07 TEMMUZ 2010
Bundan sonra oyumu siperlerde çömelmeyenlere vereceğim… Miğfer giymeyenlere… İnşaatlarda, maden ocaklarında baret takmayanlara… Arabalarında seyahat ederken kemer takmayanlara… Yükseğe tırmanırken güvenlik ipi ve kemeri kullanmayanlara…
Yani delikanlı arkadaşlara… Ya da delikanlılık adına, ‘durumdan vaziyet çıkaranlara’…
Genelkurmay Başkanı nihayet noktayı koymuş. İma ettiği şu: “Bu kısır tartışmayı kesin artık. Gerekiyordu, güvenlik adına ‘Çömelin!’ dedik… Dieğer siperde gerekmiyordu, “Çömelin!” demedik… Hepsi bu…”
Olsun biz bitirmeyiz yine de bu işi… Çömelmek, kemer takmak, miğfer, baret kullanmak neymiş… Güvenlik önlemine uyan Başbakan istemiyoruz…
Medyada iyi şeyler oluyor…
Sabah gazetesinde 4 Temmuz 2010 tarihli ve Barış Ergin imzalı bir haber uzun yıllardır, tartıştığımız bir hususta umut ışığı yaktı. Dizi ve filmlerde ‘gizli reklam’ (Biz ürün yerleştirme demeyi tercih ediyoruz) perdesi aralanacakmış. Sinema ve dizi sektöründe üretimin önündeki önemli engellerden birisi olan "örtülü reklam" uygulaması yumuşatılacakmış.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün'ün, Yılmaz Erdoğan'ın "yeni filmimi örtülü reklam uygulaması yüzünden çekemiyorum" şikayeti üzerine Bakandan gelen bu sinyalin, sanat üretimi ve sinema sektörü açısından oldukça önemli olduğuna inanıyorum. Sanat üretiminde sponsorluk desteğinin önemi üzerine sürekli dikkat çekmeye gayret ettik. Sanatsal üretimlerin hem sayıca artmasında hem de kalitelerinin yükselmesinde sponsorluklarla sağlanan katkılar özellikle günümüz koşullarında büyük önem taşıyor. Herkesin kazandığı bir oyun bu. Başta da seyircilerin… Medyanın da sponsorlara saygı duyması sağlanırsa yol iyice açılır…
Gelelim diğer bir habere… Turkcell, 3G lansmanı sırasında yürüttüğü iletişim çalışmaları ile Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği IPRA tarafından "2010 Dünya Altın Ödülü"ne layık bulunmuş. Anladığımız kadarıyla da bunu bir basın bülteni ile tüm medyaya servis etmiş. Bir Çukurova Grubu şirketi olan Turkcell'in haberleri uzun süredir Doğan Grubu gazetelerinde yer bulmazdı. Turkcell'in aldığı bu ödülün haberleri Hürriyet, Radikal, Posta ve Vatan gazetelerinde yer buldu. Kurumlar arasındaki rekabete rağmen haber değeri taşıyan konuların farklı grupların yayınlarının sayfalarında yer bulabilmesi basında yeni bir dönemin habercisi olabilir. Benzer bir davranışı Altın Kelebek’in ATV (Ezel) ve Show’a (Acun Ilıcalı) verilmesinde de gösterilmişti… Medenileşiyor muyuz yoksa? Ne dersiniz?..
Geçen hafta açıklanan ve Fortune Türkiye tarafından üçüncü kez düzenlenen Türkiye'nin en büyük 500 şirketi araştırması neredeyse istisnasız tüm gazetelerde geniş yer buldu. Uzun süreli yoğun emek ve çaba gerektiren bu araştırma için öncelikle Fortune Türkiye ekibini canı gönülden kutluyoruz. Şirketlere kendilerini ölçüp değerlendirme imkanı, Türkiye'ye de şirketleri tanıma imkan sağlayan bu kapsamlı araştırmanın, Turkcell örneğinde olduğu gibi, Fortune Türkiye dergisinin hangi yayın grubuna dahil olduğuna bakılmaksızın, bütün yayınlarda geniş bir şekilde yer bulması dikkatle izlenmesi gereken bir sürecin önemli km taşları olabilir…
Macro fırsat kaçırmış…
Hafta sonunda eve gelen gazeteler arasından bir sürü broşür dökülür. Hafta içi de belki veriyorlardır ancak; onları pek görmem ben; arkadaşlar hallederler… Cumartesi Pazar günleri ise genellikle gazeteleri yan tutup sallarım. Patır patır dökülürler… Çoğuna bakmadan doğru çöpe…
Hedef kitlesi değilimdir çoğunun… Genellikle kadın tüketicilere yönelik olmalılar… Beni yakalamadıkları kesin… Ancak bu Pazar öyle olmadı. İki gazetenin içinden düşen Macro Style adında bir dergi (broşür) bütün dikkatimi odaklamamı sağladı…
Amerikan dergi yayıncılığı birliğinin tespitinin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha fark ettim… O kadar mükemmel bir yayın duruyordu ki elimden, basılı bir yayının ‘dergi olarak’ algılanması gereken 5 öğeden 4’ü vardı ortada biri yoktu… Yayının içinde sadece bakılacak değil okunacak malzemenin de bulunması… (Diğer 4’ünü merak edenler bir mail atarlarsa gereken bilgiyi iletirim)
Tek kelimeyle mükemmel fotoğraf çekimleri. Konu, Macro Center’lerde bulunan hızlı tüketim maddeleri. Özellikle de yiyecekler… Kapakta deniz kıyısında düzenlenmiş bir masa var. Denizin mavisi, masa ve sandalyelerin beyazı ve ahşap masa üzerindeki balık, roka, ekmek ve Frontera marka şarap… Olağanüstü bir renk kombinasyonu…
İçeride çeşitli mezeler… Beyaz ahşap zemin üzerine serpiştirilmiş. Öyle ıkış tıkış değil… Zevkle keyifle yerleştirilmiş… Broşürün tam ortasında çift sayfa Ouzo masası ve Rum tarzı mezeler… İç açıcılık son sınırda… Pazar pazar işkence gibi geldi bana… Perhiz yapıyoruz ya…
Sözüm biraz da bu işin profesyonellerine… Bu kadar güzel bir yayın yapmışsınız. 5’te 4’le sınıfta kalmanın ne âlemi var? Koyun şunun içine ünlü bir yazardan güzel bir yazı… Bakın ne oluyor… Bu fotoğrafları kime gösterseniz şair kesilirdi, inanın bana…
Yani delikanlı arkadaşlara… Ya da delikanlılık adına, ‘durumdan vaziyet çıkaranlara’…
Genelkurmay Başkanı nihayet noktayı koymuş. İma ettiği şu: “Bu kısır tartışmayı kesin artık. Gerekiyordu, güvenlik adına ‘Çömelin!’ dedik… Dieğer siperde gerekmiyordu, “Çömelin!” demedik… Hepsi bu…”
Olsun biz bitirmeyiz yine de bu işi… Çömelmek, kemer takmak, miğfer, baret kullanmak neymiş… Güvenlik önlemine uyan Başbakan istemiyoruz…
Medyada iyi şeyler oluyor…
Sabah gazetesinde 4 Temmuz 2010 tarihli ve Barış Ergin imzalı bir haber uzun yıllardır, tartıştığımız bir hususta umut ışığı yaktı. Dizi ve filmlerde ‘gizli reklam’ (Biz ürün yerleştirme demeyi tercih ediyoruz) perdesi aralanacakmış. Sinema ve dizi sektöründe üretimin önündeki önemli engellerden birisi olan "örtülü reklam" uygulaması yumuşatılacakmış.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün'ün, Yılmaz Erdoğan'ın "yeni filmimi örtülü reklam uygulaması yüzünden çekemiyorum" şikayeti üzerine Bakandan gelen bu sinyalin, sanat üretimi ve sinema sektörü açısından oldukça önemli olduğuna inanıyorum. Sanat üretiminde sponsorluk desteğinin önemi üzerine sürekli dikkat çekmeye gayret ettik. Sanatsal üretimlerin hem sayıca artmasında hem de kalitelerinin yükselmesinde sponsorluklarla sağlanan katkılar özellikle günümüz koşullarında büyük önem taşıyor. Herkesin kazandığı bir oyun bu. Başta da seyircilerin… Medyanın da sponsorlara saygı duyması sağlanırsa yol iyice açılır…
Gelelim diğer bir habere… Turkcell, 3G lansmanı sırasında yürüttüğü iletişim çalışmaları ile Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği IPRA tarafından "2010 Dünya Altın Ödülü"ne layık bulunmuş. Anladığımız kadarıyla da bunu bir basın bülteni ile tüm medyaya servis etmiş. Bir Çukurova Grubu şirketi olan Turkcell'in haberleri uzun süredir Doğan Grubu gazetelerinde yer bulmazdı. Turkcell'in aldığı bu ödülün haberleri Hürriyet, Radikal, Posta ve Vatan gazetelerinde yer buldu. Kurumlar arasındaki rekabete rağmen haber değeri taşıyan konuların farklı grupların yayınlarının sayfalarında yer bulabilmesi basında yeni bir dönemin habercisi olabilir. Benzer bir davranışı Altın Kelebek’in ATV (Ezel) ve Show’a (Acun Ilıcalı) verilmesinde de gösterilmişti… Medenileşiyor muyuz yoksa? Ne dersiniz?..
Geçen hafta açıklanan ve Fortune Türkiye tarafından üçüncü kez düzenlenen Türkiye'nin en büyük 500 şirketi araştırması neredeyse istisnasız tüm gazetelerde geniş yer buldu. Uzun süreli yoğun emek ve çaba gerektiren bu araştırma için öncelikle Fortune Türkiye ekibini canı gönülden kutluyoruz. Şirketlere kendilerini ölçüp değerlendirme imkanı, Türkiye'ye de şirketleri tanıma imkan sağlayan bu kapsamlı araştırmanın, Turkcell örneğinde olduğu gibi, Fortune Türkiye dergisinin hangi yayın grubuna dahil olduğuna bakılmaksızın, bütün yayınlarda geniş bir şekilde yer bulması dikkatle izlenmesi gereken bir sürecin önemli km taşları olabilir…
Macro fırsat kaçırmış…
Hafta sonunda eve gelen gazeteler arasından bir sürü broşür dökülür. Hafta içi de belki veriyorlardır ancak; onları pek görmem ben; arkadaşlar hallederler… Cumartesi Pazar günleri ise genellikle gazeteleri yan tutup sallarım. Patır patır dökülürler… Çoğuna bakmadan doğru çöpe…
Hedef kitlesi değilimdir çoğunun… Genellikle kadın tüketicilere yönelik olmalılar… Beni yakalamadıkları kesin… Ancak bu Pazar öyle olmadı. İki gazetenin içinden düşen Macro Style adında bir dergi (broşür) bütün dikkatimi odaklamamı sağladı…
Amerikan dergi yayıncılığı birliğinin tespitinin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha fark ettim… O kadar mükemmel bir yayın duruyordu ki elimden, basılı bir yayının ‘dergi olarak’ algılanması gereken 5 öğeden 4’ü vardı ortada biri yoktu… Yayının içinde sadece bakılacak değil okunacak malzemenin de bulunması… (Diğer 4’ünü merak edenler bir mail atarlarsa gereken bilgiyi iletirim)
Tek kelimeyle mükemmel fotoğraf çekimleri. Konu, Macro Center’lerde bulunan hızlı tüketim maddeleri. Özellikle de yiyecekler… Kapakta deniz kıyısında düzenlenmiş bir masa var. Denizin mavisi, masa ve sandalyelerin beyazı ve ahşap masa üzerindeki balık, roka, ekmek ve Frontera marka şarap… Olağanüstü bir renk kombinasyonu…
İçeride çeşitli mezeler… Beyaz ahşap zemin üzerine serpiştirilmiş. Öyle ıkış tıkış değil… Zevkle keyifle yerleştirilmiş… Broşürün tam ortasında çift sayfa Ouzo masası ve Rum tarzı mezeler… İç açıcılık son sınırda… Pazar pazar işkence gibi geldi bana… Perhiz yapıyoruz ya…
Sözüm biraz da bu işin profesyonellerine… Bu kadar güzel bir yayın yapmışsınız. 5’te 4’le sınıfta kalmanın ne âlemi var? Koyun şunun içine ünlü bir yazardan güzel bir yazı… Bakın ne oluyor… Bu fotoğrafları kime gösterseniz şair kesilirdi, inanın bana…