Oyun kuramı
27 şubat 2024 yeni şafak
Kapitalizm ne zaman sıkışsa bir çıkış yolu bulur kendine. Köleci toplum düzeninden beri böyledir… Köleci toplum sıkışınca köylüleri ‘mülklendirip’ serfler hâline getirildi, feodal düzene geçildi. Böylece toplumun en alt sınıfları, özgürlüğe kavuştuklarına inandırıldılar.
Feodalitede serfler prenslere, krallara karşı ayaklanmaya başlayınca, bu sefer örneğin İngiltere’de serfler/köylüler mülksüzleştirilip manifaktür dönemi atölyelerinde çalıştırılmaya başlandı, böylece işçi sınıfının oluşumuna dair ilk adımlar atılmıştı.
Manifaktür dönemi, buharın ve elektriğin bulunmasıyla sıkışmaya başlamıştı ki fabrikalar devreye girdi ve bu kez işçi sınıfı; kölelerden, serflerden, manifaktür elemanlarından çok daha özgür olduklarına inandırıldılar.
İşçi sınıfı için özünde pek bir şey değişmemişti. Değişen sadece biçimdi. Haklar kapitalizm tarafından afiyetle yenilirken işçileri sakinleştirmek için sendikalar gündeme getirildi ki bunların hemen hemen hepsi sistemin kontrolü altındaydı. Kapitalist sistemin yaratıcı çalışmaları peş peşe devreye alınıyordu…
‘Oyun Kuramı’ tam da bu sırada ortaya çıktı. Teorinin en önemli cümlesi şuydu: “Oyunu kaybedeceğinizi hisseder ya da anlarsanız kuralı değiştirin.” Yukarıda sıraladığımız ‘sistem’ adımları işte bu cümleyi doğrulamaktadır.
Sendikalizmin rahatsızlık yaratması sonucu sistem hemen; önce İSO’yu, kısa bir süre sonra da TQM’i (Toplam Kalite Yönetimi) sürdü piyasaya… Peşinden yine pek çok kavram atıldı ortaya, art arda… Çalışan memnuniyeti, çalışan markası, işveren markası, müşteri deneyimi, inovasyon, disruption, algılama yönetimi, insan kaynakları, sürdürülebilirlik…
Son dönemde de bunlara “Sosyal medya”, “Haftada 4 gün çalışma”, “Hibrit ya da uzaktan çalışma”, “Yapay zekâ” eklendi ve sınırsız sorumsuz özgürlükler…
Oyun Kuramı politikada da karşılığını buldu: Geçmişteki oluşumlar bir yana şu içinde bulunduğumuz seçim ekosisteminde de ‘Oyun Kuramı’nın uygulamalarını tespit etmek mümkün… Yeter ki sadece bakmayalım, biraz da okumaya çalışalım…
Örneğin ‘İttifak Oyunları’; sözünü ettiğimiz kuramın politikaya uyarlanmasının en iyi örneklerinden… Tabii bir de ‘bel altı vurmalar’, yalanlar, dezenformasyon atakları, proje partilerini ve onların liderlerini yöneten güçlerin sahneledikleri senaryolar…
Seçmen tüm bu süreçleri, numaraları bir sosyolog ya da bilim insanı gibi okumayacaktır. Ancak çok iyi hissedecektir… Onun hissiyatın temelini ‘ortak ruhi şekillenme’ oluşturur… Hani ‘millî irade’ denilen o soyut gibi tınlasa da çıktıları son derece somut olan bir gizel güç!
Günün sözü
"Oyun teorisini çatışmaları ve fırsatları anlamak için kullandım.”
Thomas Schelling, ekonomist
Gözümüze takılanlar…
Feodalitede serfler prenslere, krallara karşı ayaklanmaya başlayınca, bu sefer örneğin İngiltere’de serfler/köylüler mülksüzleştirilip manifaktür dönemi atölyelerinde çalıştırılmaya başlandı, böylece işçi sınıfının oluşumuna dair ilk adımlar atılmıştı.
Manifaktür dönemi, buharın ve elektriğin bulunmasıyla sıkışmaya başlamıştı ki fabrikalar devreye girdi ve bu kez işçi sınıfı; kölelerden, serflerden, manifaktür elemanlarından çok daha özgür olduklarına inandırıldılar.
İşçi sınıfı için özünde pek bir şey değişmemişti. Değişen sadece biçimdi. Haklar kapitalizm tarafından afiyetle yenilirken işçileri sakinleştirmek için sendikalar gündeme getirildi ki bunların hemen hemen hepsi sistemin kontrolü altındaydı. Kapitalist sistemin yaratıcı çalışmaları peş peşe devreye alınıyordu…
‘Oyun Kuramı’ tam da bu sırada ortaya çıktı. Teorinin en önemli cümlesi şuydu: “Oyunu kaybedeceğinizi hisseder ya da anlarsanız kuralı değiştirin.” Yukarıda sıraladığımız ‘sistem’ adımları işte bu cümleyi doğrulamaktadır.
Sendikalizmin rahatsızlık yaratması sonucu sistem hemen; önce İSO’yu, kısa bir süre sonra da TQM’i (Toplam Kalite Yönetimi) sürdü piyasaya… Peşinden yine pek çok kavram atıldı ortaya, art arda… Çalışan memnuniyeti, çalışan markası, işveren markası, müşteri deneyimi, inovasyon, disruption, algılama yönetimi, insan kaynakları, sürdürülebilirlik…
Son dönemde de bunlara “Sosyal medya”, “Haftada 4 gün çalışma”, “Hibrit ya da uzaktan çalışma”, “Yapay zekâ” eklendi ve sınırsız sorumsuz özgürlükler…
Oyun Kuramı politikada da karşılığını buldu: Geçmişteki oluşumlar bir yana şu içinde bulunduğumuz seçim ekosisteminde de ‘Oyun Kuramı’nın uygulamalarını tespit etmek mümkün… Yeter ki sadece bakmayalım, biraz da okumaya çalışalım…
Örneğin ‘İttifak Oyunları’; sözünü ettiğimiz kuramın politikaya uyarlanmasının en iyi örneklerinden… Tabii bir de ‘bel altı vurmalar’, yalanlar, dezenformasyon atakları, proje partilerini ve onların liderlerini yöneten güçlerin sahneledikleri senaryolar…
Seçmen tüm bu süreçleri, numaraları bir sosyolog ya da bilim insanı gibi okumayacaktır. Ancak çok iyi hissedecektir… Onun hissiyatın temelini ‘ortak ruhi şekillenme’ oluşturur… Hani ‘millî irade’ denilen o soyut gibi tınlasa da çıktıları son derece somut olan bir gizel güç!
Günün sözü
"Oyun teorisini çatışmaları ve fırsatları anlamak için kullandım.”
Thomas Schelling, ekonomist
Gözümüze takılanlar…
- Uluslararası startup zirvesi Take Off’ta dil bariyerlerini aşmak ve küresel ölçekte etkileşimde bulunmak için kullanıcı dostu bir çözüm sunmayı amaçladıklarını belirten Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar, Türkiye’nin yapay zekâ dil modeli T3 AI’LE’yi duyurmuş. T3 Vakfı öncülüğünde Türkçe için geliştirilen bu dil modeli için sosyal medya hesabından açıklama yapan Bayraktar paylaştığı linkle (https://t3kys.com/tr/program/t3-aile-apply/) gönüllü olan herkesin modelin ilerlemesine destek verebileceğini belirtmiş. Kızılelma, Akıncı ve TB2 gibi ülkemizin gururu ürünlerde imzası olan Baykar’ın yeni projesine katkı sunmak herhâlde gençlerimizi çok heyecanlandıracaktır.
- Galatasaray Kulübü ve AKUT VAKFI, Türkiye genelinde kulübün taraftarlarından “İlk Müdahale Ekipleri” (İME) yetiştirilmesi konusunda iş birliği yapmış. Eğitmenler, AKUT VAKFI’nın 30 yıllık afet ve acil durum yönetimi deneyimiyle şekillenen kapsayıcı eğitimlerinden geçerek 1905 Derneği organizasyonuyla Türkiye çapındaki Galatasaray taraftarlarından oluşacak ekipleri yetiştireceklermiş. Kulüp böylece arama kurtarma ekiplerinin ulusal akreditasyon süreçlerini de tamamlatarak olası afetlerde insani yardımın yanı sıra arama ve kurtarma çalışmalarına katkı sunmayı hedefliyormuş (Ayşe Sevinç, İlayda İletişim). Depremden ilkim krizinin yol açtığı afetlere kadar hazırlıklı olmamız gereken pek çok olumsuzluk var maalesef. Bu konuya taraftar gruplarının angaje edilmesi çok yerinde bir uygulama olmuş.
- Birleşik Krallık’taki ‘haftada 4 gün çalışma sistemi’ test çalışmasının sonuçları yayınlanmış. Düşünce kuruluşu Autonomy’nin 61 firmanın katılımıyla yaptığı araştırmada Cambridge Üniversitesi, Boston Koleji ve Salford Üniversitesi de paydaşlar olarak yer almışlar. Denemeye katılan 61 firmadan 54’ü (yüzde 89) 4 gün çalışma düzenini sürdürürken, 31’i (yüzde 51) bunu kalıcı hâle getirmiş. Proje yöneticileri ve CEO’ların yüzde 55’i 4 gün mesai sisteminin firmalarına olumlu yansıdığını söylemiş. Ayrıca firmaların yüzde 50’si, bu sistemin çalışanların işten çıkma oranını azalttığını, yüzde 32’siyse yeni işe alım süreçlerini iyileştirdiğini aktarmış. Şirketlerin yüzde 82’si bu düzeninin çalışanların zihinsel sağlığına olumlu yansıdığını bildirmiş (bkz. yukarıdaki yazımız 😊).
- Türkiye’nin istihdam meselesinde ‘yetişmiş eleman’ sıkıntısı sık sık gündeme geliyor. Pek çok sektör ve iş kolu ustalara ihtiyaç duyarken gençler de iş bulamamaktan şikayetçi. Filli Boya 2024 yılı içinde 81 ilde 810 usta adayı yetiştirmek için “Girişimci Genç Usta” projesini başlatmış. 18-30 yaş arasında meslek sahibi olmak isteyen herkese açık olan projede usta adayları 1 aylık uygulamalı derslerde boyanın inceliklerini, hangi zeminde, nasıl uygulanacağını öğreneceklermiş (Baran Aybek, Golin).